8 research outputs found

    Kur’an’a Göre Îsâ’nın Allah’ın Kelimesi Olması ve İncil’in Mahiyeti: Kur’an Perspektifinden Hıristiyan İnancıyla Mukayeseli Bir İnceleme

    Get PDF
    Bu makalede Kur’an esas alınarak Îsâ ve İncil konusu ele alınmıştır. Mukayese için Hıristiyanlık inancındaki Îsâ ve İncil algısı hakkında genel ve özet bilgi verilerek Kur’an perspektifinden İsa’nın konumu ve İncil’in mahiyeti üzerinde yoğunlaşılmıştır. Îsâ ve İncil konusu, İslâm tarihinin ilk dönemlerinden günümüze kadar Müslümanlarla Hristiyanlar arasında farklı anlayış ve tartışmalara konu olmuştur. Hem Hıristiyan dünyasının kendi içerisinde hem de İslâm dünyasında bu konuların etrafında ciddi zihin karışıklıkları mevcuttur. Bu konularda Yeni Ahit’te yer alan bilgilerle Kur’an’daki bilgiler arasında ortak noktalar olsa bile, bu bilgilerin birbirine mutabık olma durumu söz konusu değildir. Kur’an’da anlatılan Îsâ ve İncil, ilâhî vahyin tarihi sürecinden bağımsız ve kopuk olmayıp onunla bütünleşirken; Hıristiyanlıkta beşer üstü konuma oturtulan Îsâ ve Îsâ’dan sonra değişik kalemler tarafından farklı tarihlerde yazılan İnciller bu tarihi süreçle bütünleşmemektedir. İslâm dünyasında ise Îsâ ve İncil algısının doğrudan Kur’an üzerinden değil, daha çok rivayetler ve yaygın kanaatler üzerinden şekillendiği söylenebilir. Kavram analizlerinin yoğun olduğu bu çalışmada başlıca Kur’an, Kutsal Kitap, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, lügat ve tefsir kaynakları, Îsâ ve İncil konusunda yapılan çalışmalara müracaat edilmiştir. Kur’an’a göre kendilerine resul ve nebî denilen bütün elçiler, Allah tarafından kavimlerinin arasından seçilmiş, Allah’ın kendilerine vahyettiği, dinin tebliğinden sorumlu tuttuğu beşer peygamberlerdir. Onların hiçbiri melek veya insanüstü konumda değildir. Tanrı sadece Allah’tır, O’ndan başka tanrı yoktur. Kur’an’a göre Allah’ın bir eş veya oğul edinmesi söz konusu değildir. Allah, Baba-Oğul-Rûhu’l-Kudüs şeklinde Hıristiyanlık inancı içerisinde ifadesini bulan üçün üçüncüsü de değildir. Kur’an’a göre Îsâ’yı tanrılaştıran, onu beşer üstü bir konuma taşıyan her anlayış haktan sapma olmaktadır. Araştırmalara göre Meryem’den babasız olarak dünyaya gelen Îsâ’nın tanrısallaştırılması zaman içerisinde şekillenen bir inanç olmuştur. Kur’an’da Îsâ’nın da diğer peygamberler gibi Allah’ın bir elçisi ve Meryem’e bildirdiği bir kelimesi olduğu ifade edilmektedir. Allah’ın kelimesinden kastedilen şey, Allah’ın, ismi “Mesih”, “Meryem oğlu Îsâ” olan bir çocukla Meryem’i müjdelemesidir. Kur’an’da Îsâ’nın Allah’ın kelimesi olduğu söylenirken, kelimenin bedenleşerek Îsâ’ya dönüştüğü kastedilmemiş; ancak Îsâ’nın Allah’tan gelen bir kelime ile yaratılıp hayat bulmuş olduğu kastedilmiştir. Îsâ’nın Allah’ın kelimesi olması, onun Allah adına beşikte iken ve daha sonra kendisine vahyedilen kelimelerle insanlara konuşacağını, Rabbin yoluna tebliğde bulanacağını da ifade edebilir. Nitekim onun doğumu mucize olduğu gibi, beşikte iken insanlara konuşması da mucizedir. Allah, kelimelerini Hz. Muhammed’in ağzına koyduğu gibi Îsâ’nın da ağzına koymuş, Îsâ’ya da İncil’i indirmiştir. Böylece Allah adına konuşan elçisi ile Allah’ın kelimeleri birbiriyle özdeşleşmiştir. Çünkü Allah adına konuştuğunda, onun ağzından çıkan sözler, Allah’ın elçisi Îsâ’nın kendi sözleri değil, Allah’ın sözleridir. Îsâ dâhil bütün peygamberler İslâm üzerine gönderilmiş tek bir ümmettir. Onların Allah’tan getirdikleri kitapların özü birdir. Tarih, kültür ve sosyal şartlardan kaynaklanan teferruatlarda birtakım farklılıklar olsa da, başta tevhit ilkesi olmak üzere iman, ibadet, ahlâk ve hukuk konularında Allah’tan getirdikleri temel prensipler, normlar ve hükümler açısından aralarında bir fark yoktur. Kur’an’a göre İncil, Allah’ın Îsâ’ya indirdiği, onu tebliğinden sorumlu tuttuğu, kendisinden öncekileri tasdik eden ilahi kitabın adıdır. Müslümanlar arasındaki yaygın kanaatin aksine, Kur’an Îsâ’ya indirilen İncil’i neshetmeyip tasdik etmektedir. Gerçekte Allah’ın peygamberler aracılığı ile gönderdiği bütün kitaplar özü ve ihtiva ettikleri temel prensip ve hükümler yönünden birbirini doğrulayıp teyit etmektedir. Allah, Îsâ’ya kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiş, onu Tevrat’ı tasdik edici olarak göndermiştir. Hz. Muhammed’e de Tevrat ve İncil’i tasdik edici olarak Kur’an’ı indirmiştir. Allah tarafından indirilen bu kitapların indiriliş amacı, insanlığa hidayet ve nur olması içindir. Kur’an’da bütün peygamberlerin aslında tek bir ümmet oldukları, onları gönderen Allah’ın insanların gerçek Rabbi olduğu ve ibadetin yalnız O’na yapılmasının gerektiği vurgulanmıştır. Kur’an’da “Allah katında tek din İslâm’dır” mealindeki âyet de bu bağlamda anlaşılmalıdır. Bu bakımdan İslâmî gelenekte, özellikle tefsir ve fıkıh alanında eser veren âlimler arasında Kur’an’ın daha önce insanlığa gönderilen ilahî kitapları neshettiği şeklindeki Kur’anla uyuşmayan, iman haline getirilen yaygın anlayışların yeniden gözden geçirilip değerlendirilmesi gerekir

