75 research outputs found

    Huzurevleri ve yaşlı rehabilitasyon merkezlerinde çalışanların iş yükü algısı ile tükenmişlik düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi

    Get PDF
    Aim: To identify the relationship between workload perception and burnout levels of employees at nursing homes and elderly rehabilitation centers. Materials and Methods: This cross-sectional study was conducted at private and public nursing homes and elderly rehabilitation centers in Istanbul. An Information Form that questioned demographic characteristics, the Individual Workload Perception Scale and Maslach Burnout Inventory were used to collect data on the employees (n=777) that provided elderly care at these facilities. Results: Averages total scores of the emotional exhaustion, depersonalization, personal accomplishment sub-dimensions of the Maslach Burnout Inventory and the average total score of the overall scale were calculated as 23.34±7.35, 9.87±4.56, 17.22±5.47, and 50.44±13.77, respectively. Individual workload perception had statistically significant relationships with emotional exhaustion, depersonalization, and personal accomplishment (F=39.273, p=0.001; F=23.894, p=0.001; F=33.971; p=0.001). Conclusion: A significant relationship was observed between the increase in manager support, coworker support, unit support, and the decrease in the total burnout level.Amaç: Huzurevleri ve yaşlı rehabilitasyon merkezlerinde çalışanların iş yükü algıları ile tükenmişlik düzeyleri arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipteki bu çalışma, İstanbul'da bulunan özel ve kamu huzurevlerinde ve yaşlı rehabilitasyon merkezlerinde gerçekleştirilmiştir. Bu tesislerde yaşlı bakımı yapan çalışanlara (n=777) ilişkin verilerin toplanması için demografik özellikleri sorgulayan Bilgi Formu, Bireysel İş Yükü Algı Ölçeği ve Maslach Tükenmişlik Envanteri kullanılmıştır. Bulgular: Maslach Tükenmişlik Envanteri'nin duygusal tükenme, duyarsızlaşma, kişisel başarı alt boyutlarının toplam puan ortalamaları ile ölçek toplam puan ortalaması sırasıyla 23,34±7,35, 9,87±4,56, 17,22±5,47 ve 50,44±13,77 olarak hesaplanmıştır. Bireysel iş yükü algısı, duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarı ile istatistiksel olarak anlamlı ilişkilere sahipti (F=39,273, p=0,001; F=23,894, p=0,001; F=33,971; p=0,001). Sonuç: Yönetici desteği, iş arkadaşı desteği, birim desteğindeki artış ile toplam tükenmişlik düzeyindeki azalma arasında anlamlı bir ilişki gözlemlenmiştir

