18 research outputs found

    Kutanöz layşmanyazisin Gemella haemolysans ile sekonder infeksiyonu

    Get PDF
    Gemella haemolysans nadir tespit edilen, fakültatif anaerob, Gram pozitif, kokoid şekilli bir organizmadır ve ağız boşluğu, üst solunum yolu, gastrointestinal yol ve genitoüriner yolun normal florasında bulunur. Kutanöz layşmanyazis, Leishmania parazitinin neden olduğu infeksiyöz bir hastalıktır. Bu makalede kutanöz layşmanyazis lezyonunun Gemella haemolysans ile sekonder olarak infekte olduğu yirmi yaşında bir erkek hasta sunulmuştur

    Mustafa Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Polikliniği'ne 2008 Temmuz ayı içerisinde başvuran hastalarda pruritus prevalansı

    Get PDF
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, dermatoloji kliniğine başvuran hastalar arasında pruritus prevalansının değerlendirilmesidir. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya 2008 Temmuz ayı boyunca dermatoloji polikliniğine başvuran yedi yaşından büyük toplam 521 hasta (ort. yaş 35.7±18.3; dağılım 7-96) alındı. Hastaların tümüne demografik ve klinik verilerle ilgili anket formu dolduruldu. Son bir hafta sürecinde mevcut deri hastalıklarında az ya da çok kaşıntısı olanlar pruritik olarak kabul edildi. Dermatolojik tanılar Uluslararası Hastalık Sınıflandırması'na uygun olarak kaydedildi. Bulgular: Hastalardan 324'ü (%62.2) çalışmaya katılmayı kabul etti. 324 hastanın 194'ü (%59.9) son bir hafta içerisinde kaşıntı tariflemekteydi. Bu hastaların 29'unda (%14.9) dermatit/egzama, 26'sında (%13.4) ürtiker, 21'inde (%10.8) tinea infeksiyonu, 15'inde (%7.7) akne, 14'ünde (%7.2) psoriasis, 31'inde (%16) nedeni bilinmeyen kaşıntı ve 32'sinde (16.5%) diğer dermatolojik hastalıklar saptandı. Sonuç: Çalışmamızda nedeni bilinmeyen pruritus prevalansı yüksek olarak saptanmıştır. Özellikle bu olgular altta yatabilecek sistemik hastalıklar açısından dikkatlice değerlendirilmelidir.Objectives: The aim of the present study was to examine the prevalence of pruritus in patients who presented to the outpatient dermatology clinic with skin diseases. Patients and Methods: A total of 521 patients (mean age 35.7±18.3 years; range 7 to 96 years) over the age of seven who presented to our outpatient clinic during July 2008 were enrolled in the study. All participants completed a specially designed questionnaire on demographic and clinical data. All patients who had felt itchy more or less over the area of their lesions within the past week were determined to be pruritic. The diagnoses were made based on the International Classification of Diseases. Results: Of all patients, 324 (62.2%) agreed to participate in our project. 194 (59.9%) patients reported pruritus within the past seven days. Of these, 29 (14.9%) had a diagnosis of dermatitis/eczema, 26 (13.4%) had urticaria, 21 (10.8%) had tinea infections, 15 (7.7%) had acne, 14 (7.2%) had psoriasis, 31 (16%) had pruritus of unknown origin and 32 (16.5%) had another diagnosis. Conclusion: In this study, the prevalence of pruritus of unknown origin was found to be high. Clinicians should be encouraged to carefully assess pruritus of unknown origin because of underlying systemic diseases

    Two cases of linear lichen planus in the lines of blaschko

    Get PDF
    Liken planus, deri ve mukozaları tutabilen, inflamatuar bir deri hastalığıdır. Lineer liken planus, liken planusun nadir görülen bir formudur ve tüm liken planuslu hastaların yaklaşık %0.2’sini oluşturur. Alt ekstremitede lineer liken planus lezyonu olan ve Blaschko çizgileri boyunca dağılım gösteren iki olgu sunmaktayız.Lichen planus is an inflammatory disorder that may involve skin and mucous mambranes. Linear lichen planus is a rare disorder occuring in approximately 0.2% of patients with lichen planus. We report two cases of linear lichen planus on the lower extremities which lesions followed the lines of Blaschko

    Pediatric cutaneous mastocytosis : Demographic, clinical and histopathological findings

