15 research outputs found

    Karaciğerde yer tutan oluşumların tanısında arteriografinin değeri

    No full text
    Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.Bu araştırmada, karaciğerde yer tutan oluşumu olan ya da bundan kuşkulanılan 36 hastada, çeşitli tanı yöntemleri uygulanmış ve elde olunan bulgular karşılaştırılmıştır. 36 hastanın 32 sinde kesin tanı, laparatomi, biyopsi ve laparoskopiye day

    Diabetes mellituslu hastalarda karaciğer hastalığı

    No full text
    To determine the frequency and causes of abnormal liver functional tests (LFT) in patients with diabetes mellitus (DM) we evaluated 82 adult type DM cases. All patients were followed up by ultrasound (US) as well as additional viral hepatitis markers, LFT and serum cholesterol and triglyceride levels. Hepatomegaly was detected in 45 (54.8%) of the cases. in 24 (30%) patients, at least one of the following tests; aspartate aminotransferase (AST), alanine aminotransferase (ALT), alkaline phosphatase (AF) and gamma glutamyl transpeptidase (GGT) have been found to be elevated. Among those 24 patients, 14 (58.3%) cases had fatty liver, 2 (8.3%) had chronic viral hepatitis, I (4.2 %) had cirrhosis. No pathology had been found to explain the enzyme abnormality in the remaining 7 (29.1 %) patients. in one (1.2%) case HBsAg, in 2 (2.4%) cases anti HCV and in 7 (8.5%) cases anti HEV had been found to be positive. At least one of the HBV markers was positive in 44 (53.6%) cases. Fatty liver had been seen by US in 36 (43.9%) cases in conclusion, LFT abnormalities are frequent among adult type DM patients. the most common reason of the enzyme abnormalities has been found to be fatty liver. But more serious conditions such as chronic hepatitis and cirrhosis could also be seen. Therefore, apart from the fatty liver, other reasons, especially viral markers should be investigated in DM patients with abnormal LFT.Bu çalışmada diabetes mellitus (DM) 'lu hastalarda karaciğer fonksiyon testlerindeki (KCFT) bozukluğun sıklığını ve bunun nedenlerini araştırmak amacıyla ardışık 82 erişkin tip DM'lu hasta incelendi. Tüm hastalarda ultrasonografik (USG) incelemeye ek olarak viral hepatit göstergeleri ve KCFT ile serum kolesterol ve trigliserid düzeyleri araştırıldı. Kırkbeş vakada (%54.8) hepatomegali saptandı. Yirmidört (%29.3) vakada alanin aminotransferaz (ALT), aspartat aminotransferaz (AST), gama glutamil transpeptidaz (GGT) ve alkalen fosfataz (AF) değerlerinden biri veya bir kaçı yüksek bulundu. Bu vakaların 14'ünde (%58.3) karaciğer yağlanması, 2'sinde kronik viral hepatit (%8.3), bir vakada (%4.2) siroz saptanırken, kalan 7 vakada (%29.1) enzim anormalliğini açıklayacak bir patoloji bulunamadı. Bir vakada (%1.2) HBsAg, 2 vakada (%2.4) anti HCV, yedi vakada (%8.5) anti HEV pozitif bulundu. Kırkdört (%53.6) vakada HBV göstergelerinden herhangi biri pozitif idi. USG ' de toplam olarak 36 (%43.9) vakada karaciğer yağlanması saptandı. Sonuç olarak, erişkin tip diyabetlilerde KCFT anormalliklerine sık rastlanmaktadır. Enzim testlerindeki anormalliğin en sık nedeni karaciğer yağlanmasıdır. Ancak kronik hepatit ve siroz gibi daha ciddi durumlar da ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle KCFT bozuk bulunan DM'lu hastalarda karaciğer yağlanması dışındaki diğer nedenlerin, özellikle viral göstergelerin araştırılması gereklidir

    The efficacy of two-week therapy with ranitidine bismuth citrate, amoxicillin and clarithromycin on Helicobacter pylori eradication in clarithromycin resistant and- sensitive cases