    Scale development for organizational health literacy

    Get PDF
    Bu çalışma kurumsal sağlık okuryazarlığı (KSOY)’nı ölçmek amacıyla, Haziran-Ağustos 2021 aylarında, İstanbul ilinde faaliyet gösteren yataklı tedavi kurumlarında yapılmış bir ölçek geliştirme çalışmasıdır. Bu amaçla uluslararası yayınlardan yararlanarak hazırlanan ölçek maddeleri uzman görüşleri alınarak şekillendirilmiş, ön uygulaması yapılmış ve amaçlı örnekleme yöntemi ile belirlenen farklı statülerdeki 47 hastanede toplam 472 yönetici/karar verici kişiden anketler yoluyla veri toplanmış, geçerlilik ve güvenilirlik analizleri yapılmıştır. Geliştirilen KSOY ölçeği için keşfedici (açıklayıcı) faktör analizinde ölçek maddelerinin 5 faktör altında toplandığı ve açıklayıcılık katsayısının %78,9 olduğu görülmüştür. Keşfedici (açıklayıcı) Faktör Analizinin uygulanabilirliğinin ölçümü için Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) yeterlilik ölçümü 0,959, Bartlett’s Küresellik testi ise 0,001 düzeyinde anlamlı bulunmuştur. KSOY ölçeği sorularının iç tutarlılığını gösteren Cronbach’ın alfa değerleri, liderlik ve yönetim alt boyutu için 0,987; iletişim alt boyutu için 0,946; operasyonel erişim alt boyutu için 0,954; bina içi erişim alt boyutu için 0,948 ve bina dışı erişim alt boyutu için 0,841 olarak saptanmıştır. Geliştirilen KSOY ölçeğinin toplam Cronbach’ın alfa değeri 0,975 olup yüksek derecede güvenilirdir. Sonuç olarak hastanelerde KSOY düzeyini belirlemek amacıyla geliştirilen ölçek geçerlilik ve güvenilirliği yüksek bir ölçektir.This research is a scale development study to measure organizational health literacy (OHL) conducted in inpatient treatment institutions operating in the province of Istanbul, between June-July 2021. For this purpose, the scale items are prepared by making use of international publications and are shaped by taking expert opinions. A pilot study is conducted and data is collected from a total of 472 managers/decision makers in 47 hospitals with different statuses which is determined by purposive sampling method. All the validity and reliability analyzes are made. In the exploratory (explanatory) factor analysis for the developed OHL scale, it is seen that the items are gathered under 5 factors and the explanatory coefficient was 78.9%. While measuring the applicability of exploratory (explanatory) Factor Analysis, Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) proficiency measurement was found significant at 0.959 and Bartlett's Sphericity test at 0.001 level. Cronbach's alpha values, which show the internal consistency of the OHL scale questions, were determined 0.987 for the Leadership sub-dimension; 0.946 for the communication sub-dimension; 0.954 for the operational access sub-dimension; It was determined as 0.948 for indoor access sub-dimension and 0.841 for Outdoor access sub-dimension. The total Cronbach's alpha value of the developed OHL scale is 0.975 and it is highly reliable. The scale developed to determine the level of organizational health literacy in hospitals is a highly valid and reliable scale. As a result, the scale developed to determine the level of organizational health literacy in hospitals is a scale of high validity and reliability

    Examining the relationship of clinical governance climate and patient safety culture with structural equation modelling

    Get PDF
    Klinik yönetişim, tıbbi hataların dikkate alındığı, uygun olmayan, zayıf ve etkisiz bakımın ortadan kaldırıldığı önemli bir ilkedir. Araştırmanın amacı, farklı statülerdeki hastanelerde klinik yönetişim ikliminin hasta güvenliği kültürü ile ilişkisinin incelenmesidir. Kesitsel nitelikteki bu araştırma; Haziran 2020-Nisan 2021 tarihleri arasında İstanbul’da farklı statüdeki 9 hastanede görev yapan, çok aşamalı örnekleme yöntemiyle seçilen ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan, 2.055 hekim ve hemşire ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma verileri, kişisel bilgi formu, klinik yönetişim iklim ölçeği ve hasta güvenliği kültürü ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Toplanan veriler, Yapısal Eşitlik Modellemesi (YEM) ile değerlendirilmiş, verilerin analizinde IBM SPSS 24,0 ve IBM AMOS 24,0 programları kullanılmıştır. Ölçüm modelinin doğrulayıcı faktör analizi sonucu, standart faktör yüklerinin 0,52-0,90 aralığında olduğu, 6 alt boyuttan oluşan klinik yönetişim iklimi ve 12 alt boyuttan oluşan hasta güvenliği kültürü ölçeklerinin boyut yapısının korunduğu tespit edilmiştir. YEM analizi sonuçlarına göre; klinik yönetişim ikliminin hasta güvenliği kültürüne etkisinin (β=0,690; p<0,05) pozitif yönde ve istatistiksel olarak anlamlı olduğu ayrıca, klinik yönetişim iklimi (KYİ) değişkeninin, hasta güvenliği kültürü (HGK) değişkenini %39,8 oranında açıkladığı (R2=0,398) belirlenmiştir. Hastanelerde klinik yönetişim iklimi değişkenleri ile hasta güvenliği kültürü değişkenleri arasında pozitif yönde önemli ilişki olduğu, hasta güvenliği kültürünün gelişmesi için klinik yönetişimin güçlendirilmesinin önemli olduğu anlaşılmaktadır. Bu çalışmada elde edilen bulguların, sağlık politikacılarına strateji oluşturmada yol gösterebileceği ayrıca sağlık hizmetlerinin daha kaliteli ve güvenli sunulmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.Clinical governance is an important principle which medical errors are taken into account and inappropriate, poor and ineffective care is eliminated. The purpose of this study is to evaluate the relationship between clinical governance climate and patient safety culture in hospitals with different statuses. This cross-sectional study is conducted with 2055 volunteer physicians and nurses, working in 9 different hospitals in Istanbul between June 2020 and April 2021. Subjects are chosen on a volunteer basis and multi-stage sampling method is used. Research data is collected via a questionnaire consists of a clinical governance climate scale, patient safety culture scale and demographics. Data is evaluated with the Structural Equation Modelling (SEM) and data is analyzed by using IBM SPSS 24.0 and IBM AMOS 24.0 programs. As a result of the confirmatory factor analysis of the measurement model, it is determined that the standard factor loads are in the range of 0.52-0.90 the dimensional structure of the clinical governance climate scales consisting of 6 sub-dimensions and the patient safety culture scales consisting of 12 sub-dimensions are preserved. According to the results of SEM analysis; the effect of clinical governance climate on patient safety culture (β=0.690; p<0.05) is positive and statistically significant. In addition, the clinical governance climate (CGC) variable is able to explain the patient safety culture (PSC) variable at a rate of 39.8% (R2=0.398). There is a significant positive relationship between clinical governance climate variables and patient safety culture variables in hospitals and strengthening, clinical governance is important for the development of patient safety culture. Findings of this study may guide health politicians in strategy development and contribute to better quality and safe delivery of health services

