18 research outputs found
Biochemical characteristics and calcium and PTH levels of patients with high normal and elevated serum 25(OH)D levels in Turkey: DeVIT-TOX survey
Summary Vitamin D intake over the recommended dose is usually associated with high serum 25(OH)D levels and gener ally not associated with symptoms of hypercalcemia. High doses of cholecalciferol need to be avoided to protect against
vitamin D toxicity and related complications. Strict adherence to the clinical guidelines for treating vitamin D defciency
can ensure safe and efective treatment.
Purpose We observed a tendency to use high doses of cholecalciferol for vitamin D defciency treatment or vitamin D
supplementation. We aimed to determine the biochemical characteristics of patients with high normal and elevated serum
25(OH)D levels.
Methods An online invitation was sent to all tertiary endocrinology clinics in Turkey to complete an online retrospective
survey (DeVIT-TOX Survey) for patients diagnosed with high serum 25(OH)D levels (>88 ng/mL) between January 2019
and December 2019. The patients were evaluated according to the presence of signs and symptoms of hypercalcemia and
doses of vitamin D intake, evaluated into the following three groups according to their 25(OH)D levels: group 1,>150 ng/
mL; group 2, 149–100 ng/mL; and group 3, 99–88 ng/mL.
Results A total of 253 patients were included in the fnal analysis (female/male: 215/38; mean age, 51.5±15.6 years). The
average serum 25(OH)D level was 119.9±33 (range, 88–455) ng/mL, and the average serum calcium level was 9.8±0.7
(range, 8.1–13.1) mg/dL. Most (n=201; 75.4%) patients were asymptomatic despite having high serum 25(OH)D and cal cium levels. The serum 25(OH)D level was signifcantly higher in the symptomatic groups than in the asymptomatic groups
(138.6±64 ng/mL vs. 117.7±31 ng/mL, p<0.05). The most common cause (73.5%) associated with high serum 25(OH)
D levels was the inappropriate prescription of a high dose of oral vitamin D (600.000–1.500.000 IU) for treating vitamin D
defciency/insufciency in a short time (1–3 months). The cut-of value of 25 (OH) D level in patients with hypercalcemia
was found to be 89 ng/mL [median 116.5 (89–216)].
Conclusions High dose of vitamin D intake is associated with a high serum 25 OH D level, without symptoms of hypercal cemia. Inappropriate prescription of vitamin D is the primary cause for elevated 25(OH) D levels and related hypercalcemia.
Hypercalcemia may not be observed in every patient at very high 25(OH) D levels. Adherence to the recommendation of
guidelines is essential to ensure safe and efective treatment of vitamin D defciency
Free T4 level may be associated with insulin requirement in gestational diabetes mellitus
IntroductionGestational diabetes mellitus (GDM) may frequently be overcome bynutrition therapy alone, but insulin regimen may be necessary in about 30% of the patients with GDM. It was known that thyroid hormones wereassociated with glucose metabolism. Therefore, we aimed to investigatethe association of fT4 level with insulin requirement in euthyroid pregnantwomen with GDM.Materials and methodsWe consecutively included euthyroid patients with GDM, and excluded thosewith thyroid dysfunction or any previous history of use of levothyroxineor antithyroid drug. The diagnosis of GDM was based on ADA criteria.Demographic features, previous history of GDM, gestational hypertension,insulin requirement (absent vs present or basal vs intensive regimen) anddose, nutrition and exercise adherence, and HbA1c, TSH, fT4, fT3, 25(OH)vitamin D3 levels were analyzed. We grouped the patients according to fT4levels: lower than mid-normal (group A) vs upper than mid-normal (groupB), or lower than normal range vs in normal range. We assessed the patientsin 3rd trimester after 34th weeks of the pregnancy.ResultsOf total (n = 228), insulin was necessary in 58 patients. Insulin use was morefrequent in the patients with fT4 level lower than normal range than thosewith normal fT4 (P = 0.003, OR:5.69 (95% CI 1.60–20.24)). Number ofinsulin injections was higher in group A than group B (0.022). fT4 level wasnot associated with insulin dose, HbA1c level, previous history of GDM, ordiet adherence.ConclusionLower fT4 level even in normal range may worsely affect glucosemetabolism in euthyroid pregnant women with GDM. Our findings suggestthat euthyroid hypothyroxinemia in pregnancy may be associated withdifficulty in control of hyperglycemia. GDM would be an indication fortreatment with levothyroxine in euthyroid hypothyroxinemia.</p
