34 research outputs found
Bir Zenginlik Kaynağı Olarak Çok Kimliklilik: Türk Dış Politikasında Kimliğin Rolü
Kimlik, tercihi, önceden yapılamayacak bir olgudur; sadece kabullenilir. Kimliğin bileşenleri arasında din, dil, tarih, etnisite atta yaşanılan (ait hissedilen) coğrafya bile sayılabilir
21. Yüzyıl Fikirsel Mücadele Çağında Güvenliği Sağlamanın Aracı Olarak Kamu Dıplomasisi ve Yumuşak Güvenlik
[Abstract Not Available
The Survival of NATO by Transforming into a New Role in 2000s: War on Terrorism-ISIS and Turkey
Soğuk Savaş sonrası dönemde ortak savunma örgütü olan NATO’nun 2000’lerde terörle mücadele örgütüne dönüşümünü inceleyen çalışmanın hareket noktası, örgütün dağılmak yerine dönüşerek varlığını sürdürdüğü varsayımıdır. Bu bağlamda çalışmanın temel araştırma sorusu; Soğuk Savaş döneminin bir ürünü olan NATO’nun dönemin sonlanmasına ve Sovyetlerin dağılmasına rağmen neden dağılmadığı ve nasıl varlığını sürdürdüğüdür. Makalede geliştirilen üç temel argümandan ilki; NATO’nun 1990’larda kriz yönetimi rolünü üstlenirken, 2000’lerde terörle mücadeleye yönelmesidir. Diğeri NATO’nun bu dönüşümle üstlendiği yeni rollerin ortaya çıkardığı çeşitli sorunlardır. Üçüncüsü ise söz konusu dönüşümün bir yandan ABD-AB bağlantısının zayıflatırken öte yandan NATO-Türkiye ilişkilerinin sorgulanmasına yol açan çelişkili bir süreç halini aldığıdır.This article analyzes the transformation of NATO from the common defense organization to anti-terrorism in the 2000s. The starting point is the assumption that NATO maintained its survival by transforming rather than disintegrating. The main research question is why NATO has not disintegrated despite the end of the Cold War and how it managed to survive. Three fundamental arguments have been developed: First, NATO continues to exist beyond the post-Cold War breakdown by first taking on the role of crisis management in the 1990s and moving towards the fight against terrorism in the 2000s. Secondly, NATO’s transformation has led to new challenges. Thirdly, the transformation of NATO weakened the US-EU link and has led to the questioning of NATO-Turkey relations on the other
Security in the Gulf: Security System, Security Issues and Security Structures
Bu araştırmada, Körfez’de güvenlik sorunları, bölgesel güvenliğin temel faktör ve aktörleri, Körfez’de bölgesel güvenlik yapılanmaları ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) çerçevesinde bölgesel güvenlik sistemi ele alınmıştır. Bu konuların analizi çerçevesinde Körfez güvenliğinin bölgesel ve küresel boyutlara sahip olması nedeniyle, sadece bölgesel-küresel karşılıklı güvenlik bağımlılığı ilişkisi bağlamında Körfez’de çok taraflı kolektif güvenlik mekanizmasının işlevsel olabileceği temel argüman olarak ileri sürülmüştür. Körfez güvenliğinin bölgesel ve küresel boyutunun dikkate alınmadığı KİK örneğinden hareketle, Körfez’de bölgesel bir güvenlik mekanizmasının etkinlik gösteremeyeceği hipotezi vurgulanmaktadır. Buna göre, KİK oluşumunda yukarıdaki bu parametrenin dikkate alınmaması nedeniyle, kurulduğu günden bugüne kadar daime etkinlik krizi ile karşı karşıya kalmış ve bunu aşamamıştır. Ayrıca, Körfez’de güvenlik ilişkileri ve politikasının ekonomi-politik/petro-politik ve güç politikası ile anlamlandırılabileceği ortaya konmaktadır. Körfez güvenlik ilişkilerinin incelenmesi sonucu bölgede sürekli güvenlik ikileminin hâkim olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanında Körfez güvenliğinin devlet-merkezli ve askeri odaklı olduğu ve KİK ülkelerinin güvenliğini bölge dışı bir