18 research outputs found

    İdyopatik Hirşutizm Hastalarında QT Dispersiyonu

    Get PDF
    Amaç: Çalışmada idyopatik hirşutizm tanılı hastaların QT dispersiyonu açısından değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Metod: 28 İH hastası ve kontrol grubu olarak 35 sağlıklı kadın çalışmaya dahil edildi. Hastaların hormonal incelemeleri ile birlikte elektrokardiyografi EKG analizleri yapılarak QT dispersiyonları QTd ile düzeltilmiş QT QTc değerleri kullanılarak düzeltilmiş QT dispersiyon QTcd değerleri elde edilmiştir. Bulgular: İH ve kontrol hastalarının minimum QT 336±30; 337±32 ms , maksimum QT 358±30; 358±34 ms , minimum QTc 391 ± 24; 399 ± 25 ms ; maksimum QTc 417 ± 24; 424 ± 26 ms , QTd 22±5; 21±7, P=0.6 ve QTcd 26 ± 6, 25 ± 9 ms, P= 0.7 değerleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamsızdı. Hirşutizm hastalarında açlık insülin, Homeostasis model assessment HOMA indeksi ve androjen düzeyleri anlamlı olarak yüksek saptandı. Sonuç: Hormonal ve metabolik bozukluklara rağmen İH hastalarında sağlıklı kadınlara göre anlamlı QT dispersiyonu saptanmamıştı

    ST segment yükselmeli hastalarda trombolitik tedavi sonrası infark genişliği ve QRS aks değişikliği arasındaki ilişki

    Get PDF
    Amaç: Elektrokardiyografi (EKG) ST yükselmeli akut miyokard infarktüsü (STYAMİ) ile gelen hastalarda prognostik infarkt genişliğini belirlemede pratik ve yönlendirici bir araç olabilir. Bu çalışma ile infarkt genişliği ile trombolitik tedavi sonrası QRS aks değişim miktarı arasında bir ilişki olup olmadığını bulmaya çalıştık. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada trombolitik tedavi alan STYAMİ hastaları retrospektif olarak seçildi. İki EKG’de (trombolitik tedavi öncesindeki ve tedavi sonrası 90. dakikadaki) ortalama QRS aksı bir formül yardımıyla hesaplandı. İnfarkt genişliğini belirlemede belirteç olarak kreatinin kinaz MB (CKMB) kullanıldı. Bulgular: Tüm Mİ altgrupları gözönüne alındığında infarkt genişliği ile QRS aksı değişimi arasında korelasyon saptamadık (p=0.80). Sadece izole inferior Mİ grubunda CKMB ile QRS aksı değişimi arasında iyi derece korelasyon saptadık (r=-0.52 p=0.049). Sonuç: QRS aksı değişimi, trombolitik tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesinde ve prognostik infarkt genişliğinin belirlenmesinde çok vurgulanmamış, pratik ve gelecek vadeden bir araç gibi gözükmektedir.Objective: Electrocardiography (ECG) may be a practical guiding tool for prognostic infarct sizing in ST elevation acute myocardial infarction (STEAMI). In this study, we sought to find a relation between the infarct size and the change in the QRS axis after thrombolytic therapy. Materials and Methods: Patients with STEAMI who received thrombolytic therapy were selected retrospectively. The mean QRS axes of two ECGs (before and 90 minutes after thrombolytic therapy) were calculated. Creatinine kinase MB (CKMB) was used as the marker of infarct size. Results: We did not detect any correlation between infarct size and change in the QRS axis with respect to any myocardial infarction MI localizations (p=0.80). However, in the isolated inferior MI group, there was a good correlation between CKMB and change in the QRS axis (r=-0.52 p=0.049). Conclusion: The change in the QRS axis is rarely emphasized, providing a practical and promising tool for evaluating both the efficiency of the thrombolytic therapy and prognostic infarct sizing

    Aortik sertliğin primer perkütan koroner girişim sonrasında elektrokardiyografik reperfüzyon üzerine etkisi