Mauriac Sendromu: Olgu Sunumu ve Literatürün Gözden Geçirilmesi
Diyabetik ketoasidozun klinik bulgularıyla prezente olan kötü kontrollü tip 1 diabetes mellitus tanılı genç bir erkek hastayı sunuyoruz. Hasta stabilize edildikten sonra, hepatomegali ve artmış karaciğer enzimleri açısından incelendi. Diğer klinik bulgular eşliğinde, hastaya Mau- riac sendromu tanısı koyuldu. Mauriac sendromu ilk olarak 1930'da Mauriac tarafından tanımlanmıştır ve kötü kontrollü diyabetik hasta- lardaki hepatomegali ve karaciğer enzim yüksekliği sebeplerinden biridir. Hepatomegali, büyüme geriliği ve sendromun diğer klinik bulgularının insulin tedavisinin optimizasyonu ile geri dönebildiği bilinmektedir. Kötü kontrollü diyabet hastalarında, hastalar cinsel matü- rasyon ve büyüme gelişme açısından yakından izlenmelidir. Optimal tedavi verildikten sonra, klinik bulguların regresyonunu izlemek açı- sından yakın takip elzemdirThis is a case report of a young male with poorly controlled type 1 diabetes mellitus who presented with the clinical features of diabetic ke- toacidosis. Once the patient was stabilized, he was examined for hepatomegaly and elevated liver enzymes. Along with the other clinical features, the patient was diagnosed as a case of Mauriac Syndrome. Mauriac Syndrome, initially described by Mauriac in 1930, is one of the causes of hepatomegaly and elevated liver enzymes in poorly controlled diabetic patients. However, hepatomegaly, growth retarda- tion and other clinical features of the syndrome have been found to be reversible with optimization of insulin therapy. In patients with po- orly controlled diabetes, Type 1 diabetic patients must be closely observed for sexual maturation and growth. After optimal therapy has been given, close follow-up is essential to observe the regression of clinical feature
Comparison of the mourning process of relatives of patients who received internal medicine intensive care and palliative care
Amaç: Bu çalışmada, hastanemizde faaliyet gösteren palyatif bakım biriminin, hasta yakınlarının yas sürecini nasıl etkilediği ve bu süreçle baş etme yetisine nasıl katkı sağladığı, ayrıca dahiliye yoğun bakım ünitesinde kaybedilen hastaların yakınlarının psikolojik durumlarıyla, palyatif bakım hizmeti almış hasta yakınlarının psikolojik durumları arasında anlamlı bir farkın olup olmadığını ortaya çıkarmak ve palyatif bakım kavramı hakkında farkındalık düzeyini belirlemek ve bu bağlamda ihtiyaç dahilinde gerekli düzenlemelerin yapılması hedeflendi. Hastalar ve yöntemler: Haziran 2013 - Ocak 2014 tarihleri arasında İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dahiliye Yoğun Bakım ve Palyatif Dahiliye kliniklerinde yatmakta olup hastasını kaybeden hasta yakınlarından araştırmaya katılmayı kabul eden toplam 20 hasta yakını çalışmaya dahil edildi. Anketler yüz yüze görüşme yöntemi ile yapıldı. Verilerin toplanmasında araştırmacının oluşturduğu Birey Tanılama Formu, ayrıca İki Boyutlu Yas Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği ve Beck Anksiyete Ölçeği kullanıldı.Objectives: This study aims to evaluate how the palliative care unit, that operates at our hospital, affects the mourning process of the patients’ relatives and how it contributes to coping with the mourning process; it is also aimed to asses if there is a meaningful difference between the psychological states of patients’ relatives who lost their lives in internal medicine intensive care unit and in palliative care unit or not; and it is aimed to determine the level of awareness about the concept of palliative care and to make necessary arrangements as needed in this context. Patients and methods: Between June 2013 and January 2014, a total of 20 people were included in the study, who lost their relatives while admitted to either palliative care unit or internal medicine intensive care unit, and who agreed to participate in the study at Izmir Tepecik Research and Training Hospital. The surveys were conducted by face-to-face interview method. Person Identifying Form, designed by a researcher, as well as Two Dimensional Mourning Scale, Beck Depression Scale and Beck Anxiety Scale were used to gather data