    COVID-19 pandemisi sürecinde serbest eczacıların anksiyete düzeyleri: İstanbul’da bir kesitsel araştırma

    Get PDF
    Community pharmacists have been on the frontlines during the 2019 Coronavirus Disease (COVID-19) pandemic. Although the mental health and anxiety levels of many other health workers are studied in this period, literature is very limited to understand the experience of pharmacists. This study aims to define the anxiety level of community pharmacists in Istanbul during the COVID-19 pandemic and identify possible influencing factors. The population of the study is community pharmacists from pharmacies in Istanbul. In this cross-sectional study, 348 pharmacies are selected by simple random sampling. Participants are approached via telephone and inquired with questions about sociodemographic information, work conditions, COVID-19 specific concerns, and the Beck Anxiety Inven-tory. 239 (68.7%) pharmacists responded. This study identifies that, by the 6th month of the pandemic, the mean anxiety score of the pharmacists in Istanbul is 9.4±10.6, and 54.8% (n=134) of the participants is experiencing “minimal” anxi-ety. However, they have some COVID-19 specific concerns (becoming infected and transmitting the disease to family or environment) at high and extreme lev-els. Those concerns significantly increase the anxiety score. The findings of this study are promising for public health, as they show that community pharmacists could cope with the psychological effects of the pandemic.Eczacılar, 2019 Koronavirüs Hastalığı (COVID-19) pandemisi döneminde sağlık hizmetlerinin ön saflarında çalışmaktadır. Bu süreçte hastalarla birebir temas halinde olmaları ve çalışma şartlarındaki değişiklikler ruhsal iyilik hallerini etkileyebilir ve anksiyeteye sebep olabilir. Alanyazında COVID-19 pandemisi sürecinde, diğer sağlık çalışanlarının ruhsal iyilik halleri ve anksiyete düzeylerine ilişkin araştırmalar mevcut iken araştırmalar eczacıların deneyimini anlamak için yetersizdir. Bu çalışmanın amacı, COVID-19 pandemisi sürecinde İstanbul’da görev yapmakta olan eczacıların anksiyete düzeyini ve onu etkileyebilecek faktörleri tespit etmektir. Araştırmanın evreni İstanbul’daki eczanelerde görev yapan serbest eczacılardır. Kesitsel türdeki bu araştırmada basit rastgele örnekleme yöntemi ile 348 eczane seçilmiştir. Seçilen eczanelere telefon ile ulaşılıp; sosyodemografik bilgiler, çalışma bilgileri ve COVID-19’a özgü endişeler hakkında sorular ile Beck Anksiyete Ölçeği maddeleri yöneltilmiştir. Örnek gruptaki eczacıların %68,7’ine (n=239) ulaşılmıştır. Pandeminin 6. ayı itibariyle İstanbul’daki eczacıların anksiyete ölçeği puanı ortalamasının 9,4±10,6 olduğu ve %54,8’inin (n=134) “minimal düzeyde anksiyete” sahibi olduğu tespit edilmiştir. Bununla beraber COVID-19’a özgü bazı endişelerinin (hastalığa yakalanma ve çevresine bulaştırma) çok ve aşırı çok hissedildiği ve bu endişelerin genel anksiyete puanını istatistiksel olarak önemli düzeylerde etkilediği tespit edilmiştir. Bu sonuç, eczacıların psikolojik olarak pandemiyle başa çıkabildiklerini göstermesi itibariyle halk sağlığı açısından ümit verici olarak yorumlanabilir