    ÇAĞIMIZDA İSLÂM’IN ALGILANMASI VE SUNULMASINDA BAZI ÖNEMLİ NOKTALAR

    No full text
    İnsan ve toplumun manevî hayatının temelini oluşturarak psikolojik ve sosyal hayata önemli etkilerde bulunan din, ihmali mümkün olmayan bir olgudur. Tarih, din-insan ve toplum ilişkilerinin kalıntılarını ve belgelerini bizlere sunmaktadır. Din olgusu insanlığın tarihinde hep var olmuş, toplumların teşekkülünde ve değişiminde önemli etkilerde bulunmuştur. Dine ideolojik yaklaşarak onu sun'î ve gereksiz bir şey kabul etmek gerçeği ortadan kaldıramaz. Nitekim pozitif bilimlerin gelişmesiyle kaynağı ilâhî olan dinler dahil bütün geleneksel dinlerin ortadan kalkacağı ve insanların bu dinlere ihtiyacının kalmayacağı şeklindeki bakış tarzı, bilim ve teknolojideki hızlı gelişmelere rağmen bütün dünyada yükselişe geçen dinî yönelişler karşısında tutarlı gözükmüyor

    MATURİDİ'NİN .FIKHİ YÖNÜ VE METODU ÜZElÜNE BAZI DEGERLENDiRMELER

    No full text
    Hicrl üçüncü yüzyılın ikinci ve dördüncü yüzyılın ilk yarısında Maveraunnehr'de Hanefi mezhebinin en önde gelen temsilcilerindim biri olan. ve Kelam'da "Maturldllik" adlı ekolün kendisine nisbet edildiği S'emerkantlı İmam Ebu Mansur ei-Maturldl (ö. 333/944), kelaml yönüne oranla fıkhl yönü daha a? bilinen bir bilim. adamıdır. Hatta Müslümanlar arasındaki yerinin büyüklüğüne rağmen, .kelamlyönden bile çağdaşı.Eş'arl kadar tanınmış değildir. Maturldl'nin yaşamış olduğu yerin hilafet merkezine (Bağdat'a) ve Mekke-Medine gibi dini merkeziere ı.İzak olması, özellikle Fıkh'ın usillüne dair' telif . ettiği es\'!rlerin zamanıımza kadar ulaşamaması, ,Ebu Hanife gibi .Fıkıh sahasında otorite· olan bir şahsi'yetİn takipçisi olması ve nihayet Mu'tezile, Şia ve Ehl-i Sünnet dışı kabul edilen fırkalara karşı kelaml sahada verdiği mücadele ile öne çıkniası, kam1atimizce onun değişik yönleri ile yeterince tanınmamasında etkili olan faktörlerdendir

