10 research outputs found

    Análisis genético de genes mayores de predisposición y genes de baja penetrancia en el cáncer colorrectal esporádico

    Full text link
    Tesis doctoral inédita. Universidad Autónoma de Madrid, Facultad de Ciencias, Departamento de Biología. Fecha de lectura: 29-05-201

    Etude des interactions maître d’œuvre-maître d’ouvrage dans un processus de conception architecturale

    Get PDF
    Dans ce travail, nous étudions l’impact des interactions maître d’œuvre-maître d’ouvrage sur la conception du logement collectif. La conception collective comme résultat d’un processus de conception ne peut être étudiée que dans son contexte : le projet architectural. Pour cela, nous utilisons une approche méthodologique reposant sur l’étude de cas comme cadre général auquel nous ajoutons l’outil de catégorisation de l’analyse de contenu. L’entrevue semi-dirigée est le principal instrument de notre collecte de données. La collecte des données, l’étude de cas et l’analyse de contenu se situent sous l’horizon de la recherche qualitative. Les données recueillies ont trait aux événements du processus de conception et les conditions de leurs apparitions. Ces données sont des réponses aux questions : Quel sont les raisons des modifications ? Comment se font-elles ? A quel niveau se font-elles ? Et par qui se font ces modifications ? La palette des projets de construction de logement collectif retenus dans ce travail est projetée dans deux grilles d’analyse ; la première grille permet de montrer l’évolution du processus de conception au fil du temps, dans la seconde, ce sont les différentes typologies des espaces d’interaction du couple maître d’œuvre-maître d’ouvrage qui sont mises en exergue. L’utilisation des avatars (plans à échelle réduite) dans les grilles d’analyse montre l’évolution de l’activité de conception dans un référentiel espace-forme. Pour observer cette évolution, l’accent a été mis sur trois niveaux de conception : le plan de masse, le bloc et la façade. La deuxième grille d’analyse est le résultat du découpage et de la catégorisation du discours du maître d’œuvre tel que recueilli dans la première grille d’analyse. Tiraillé entre des contraintes de toutes sortes (programmatiques, sitologiques, constructives et réglementaires), le maître d’œuvre est amené à adopter une stratégie d’action pour se préserver une certaine forme de liberté d’action et de décision. Les aspects programmatiques, sitologiques, constructifs et réglementaires sont du ressort de la responsabilité de la maîtrise d’ouvrage. Une définition rigoureuse de ces aspects dans la commande initiale épargnerait le surgissement de nouvelles contraintes économiques et donc une instabilité de la conception. En d’autres mots, elle éviterait les pertes de temps et les dépenses inutiles. On montre que dans la palette des projets de logements retenus les interactions maître d’ouvrage-maître d’œuvre évoluent souvent selon le paradigme contractant/prestataire ; le maître d’œuvre adopte souvent une attitude de soumission (obéissance) à l’égard des contraintes du maître d’ouvrage

    Relationhsip between maintaning diet containing high fructose and development of polycytic ovarian syndrome via perilipin expression in juvenile period