    Get PDF
    Amaç: Mastositoz, bir veya daha çok organda mast hücrelerinin çoğalması ve birikmesi ile karakterize bir hastalıktır. Deri, en sık tutulan organdır. Bu çalışmada kutanöz mastositozu olan çocuk hastaların demografik, klinik ve histopatolojik bulgularının sunulması ve literatürün gözden geçirilmesi amaçlandı. Yöntemler: Kutanöz mastositoz tanısı alan 14 çocuk hastanın demografik, klinik ve histopatolojik verileri geriye dönük olarak analiz edildi. Bulgular: On bir hastada (%78.6) ürtikerya pigmentoza, iki hastada (%14.3) mastositoma ve bir hastada (%7.1) ürtikerya pigmentoza ve mastositoma birlikteliği vardı. Hastaların %64.3’ünde hastalık hayatın ilk bir yılı içerisinde başlamıştı. Erkek-kız oranı 1:1.8 idi. Ürtikerya pigmentozalı hastalarda lezyonlar en sık gövde ve ekstremite yerleşimli, mastositomalı hastalarda ise gövde yerleşimliydi. Darier işareti hastaların %92’sinde bulunmaktaydı. Aile öyküsü olan bir olgu vardı. En sık saptanan şikayet kaşıntı idi. Sonuç: Sonuçlarımız, kızların sayısındaki üstünlük dışında genel olarak daha önce bildirilen çalışmalar ile uyumluydu.Objective: Mastocytosis is a disease characterized by abnormal growth and accumulation of mast cells in one or more organ systems. The skin is the most commonly affected organ. It is aimed to present demographic, clinical and histopathological findings of pediatric patients with cutaneous mastocytosis and a review of the literature in this study. Methods: Demographic, clinical and histopathological data of 14 pediatric patients with cutaneous mastocytosis were retrospectively analyzed. Results: Eleven patients (78.6%) had urticaria pigmentosa, two patients (14.3%) had mastocytoma and one patient (%7.1) had coexistence of both urticaria pigmentosa and mastocytoma. The onset of the disease occured in the first year of life in 64.3% of patients. Male-female ratio was 1:1.8. Lesions were localised most commonly on the trunk and extremities in patients with urticaria pigmentosa and on the trunk in patients with mastocytoma. Darier’s sign was present in 92% of patients. There was one patient with a positive family history. The most frequent complaint was pruritus. Conclusion: Generally our resuls, except for the predominance of girls, are compatible with the studies given earlie

    Ichthyosis vulgaris coexisted with acrokeratosis verruciformis : A case report

    Get PDF
    İktiyozis vulgaris, otozomal dominant geşiş gösteren bir keratinizasyon hastalığıdır ve yaygın pullanma ile karakterizedir. Akrokeratozis verrusiformis de otozomal dominant, nadir görülen bir keratinizasyon hastalığı olup, el ve ayak dorsal yüzde siğilimsi, kahverengi-deri renginde papüller ile karakterizedir. Burada, iktiyozis vulgaris ve akrokeratozis verrüsiformisin bir arada olduğu, 24 yaşında bir bayan hastayı sunmaktayızIchthyosis vulgaris is an autosomal dominant inherited, keratinization disorder and characterized by diffuse scaling. Acrokeratosis verruciformis is also an autosomal dominant, rare keratinization disorder and characterized by warty, brownish to skin colored papules on the dorsa of the hands and feet. We present a case of ichthyosis vulgaris coexisted with acrokeratosis verruciformis in a 24-year-old woman

    Delayed diagnosis : Giant basal cell carcinoma of scalp

    Get PDF
    Derinin en sık görülen kanseri bazal hücreli karsinom (BHK) olmasına rağmen, saçlı deri lokalizasyonu oldukça nadir bildirilmektedir. BHK’ların %0.5-1’i 5cm’den geniş olup, “dev BHK” olarak tanımlanmaktadır. Bu bildiride, topikal kortikosteroid ve antifungal şampuan ile beş yıldır tedavi edilen bir dev saçlı deri BHK olgusu sunulmaktadır. Saçlı deride uzun süreli tedaviye dirençli eritematöz plak tip lezyonlarda ayırıcı tanıda BHK düşünülmelidir.Although basal cell carcinoma (BCC) is the most common form of skin cancer, the scalp lesions of BCC have been rarely reported. Giant BCC is defined as a tumor larger than 5 cm in diameter and only 0.5-1 % of all BCCs achieve this size. We report a case of giant BCC on the scalp that was treated with topical coticosteroids and antifungal shampoo for five years. BCC should be considered in the differential diagnosis in erythematous plaque type lesions resistant to therapy with long duration localized on the scalp

    Effect of caffeic acid phenethyl ester on plasma lipid peroxidation, antioxidant status and nitric oxide levels in incisional wound model

