92 research outputs found
Hepatocellular carcinomas with granulomatous inflammation in tumor stroma: Clinicopathologic characteristics
Objective: To determine the frequency of granulomatous inflammation within hepatocellular carcinoma (HCC) and its clinicopathologic associations.
Material and Method: Fifty-eight HCCs (51 explants, 3 lobectomies, and 4 segmentectomies) were reviewed.
Results: Five (8.6%) cases (F/M=1/4, mean age: 63.6) were identified with granulomas.1/5 had history of neoadjuvant therapy. 4/5 patients presented with early stage (pT1/2). All were well-differentiated (Grade1-2/4). The mean number of tumor foci was 3.6, with a median size of 2.2 cm. All of them had advanced fibrosis. No difference was identified from cases without granulomas (n=53) in terms of prognosis and aforementioned parameters (p> 0.05). Granulomas were mainly concentrated in peripheral parts of the tumors. One case with nodule-in-nodule formation had granulomas lined along the border of the inner nodule. In 2 cases, granulomas were identified in steatohepatitic areas, while another had clear cell change. Only 1 had necrotizing granulomas, none with acid resistant bacilli. Two cases revealed concomitant granulomas in the adjacent liver parenchyma in addition to the tumor stroma. Except for one with a history of tuberculosis, none of the cases had a granulomatous disease.
Conclusion: This is the largest case series of HCCs with granulomas by far. Our data revealed neither clinicopathologic and prognostic difference nor definite etiology related to granulomas. Yet, association with steatotic and clear tumor cells suggests the role of cytoplasmic content, while distribution of granulomas points to host immune response
Lymphocytic colitis: A rare cause of chronic diarrhea
Mikroskopik kolit (MK); kronik, kansız, sulu diyareye yol açan bir hastalıktır. Lenfositik kolit (LK) ve kollajenöz kolit (KK) olmak üzere, iki alt tipi bulunmaktadır. Kadınlarda erkeklerden daha sıktır, sıklıkla 5-6. dekadta görülür. Etiyolojisi bilinmemektedir. Çölyak hastalığı, tip 1 diabetes mellitus, otoimmün tiroidit, romatoid artrit gibi otoimmün hastalıklarla beraberliği bildirilmiştir. Tedavide pek çok ilaç, değişik başarı oranları ile kullanılabilir. Kullanılabilen ilaç seçenekleri; kortikosteroidler, antidiyareikler, bizmut, kolestiramin, 5-aminosalisilatlar, immün modülatörler ve anti-TNF ilaçlardır (1)
Functional and Physicochemical Properties of Milled and Microfluidized Bulgur and Chickpea Brans
Dietary fiber plays a crucial role in human diet due to their healthpromoting effects. Cereal brans are widely used for fiber enrichment of bakery products; however, their high phytic acid content, mostly localized in the aleurone layer, lowers the nutritional value of the endproduct. Therefore, the functional and physicochemical properties of two aleurone-free brans, bulgur and chickpea brans, were investigated as alternative fiber sources. Furthermore, effect of particle size reduction by means of milling and the microfluidization process on these properties were determined. The microfluidization reduced the particle sizes of bulgur and chickpea brans to 13.12 and 14.25 μm, respectively. The results indicated that the microfluidization significantly increased the soluble dietary fiber content of brans. Thus, the insoluble/ soluble dietary fiber ratios of bulgur and chickpea brans decreased to 8.42 and 6.13 from 19.20 and 15.33, respectively. The phytic acid contentsranged from 230.8 to 247.9 mg/100g for bulgur bran, and 112.1 to 113.1 mg/100g for chickpea bran. After the microfluidization, these contents decreased to 107.1 and 47.9 mg/100g for bulgur and chickpea brans, respectively. The milled samples did not show any differences in terms of phenolic contents and antioxidant activity, but the microfluidization increased the phenolic content of bulgur and chickpea brans as 73.80% and 59.62%, respectively. In addition, the antioxidant activity values increased 73.08% for bulgur bran, and 76.70% for chickpea bran with this process. Chickpea bran had higher swelling and water holding capacity than that of bulgur bran, but the oil holding capacities of both types of brans were close to each other. Conventional milling had nosignificant effect on these properties, whereas the microfluidization improved them. Therefore, it can be said that the applied microfluidization process enhanced physicochemical properties along with their functional properties, and it is possible to degrade phytic acid with microfluidization process
Four different malignancies in one patient: a case report
Cancer survivors have a higher risk of new primary cancer, in the same or in another organ, than the general population. We report a 78-year-old women who has metachronous quadruple adenocarcinoma, includes bilateral breast cancer, ovarian cancer and retroperitoneal neuroendocrine carcinoma. The development of second cancer in cancer survivors can be expected but third or higher order malignancies are rare
Prognostic role of HIF-1 ALPHA, CA9 and CXCR4 immunohistochemical expression in colorectal carcinomas
Kolorektal karsinomlar, dünyada ve ülkemizde sık görülen, her iki cins için de yüksek mortalite ve morbidite nedeni olan tümörlerdir.