    No full text
    Polikistik over sendromu (PCOS) oluşumunda etkili olan çevresel faktörlerin başında beslenme yer almaktadır. PCOS ve yüksek fruktoz içerikli diyet birlikteliğini gösteren çalışmalar kısıtlı sayıdadır. Çalışmamızda juvenil dönemde yüksek fruktoz içerikli diyet ve PCOS birlikteliği gösterilerek Perilipin2 (PLIN2) ve Perilipin3 (PLIN3) ekspresyonlarını incelemek amaçlanmıştır. Çalışmamızda 36 adet Balb/C türü dişi fare kullanılmış ve dört grup oluşturulmuştur; oral gavaj ile %20 fruktoz içeren çeşme suyu verilen High Fructose (HF)-1 grubu (n=10), oral gavaj ile %40 fruktoz içeren çeşme suyu verilen HF-2 grubu (n=10), 20 gün boyunca susam yağında çözdürülerek (0,01ml 95% etanol içerisinde çözülerek ve 0,09ml susam yağı ile karıştırılarak) subkutan DHEA (dehidroepiandrosteron, 6 mg/100g/gün) enjekte edilen Hormon (H) grubu (n=8) ve hiçbir uygulama yapılmayan Kontrol (K) grubu (n=8). Gruplar arasındaki morfolojik farklılıkları gösterebilmek için Hematoksilen ve Eozin (H&E) boyaması, PLIN2 ve PLIN3 ekspresyonlarını gösterebilmek için ise immunfloresan işaretleme uygulanmıştır. PLIN2 ve PLIN3 antikorları için Western Blot yöntemi uygulanmıştır. Gruplar arasındaki östradiol (E2), progesteron ve Luteinizan Hormon (LH) seviyelerinin karşılaştırılması amacı ile ELISA tekniği uygulanmıştır. Sonuçların istatistiksel analizleri SPSS 18,0 istatistik programı ile yapılmıştır. HF-1, HF-2 ve Hormon gruplarında antral ve preantral folikül sayısının artmış olduğu ve PLIN2 ve PLIN3 ekspresyonlarının Hormon ve HF-1 gruplarında yüksek olduğu görülmüştür. Sonuç olarak yüksek fruktozlu diyet ile beslenme PCOS oluşumuna katkı sağlayabilir ve bu mekanizmada PLIN2 ve PLIN3 proteinleri etkili olabilir.Diet comes at the first place among factors affecting PCOS development. Studies showing diet consisting of PCOS combined with high fructose are in a limited level. In this study, it is aimed to investigate PLIN2 and PLIN3 expressions by showing diet consisting of combination of high fructose and PCOS in Juvenile phase. A total of 36 Balb/C type female mice have been used and 4 groups are created: HF-1 (tap water containing 20% fructose is given by oral gavege), HF-2 (tap water containing 40% fructose is given by oral gavege), Hormone ( injection of DHEA [6 mg/100g/day in 0,1 ml of sesame oil] s.c. for 20 days), Control (no treatment). Hematoxylin and eosin staining have been used in order to show the morphological differences between the groups. For PLIN2 and PLIN3 expressions immunofluorescence method has been used. For PLIN2 and PLIN3 antibodies western blot method has been used. ELISA technic has been used to compare E2, progesterone and LH levels between the groups. Statistical analysis were carried aut using the statistics program SPSS 18,0. It is seen that antral and preantral follicle numbers of HF-1, HF-2 and Hormone groups have increased. It is also seen that PLIN2 and PLIN3 expressions are high in HF-1 and Hormone groups. As a result diet with high fructose could contribute to PCOS development and in this mechanism PLIN2 and PLIN3 proteins could also be effective

    Relationship between maintaining diet containing high fructose and development of polycystic ovary via perilipin expression

    Get PDF
    Amaç: PCOS ve yüksek fruktoz içerikli diyet birlikteliğini gösteren çalışmalar kısıtlı sayıdadır. Çalışmamızda ratlarda yüksek fruktoz içerikli beslenmenin overlerde perilipin ekspresyonu üzerine etkisi ve Polikistik Over gelişimi ile ilgisini değerlendirildi.Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda hiçbir uygulama yapılmayan Kontrol (K) grubu, Yüksek Fruktoz (HF) grubu ve DHEA (dehidroepiandrosteron) enjekte edilen Hormon (H) grubu over yapıları karşılaştırıldı. Gruplar arasındaki morfolojik farklılıkları gösterebilmek için hematoksilen-eozin boyaması yapıldı, PLIN2 ve PLIN3 antikorları için western blot yöntemi uygulandı. Progesteron ve LH seviyeleri ELISA tekniği ile ölçüldü.Bulgular: HF ve Hormon gruplarında antral ve preantral folikül sayısının artmış olduğu gözlendi. PLIN2 ve PLIN3 ekspresyonlarının Hormon ve HF gruplarında yüksek olduğu görüldü. Progesteron ve LH seviyelerinde anlamlı bir farklılık saptanmadı.Sonuç: Yüksek fruktozlu diyet ile beslenme PCOS oluşumuna neden olabilir ve bu mekanizmada PLIN2 ve PLIN3 proteinlerinin aşırı ekspresyonu etkili olabilir.Objective: Studies showing diet consisting of PCOS combined with high fructose are in a limited level. In this study, it is aimed to investigate PLIN2 and PLIN3 expressions by showing diet consisting of combination of high fructose and PCOS.Material and Method: A total of 26 Balb/C type female mice have been used and 3 groups are created: Control (no treatment), HF (tap water containing 20% fructose is given by oral gavege) and Hormone (The injection of DHEA is injected s.c.). In order to show the morphological differences between the groups haematoxylin and eosin staining method has been used. For PLIN2 and PLIN3 antibodies western blot method has been used. ELISA technic has been used to compare progesterone and LH levels between the groups.Results: It is seen that antral and preantral follicle numbers of HF and Hormone groups have increased. It is also seen that PLIN2 and PLIN3 expressions are high in HF and Hormone groups.Conclusion: As a result diet with high fructose could contribute to PCOS development and in this mechanism PLIN2 and PLIN3 proteins could also be effective