güç olan ABD’ye dayandırmaları olgusunun bölgeye güvenlik üretici değil aksine istikrarsızlık üretici bir faktör işlevi gördüğü söylenebilirIn this paper the basic factors and actors of regional security and politics, the security predicaments, and the Gulf regional security structures, the regional security system with reference to the Gulf Cooperation Council (GCC) are analyzed. Concerning the analysis of these issues and due to the fact that the security in the Gulf has both regional and global dimensions, it is considered that; the interdependence of regionalglobal relationship could be achieved within the multilateral collective security mechanisms in the Gulf. Considering the GCC where the regional and global perspective of Gulf Security is not taken into consideration, it is alluded as a hypothesis that; a regional security mechanism in the Gulf region will not be effective. Apart from the fact that the factors mentioned above are not taken into consideration, the GCC has faced with efficiency crisis and could not solve this quandary since its foundation. Furthermore, the security relations and policies in the Gulf will be more meaningful if handled together with the political economy/petropolitics and power politics. As a result of scrutinizing the security relations in the Gulf, I identify that there is a constant security dilemma in the region. The security in the Gulf region is state-centric and military-focused so dependence on the security of the member countries’ to another actor like the US will not bring security to the region; and will convey instability to the regio
Türkiye’nin Asya Politikası
Bu çal›flmada 2003–2009 y›llar› aras›nda AK Parti döneminde Türkiye’nin Asya politikas›, ekonomi-politik yaklafl›m çerçevesinde ele al›nacakt›r. Öncelikle, Asya’n›n önemi ve son dönemlerdeki bölgede ön plana ç›kan geliflmeler ifade edilecektir. Bu geliflmeler çerçevesinde de Türkiye’nin Asya politikas› de¤erlendirilecektir. Türkiye’nin Asya politikas›, Orta Asya ve Uzakdo¤u ya da Güney/Do¤u Asya co¤rafyalar› ile s›n›rland›r›lm›flt›r. Bu nedenle, önce Türkiye’nin Asya’ya genel bak›fl aç›s›, ard›ndan Orta Asya politikas› de¤erlendirilerek Türkiye’nin bölgedeki geliflmelerin neresinde yer ald›¤› sorusu cevapland›r›lmaya çal›fl›lacakt›r. Ayr›ca, Türkiye’nin Asya politikas›nda yeni hükümetin önceki hükümetlerden farkl› bir yaklafl›m getirip getirmedi¤i sorgulanm›flt›r. Bu ba¤lamda, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ikili iliflkilerine ve bölgedeki uluslararas› örgütlerdeki çok tarafl› iliflkilerine bak›lacakt›r. ‹kili iliflkilerde detayl› anlat›m yerine Ak parti hükümeti dönemindeki geliflmelerin ulaflt›¤› boyut, d›fl ekonomik iliflkilerin verileriyle k›saca ortaya konulacakt›r. Son olarak; Türkiye’nin bütün Asya ülkeleriyle iliflkilerini burada ele alman›n bu çal›flman›n kapsam›n› aflt›¤› için bölgenin ekonomik aç›dan büyük ülkeleri ve Türkiye’nin di¤er ülkelere nazaran daha yo¤un iliflkide oldu¤u ülkeler seçilmiflti
Hazar Kaynakları: Azerbaycan Yönetimi ve Dış Politikası