    Vaccine hesitancy and anti-vaccination attitudes during the start of COVID-19 vaccination program: A content analysis on twitter data

    Get PDF
    Twitter is a useful source for detecting anti-vaccine content due to the increasing prevalence of these arguments on social media. We aimed to identify the prominent themes about vaccine hesitancy and refusal on social media posts in Turkish during the COVID-19 pandemic. In this qualitative study, we collected public tweets (n = 551,245) that contained a vaccine-related keyword and had been published between 9 December 2020 and 8 January 2021 through the Twitter API. A random sample of tweets (n = 1041) was selected and analyzed by four researchers with the content analysis method. We found that 90.5% of the tweets were about vaccines, 22.6% (n = 213) of the tweets mentioned at least one COVID-19 vaccine by name, and the most frequently mentioned COVID-19 vaccine was CoronaVac (51.2%). We found that 22.0% (n = 207) of the tweets included at least one anti-vaccination theme. Poor scientific processes (21.7%), conspiracy theories (16.4%), and suspicions towards manufacturers (15.5%) were the most frequently mentioned themes. The most co-occurring themes were "poor scientific process" with "suspicion towards manufacturers" (n = 9), and "suspicion towards health authorities" (n = 5). This study may be helpful for health managers, assisting them to identify the major concerns of the population and organize preventive measures through the significant role of social media in early spread of information about vaccine hesitancy and anti-vaccination attitudes

    Cardiovascular disease risk factors among children of different socioeconomic status in Istanbul, Turkey: Directions for public health and nutrition policy

    Get PDF
    OBJECTIVES: The aim of the current study was to examine the influence of socioeconomic status (SES) on physiological (lipid profile, obesity indices) and behavioral (dietary habits, physical activity) cardiovascular disease (CVD) risk factors among primary schoolchildren in Istanbul. DESIGN: Cross sectional study. SETTING: One private school and two public schools from different SES districts in Istanbul. PARTICIPANTS: 510 randomly selected children aged 12 and 13 years old (257 boys, 253 girls). RESULTS: The prevalence of overweight (15.2%) and the energy intake (p < 0.001 and p < 0.05 for boys and girls respectively) were found to be higher for the middle/ high SES group for both genders. Regarding biochemical indices, middle/ high SES children had higher values of High Density Lipoprotein-cholesterol (HDL-C) (p < 0.001 and p < 0.05 for boys and girls respectively) and lower values of TC/HDL-C ratio and LDL-C/HDL-C ratio (p < 0.05 and p < 0.001 for boys and girls respectively). This could be attributed to the higher physical activity levels observed for middle/ high SES children (p < 0.001). CONCLUSION: The findings of the current study revealed a coexistence of both overweight and higher energy intake in middle/ high SES children, as well as a coexistence of underweight and lower physical activity levels in low SES children. These observations should guide the public health policy in developing appropriate intervention strategies to efficiently tackle these health and social issues early in life

