97 research outputs found
THE ROLE OF SOIL-STRUCTURE INTERACTION ON STRUCTURAL DESIGN
Yapı temel sistemlerinin projelendirilmesinde, yapı-temel-zemin üçlüsü arasındaki etkileşimin dikkatealınması, zemine aktarılan yükler nedeniyle zemin tabakalarında oluşan deformasyonların temel elemanı veüstyapı taşıyıcı sistemindeki iç kuvvetler ve yük dağılımı üzerindeki etkilerinin hesaba katılması gerekir.Bu gereklilik rutin mühendislik uygulamalarında, yapı ve zemin arasındaki ilişkiyi sabit yatak katsayısı ilekuran Winkler yöntemi kullanılarak sağlanmaya çalışılmaktadır. Ancak Winkler yönteminin temel tabanbasıncı dağılımını temsil etmekte yetersiz kaldığı literatürde belirgin bir biçimde ortaya konmuştur. Temelelemanının elastik eğrisini gerçeğe daha yakın modelleyen yöntemler geçmişte birçok araştırmacıtarafından önerilmiştir. Ne var ki, yatak katsayısı modelinin betonarme yapı tasarımı üzerindeki rolüşimdiye dek ortaya konmamıştır. Bu çalışmada zemin yapı etkileşiminin yapısal tasarıma etkisi örnek biranaliz çalışmasıyla incelenmiştir. Rijit yapı-zemin, sabit ve değişken yatak katsayısı yöntemleri ile yapısalçözümler gerçekleştirilmiştir. Yürürlükteki ulusal yönetmelikler çerçevesinde betonarme kolonkesitlerindeki donatı oranları hesaplanarak, yapı-zemin etkileşiminin yapısal tasarımdaki etkisi ortayakonmuştur While designing foundations of structures, structure-foundation-soil interaction must be considered andthe effect of deformations occurring due to the structural loads in soil layers on the load distributions andsectional forces of structural elements must be taken into account. Winkler method is used in order torelate the soil and the structure by means of constant subgrade modulus in routine engineeringapplications. In the literature, it is clearly stated that, Winkler method is insufficient to represent thecontact pressure distribution beneath the foundation. In the past, methods capable of modeling actualelastic curve of the foundation element were suggested by researchers. However, the role of subgradereaction on the structural design has not been stated yet. In this study, the effect of soil-structureinteraction on structural design of reinforced concrete structures is investigated via a case analysis study.Structural analyses were performed using fixed base-soil, constant subgrade modulus and variablesubgrade modulus methods. Reinforcement ratios in reinforced concrete column sections were calculatedaccording to national codes and specifications. The effect of soil-structure interaction on structural designis presented
Türkiye’de ulusal akne haftasında yapılan bilgilendirme seminerlerinin katılımcıların akne hakkındaki bilgi düzeylerine etkisi
Background and Design: To investigate the contribution of informative presentations about acne vulgaris and questionnaires administered before and after informative meetings on patients' awareness and consciousness. Materials and Methods: Participants were asked to fill out a 20-question survey before and after informative seminars in hospitals and secondary and high schools as part of National Acne Week. The level of statistical significance was set as p <= 0.05. Results: A total of 466 participants completed the survey before and after the seminar, and the mean age of the participants was 17.4 +/- 6.9. Before the seminar, 31.1% of participants thought that acne is originated from the liver, whereas this figure decreased to 16.7% after the seminar. In all, 47.6% of participants consulted doctors and 23.9% consulted social media to seek information about acne; however, after receiving training, 77% preferred to consult a doctor. Of the participants, 51.1% were expecting to see the results of acne treatment in 1 or 2 weeks, whereas 83.3% stated that the effects would be seen in 2 or 3 months after the seminar. When the participants' educational background was grouped as "secondary-high school-other," a statistically significant difference was obtained (p<0.05). Conclusion: Our study features both patients' misconceptions and their incorrect attitudes about acne, and their level of knowledge improved significantly as a result of educational seminars. The relative benefit derived from educational seminars was positively related to the participants' highest level of education.Amaç: Akne vulgaris ile ilgili bilgilendirme toplantısı öncesi ve sonrasında uygulanan anket formları ile bilgilendirici sunumların akne hakkındaki farkındalık ve bilinç düzeylerine katkısını incelemek amaçlanmaktadır. Gereç ve Yöntem: Ulusal Akne Haftası kapsamında hastane, ortaokul ve lise dengi okullarda verilen bilinçlendirme eğitimi öncesi ve sonrasında katılımcılardan 20 soruluk bir anket doldurmaları istendi. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p≤0,05 olarak kabul edildi. Bulgular: Eğitim öncesi ve sonrasında anket formunu dolduran 466 kişinin yaş ortalaması 17,4±6,9 idi. Eğitim öncesi katılımcıların %31,1’i aknenin karaciğer kaynaklı olduğunu düşünürken, eğitim sonrası bu oran %16,7’ye indi. Akne hakkında bilgi almak için eğitim öncesi katılımcıların %47,6’sı doktora, %23,9’u sosyal medyaya başvururken, eğitim sonrası %77’si doktora başvurmayı tercih edeceğini belirtti. Katılımcıların %51,1’i akne tedavisinin 1-2 hafta içerisinde etkisini göstereceğini beklerken, eğitim sonrası %83,3’ü 2-3 ay kullandıktan sonra yanıt alınabileceğini belirtti. Kişilerin öğrenim durumları, “ortaokul-lise-diğer” olarak gruplandırıldığında, eğitim sonrası gruplar arasında öğrenim durumlarına göre istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptandı (p=0,005). Sonuç: Çalışmamız bireylerin hem akne hakkındaki yanlış bilgi ve tutumlarını ön plana çıkarmakta, hem de hekimlerin vereceği eğitim seminerleri ve bilgilendirme toplantıları ile bilgi düzeylerinde kayda değer bir gelişme sağlanacağını göstermektedir
Skin manifestations following anti-COVID-19 vaccination: A multicentricstudy from Turkey
Purpose: After the emergence of the pandemic caused by the COVID-19 virus, vaccination with various vaccines has started to be implemented across the world. To identify dermatological reactions developing after the COVID-19 vaccines administered in Turkey and determine their clinical features and risk factors that may play a role in their development. Materials and Methods: The study included patients aged ≥18 years, who presented to 13 different dermatology clinics in Turkey between July 2021 and September 2021 after developing dermatological reactions following the administration of the COVID-19 vaccine. After providing written consent, the patients were asked to complete a standard survey including questions related to age, gender, occupation, comorbidities, the regular medication used, the onset of cutaneous reactions after vaccination, and localization of reactions. Dermatological reactions were categorized according to whether they developed after the first or second dose of the vaccine or whether they occurred after the inactivated or messenger RNA (mRNA) vaccine. The relationship between dermatological reactions and some variables such as gender and comorbidities was also evaluated. Results: A total of 269 patients [116 women (43.1%), 153 men (56.9%)] were included in the study. It was observed that the dermatological diseases and reactions that most frequently developed after vaccination were urticaria (25.7%), herpes zoster (24.9%), maculopapular eruption (12.3%), and pityriasis rosea (4.5%). The rate of dermatological reactions was 60.6% after the administration of the mRNA vaccine and 39.4% after that of the inactivated vaccine. There was a statistically significantly higher number of reactions among the patients that received the mRNA vaccine (p = 0.001). Conclusion: The most common reactions in our sample were urticaria, herpes zoster, and maculopapular eruption. Physicians should know the dermatological side effects of COVID-19 vaccines and their clinical features
Adana ve Mersin illeri sağlık meslek liselerinde okuyan öğrencilerin problemleri üzerine bir araştırma
TEZ572Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 1988.Kaynakça (s. 63-67) var.vii, 67[19] s. ; 30 cm.
Cortical dysplasia and epilepsy in a patient with Thrombocytopenia-Absent Radii (TAR) syndome
Thrombocytopenia - absent radii (TAR) syndrome is characterized by bilateral absence of the radii in the presence of both thumbs and thrombocytopenia. Lower limb involvement, cardiac, gastrointestinal, renal and genital abnormalities may also be seen in the patients with TAR syndrome. Although epilepsy, learning difficulties, intracranial vascular malformations, sensorineural hearing loss, hypoplasia of the corpus callosum and cerebellar dysgenesis as a neurological abnormalities have been reported in a few patients, there is no previous report of a patient with TAR syndrome and cerebral cortical dysplasia. Here we report a patient with TAR syndrome who suffered from focal epilepsy due to right parietal dysplasi
Schnyder korneal distrofi: Oküler bulgular ve hiperlipoproteinemi
Schnyder komeal distrofisi nadir görülen, santral ve periferal kornea¬da anormal lipid birikimi olan herediter bir hastalıktır. Denizli ilinde Scbnyder korneal distrofili bir aile saptanarak hastalığın oküler bulgu¬ları ve hiperlipoproteinemi ile olan ilişkisi tartışıldı. 54 bireyden oluşan aileden 31 hasta muayene edildi. 5 olguda Schnyder korneal distrofi belirlendi. Tüm olgularda bilateral santral .diskiform korneal opasite ve arkus lipidozis mevcutdu. 3 olguda santral diskiform opa-site ile arkus lipidozis arası kornea saydamken 2 olguda diffüz korneal bulanıklık belirlendi. 4 olguda bilateral komeal kristal birikimi izlenir¬ken, 1 olguda kristal depozit yoktu. 5 olgunun yalnızca 2'sinde ve kor¬neal bulgusu olmayan bir aile bireyinde Tip IIA hiperlipoproteinemi saptandı. Schnyder korneal distrofislnin farklı klinik formlarla karşımıza çıkabileceği ve korneal bulgularla sistemik hiperlipidemi arası direkt ilişki bulunmadığı kanısına varıldı
- …