Günümüzde altın standart prognostik parametre TNM evrelemesidir. Ancak aynı evredeki hastaların farklı klinik gidiş göstermeleri yeni prognostik parametreler araştırmayı gerekli kılmaktadır.
Bu çalışmada, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı’nda tanı alan ve Onkoloji Anabilim Dalı’nda takipli, 186 kolorektal karsinoma ait rezeksiyon materyali incelenmiştir. Amacımız, bu tümörlerde, immünhistokimyasal olarak HIF-1α, CXCR4 ve CA9 ekspresyonlarını belirlemek, bu ekspresyonların hastaların klinik özellikleri (yaş, cinsiyet), tümörün yerleştiği barsak segmenti, tümör çapı, tümörün makroskopik büyüme paterni, histolojik tipi, tümör grade’i, anjiolenfatik invazyon varlığı, TNM evresi, karaciğer metastazı, takipte lokal nüks gelişimi ve hastaların sağ kalımı ile ilişkilerini inceleyerek, prognostik önemlerini araştırmaktır.
Vakaların %94’ünde nükleer HIF-1α ekspresyonu, %89’unda sitoplazmik CXCR4 ekspresyonu ve %15,6’sında ise membranöz CA9 ekspresyonu görülmüştür. Her 3 belirtecin immünhistokimyasal ekspresyonu ile T, N, M kategorileri, anjiolenfatik invazyon, evre ve sağ kalım gibi majör prognostik parametreler arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır. CXCR4 ekspresyonunun grade 1-2 tümörlerde, grade 3 tümörlerden daha yüksek olduğu bulunmuş (p<0,05), HIF-1α ve CA9 ekspresyonu ile tümör grade’i arasında ilişki bulunmamıştır.
Sonuç olarak, bu üç belirtecin prognostik öneminin sınırlı olduğu ve rol aldıkları biyokimyasal basamakların öngördüğünün aksine kötü prognostik belirteç olmadıkları görülmüştür.
Literatürdeki çelişkili sonuçların aydınlanması ve bu belirteçlerin tedavideki rollerinin belirlenebilmesi için, standardize teknik yöntemlerin kullanılacağı geniş serilerde yapılacak araştırmalara ihtiyaç vardır
İşçi sınıfı feminizmi: Türkiye’deki bir fabrikada grev deneyimi ve dayanışma.
This thesis, which focuses on working-class feminism, claims that the industrial actions of women workers in their workplace are also promising in terms of transforming the sex based division of labor. This, on the one hand, is related to the re-organization of work on the axis of deepening sexual division of labor as the condition of exploitation, and on the other hand, women workers’ efforts to make their burdens of reproduction and sexist practices in the workplace a subject of industrial actions. In explaining industrial actions, the thesis gave priority to the solidarity relations among workers arising from the collective character of the labor process and, with respect to the organisation of work based on sexual division of labour, aimed to display the influence and power of the sisterly bonds among women in industrial actions, and their importance in women's empowerment. In line with this aim, semi-structured interviews were held with women workers who participated the two-day protests including a picketing, slowdown strike and occupation at Mata Automative Factory in Tuzla Free-Trade Zone, İstanbul. Based on these interviews, the study claimed that the struggle to be recognized as women workers with respect to the demands for better working conditions for workers stands at the center of the future and transformative character of feminism and class movement.Ph.D. - Doctoral Progra
KOLOREKTAL KARSİNOMLARDA HIF-1 ALFA, CXCR4 VE CA9 İMMÜNHİSTOKİMYASAL BELİRTEÇLERİNİN PROGNOSTİK ÖNEMİ
Kolorektal karsinomlar, dünyada ve ülkemizde sık görülen, her iki cins
için de yüksek mortalite ve morbidite nedeni olan tümörlerdir.
Günümüzde altın standart prognostik parametre TNM evrelemesidir.
Ancak aynı evredeki hastaların farklı klinik gidis göstermeleri yeni prognostik
parametreler arastırmayı gerekli kılmaktadır.