    No full text
    Background/aims: Recent studies in Turkey have documented the noticeably low success rates of H. pylori eradication. It has become more important to identify the highly successful therapy regimens since clarithromycin resistance, one of the most important factors affecting the success rate of eradication therapies, continues to increase. The aim of this study was to assess the efficacy of two-week therapy with ranitidine bismuth citrate (RBC), amoxicillin (A), and clarithromycin (C) on H. pylori eradication, and the role of C resistance in eradication. Methods: The study included 45 dyspeptic patients with H. pylori diagnosed by urease test and histopathological examination. C resistance was studied by real-time PCR method on antral biopsy specimens. All patients were treated with a two-week therapy consisting of RBC: 2x400 mg, A: 2x1000 mg, and C: 2x500 mg, daily. Endoscopy was repeated at least one month after the end of the treatment. Presence of H. pylori was investigated by urease test and histopathological examination on antrum and corpus biopsies. Eradication was considered when both tests were negative for H. pylori in all specimens. Results: Two cases were lost to follow-up. The average age of the remaining 43 patients (22 males, 21 females) was 46.3 ;plusmn; 11.5 years. Mild side effects were encountered in 20 (46.5%) patients. Eradication was achieved in 35 (81.4%) patients. C resistance was studied in 26 patients and was detected in 10 (38.5%) of them. H. pylori eradication rate was 81.3% in C-sensitive (13/16) and 80% in C-resistant patients (8/10) (p;gt;0.05). Conclusion: A two-week regimen of RBC-A-C is very effective for H. pylori eradication even in C-resistant patients. These results suggest that RBC-A-C combination should be preferred for H. pylori eradication in Turkey.Amaç: Son yıllarda Türkiye’de yapılan çalışmalarda, H.pylori eradikasyon tedavilerinin başarısının belirgin olarak azaldığı dikkati çekmektedir. Eradikasyon tedavilerinin başarısını etkileyen en önemli faktörlerden biri olan klaritromisin direnci artmakta, bu nedenle de başarısı yüksek olan tedavilerin belirlenmesi giderek daha da önem kazanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, iki haftalık ranitidin bizmut sitrat (RBS), amoksisilin (A) ve klaritromisin (K) tedavisinin H.pylori eradikasyonundaki etkinliğinin ve K direncinin, eradikasyondaki rolünün değerlendirilmesidir. Yöntem: Üreaz testi ve histopatolojik yöntemle H.pylori pozitif bulunan 45 dispeptik hasta çalışmaya alındı. K direnci, antral biyopsi örneklerinde real-time PCR yöntemi ile çalışıldı. Hastalara iki hafta süreyle, RBS: 2x400mg, A: 2x1000mg ve K: 2x500mg verildi. Tedavinin tamamlanmasından en az bir ay sonra endoskopi tekrarlandı. Antrum ve korpustan alınan biyopsilerde, üreaz testi ve histopatolojik yöntemle H.pylori araştırıldı. Tüm örneklerde her iki testin de negatif bulunduğu hastalarda, H.pylori eradikasyonun sağlandığı kabul edildi. Bulgular: İki hasta takipten çıktı. Kontrola gelen 43 hastanın 22’si erkek, 21’i kadın olup, yaş ortalaması 46.3 ± 11.5 idi. Yirmi (%46.5) hastada hafif yan etkiler meydana geldi. Toplam 35 hastada (%81.4) H. pylori eradikasyonu sağlandı. K direnci 26 hastada çalışıldı. Bu olgulardan 10’u (%38.5) K’e dirençli bulundu. K’e duyarlı olguların %81.3’ünde (13/16), dirençli olanların ise %80‘inde (8/10) H.pylori eradike edildi (p>0.05). Sonuç: H.pylori eradikasyonunda iki haftalık RBSA- K tedavisi, K direnci olan hastalarda bile oldukça etkilidir. Bu sonuç, Türkiye’de H.pylori eradikasyonunda RBS-A-K kombinasyonunun tercih edilmesi gerektiğini düşündürmektedir

    Mide adenokarsinomlarının lokalizasyonunda bir değişiklik var mı?

    No full text
    Although it is known for developed countries, that there has been a recent increase in the incidence of adenocarcinoma of the esophagus and cardia, along with a decrease in distal gastric cancers within the last 30 years. Little is known regarding the prevalence of these diseases in developing countries. The changing prevalence of localizations of gastric cancer is particularly important in these countries since their incidence of Helicobacter pylori (HP) is now markedly high and health care accessibility and quality of life are not uniformly high. The aim of the study was to evaluate the changes in the incidence of gastric adenocarcinomas in Aegean Region. Data were retrospectively collected from of Ege University Faculty of Medicine, Section of Gastroenterology from January 1990 to December 2000, yielding 499 cases of adenocarcinoma of the stomach and distal esophagus. Tumors localized to the body, the antrum, and pyloric channel were considered distal cancers. H. pylori was detected either with histology or rapid urease test. Distal gastric adenocarcinomas were significantly more common than proximal gastric adenocarcinomas. The ratio of distal vs proximal gastric adenocarcinomas has not being changed within last 11 years. This study showed that Aegean Region, as a part of a developing country with high HP incidence, represents a different profile than the developed countries, as manifested by the dominance of distal adenocarcinomas. Contrary to the state of the developed countries, the ratio of distal vs proximal gastric adenocarcinomas did not change within last 11 years.Gelişmiş ülkelerde son 30 yılda distal gastrik adenokarsinomların azaldığı ve özofagus ve kardia adenokarsinom insidenslerinin arttığı bilinmekle beraber, gelişmekte olan ülkelerde mide adenokanserlerinin yıllar içerisindeki lokalizasyon değişiklikleri ile ilgili çok az veri vardır. Gelişmekte olan ülkelerde koruyucu hekimlik hizmetlerinin ve kalitesinin üniform olarak yetersizliği ve Helikobakter pilori (HP) prevalansının halen belirgin yüksek olması nedeniyle, gastrik adenokarsinom insidensindeki değişikliklerin bilinmesi önemlidir. Çalışmada Ege Bölgesinde son 11 yılda gastrik kanser sıklığındaki değişikliğin saptanması amaçlanmıştır. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Kliniğinde Ocak 1990- Aralık 2000 tarihleri arasında mide ve distal özofagus adenokarsinomu tanısı alan 499 olgu retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Korpus, antrum ve pilor kanalında lokalize tümörler distal kanserler olarak değerlendirilmiş, HP varlığı histoloji veya hızlı üreaz testi ile belirlenmiştir. Distal gastrik adenokarsinomların (%64) proksimal gastrik adenokarsinomlardan belirgin olarak daha sık olduğu bulunmuştur. Son 11 yıl içinde distal/proksimal adenokarsinom oranında bir değişiklik yoktur. Yüksek HP prevalansı bulunan ve gelişmekte olan bir ülke olarak tanımlanabilecek ülkemizde Ege bölgesi distal adenokarsinomların baskın olmasıyla gelişmiş ülkelerden farklı bir profil sergilemektedir. Gelişmiş ülkelerdekinin tersine son 11 yıl içinde distal/proksimal gastrik adenokarsinom oranında değişiklik yoktur
    corecore