    Expression of PLIN2 and PLIN3 during the different phases of estrous cycle in mouse

    Get PDF
    Giriş: Puberteye kadar birinci mayozun profaz evresinde bekleyen primordiyal foliküllerden birkaçı puberte ile birlikte, hormonal uyarı altında her ay tekrarlayan bir serüvene başlar. Bu süreçte ovaryumun stromal hücreleri de farklılaşarak, lipid droplet (LD) açısından zengin teka hücrelerine farklılaşırlar. Farede bu süreç çok kısadır ve ortalama 4 günde tamamlanır. Hücre içi sitoplazmik yapılar olan LD’ler, hücre içi birçok olayda enerji kaynağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Perilipin yağ damlacıklarının yüzeyine lokalize olan fosforilasyon bağımlı bir proteindir ve LD’leri hormona duyarlı lipazın etkisinden korur. Materyal-Metot: Seksüel olarak matür, düzenli östrus siklusuna sahip 24 adet dişi fare vajinal smear sonuçlarına göre 4 gruba ayrıldı; proöstrus, östrus, metöstrus, ve diöstrus. Sakrifiye edilen farelerin overleri alındı. Bir over Hematoksilen Eozin boyama ve PLIN2- PLIN3 çift floresan boyama için, diğer over ise Western Blot analiz için kullanıldı. Bulgular: Western Blot analiz sonuçlarına göre PLIN2 ekspresyonu en fazla diöstrus, PLIN3 ekspresyonu ise en fazla diöstrus ve proöstrus fazında ölçüldü. Proöstrus antral folikül oositinde PLIN3 ekspresyonunun aynı gruptaki faklı hücre gruplarına göre anlamlı olarak daha fazla olduğu saptandı (p<0,05). Östrus antral folikül oositinde eksprese olan PLIN3 atretik folikül PLIN3 ekspresyonuna göre anlamlı olarak daha yüksek ölçüldü (p=0,031). Sekonder folikül granüloza hücrelerinde diöstrus fazında PLIN3 ekspresyonu proöstrus (p=0,000), östrus (p=0,001) ve metöstrus (p=0,023) fazlarından anlamlı olarak daha yüksek saptandı. Sekonder folikül oositinde PLIN3 ekspresyonu diöstrus fazında metöstrus fazından anlamlı olarak daha yüksek saptandı. Preantral folikül granüloza hücrelerinde eksprese olan PLIN3’ün östrus fazında proöstrus (p=0,005), metöstrus (p=0.045) ve diöstrus (p=0,025) fazlarına göre anlamlı derecede daha yüksek olduğu saptandı. Atretik folikül granüloza hücrelerinden eksprese olan PLIN3 miktarının östrus fazında proöstrus fazına göre anlamlı olarak daha yüksek olduğu görüldü (p=0.023). Tartışma: Komleks bir süreç olan oosit matürasyonu, ovulasyon ve fertilizasyon aşamalarında gelişen olaylar enerji gerektirir. Bu süreçte hücre içi lipid mobilizasyonunu düzenleyen yollar ile oositi aktive eden yolların yakından ilişkili olduğu çeşitli çalışmalarla ortaya konmuştur. Biz de çalışmamızda östrus siklusunu oluşturan dört fazda PLIN2 ve PLIN3 ekspresyonlarının fazlar arasında ve aynı faz içinde farklı hücre gruplarında ekspresyon farklılıkları gösterdiklerini gösterdik. Bu da bize bu düzenleme ile oosit ve granüloza hücrelerinin enerji ihtiyacına göre perilipin ekspresyonunu ayarladığını ve enerji rezervini koruduğunu göstermiştir.Introduction: Some primordial follicles which waits at the first meiotic prophase stage till puberty begins a recurring adventure with puberty every month under hormonal stimulation. During this process stromal cells differentiate into theca cells which are rich in terms of lipid droplets (LD). This process is very short, and completed an average of 4 days in mice. LDs, which are intracellular cytoplasmic structures, emerges as an energy source in many intracellular processes. Perilipin, a phosphorylation dependent protein, is localized to the surface of the oil droplets and protects LDs from the effect of the hormone-sensitive lipase.Materials and Methods: 24 female mice that are sexually mature and having regular estrous cycle, were divided into 4 groups according to the vaginal smear results; proestrus, estrus, metestrus, and diestrus. Ovaries of the sacrificed mice were isolated. A single ovary was used for hematoxylin eosin sand PLIN2-PLIN3 double fluorescent staining. The other ovary was used for Western Blot analysis.Results: According to the western blot results, PLIN2 expression was detected at most in diestrus stage, and these phases for PLIN3 are diestrus and proestrus. PLIN3 expression was found to be significantly high in comparison to the different cells in. the same group in proestrus antral follicle oocytes (p &lt;0.05). PLIN3 expression in estrus antral follicles is significantly higher than expressed PLIN3 amount in atretic follicles (p = 0.031). PLIN3 expression in diestrous phase for secondary follicular granulosa cells is significantly higher than proestrus (p = 0.000), estrus (p = 0.001) and metestrus (p = 0.023). PLIN3 expression in secondary follicles oocytes were significantly higher in diestrus phase than the the metestrus phase. PLIN3 expression in estrus phase for pre-antral follicle granulosa cells is significantly higher than proestrus (p=0,005), metestrus (p=0.045) and diestrus (p=0,025). PLIN3 expression level in atretic follicular granulosa cells was significantly higher in estrus phase than the proestrus phase (p = 0.023). Discussion: Ongoing events during the complex process of oocyte maturation, ovulation and fertilization stages require energy. By many studies, cross talking of pathways related to activation of oocytes and regulation of lipid mobilization has been demonstrated. Here, in this study, we exhibit the expression alterations of PLIN2 and PLIN3 in different phases or in diverse cells of the same phase during the estrous cycle. According to this data, we can conclude that, energy requirements of the oocyte and granulosa cells regulates the perilipin expression and maintenance of energy reserves