Dahiliye yoğun bakım ve palyatif bakım hizmeti almış hastaların yakınlarının yas süreçlerinin karşılaştırılması
Amaç : Bu çalışmada, hastanemizde hedefinde gösterilen palyatif bakım programında, hasta yakınlarının yas gözetiminin, kapsamlı ve bu süreçle başlarının yanından yakın çekimleriyle ilgili kapsamlı, palyatif bakım hastalarından yakınlarının yanında, gözde ve bu süreçle başlarının yakınlarıyla ilgili yerler tasarlanabilmesi ve palyatif eğitim hakkında eğitim öğretim eğitimi ve bu bağlamda düşünülebilecek şekilde tasarlanabilmesi için gerekli olacak şekilde planlanmalıdır.Hastalar ve materyaller : Haziran 2013 - Haziran 2013 - İzmir Tepecik Eğitim ve Dahiliye Yoğun Bakım ve Palyatik Eğitim ve Dahiliye Yoğun Bakım ve Palyate içinde yatmakta hastasını kabul hasta yakınlarından katılmayı eden toplam 20 hasta yakını dahil edilir. Anketler yüz yüze yöntemle ile yapıldı. Verilerin içinde adayın kapsamında Birey Tanılama Formu, ayrıca İki Boyutlu Yas Ölçeği, Beck Depresyon Ölçeği ve Beck Anksiyete Ölçeği.Gözlemler : Her iki hasta yakınlarının sosyodem özellikleri arasında fark olarak bir fark yoktu (p>0.05). Palyatif bakım hizmetini almış hasta yakınlarının bir bütünleşik kapsamlı bakım hizmeti almış hasta yakınları ile karşılama daha iyi, ancak bu fark edilme olarak anlamlı bulunmadı (p>0.05). Palyatif bakım hizmeti hizmeti almış hasta yakınlarının günlük dahiliye yoğun bakım hizmeti almış hasta yakınkinden daha iyi idi ve bularının fark açısından önemli olarak idi (p<0.05).Sonuç : Palyatif bakımında verilen hizmet ile hastaların yaşam kaliteleri büyütüldüğü için hasta hasta iyileşebileceklerinin geleceğini düşünebiliriz. Dahiliye beklentisine yatırılan hastanın yakınları tarafından daha fazla beklendiği için bu geleceğin yüklenmeden birimden kaynaklanabileceğine dair tahminde bulunuyor.</p
A nightmare related to ecstasy intoxication: ST segment elevation
3,4-metilenedioksimetamfetamin (MDMA, ekstasi), amfetamin türevi bir maddedir ve son yıllarda genç/genç-erişkin popülasyonda oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Maddenin bağımlılık yapıcı etkisinin yanı sıra yaygın kötüye kullanımı, tüm dünyada acil servislere çok çeşitli nedenlerle başvuruları arttırması nedeniyle ilgi odağıdır. Yirmi beş yaşında bilinen kronik hastalık öyküsü olmayan erkek hasta acil servise çarpıntı, bulanık görme, gelip geçici ve yayılımı olmayan 1-2 dakika kadar süren göğüs ağrısı yakınması ile başvurdu. Çekilen EKG'lerinde D1-AVL derivasyonlarında ST segment elevasyonu saptandı. Hastanın anamnezi derinleştirildiğinde yaklaşık iki saat önce keyif verici amaçlı, sayısı net olmayan ekstazi hapı kullandığı öğrenildi. Tipik göğüs ağrısının olmaması, eleve olan segmentlerin dışında resiprokal değişikliklerin izlenmemesi nedeniyle öncelikle ekstazi alımına bağlı vazospastik değişiklik düşünüldü. Verilen nitrat sonrası EKG bulgusu düzeldi. Biz bu olgu ile bu tür uyuşturucu madde kullanımı sonrasında da ciddi kardiyak yan etkiler gelişebileceğini ve herhangi bir kardiyovasküler risk faktörü olmayan, akut göğüs ağrılı genç hastalarda bunun mutlaka sorgulanıp akılda tutulması gerektiğini vurgulamak istedik.3,4-methylenedioxymethamphetamine (MDMA, ecstasy), which is a kind of synthetic amphetamine, is widely used in last years among young population. It is abused because of addiction and appliance to emergency service becaouse of that drug atrracts more and more attention. Twenty five year-old male patient without any other comorbidities, applied to the emergency room with chest pain and blurred vision. His chest pain was intermittent, did not spread to any aother location, and each time lastes 1-2 minutes. His physical examination was completely normal but his ecg revealed ST elevation in derivations of D1-aVL. When he was deeply questioned, he told that he had taken several pills of ectasy two hours before the admissin to the hospital. After that, cardiologists thought ecg changes might be due to vasospastic changes. That’s why they started to treat patient with nitrates. After appliance of nitrate his ECG became completely normal. We wanted to emphasize with our case report that whenever a young person with chest pain and without any comorbidities applies to emergency room, we should pay attention to probability of drug abuse and question them deeply. Drug abuse can lead mortal cardiac side effects