In this essay, the effect of Caspian hydrocarbon resources on Azerbaijan's govern- ing structures and elites, and its foreign policy were analyzed from the perspective of geo-economics. The strategic resources of Azerbaijan affected the governing structure of itself in a negative way to a lesser or greater degree. Specifically, in- stead of a great-extend development, they are being used for strengihening the political seats of the governors. From the foreign policy perspective, the Caspian resources contributed Azerbaijan's strategic position and enabled her to be a signif- icant geo-strategic player in the Caspian politics. Conseguently, Azerbaijan moved into a dilemma with regard to the Caspian resources as termed resource rich states. The only way out from this situation is a well-balanced political and economic de- velopment. In order to achieve this, it is essential to settle the harmony of inter- ests of Caspian's geo-economics. Finally, economic factors and geo-economics of Azerbaijani Caspian resources are dominant in determining Azerbaijan's ruling elite administration and foreign policy.Bu makalede, Hazar hidrokarbon kaynaklarının Azerbaycan yönetimi ve Dış poli- tikasına etkileri jeo-ekonomik perspektiften analiz edilmiştir. Bu çalışma, kuramsal çerçeve ve jeo-ekonomik perspektif, Hazar kaynaklarının devlet, liderlik yapılan- malarına ve Hazar kaynaklarının uluslararası boyutu ve Dış politikasına etkileri alt başlıklarından oluşmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Hazar kaynaklarının Azerbay- can devletine etkilerini jeo-ekonomik model bağlamında analiz etmektir. Bu anlam- da Azerbaycan'ın bu stratejik kaynaklarının Azerbaycan yönetimini genel itibariy- le olumsuz yönde etkilediği ve ülkede otoriter yönetimin sağlamlaşmasına neden olduğu söylenebilir. Dış politika açısından ise Hazar kaynaklarının Dış politikanın gündemini oluşturduğu ve uluslararası arenada Azerbaycan'ın stratejik önemini ar- tırdığını söylemek mümkündür. Bununla birlikte, Azerbaycan Hazar kaynakları do- layısıyla bir ikilemle karşı karşıya bulunmaktadır. Şöyle ki, bu kaynaklar bir yandan Azerbaycan'a finansal getiriler sağlarken, öte yandan Azerbaycan'ı petrol zengini ülkelerin akibetiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Bundan dolayı, Azerbaycan'ın den- geli siyasi ve sosyo-ekonomik gelişme stratejisi izlemesi ve çıkar uyumu prensibini uygulaması gerektiği tezi ileri sürülebilir
Turkey’s Cultural Diplomacy and Soft Power Policy Towards the Balkans
This article examines Turkey’s Balkan policy in 2000s within the framework of cultural diplomacy and soft power. Turkey followed a security-oriented policy due to the conflicting dynamics of the region in 1990s while it chose a cultural diplomacy based soft power diplomacy due to the relative stability in the region in 2000s. In this context, the main research question of this paper was determined to be “what is the changing aspect of Turkey’s Balkan policy in 2000s?” The fundamental argument within the framework of this question is that Turkey’s Balkan policy during the AK Party reign is that the country mainly followed a strategy to increase cultural-social effectiveness in the region through a soft power policy on the basis of the publiccultural diplomacy. In this framework, the other two arguments of the study are as follows: Firstly, Turkey opted to develop its relations with the Balkans on the societal and cultural levels. The reason is the historical and cultural ties are the most significant ties of Turkey with the region. Turkey desired to revive these ties through cultural diplomacy. Secondly, Turkey followed a policy of being a soft power in the region. Therefore, Turkey opted to implement the instruments of the public and cultural diplomacy. The Yunus Emre Institute, TİKA, TRT and Anatolian Agency were introduced in 2000s as the instruments that generate the soft power of Turkey in the region.Bu makalede 2000’lerdeki Türkiye’nin Balkan politikası, kültür diplomasisi ve yumuşak güç çerçevesinde irdelenmiştir. 