6 research outputs found
Management of priapism: Results of a nationwide survey and comparison with international guidelines
Objective: The aim of this study is to evaluate current urologic practice regarding the management of priapism in Turkey and compare with international guidelines. Methods: Urologists and urology residents were invited to an online survey consisting of 30 multiple-choice questions on priapism-related clinical practices that were considered most important and relevant to practices by using Google Forms. Results: Total number of responses was 340. Respondents reported that they recorded a detailed patient’s medical history and physical examination findings (n = 340, 100%) and laboratory testing, which includes corporal blood gas analysis (n = 323, 95%). Participants announced that they performed Doppler ultrasound for 1/4 cases (n = 106, 31%), but 22% of the participants (n = 75) replied that they performed in >75% of cases. Participants (n = 311, 91%) responded that the first-line treatment of ischemic priapism is decompression of the corpus cavernosum. Moreover, most respondents (n = 320, 94%) stated that sympathomimetic injection drugs should be applied as the second step. About three-quarters of respondents (n = 247, 73%) indicated adrenaline as their drug of choice. Phosphodiesterase type 5 inhibitors seems to be the most preferred drug for stuttering priapism (n = 141, 41%). Participants (n = 284, 84%) replied that corpora-glanular shunts should be preferred as the first. A large number of participants (n = 239, 70%) declared that magnetic resonance imaging can be performed in cases with delayed (>24 hours) priapism to diagnose corporal necrosis. Most of the participants (84%) responded that penile prosthesis should be preferred to shunts in cases with delayed (>48 hours) priapism. Conclusion: It would be appropriate to improve the training offered by professional associations and to give more training time to the management of priapism during residency
Citation Analysis of the Articles Published in the Bagcilar Medical Bulletin Between December 2016 and June 2020
Objective:To describe publication characteristic and citation analysis of Bagcilar Medical Bulletin (BMB) since its first publication time to January 2020 using bibliometric methods.Method:Researched articles published in the BMB between December 2016 and June 2020 have been analyzed. The journal database was evaluated according to study type (original research, review, case report, letter to the editor), related scientific subspecialty and the geographical origin. We also calculated the rates of citation by dividing the total number of citations received by all papers by the total number of papers.Results:A total of 88 articles were included in the study. The articles about neurosurgery, anesthesia and pediatrics were in the top three (27.27%, 13.63% and 11.36%, respectively). Citation rates of the original article, case report and review were 15.7%, 10.3% and 0%, respectively. Most of the articles (81.81%) were published from Marmara Region in Turkey. Of the articles, 4 (4.5%) were international papers submitted from 2 different countries. All international papers were preclinical subspecialties like pharmacology, microbiology and physiology.Conclusion:Our study provides an opportunity to compare the citation numbers and characteristics before and after indexing of the journal in TUBITAK/ULAKBIM, in near future
Mapping secondary forest succession with geographic information systems: a case study from Bulanikdere, Kırklareli, Turkey
Developing forest management plans for sustaining the full range of forest values is a challenging task. One of the difficulties in this process is to set and achieve management objectives, and conservation targets. A sustainable forest management concept requires that a target forest structure (the composition and the configuration) be set before developing alternative management actions for the achievement of management objectives and the conservation targets. In this respect, developing and understanding vegetation succession play important roles in setting the target forest conditions. This study was conducted in the Bulan›kdere Forest planning unit (K›rklareli, Turkey) where the biodiversity-integrated multiple-use forest management planning process is conducted as part of the GEF project. The seral stages of secondary forest succession were determined according to Clements’s succession theory by using 639 systematically distributed sample plots in the planning unit in 2003. The secondary forest succession was generated and mapped using a geographic information system (GIS) and remote sensing (RS), along with aerial photographs. The paired samples t-test was used to determine whether or not there were significant differences between estimated and calculated succession values. The difference was not statistically significant at a 95% confidence level. The results indicated that the forest has developed towards the climax stage. Around 70.1% of the area is in the competition stage, while the areas in the nudation, migration, and ecesis stages account for about 2.8%. Results show that anthropogenic disturbances and harvesting techniques have been the major causes of the succession. Under a selective harvesting regime, the trees left uncut or damaged would become the main components of the subsequent forest succession. The spatial database offers excellent opportunities to understand the vegetation dynamics and to help the forest manager in deciding future forest conditions for maintaining biodiversity