    12 Eylül 2002 tarihinde Sivas’ta yapılan “Barış İçin Diyalog: Dinlerin Bir Arada Yaşamaya Katkısı” adlı Uluslararası Sempozyum Münasebetiyle

    No full text
    Tarihin başlangıcından beri insanlık dünyası barış dönemlerine şahit olduğu kadar savaş ve çatışma dönemlerine de şahit olmuştur. Dünyada insanların büyük çoğunluğu savaş ve çatışmaların karşısında olmasına rağmen, bazen bu durumlar insanları ve toplumları her yönden kuşatır ve kaçmaya bir yol da bırakmaz. Ancak bu durum, fert ve toplumların bu tip olayların meydana gelmesi ve şekillenmesi üzerinde hiçbir etkilerinin olmadığı ve onların sadece tarih makinesinin şuursuz dişlileri oldukları anlamına gelmez. Fert veya toplum, bir şekilde hayatın akışına  müdahale etmekte ve tarihin yazılmasına belli derecelerde katkıda bulunmaktadır. Başkaları ile ilişki ve muamelelerinin temeline zulmü, zıtlaşma ve çatışmayı koyanlarla; adaleti öne çıkararak karşılıklı anlayış, barış, sevgi, tolerans ve yardımlaşmayı merkeze alanların durumları Allah’ın katında ve tarihin önünde aynı olmayacaktır

    ÇATIŞMA VEYA UZLAŞMA

    No full text
    Çoğulculuk" kavramı genel olarak farklı düşünce sistemlerinin, dünya görüşlerinin, inanç ve geleneklerin biri diğeri üzerinde hegemony<ı kurmaksızın beraberce bulunabilecekleri bir duruma işaret eder. Çoğulcu toplum, aralarında dil, din, ırk ve etnik açılardan farklılıklar olmasına nığme'\ bm·ışçı bir yöntemle biri diğerlerinin varlığını tasdik edip kabullenmek suretiyle bir arada beraberce yaşayabilen insaniann oluşturduğu toplumdur. Yani o, böyle bir anlayışı ve yapılanınayı ortaya çıkanp yönlendiren uygarlığın paradigınal çerçevesi ve temel değer yargılan ile çelişmemesi kaydıyla her türlü düşüncenin ifade, örgütlenme ve kararları etkileyebilıne hakkına sahip olduğu toplumdur. 1 Şayet modern toplumun özelliklerinden biri onun demokratik doğası ise, diğeri onun çoğulcu yapıda olmasıdır.2 Çünkü demokrasi, ancak ülke hakkında önerdikleri çözümleri azınlıkta kalanların, çoğunluk haline gelebilme hak ve imkanının bulunduğu bir çoğunluk yönetimidir. Başka bir deyişle demokrasi, mevcut yönetimle, ülke çözümleri hakkında aynı düşüncede olmayanların, bu düşüncelerini açıklama ve yayma haklarının bulunduğu bir çoğunluk yönetimidir

    Kur’an-Bilim İlişkisinin Problematik Boyutu Üzerine Genel Bir Değerlendirme

    No full text
    İnsanın varlığa, hayat ve evrenin mahiyetine, anlam ve gayesine, ölüm ve ötesine, ibadet ve manevi değerlere dair en temel soruları, onlarla ilgili sahip olduğu fikirleri, inanç ve eylemleri varlığının bir boyutunu oluştururken, varlık ve olayların nasıllığını sorgulaması, onların tabi oldukları nesnel kanunları keşfetme gayreti de varlığının diğer boyutunu oluşturur. Tarih, din ve bilimsel faaliyet olarak ifade edilen insan varlığının bu iki boyutunun birbiriyle ilişkili olarak hep var oldu- ğu gerçeğine şahitlik yapmaktadır. Bu iki boyutun birbirinden bağımsız ve ortak noktalarının birbiriyle ilişkili ve bütünlük içerisinde ele alı- nıp değerlendirilmesi gerekirken, özellikle Aydınlanma’dan sonra bu ilişkinin doğru bir şekilde kavranılıp mihverine oturtulması kavranılması noktasında problemler ortaya çıkmıştır. Din-bilim ilişkisinin kavranılmasında ortaya çıkan problemler, İslam-bilim, daha özelde Kur’an-bilim ilişkisinin mahiyetine ilişkin anlayış ve yorumlarda da kendisini hissettirmiştir. Makalede bu ilişkinin analizinden hareketle konuyla ilgili anlama problemleri ele alınıp değerlendirilecektir