Bu çalısmada, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı’nda
tanı alan ve Onkoloji Anabilim Dalı’nda takipli, 186 kolorektal karsinoma ait
rezeksiyon materyali incelenmistir. Amacımız, bu tümörlerde,
immünhistokimyasal olarak HIF-1 , CXCR4 ve CA9 ekspresyonlarını belirlemek,
bu ekspresyonların hastaların klinik özellikleri (yas, cinsiyet), tümörün yerlestigi
barsak segmenti, tümör çapı, tümörün makroskopik büyüme paterni, histolojik tipi,
tümör grade’i, anjiolenfatik invazyon varlıgı, TNM evresi, karaciger metastazı,
takipte lokal nüks gelisimi ve hastaların sag kalımı ile iliskilerini inceleyerek,
prognostik önemlerini arastırmaktır.
Vakaların %94’ünde nükleer HIF-1 ekspresyonu, %89’unda sitoplazmik
CXCR4 ekspresyonu ve %15,6’sında ise membranöz CA9 ekspresyonu
görülmüstür. Her 3 belirtecin immünhistokimyasal ekspresyonu ile T, N, M
kategorileri, anjiolenfatik invazyon, evre ve sag kalım gibi majör prognostik
parametreler arasında istatistiksel olarak anlamlı iliski saptanmamıstır. CXCR4
ekspresyonunun grade 1-2 tümörlerde, grade 3 tümörlerden daha yüksek oldugu
bulunmus (p<0,05), HIF-1 ve CA9 ekspresyonu ile tümör grade’i arasında iliski
bulunmamıstır.
Sonuç olarak, bu üç belirtecin prognostik öneminin sınırlı oldugu ve rol
aldıkları biyokimyasal basamakların öngördügünün aksine kötü prognostik
belirteç olmadıkları görülmüstür.
Literatürdeki çeliskili sonuçların aydınlanması ve bu belirteçlerin
tedavideki rollerinin belirlenebilmesi için, standardize teknik yöntemlerin
kullanılacagı genis serilerde yapılacak arastırmalara ihtiyaç vardır
Sınıf Siyaseti Olarak Kız Kardeşlik: Batı ve Doğu Karadeniz Fındık Kırma Fabrikaları ve İstanbul Serapool Fabrikası Örneği
Bu çalışmanın konusu kadınların işyerlerindeki kolektif eylemleridir. Çalışma, işyeri ve emek sürecinin nesnel koşullarının nasıl ve hangi mekanizmalarla kadın işçilerin kolektif işçi olma deneyiminin uğraklarına dönüştürüldüğünü sorgulamaktadır. Çalışmada, feminist teorinin önemli ve tartışmalı kavramlarından biri olan kız kardeşlik kavramının sınıf siyaseti, feminist teori ve epistemoloji bakımından olanakları tartışılacaktır
The potential prognostic role of peritumoral eosinophils within whole tumor-associated inflammatory cells and stromal histological characteristics in colorectal cancer
We aimed to determine the prognostic role of whole tumor-associated inflammatory cells, especially eosinophils, and stromal histological characteristics in relation to other prognostic parameters in patients with colorectal carcinoma (CRC). A total of 122 patients who underwent an operation for CRC were included in this retrospective study. Conventional (tumor grade, TNM stage and venous invasion [VI]) and other histopathological (intratumoral/peritumoral budding {ITB/PTB], desmoplasia) tumor parameters were recorded and classified by density, as were the tumor-associated inflammatory parameters (intratumoral/peritumoral lymphocytes {ITL/PTL], eosinophils [IE/PTE], overall inflammation [ITI/PTI], Crohn-like inflammation [CLI]). Cancer-specific survival data were analyzed with respect to all tumor parameters. High ITB and PTB were significantly correlated with a higher rate of pT4, VI and desmoplasia (p < 0.05). An association of moderate ITL and extensive PTL with lesser likelihood of VI and metastasis; an association of extensive CLI with a significantly lower rate of metastasis and TNM stage IV; and minimal PTE with a significantly higher rate of pT4 stage, metastasis and ITB were detected (p < 0.05 for each). Our findings revealed that low score tumoral budding and an increase in tumor-related inflammation were associated with lesser likelihood of poor prognostic tumor parameters. Nonetheless, given the association of an increase in PTE with lesser likelihood of ITB, pT4, metastasis, and with non-significantly for better survival rates, our findings emphasize the potential role of peritumoral eosinophils as an additional prognostic parameter in CRC
- …