    COVID-19 prevalence among primary healthcare workers

    Get PDF
    COVID-19 pandemisiyle mücadelede ön safta görev yapan sağlık çalışanlarında hastalığa yakalanma riski toplumun birçok kesimine kıyasla daha yüksektir. Risk altındaki bazı grupların zaman zaman taranması vakaların erken dönemde tespiti için önemlidir. Ülkemizde filyasyon, vaka ve temaslı takibi uygulamaları ilçe sağlık müdürlüğü (İlçe SM) ve aile sağlığı merkezi (ASM) çalışanları tarafından yürütülmektedir. Bu çalışmanın amacı, birinci basamak sağlık çalışanlarında COVID-19 görülme sıklığının incelenmesidir. Tanımlayıcı kesitsel türde olan bu araştırmanın evrenini Nisan 2020 itibariyle İstanbul ili Üsküdar ilçesinde görev yapmakta olan 627 birinci basamak sağlık hizmeti çalışanı oluşturmaktadır. 13-30 Nisan 2020 tarihlerinde İlçe SM tarafından yapılan SARS-CoV-2 PCR testi taramasına katılan 586 sağlık çalışanına ait veriler dahil edilerek, tarama dönemine ait nokta prevalans ve Nisan 2020-Nisan 2021 dönemine ait süre prevalans hesaplanmıştır. Katılımcıların yaş ortalaması 38,5±10,3 olup %73,7’si kadındır ve %68,3’ü ASM’de görev yapmaktadır. Tarama sonucuna göre tüm grupta %8,5 olan nokta prevalans; İlçe SM’de %15,1 ve ASM’de %5,5’tir (p<0,001). Süre prevalans ise tüm grupta %25,9 olup İlçe SM’de %34,9 ve ASM’de %21,8’dir (p=0,001). 30.04.2021 itibariyle katılımcıların %17,1’i hiç aşı yaptırmamıştır. ASM çalışanlarına göre daha kalabalık bir ortamda görev yapan İlçe SM çalışanlarında hastalığın daha sık görülmesi hem kurum içi temas ve vaka kümelenmesi açısından dikkatli olunması hem de vakalarla temas edilirken kişisel koruyucu önlemlere üst düzeyde uyulması gerektiğine işaret etmektedir. Aşı uygulamasının başlangıcından 3,5 ay geçmesine rağmen aşı yaptırmayan sağlık çalışanlarının azımsanmayacak düzeyde olması dikkat çekicidir.Healthcare workers have been fighting against the COVID-19 pandemic with a higher risk than many parts of the population. Screening of some specific groups at regular intervals is important to detect cases earlier. Case and contact tracing (filiation) in Turkey are carried out by the district health directorates (DHD) and family health centers (FHC). The aim of this study is to examine the COVID-19 prevalence among primary healthcare workers. The population of this cross-sectional study consists of 627 primary healthcare workers in Uskudar, Istanbul as of April 2020, including the data on 586 healthcare workers who participated in the SARS-CoV-2 PCR-test screening on 13-30 April 2020. The point prevalence of the screening period and the period prevalence of April 2020-April 2021 were calculated. 68.3% of the participants were working in FHC. According to the screening results, the point prevalence was 8.5% in the whole group, 15.1% in DHD and 5.5% in FHC (p<0.001). The period prevalence was 25.9% in the whole group, 34.9% in DHD and 21.8% in FHC (p=0.001). As of 4/30/2021 17.1% of the participants have never been vaccinated. The fact that the disease is more common among the DHD staff, it is necessary to be careful regarding workplace contact and case clustering, and to maintain personal protective measures strictly during contact tracing. It is noteworthy that the level of health workers who did not get vaccinated despite the fact that 3.5 months have passed since the start of the vaccination is not to be underestimated

    Pnömoni makalelerinin bibliyometrik analizi (2016-2020)