    Kur'an'a göre İsa'nın Allah'ın Kelimesi Olması ve İncil

    No full text
    Bu makalede Kur’an esas alınarak Îsâ ve İncil konusu ele alınmıştır. Mukayese için Hıristiyanlık inancındaki Îsâ ve İncil algısı hakkında genel ve özet bilgi verilerek Kur’an perspektifinden İsa’nın konumu ve İncil’in mahiyeti üzerinde yoğunlaşılmıştır. Îsâ ve İncil konusu, İslâm tarihinin ilk dönemlerinden günümüze kadar Müslümanlarla Hristiyanlar arasında farklı anlayış ve tartışmalara konu olmuştur. Hem Hıristiyan dünyasının kendi içerisinde hem de İslâm dünyasında bu konuların etrafında ciddi zihin karışıklıkları mevcuttur. Bu konularda Yeni Ahit’te yer alan bilgilerle Kur’an’daki bilgiler arasında ortak noktalar olsa bile, bu bilgilerin birbirine mutabık olma durumu söz konusu değildir. Kur’an’da anlatılan Îsâ ve İncil, ilâhî vahyin tarihi sürecinden bağımsız ve kopuk olmayıp onunla bütünleşirken; Hıristiyanlıkta beşer üstü konuma oturtulan Îsâ ve Îsâ’dan sonra değişik kalemler tarafından farklı tarihlerde yazılan İnciller bu tarihi süreçle bütünleşmemektedir. İslâm dünyasında ise Îsâ ve İncil algısının doğrudan Kur’an üzerinden değil, daha çok rivayetler ve yaygın kanaatler üzerinden şekillendiği söylenebilir. Kavram analizlerinin yoğun olduğu bu çalışmada başlıca Kur’an, Kutsal Kitap, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, lügat ve tefsir kaynakları, Îsâ ve İncil konusunda yapılan çalışmalara müracaat edilmiştir. Kur’an’a göre kendilerine resul ve nebî denilen bütün elçiler, Allah tarafından kavimlerinin arasından seçilmiş, Allah’ın kendilerine vahyettiği, dinin tebliğinden sorumlu tuttuğu beşer peygamberlerdir. Onların hiçbiri melek veya insanüstü konumda değildir. Tanrı sadece Allah’tır, O’ndan başka tanrı yoktur. Kur’an’a göre Allah’ın bir eş veya oğul edinmesi söz konusu değildir. Allah, Baba-Oğul-Rûhu’l-Kudüs şeklinde Hıristiyanlık inancı içerisinde ifadesini bulan üçün üçüncüsü de değildir. Kur’an’a göre Îsâ’yı tanrılaştıran, onu beşer üstü bir konuma taşıyan her anlayış haktan sapma olmaktadır. Araştırmalara göre Meryem’den babasız olarak dünyaya gelen Îsâ’nın tanrısallaştırılması zaman içerisinde şekillenen bir inanç olmuştur. Kur’an’da Îsâ’nın da diğer peygamberler gibi Allah’ın bir elçisi ve Meryem’e bildirdiği bir kelimesi olduğu ifade edilmektedir. Allah’ın kelimesinden kastedilen şey, Allah’ın, ismi “Mesih”, “Meryem oğlu Îsâ” olan bir çocukla Meryem’i müjdelemesidir. Kur’an’da Îsâ’nın Allah’ın kelimesi olduğu söylenirken, kelimenin bedenleşerek Îsâ’ya dönüştüğü kastedilmemiş; ancak Îsâ’nın Allah’tan gelen bir kelime ile yaratılıp hayat bulmuş olduğu kastedilmiştir. Îsâ’nın Allah’ın kelimesi olması, onun Allah adına beşikte iken ve daha sonra kendisine vahyedilen kelimelerle insanlara konuşacağını, Rabbin yoluna tebliğde bulanacağını da ifade edebilir. Nitekim onun doğumu mucize olduğu gibi, beşikte iken insanlara konuşması da mucizedir. Allah, kelimelerini Hz. Muhammed’in ağzına koyduğu gibi Îsâ’nın da ağzına koymuş, Îsâ’ya da İncil’i indirmiştir. Böylece Allah adına konuşan elçisi ile Allah’ın kelimeleri birbiriyle özdeşleşmiştir. Çünkü Allah adına konuştuğunda, onun ağzından çıkan sözler, Allah’ın elçisi Îsâ’nın kendi sözleri değil, Allah’ın sözleridir. Îsâ dâhil bütün peygamberler İslâm üzerine gönderilmiş tek bir ümmettir. Onların Allah’tan getirdikleri kitapların özü birdir. Tarih, kültür ve sosyal şartlardan kaynaklanan teferruatlarda birtakım farklılıklar olsa da, başta tevhit ilkesi olmak üzere iman, ibadet, ahlâk ve hukuk konularında Allah’tan getirdikleri temel prensipler, normlar ve hükümler açısından aralarında bir fark yoktur. Kur’an’a göre İncil, Allah’ın Îsâ’ya indirdiği, onu tebliğinden sorumlu tuttuğu, kendisinden öncekileri tasdik eden ilahi kitabın adıdır. Müslümanlar arasındaki yaygın kanaatin aksine, Kur’an Îsâ’ya indirilen İncil’i neshetmeyip tasdik etmektedir. Gerçekte Allah’ın peygamberler aracılığı ile gönderdiği bütün kitaplar özü ve ihtiva ettikleri temel prensip ve hükümler yönünden birbirini doğrulayıp teyit etmektedir. Allah, Îsâ’ya kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiş, onu Tevrat’ı tasdik edici olarak göndermiştir. Hz. Muhammed’e de Tevrat ve İncil’i tasdik edici olarak Kur’an’ı indirmiştir. Allah tarafından indirilen bu kitapların indiriliş amacı, insanlığa hidayet ve nur olması içindir. Kur’an’da bütün peygamberlerin aslında tek bir ümmet oldukları, onları gönderen Allah’ın insanların gerçek Rabbi olduğu ve ibadetin yalnız O’na yapılmasının gerektiği vurgulanmıştır. Kur’an’da “Allah katında tek din İslâm’dır” mealindeki âyet de bu bağlamda anlaşılmalıdır. Bu bakımdan İslâmî gelenekte, özellikle tefsir ve fıkıh alanında eser veren âlimler arasında Kur’an’ın daha önce insanlığa gönderilen ilahî kitapları neshettiği şeklindeki Kur’anla uyuşmayan, iman haline getirilen yaygın anlayışların yeniden gözden geçirilip değerlendirilmesi gerekir