    No full text
    Amaç: Aortik sertlik iyi bilinen bir vasküler yaşlanma göstergesidir ve koroner ateroskleroz ile ilişkisi bilinmektedir. Ancak aortik sertliğin miyokart enfarktüsü sonrası sol ventrikül üzerine etkisi hakkında elimizde yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bu çalışmamızda aortik sertliğin, ST yükselmeli miyokart enfarktüsünde STYMİ primer perkütan koroner girişim PKG sonrası elektrokardiyografik reperfüzyon ve enfarkt genişliği üzerine etkisini incelemeyi planladık. Yöntem: STYMİ tanısıyla PKG yapılan 71 hastanın işlemden hemen sonra çekilen EKG’lerinde total ST rezolüsyonuna bakılmıştır. Hastaların işlem sonrası 48-72. saatlerinde ekokardiyografileri yapılmış ve aortik çaplar ile arteriyel tansiyon ölçümleri kullanılarak aortik sertlik parametreleri elde edilmiştir. Ejeksiyon fraksiyon EF değerleri biplane modifiye simpson metodu ile ortalama alınarak saptanmıştır. Enfarkt alanı göstergesi olarak pik CK-MB değerleri kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmamızda PKG sonrası elektrokardiyografik olarak başarılı reperfüzyon saptanan hastalarda aortik esneklik parametreleri daha yüksek aortik strain için % 5,63 vs % 4,7, p=0,043; aortik distensibilite için 3,35 vs 2,51, p=0,027 ve pik CK-MB değerleri daha düşük saptanmıştır 144±22 mg/dl vs 239±44 mg/dl,

    Effect of aortic stiffness on electrocardiographic reperfusion after primary percutaneous coronary intervention

    Get PDF
    Amaç: Aortik sertlik iyi bilinen bir vasküler yaşlanma göstergesidir ve koroner ateroskleroz ile ilişkisi bilinmektedir. Ancak aortik sertliğin miyokart enfarktüsü sonrası sol ventrikül üzerine etkisi hakkında elimizde yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bu çalışmamızda aortik sertliğin, ST yükselmeli miyokart enfarktüsünde (STYMİ) primer perkütan koroner girişim(PKG) sonrası elektrokardiyografik reperfüzyon ve enfarkt genişliği üzerine etkisini incelemeyi planladık. Yöntem: STYMİ tanısıyla PKG yapılan 71 hastanın işlemden hemen sonra çekilen EKG'lerinde total ST rezolüsyonuna bakılmıştır. Hastaların işlem sonrası 48-72. saatlerinde ekokardiyografileri yapılmış ve aortik çaplar ile arteriyel tansiyon ölçümleri kullanılarak aortik sertlik parametreleri elde edilmiştir. Ejeksiyon fraksiyon(EF) değerleri biplane modifiye simpson metodu ile ortalama alınarak saptanmıştır. Enfarkt alanı göstergesi olarak pik CK-MB değerleri kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmamızda PKG sonrası elektrokardiyografik olarak başarılı reperfüzyon saptanan hastalarda aortik esneklik parametreleri daha yüksek (aortik strain için % 5,63 vs % 4,7, p=0,043; aortik distensibilite için 3,35 vs 2,51, p=0,027) ve pik CK-MB değerleri daha düşük saptanmıştır (144±22 mg/dl vs 239±44 mg/dl, p<0,001). Ayrıca sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu da (SVEF) düşük aortik sertlikle ilişkili saptanmıştır(Rho: p=0,018). Sonuç: Çalışmamızda, PKG uygulanan STYMİ hastalarında artmış aortik sertliğin, daha kötü elektrokardiyografik reperfüzyon ve daha büyük enfarkt alanları ile ilişkili olduğu bulundu. Bu durum miyokart enfarktüsü sonrası yeniden yapılanma gelişiminde bir role sahip olabilir.Objective: Aortic stiffness is a well-known indicator of vascular aging and the relationship with atherosclerosis is well defined. However the effect of aortic stiffness on left ventricle after myocardial infarction is not so clear. In the present study we studied the effect of aortic stiffness on infarct area and electrocardiographic reperfusion in patients with ST-elevation myocardial infarction (STEMI) who underwent primary percutaneous coronary intervention (PCI). Methods: Total ST resolution was examined on the electrocardiograms (ECG) of 71 patients who underwent PCI for the diagnosis of STEMI, taken right after the procedure. Echocardiographic measurements were performed at 48-72 hours after the procedure and aortic stiffness parameters were obtained using the measurements of aortic diameter and arterial pressure. Ejection fraction (EF) was detected by taking the average with the biplane modified simpson method. Peak creatine kinase MB (CK-MB) isoenzyme levels were used as the indicator of infarct area. Results: Our study showed that in patients that have shown electrocardiographic successful reperfusion, have better aortic stiffness values (aortic strain 5.63% vs. 4.7%; p=0.043 and distensibility 3.35 vs. 2.51; p=0.027) and smaller peak CK-MB levels (144&plusmn;22 mg/dl vs. 239&plusmn;44 mg/dl, p&lt;0.001). Additionally another correlation was showing that left ventricular EF(LVEF) was better in patients with higher aortic strain levels (Rho: p=0.018). Conclusion: The present study suggested that higher aortic stiffness in patients with STEMI undergone PCI is associated with worse electrocardiographic reperfusion and larger infarct area. This situation can have a role on reverse remodeling development after myocardial infarction
    corecore