    Get PDF
    Lower respiratory infections are one of the leading factors of death in the world. During the COVID-19 pandemic, pneumonia comes to the fore from respiratory diseases. We aim to close the information gap regarding the characteristics of pneumonia articles published between the years 2016 and 2020 and indexed in the Web of Science (WoS) database by bibliometric analysis. We collected the data for this study from the articles published in the WoS, from 2016 to 2020 by using “pneumonia” as the keyword. Articles were found among the "Science Citation Index Expanded" of the WoS advanced search engine and 24,896 articles that met the criteria were included. MS Excel, Python, MS Power BI, and Flourish website were used for data extraction and visualization.This bibliometric analysis showed that while the number of articles published regarding pneumonia was more stable between 2016 and 2019 it has increased dramatically in 2020. It was seen that the countries that caused this significant increase were the United States of America and China. More than one-fifth of all articles were written in cross-country collaboration. The magnitude of the impact of COVID-19 on pneumonia research has been numerically demonstrated by this bibliometric analysis.Alt solunum yolu enfeksiyonları dünyadaki başlıca ölüm sebeplerinden biridir. COVID-19 pandemisinde pnömoni solunum yolu hastalıkları arasında öne çıkmıştır. Bu çalışmada COVID-19 pandemisini de kapsayan 2016-2020 yılları arasındaki dönemde, Web of Science (WoS) veri tabanında yer alan, pnömoni makalelerinin özelliklerinin incelenmesi amaçlandı. WoS veritabanında 2016-2020 yılları arasındaki literatür “pnömoni” anahtar kelimesi kullanılarak taranıp, makaleler "Science Citation Index Expanded" ile sınırlandırılarak, kriterleri karşılayan 24.896 makaleye ulaşıldı. İndirilen veriler, Python programı vasıtasıyla tasnif edildi. Verilerin görselleştirilmesinde MS Excel, Python, MS Power BI programları ve Flourish web sitesi kullanıldı. Bu çalışmayla beraber pnömoni hakkında yapılan çalışma sayısı 2016-2019 yılları arasında stabil bir şekilde seyrederken bu sayının 2020 yılında belirgin oranda arttığı gözlemlendi. Bu orandaki belirgin artışa neden olan ülkelerin de ABD ve Çin olduğu görüldü. Tüm makalelerin beşte birinden fazlası ülkeler arası iş birliğiyle yazıldı. Bu bibliyometrik analizle COVID-19’un pnömoni araştırmaları üzerindeki etkisinin büyüklüğü sayısal olarak gösterilmiş oldu

    The relationship between noncommunicable diseases risk factors, GINI coefficient and health status in organization of economic development and cooperation countries