    SOSYAL DEĞİŞİM OLGUSUNDAN HAREKETLE KUR’AN’IN TARİHSEL OLDUĞU TEZİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

    No full text
    Bir kavramın kültürel ve tarihi serüveninin göz ardı edilmesiyle farklı bir kültürel alana taşınması, problemleri çözmek yerine yeni sorunlar ortaya çıkarabilir. Tarihsellik, kutsal metinlerin okunması ve anlaşılması ile bağlantılı olarak gündeme gelen ve her olayı değişken ve izafî bir zeminde açıklayan bir kuramdır. Müslümanlar için problem olan şey, bu yaklaşımın Kur’an’a uygulanmak istenmesiyle onun bazı âyetlerinin günümüz için artık geçerli olmadığını iddia etmektir. Konunun aydınlatılması, süreklilik ve sosyal değişim olgusunun analizini ve Kur’an’la hayatın olayları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesini gerektirir. Sosyal değişme müspet veya menfî mânâda toplumun dinamikleri içerisinde meydana gelen ve değişik alanlarda ortaya çıkan bir olaydır. Sosyal değişmeyi etkileyip yönlendiren faktörler farklıdır. Ancak sosyal değişme tek başına tarihin izahında yeterli değildir. Çünkü insanların hayatında değişen şeyler olduğu kadar değişmeyenler de vardır. İnsanî olayların özü ve temel özellikleri aynı kalırken, onlar şekil, teknik ve kullanılan aletler bakımından değişmelere maruz kalmaktadırlar. Kur’an’la tarih arasındaki ilişkiyi mihverine oturtmanın yolu, onunla hayatın olayları arasındaki canlı ilişkiyi kavramaktan geçer. Kur’an mesajı bu anlamda bütün insanlık ve dönemler için geçerli evrensel davranış prensipleri içerir. O insanlık tarihini, geçmişi, anı ve geleceği ile bir bütün olarak insanlığın faaliyet alanı olarak görür
    corecore