    Get PDF
    AMAÇ: Yara iyileşmesi, çeşitli hücresel ve biyokimyasal olayların karşılıklı etkileşim içinde olduğu karmaşık patofizyolojik bir süreçtir. Yapılan çalışmalarda çeşitli doğal ürünlerin iyileşme sürecini hızlandırdığı gösterilmiştir. Bu çalışmada, balarısı propolisinin bir ekstresi olan kafeik asid fenetil esterin (KAFE) ratlarda yara iyileşmesi üzerine olan etkisini tespit etmeyi amaçladık. GEREÇ-YÖNTEM: Kırk adet erkek “Wistar” albino rat tedavi (n=20) ve kontrol (n=20) grubu olmak üzere iki gruba ayrıldı. Her bir ratın sırtına tam kalınlıkta lineer insizyon oluşturularak sütüre edildi. İnsizyon sonrası, çalışma süresi boyunca tedavi grubuna KAFE, kontrol grubuna serum fizyolojik her gün verildi. Biyokimyasal analiz için çalışmanın 1., 3., 7. ve 14. günlerinde her gruptan 5'er hayvanın kanları alındı. BULGULAR: KAFE uygulanan grupta glutatyon ve nitrik oksid düzeylerinde anlamlı bir artış, malondialdehid düzeyi ve süperoksid dismutaz aktivitesinde ise kontrole göre anlamlı bir azalma tespit edildi. YORUM: Çalışmada, KAFE'nin yara iyileşmesi üzerine antioksidan etki gösterdiği ve lipid peroksidasyonunu baskıladığı saptandı. Sonuç olarak, KAFE, bu özellikleri nedeni ile yara iyileşmesinde faydalı olabilir.Background and Design: Wound healing is a complex pathophysiologic process involving interplay of several cellular and biochemical processes. Several natural products have been shown to accelerate the healing process in studies. In this study we aimed to determine the efficacy of caffeic acid phenethyl ester (CAPE), which is an extract of honeybee propolis on wound healing in rats. MATERIALS-METHODS: Fourty male Wistar albino rats were divided into two groups as treatment (n=20) and control (n=20) group. A linear full thickness incision was performed on the back of each rat and sutured. After incision, during the study period CAPE was administered to the treatment group and saline was administered to the control group every day. Bloods of 5 animals from each group were collected on the experiment days of 1st, 3rd, 7th and 14th for biochemical analysis. RESULTS: A significant increase in glutathione and nitric oxide levels and a significant decrease in malondialdehyde levels and superoxide dismutase activities in CAPE group were detected when compared to the control group. CONCLUSION: In the study it determined that CAPE showed an antioxidant effect on wound healing and suppressed lipid peroxidation. In conclusion, because of these properties, CAPE may be useful in wound healing

    A rare presentation : unilateral nevoid telangiectasia in lower extremities

    No full text
    T Unilateral nevoid telenjiyektazi, ilk kez 1899 yılında Alfred Blaschko tarafından tanımlanan, dermal telenjiyektazilerle karakterize, unilateral dermatomal veya blaschkoid paternde dağılım gösteren nadir bir deri hastalığıdır. Hastalığın konjenital ve edinsel olmak üzere iki formu bulunmaktadır. Edinsel form kadınlarda, konjenital form erkeklerde daha sık görülmektedir. Sıklıkla trigeminal, servikal (C3-C5) ve üst torakal dermatom alanlarında görülmekle beraber daha nadir olarak lumbal veya sakral dermatom alanlarında da izlenebilmektedir. Bu çalışmada, lezyonların sol alt ekstremitede, lumbal ve sakral (L5-S1) dermatomlarda dağılım gösterdiği edinsel unilateral nevoid telenjiyektazi tanısı konulan, sekiz yaşındaki kız olgu sunulmuştur. Unilateral nevoid telenjiyektazinin nadir görülmesi ve bildirilen çok az sayıda alt ekstremite yerleşimli hasta bulunması nedeni ile literatür bilgileri ile birlikte tartışılması amaçlanmıştır.Unilateral nevoid telangiectasia is a rare cutaneous disease characterized by unilateral dermatomal or blaschkoid distrubution of superficial dermal telangiectasia, first described by Alfred Blaschko in 1899. Unilateral nevoid telangiectasia can be congenital or acquired. Whereas congenital forms mainly seen in men, acquired forms seen in female. It is located on the trigeminal, cervical (C3-C5) and upper thoracic dermatomes but more rarely in the lumbar or sacral dermatomes. We present an 8 years-old girl patient with a diagnosis of acquired involving left L5-S1 dermatomes. Since unilateral nevoid telangiectasia is seen rarely and very few reported cases of patients with lower extremity, it is discussed in the light of the literature dat

    Acitretin for Papillon-Lefèvre syndrome in a five-year-old girl

    No full text
    corecore