1990’larda bölgenin çatışmacı dinamikleri nedeniyle güvenlik odaklı politika izleyen Türkiye, 2000’lerde bölgenin göreli istikrarlı olması nedeniyle kültürel diplomasi temelli yumuşak güç odaklı politika izlemiştir. Bu bağlamda bu makalenin temel araştırma sorusu, 2000’lerde Türkiye’nin Balkan politikasının değişen yönü nedir? olarak belirlenmiştir. Bu soru çerçevesinde araştırmanın temel argümanı, AK Parti dönemi Türkiye’nin Balkan politikası, ağırlıklı olarak kamu-kültür diplomasisi temelinde yumuşak güç politikası izlenerek bölgede kültüreltoplumsal etkinliği artırma stratejisinin izlendiğidir. Bu çerçevede araştırmanın diğer iki argümanı ise şöyle devam etmektedir: Birincisi, Türkiye bu dönemde Balkanlarla ilişkilerini toplumsal ve kültürel düzeyde geliştirme politikasını tercih etmiştir. Çünkü Türkiye’nin bölgeyle en önemli bağlantısını tarihsel ve kültürel bağlar oluşturmaktadır. Türkiye, kültür diplomasisi ile bu bağları tekrar canlandırmak istemiştir. İkincisi, Türkiye, bölgede yumuşak güç olma politikası izlemiştir. Bunun için Türkiye, kamu ve kültür diplomasisinin araçlarını uygulamayı tercih etmiştir. Yunus Emre Enstitüsü, TİKA, TRT ve Anadolu Ajansı bölgede Türkiye’nin yumuşak gücünü üreten enstrümanları olarak 2000’lerde devreye girmiştir
Turkey’s Public Diplomacy Toward the Turkic World: The New Instruments and Mechanisms
Küresel siyaset ve diplomasi alanındaki dönüşümlerin bir ürünü olarak son 50 yılda ortaya çıkan kamu diplomasisi, 11 Eylül terör saldırılarıyla tekrar önem kazanmaya başlamıştır. Bu bağlamda Türkiye de dış politikada kamu diplomasisini uygulamaya ilk defa 2000’li yıllarda AK Parti iktidarı döneminde geçmiştir. Türkiye’nin kamu diplomasisini uygulamaya geçmesindeki temel saik, AK Parti iktidarının dış politika amaçları olmuştur. Yeni hükümetin dış politikada bölgesel güç olmaya yönelik politikası kamu diplomasisini gerektirmiştir. Bu çerçevede araştırmada Türkiye’nin Türk Dünyasına yönelik kamu diplomasisi politikası irdelenmiştir. Zira Türkiye’nin kamu diplomasisinde Türk Dünyası özel bir yere sahip olmuştur. Bu makalede iki temel argüman geliştirilmiştir. Birincisi, Türkiye’nin Türk Dünyasına yönelik kamu diplomasisi stratejik iletişim temelli geliştirilmiştir. Buna bağlı olarak Türk Dünyasına yönelik kamu diplomasisi politikasında iletişim araç ve mekanizmaları öne çıkarılmıştır. İkincisi ise Gaspıralı’nın fikirleri, Türk Dünyasına yönelik kamu diplomasisinin düşünsel temeli olarak ele alınmıştırPublic diplomacy is a product of the transformation of global politics and diplomacy in the last 50 years which has gained improtance again after 9/11 terror attacks. In this context, Turkey initiated to implement public diplomacy for he first time during 2000’s under AK Party governments. Turkey’s main motives for conducting public diplomacy has been foreign policy objectives of AK Party.The new government’s foreign policy objective of becoming regional power necessitated public diplomacy. In this framework, this research analyzes Turkey’s public diplomacy toward the Turkish World. Likewise, the Turkic World has had a special place in Turkish public diplomacy. Two main arguments developed in this article: First, Turkey’s public diplomacy toward the Turkic World has been developed as strategic communication-based. Accordingly, communication instruments and mechanism is highlighted in Turkey’s public diplomacy toward the Turkic World. Second, Gaspıralı’s ideas are considered as the intellectual foundation for Turkey’s public diplomacy toward the Turkic World