Ecosystem based multiple use forest management planning (a case study of Camili planning unit)
Yağmur ormanlarının giderek azalması, orman sağlığının bozulması, biyolojik çeşitliliğin azalması, nesli tükenen türlerinin artması, su kaynaklarının giderek azalması ve kirlenmesi, erozyonla toprakların kaybolması gibi olumsuzluklardan dolayı insanların ormanlardan yararlanma şekli değişmiş ve yoğunluğu da J artmıştır. Aynı zamanda, odun üretimi yanında ekolojik ve sosyo-kültürel değerlerin en az ekonomik değerler kadar önemli olduğu anlaşılmıştır. Orman ürünlerine olan talebin artması, planlama birimindeki işletme amaçlarının çeşitlenmesi ve birbirleriyle çelişmesi, ormanın bir bütün olarak ele alınması gerekliliği, yeni bir planlama yaklaşımının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çok amaçlı planlama olan bu yaklaşım, 1 orman ekosistem dengesini bozmadan, orman kaynaklarından optimal düzeyde insanların yararlanmasını sağlamaktadır . Ekosistem tabanlı çok amaçlı planlamada yalnızca ormanların sürekliliği değil ekosistemin sürekliliği ve ekosistem sağlığı esas alınmaktadır . Bu bildiride, biyolojik çeşitlilik (BÇ) (bitkisel tür ve ekosistem), yaban hayatı, koruma değeri yüksek ormanlar, ulusal savunma fonksiyonu, ekolojik geçiş bölgesi gibi bir çok orman değerini/fonksiyonunu barındıran, bu değerler bakımından ulusal ve uluslar arası öneme sahip, aynı zamanda uluslar arası bir projenin (GEF II) gerçekleştirildiği Camili Planlama Birimi çalışma alanı olarak seçilmişt ir. Ülkemizin önemli biyocoğrafik bölgelerin i temsil etmesi, BÇ açısından zengin olması, alanda bozulmanın az olması ve doğal bir yapının egemen olması, Camili planlama biriminin sürdürülebi lir •ormancılık açısından önemini ortaya koymaktadır . Bu planlama birimi esas alınarak ekosistem tabanlı çok amaçlı planlamanın tanımı, genel esasları, uygulamadaki mevcut kriter ve göstergeleri ortaya konulmuştur. Bu planlama biriminde, üretim, Yüksek Dağ Ekosistemi, Koruma, Ulusal Savunma Fonksiyonu olmak üzere dört ana fonks iyon ve bu fonksiyonların altında Ekosistemi İyileştirme (Rehebilitasyon), Özellikli Alanlar, BÇ, Tabiatı Koruma, Ekolojik Geçiş Bölgesi olmak üzere beş alt fonksiyon belirlenmiştir. Temelde koruma ağırlıklı bir yararlanmanın düzenlenme felsefesi ağırlık kazanmıştır. Doğal yapının ve kültürel değerlerin korunmasıyla birlikte, ek,oturizim, rehabilitasyon ve bitkisel süksesyon (sıralı değişim) açısından da ciddi problemlerin yaşandığı 'alanların varlığı ortaya konulmuştur . Sonuçta, çok amaçlı planlama yaklaşımıyla koruma felsefesi ve katılımcılığın aktif olarak eyleme dönüştüğü bu ve benzer alanlarda, her bir alt zon/fonksiyon içerisinde yapılacak faaliyetlerin diğer ilgi-çıkar gruplarıyla birlikte hazırlanması gerektiği benimsenmiştir .
Biodiversity conservation and its integration to forest management plans
Ülkemizde model planlar hariç, orman amenajman planları tekdüze odun üretimi eksenli olarak hazırlanmaktad.ır. Oysaki 1992 yılında Rio Zirvesiyle şekillenen Pan-Avrupa ve Yakın-Doğu Süreçlerine göre biyoçeşitliliğin korunması ve planlara yansıtılması gerekmektedir. Bu amaçla başlatılan uluslar arası projeler ile ülkemizde BÇ'nin korunması' ve orman kaynaklarının sürdürülebilir planlanmasına yansıtılması için gerekli kavramsal açılımlar başlatılmış ve teknik, ekonomik ve sosyo-kültürel değişimlerin yaşandığı bir sürece girilmiştir. Bildiride; öncelikle 21. yüzyıl ormancılık felsefesi orman amenajmanı perspektifinden bakılarak incelenmiş ve ülkemiz açısından bir değerlendirmesi yapılmıştır . Biyolojik çeşitlilik kavramı kısaca tanıtılarak, tür ve ekosistem çeşitliliğinin ortaya konulmasında önemli görülen bazı kavramlara (hedef türler -gösterge , anahtar, bayrak tür vb. -, nadir ve kritik ekosistemler vb.) değinilmiştir. BÇ'nin orman amenajman planlarına entegre edil!