    Can Carpobrotus edulis, heal incisional and excisional wounds on the skin?

    Get PDF
    OBJECTIVES: This study aimed to investigate the wound healing activity of liposomal Carpobrotus edulis powder extract (CEPE) formulation on incisional and excisional wounds in rat. BACKGROUND: In the event of any damage, the damaged tissue undergoes a process of regenerating itself, which is called wound healing. METHODS: Centella asiatica extract (CAE) was used as the reference molecule in the study. The wound healing process was tested by using the excisional and incisional wound model. On the 12th day of the study, maximum stress, stress, % of elongation values were evaluated in the incisional wound. Also; histological parameters and macroscopic photographic analyses were evaluated in the excisional wound. RESULTS: In the photo evaluations, the improvement was more prominent in both CAE and CEPE groups than in the control group. Histological evaluation showed that CEPE group had signifi cant wound healing activity compared to the control and CAE groups. Axial tensile-elongation experiments in incisional wound tissue show that there was no signifi cant difference between CAE and CEPE groups. CONCLUSION: Liposomal formulations of C.edulis extract were found to have positive effects on the healing process, both on excisional and incisional wound tissues (Tab. 2, Fig. 3, Ref. 30)

    Topikal lipozomal resveratrolün insizyonal ve eksizyonal yara iyileşme sürecine etkileri

