4 research outputs found
Snake bites in Çukurova region
Bölgemizde görülen yılan ısırması vakalarının klinik seyirlerini ve tedaviye cevaplarını incelemek amacı ile son bir yılda (Haziran 1995-Haziran 1996) Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji servisine yatırılan 7 olguyu inceledik. Isırmaların tamamının yöremizde "Boz yılan" diye adlandırılan Engerek türü yılan ile olduğu düşünüldü ancak hiçbir hasta ile birlikte yılan örneği getirilmedi. Tüm hastalarda yılan kurbanın ayak bölgesinden ısırmıştı. Isırma bölgesinde daha belirgin olmak üzere aynı ekstremitede masif endürasyon, ödem ve hematom oluştu. Koagülasyon ile ilgili olarak yapılan testlerde hastaların hepsinde protrombin zamanı (PT) normalden uzun, altı hastada aktive parsiyel tromboplastin zamanı (aPTT) değeri normalden kısa, dört hastada fibrinojen değeri normalden düşük idi. Tüm hastalarda trombositopeni, beş hastada anemi, üç hastada hemoliz bulgusu tespit edildi. Altı hastada kan üre azotu (BUN) ve dört hastada kreatinin değerleri normalden yüksek bulundu. Hastaların tamamı yılan antiserumu, antibiyotik, destekleyici tedavi ve lokal tedavi ile düzeldi. Sonuçta bölgemizde görülen yılan ısırması vakalarında hematolojik bozuklukların ve lokal problemlerin ön planda olduğu ve bu problemlerin mümkün olan en erken sürede yapılacak tedavi ile ortadan kaldırılabileceği görüşündeyiz
Orak hücre hastalığında karaciğer tutulumu
Amaç: Orak hücre hastalığında karaciğer tutulumu primer hastalık ya da aşırı demir yüklenmesi, viral hepatitler ve kolelithiasis nedeniyle gelişebilir. Çalışmamızda 48 orak hücre hastasında hepatik disfonksiyon sıklığını ve etyolojik faktörleri inceledik. Yöntem: Tüm hastalarda klinik bulgularla birlikte esas olarak karaciğer fonksiyon testleri olmak üzere laboratuar bulgular incelendi ve üst batın ultrasonografisi yapıldı. Ek olarak 13 hastadan karaciğer biyopsisi alındı. Bulgular: Biyopsi örneklerinin tümünde intrasinüzoidal oraklaşma ve Kupffer hücre hiperplazisi izlendi. Tüm hasta grubunda hepatomegali, %27 hastada ise karaciğer fonksiyon testlerinde bozukluk mevcuttu. Kolelithiasis sıklığı 35% olarak bulundu. Serolojik test sonuçlarına gore hepatit B yüzey antijeni üç, hepatit B antikor pozitişiği 19 ve hepatit C antikor pozitişiği ise toplam dört hastada tespit edildi. Karaciğer örneklerinin histolojik incelemesinde en sık izlenen bulgu hemosiderosis idi. Sonuç: Bulguları mız orak hücre hastalarında kronik karaciğer hasarının genellikle birden fazla nedeni olduğunu, bu faktörler arasında ise primer hastalıktan çok aşırı demir yükünün ve viral nedenlerin ön planda olduğunu düşündürmektedir.Background/aims: Liver involvement in sickle cell disease may take place due to the primary disease itself or to secondary conditions such as iron overload, viral hepatitis and cholelithiasis. In the present study we have tried to evaluate the frequency of hepatic dysfunction and etiological factors in 48 patients with sickle cell disease. Methods: Clinical and laboratory investigation including liver function tests, serological tests for viral hepatitis, and abdominal ultrasonography were performed in all of the patients. Additionally, liver biopsies were taken from 13 patients. Results: Intrasinusoidal sickling and Kupffer cell hyperplasia were consistently seen in all of the biopsy specimens. Hepatomegaly was present in all patients, whereas liver function test abnormalities were seen in 27%. The prevalence of cholelithiasis was found as 35%. Serological tests demonstrated the presence of hepatitis B surface antigen in three, antibody to hepatitis B virus in 19 and antibody to hepatitis C virus in four of the patients. The most significant contributory finding was the presence of hemosiderosis in histological examination of liver specimens. Conclusion: Our data suggest that chronic liver injury in patients with sickle cell disease seems to be a multifactorial phenomenon depending mostly on overlapping factors such as iron overload and viral damage rather than primary disease itself
The immunogenicity of haemophilus influenzae type b conjugate vaccine in patients with sickle cell anemia
Bu çalışmada dalak disfonksiyonu ile karakterize orak hücre anemi (OHA)'li hastalarda tetanus toksoid konjuge Haemophilus influenzae tip b kapsül polisakkarit asısı (Hib-TT)'nin immünojenitesini araştırdık. OHA'li 40 hasta (yaş:1.5-23, ortalama 10.7 yıl) ve fonksiyonel dalaktı 9 sağlıklı kontrol (yaş:1.5-23, ortalama 11.8 yıl) Hib-TT ile immunize edildi. Aşılama öncesi ve sonrası serum örnekleri anti kapsüler poliriboz-ribitol fosfat (anti-PRP) antikor konsantrasyonları yönünden ELISA ile test edildi. Hib-TT ile immünizasyon öncesi, 8 (%20) hasta 0.15 \ıg/mL.'den düşük antikor cevabına ve 17 (%42.50) hasta da splenektomililerde minimum koruyucu seviye olarak kabul edilen 0.5 \ıg/mL. 'den daha düşük antikor cevabına sahipti. Aşılamadan 1-2 ve 6 ay sonra alınan bütün serumlarda hastalar aşılama sonrası korunma ile ilişkili olan 1 \ıg/mL. 'den çok daha yüksek antikor cevabına sahipti. Aşılama öncesi hiçbir kontrol 0.15 \ıg/mL'den daha düşük antikor cevabına sahip değildi ve aşılama sonrası kontrollerin tamamı 1 \ıg/mL. 'den daha yüksek antikor cevabına sahipti. Sonuç olarak tetanus toksoid konjuge Hib aşısı normal kişilerde olduğu kadar OHA'li hastalarda da oldukça immünojenikti