    Get PDF
    Amaç: Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü [Organization of Economic Development and Cooperation (OECD)] üyesi ülkelerin bulaşıcı olmayan hastalıklar risk faktörleri (BOHRF) ile sağlık düzeyleri ve gelir dağılımları arasındaki ilişkiyi incelemek, ülkelerin araştırılan değişkenlere göre konumunu ve performansını belirlemektir. Gereç ve Yöntemler: OECD üye ülkelerinin bulaşıcı olmayan hastalıklar risk faktörleri, doğumda beklenen yaşam süresi (DBYS), bebek ölüm hızı (BÖH) ve GINI katsayısı araştırmanın değişkenleridir. Bu veriler OECD, Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Bankası istatistiklerinden faydalanılarak elde edilmiştir. BOHRF değişkenleri ve sağlık düzeyi değişkenleri ile GINI katsayısı arasındaki ilişki, kanonik korelasyon analizi (KKA) ile incelenmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin BOHRF ve sağlık statüsü değişkenlerine göre OECD ülkeleri arasındaki konumunu belirlemek için Çok Boyutlu Ölçekleme (ÇBÖ) ve MULTIMOORA yöntemleri kullanılmıştır. Bulgular: KKA sonuçlarına göre BOHRF sağlık düzeyindeki değişkenliğin %38,5’ini açıklamaktadır. Birinci kanonik fonksiyonda, BOHRF ile BÖH, GINI katsayısı ve DBYS arasında orta derece (-0,596, -0,498 ve 0,579 sırasıyla) anlamlı ilişkiler bulunmuştur (p<0,001). İki boyutlu ÇBÖ modeline göre birbirine en çok benzeyen ülkelerin Almanya-Portekiz, en farklı ülkelerin ise Japonya-Meksika olduğu görülmüştür. Türkiye’ye en çok benzeyen ülkeler Meksika ve Şili’dir. MULTIMOORA sonuçlarına göre Finlandiya 1. Meksika sonuncu, Türkiye ise 34. ülke olarak sıralanmıştır. Sonuç: Ülkelerdeki BOHRF’nin fazlalığı ile sağlık düzeyi göstergeleri ve GINI katsayısı arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Çalışmada, incelenen değişkenlere göre Türkiye ile en fazla farklılaşan ülkeler MULTIMOORA sıralamasında üst sıralarda bulunan ülkelerdir. Bu farklılaşmanın, azaltılması ve sağlık statüsü göstergelerinin iyileştirilmesi için Türkiye’nin obezite ile mücadelede, tütün kullanımını azaltmada ve alkol tüketimini düşürmede etkin politikalar geliştirmesi gerekmektedir.Objective: To examine the relationship between noncommunicable disease risk factors and health status and income distribution of the countries of the Organization of Economic Development and Cooperation (OECD) and also examine the position and performance of the countries according to the research variables. Material and Methods: Noncommunicable diseases risk factors (NDRF), life expectancy at birth (LEB), infant mortality rate (IMR), and GINI coefficient of OECD countries in 2016 are research variables. The data obtained from the website records of the OECD, World Health Organization and the World Bank. The relationship between health status indicators and NDRF were analyzed by canonical correlation analysis (CCA). Multidimensional Scaling (MDS) and MULTIMOORA techniques were used to identify the place of Turkey among OECD countries, according to NDRF and health status variables. Results: NDRF variables can account for %38.5 of the variation of health status variables according to CCA. In the first canonical function, IMR, GINI and LEB had medium correlation with the set of NDRF variables: -0.596, -0.498 and 0.579, respectively (p<0.001). Germany and Portugal were the most similar countries, while Japan and Mexico were the most dissimilar countries. Chile and Mexico were more similar countries with Turkey in the two dimensions MDS model. According to MULTIMOORA, Finland was 1st, Mexico was the last, and Turkey was the 34th country among the OECD countries. Conclusion: Significant relationships were found between the excess BOHRF and the health status and GINI indicators in the countries. The countries that are the most dissimilar with Turkey are the countries that have the highest rank in the MULTIMOORA technique according to research variables. To reduce the dissimilarities and increase our health status, effective policies are necessary to fight against obesity, reduce tobacco and alcohol consumptions

    Comparison of the burnout among medical residents before and during the pandemic

    Get PDF
    Objective: This study aims to compare the level of burnout syndrome in medical residents before and during the COVID-19 pandemic and identify potential risk factors. Methods: This cross-sectional study was conducted on medical residents from three different university hospitals in Turkey in March 2021, one year after the pandemic hit Turkey. Burnout is measured by the Maslach Burnout Inventory which assesses three dimensions of it: emotional exhaustion, depersonalization, and personal accomplishment. Collected data were combined and compared with data from a previous study which was held in the same hospitals in December 2019, three months before the pandemic. Results: 412 medical residents from three universities participated. The mean age was 27.8 ± 2.4 and half of them were female. Compared to pre-pandemic levels, no significant differences in emotional exhaustion (pre:19.0 ± 7.6 post:18.8 ± 7.8), depersonalization (pre:7.3 ± 4.3 post:7.2 ± 4.4), and personal accomplishment (pre:20.8 ± 5.1 post:21.1 ± 5) scores were observed one year after pandemic. Adjusting for confounders, multiple linear regression models indicated that who are female, are in surgical specialty, have vulnerable cohabitant, and have more night shifts faces higher emotional exhaustion. Depersonalisation is higher among who spent more years in residency, have more night shifts, or COVID-19 outpatient duty. Females and those who have vulnerable cohabitant has lower levels of Personal Achievement. Conclusion: This study does not support the hypothesis that pandemic increases the burnout levels. Yet it identifies a couple of pandemic related factors that are associated with burnout and confirming the association of several previously known factors.Abidin Fatih Emhan ; Ahmet Burak Börekçi ; Kadir Kolça
    corecore