    No full text
    Background and Design: The objective of this study was to investigate the wound healing activity of different concentrations of liposomal trans-resveratrol formulations on incisional and excisional wounds in rats. Materials and Methods: The wound healing effect was tested by an excisional and incisional wound model. Wound closure was measured for 12 days. On the 12th day of the study, maximal load, maximum stress, stress, and % of elongation values were evaluated in the incisional wound. In addition, angiogenesis, granulation tissue thickness, epidermal and dermal regeneration values, and macroscopic photographic analyses were evaluated in the excisional wound. Results: When the wound tissue surface healing rates were evaluated, similar effects were observed at the end of the 10th and 12th days between the 5% Res group and the commercial product containing 1% Centella asiatica extract used as the reference molecule. Histological evaluation showed that 1% Res and 5% Res groups induced significant wound healing activity compared to the control group. Furthermore, 1% Res and 5% Res groups increased wound healing rates by promoting granulation tissue, epidermal, and dermal regeneration as well as angiogenesis. Conclusion: Liposomal formulations containing 1% and 5% resveratrol were found to have positive effects on the healing process, both on excisional and incisional wound tissues.Amaç: Bu çalışmanın amacı, sıçanlarda insizyonel ve eksizyonel yaralar üzerine farklı konsantrasyonlarda hazırlanmış lipozomal trans-resveratrol formülasyonlarının yara iyileşme aktivitesi üzerine etkinliğini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Yara iyileşme etkisi, eksizyonel ve insizyonel yara modeli kullanılarak test edildi. Yara yüzey alanları 12 gün süresince ölçüldü. Çalışmanın 12. gününde, insizyonel yaralarda maksimum yük, maksimum stres, gerginlik (strain) ve % uzama değerleri değerlendirildi. Ek olarak, eksizyonel yaralarda anjiyogenez, granülasyon dokusu kalınlığı, epidermal ve dermal rejenerasyon değerleri ve makroskopik fotoğraf analizleri değerlendirildi. Bulgular: Yara dokusu yüzey iyileşme oranları değerlendirildiğinde, %5 Res grubu ile referans molekül olarak kullanılan 1% Centella asiatica ekstresi arasında 10. ve 12. günlerde benzer etkiler gözlendi. Histolojik değerlendirme, %1 Res ve %5 Res gruplarının kontrol grubuna kıyasla anlamlı yara iyileşme aktivitesi oluşturduğunu gösterdi. Ayrıca, %1 Res ve %5 Res grupları, granülasyon dokusu, epidermal ve dermal rejenerasyonun yanı sıra anjiyogenezi uyararak yara iyileşme oranlarını arttırdı. Sonuç: %1 ve %5 resveratrol içeren lipozomal formülasyonların, hem eksizyonel hem de insizyonel yara dokularında iyileşme süreci üzerinde olumlu etkileri olduğu bulunmuştur

    The host genetic background of DNA repair mechanisms is an independent predictor of survival in diffuse large B-cell lymphoma

    Get PDF
    Several drugs utilized for diffuse large B-cell lymphoma (DLBCL) treatment rely on DNA damage for tumor cell killing. We verified the prognostic impact of the host DNA repair genotype in two independent cohorts of DLBCL treated with R-CHOP21 (training cohort: 163 cases; validation cohort: 145 cases). Among 35 SNPs analyzed in the training series, MLH1 rs1799977 was the sole predicting overall survival (OS). DLBCL carrying the MLH1 AG/GG genotype displayed an increased death risk (HR:3.23; p<.001; q=.009) compared to patients carrying the AA genotype. Multivariate analysis adjusted for IPI identified MLH1 AG/GG as an independent OS predictor (p<.001). The poor prognosis of MLH1 AG/GG was due to an increased risk of failing both R-CHOP21 (HR: 2.02; p=.007) and platinum-based second line (HR: 2.26; p=.044) treatment. Survival analysis in the validation series confirmed all outcomes predicted by MLH1 rs1799977. The effect on OS of MLH1, a component of the DNA mismatch repair system, is consistent with its role in regulating the genotoxic effects of doxorubicin and platinum compounds, that are a mainstay of DLBCL first and second line treatment
    corecore