=bilmesi için gerekli olan temel altlıklar (meşcere, fonksiyon, yetişme ortamı haritası vb.), meşcere parametreleri (servet, artım, kapalılık, göğüs yüzeyi vb.) ve BÇ parametreleri sıralanmıştır. Bu bağlamda oluşan, Ekosistem tabanlı çok amaçlı planlama yaklaşımı kısaca tanıtılmış, klasik planlama yaklaşımların ın yetersizlikleri, ayrıldığı noktalar ve sağladığı avantajlar sıralanmıştır. BÇ'nin işletme amaçları ve koruma hedeflerinin belirlenmesi, yararlanmanın düzenlenmesi ve silvikültürel müdahaleler üzerindeki etkisi üzerinde durulmuştur. Korunan alan kavramı, korunmaya muhtaç çekirdek alan, koridor ve hassas alanların tüm ormanda (matris) üretim alanlarıyla birlikte korunması ve akıllı kullanımı anlamına gelmektedir. Ülke ormanlarının yaklaşık %30'unu oluşturan, milli parklar, tabiatı koruma alanları, tabiat parkları, tabiat anıtları, tohum meşcereler i, gen koruma alanları, yaban hayatı koruma alanları, özel çevre koruma alanları, muhafaza karakterindeki ormanlar ve özel statüdeki alanlar yasalarla korunması gereken yerlerdi r. Avrupa biyoçeşitliliğin yaklaşık %75'ini barındıran ülkemizde, BÇ sayılan alanlarla birlikte diğer alanlar içerisinde de korunmalıdır. Önemli olan bu tür özel alanların katılımcı yaklaşımla belirlenmesi, koruma hedeflerinin ve BÇ değerinin ortaya konması, çekirdek zon ve ekolojik etkilenme bölgeleriyle birlikte uygun planlama yaklaşımı ve planlama teknikleriyle planlanmasıdır. Uygulanabilir ekosistem tabanlı çok amaçlı planların düzenlenebilmesi için; katılımcılık, şeffaflık, yapılabilirlik, karar destek sistemleri ve bilişim teknolojile rinin etkin kullanımı ile bilinçlendirme çalışmalarının hız kazandırılması gerekmektedir.Forest management plans are prepared based on classical (timber management) approach with the exception of model plans in Turkey . Turkey participated in Convention of Biological Diversity in Rio (1992) and included in both Pan - European aiıd Near East Region Conventions. Owing to accepted contracts, Turkey has to manage and plan its forest resources on a sustainable basis . So, Turkish forestry is underway in a re-structuring process within the framework of international development for biodiversity conservation and sustainable forest management. This paper examines 21. century forestry philosophy according to sustainable forest management principles which include biodiversity as the key component Biodiversity has certain implications on species diversity, genetic diversity and ecosystem diversity, Conceptual framework of ecosystem based multiple use forest management under international processes and forestry of Turkey is identified compared to and its predecessor, conventional forest resource management approach in respect to biodiversity conservation and its integration to forest management. For the biodiversity conservation, advantages of FMUM to classical planning approaches are listed as; obtaining biodiversity data with forest ecosystem inventory, setting aside core areas and buffer zones, ecological corridors, and biodiversity conservation targets, and preparing appropriates silvicultural prescriptions to each different land use areas. Technical problems or pitfalls of FMUM must be undertaken into consideration with multidisciplinary and Participation approach
Management of Priapism: Results of a Nationwide Survey and Comparison with International Guidelines
Objective: The aim of this study is to evaluate current urologic practice regarding the management of priapism in Turkey and compare with international guidelines. Methods: Urologists and urology residents were invited to an online survey consisting of 30 multiple-choice questions on priapism-related clinical practices that were considered most important and relevant to practices by using Google Forms. Results: Total number of responses was 340. Respondents reported that they recorded a detailed patient’s medical history and physical examination findings (n = 340, 100%) and laboratory testing, which includes corporal blood gas analysis (n = 323, 95%). Participants announced that they performed Doppler ultrasound for 1/4 cases (n = 106, 31%), but 22% of the participants (n = 75) replied that they performed in >75% of cases. Participants (n = 311, 91%) responded that the first-line treatment of ischemic priapism is decompression of the corpus cavernosum. Moreover, most respondents (n = 320, 94%) stated that sympathomimetic injection drugs should be applied as the second step. About three-quarters of respondents (n = 247, 73%) indicated adrenaline as their drug of choice. Phosphodiesterase type 5 inhibitors seems to be the most preferred drug for stuttering priapism (n = 141, 41%). Participants (n = 284, 84%) replied that corpora-glanular shunts should be preferred as the first. A large number of participants (n = 239, 70%) declared that magnetic resonance imaging can be performed in cases with delayed (>24 hours) priapism to diagnose corporal necrosis. Most of the participants (84%) responded that penile prosthesis should be preferred to shunts in cases with delayed (>48 hours) priapism. Conclusion: It would be appropriate to improve the training offered by professional associations and to give more training time to the management of priapism during residency