680 research outputs found

    Yönetim danışmanlığı ve insan kaynakları yönetimindeki etkileri: Alan araştırması

    Get PDF
    Günümüzde tüm dünyada hızlı bir gelişim gösteren küresel iletişim, ekonomik, teknolojik, sosyal, politik vb. nedenlerden dolayı işletmelerin çoğu, yaygın olarak yönetim danışmanlığı hizmeti almaktadır. Ülkemizde, ekonomide tam rekabet sistemine geçilmesi ve işletmelerin dünyaya açılarak diğer ülkelerdeki işletmelerle işbirliği yapmaya başlamaları nedeniyle, istenen üretimin ve kalitenin sağlanabilmesi için yönetim danışmanlığı hizmeti dikkat çekici olmaya ve kullanılmaya başlanmıştır. Bu nedenle, dünya çapında hizmet veren danışmanlık firmaları Türkiye’de şube açmaya ya da ortaklık kurmaya başlamışlardır. Zaman içinde gelişen ekonomik ve endüstriyel koşullarla birlikte, yerel danışmanlık firmaları da yaygınlaşmaya başlamıştır. Bütün bu gelişmelere rağmen, sanayisinin çoğunu küçük ve orta ölçekli işletmelerin oluşturduğu ülkemizde hala çoğu yönetici, hem danışmanlık hizmetinin içeriği hakkında ve hangi durumlarda gerektiği konusunda yeterli bilgi sahibi değildir, hem de isteksizdir. Bu çalışma, yönetim danışmanlığı hizmetinin önemi, tanınması, yaygınlaştırılması ve insan kaynakları yönetimine olumlu etkisinin gösterilmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırmaya farklı şehirlerden, farklı sektörlerden ve farklı çalışan sayılarına sahip beş işletme ile hepsi Yönetim Danışmanları Derneği (YDD) üyesi ve CMC (Sertifikalı Yönetim Danışmanı) unvanlı altı danışman katılmıştır. Yarı yapılandırılmış mülakat ve e-posta yoluyla sağladıkları katkılar sonucunda, danışmanlık hizmeti nedenleri ve en çok kullanılan modeli, insan kaynakları yönetimi için alınan danışmanlığın öncelik sırası, yarattığı değişiklikler ve en çok hangi işlevi etkilediği hakkında bilgi toplanmıştır. Derlemesi yapılan cevapların yorumlanmasıyla, danışmanlık hizmetine ancak son dakika çözümü olarak yaklaşıldığı ve insan kaynakları konusundaki danışmanlık hizmetine gereken ilginin gösterilmediği belirlenmiştir. İşletmelerin yararı açısından; yönetim danışmanlığı hizmetlerinin doğru tanıtımı ve yaygınlaştırılması, işletme için stratejik öneme sahip insan kaynaklarına yönelik danışmanlık çalışmalarının yoğunlaştırılması ve bölüm yönetiminin işletme yönetimiyle birlikte strateji çalışmalarına katılması, hızla uygulanabilir hale getirilmelidir. Nowadays, most of the businesses mainly use management consulting services because of the reasons like global communication, economical, technological, social, political, etc., which have developed rapidly all over the world. In our country, the management consultancy service has started to be attractive and used in order to ensure the desired production and quality because of the transition to the full competition system in the economy and the opening up of businesses to the world and cooperation with the other countries. Therefore, the worldwide consulting firms have started to open branches or to establish partnerships in Turkey. Along with the economical and industrial conditions that have developed over time, local consulting firms have started to become widespread in the country. In spite of all these developments, in our country where most of the industry is formed by small and medium-sized businesses, most managers still have no knowledge about the contents of the consultancy services and the needs in what circumstances and are reluctant. This study was conducted in order to promote, identify and disseminate the management consultancy service, and to show the positive effect on the management of human resources. The survey included five enterprises with different cities, different sectors and different employee numbers, and six consultants, all of them are YDD members with CMC certification. As a result of the semi-formal interview and e-mail contributions, information on the reasons for the consulting service and the most used model, the priority order of the consultancy for human resources management, the changes it has made, and the functions has affected most are collected. Interpretation of the collected answers revealed that the consulting service was only approached as a last-minute solution and that the consultancy service on the subject of human resources was not shown the necessary interest. For the benefit of the enterprises; the introduction and dissemination of management consulting services, the intensification of consultancy work on human resources with strategic pre-emptive management, and the involvement of the department management in strategy work with the business management should be made rapidly applicable

    Yüksek enflasyon koşullarının mevduat bankalarında kredi/mevduat oranı ve nakit akışlarına etkisinin araştırılması

    Get PDF
    Bu araştırmanın amacı, Türk bankacılık sektöründe yüksek enflasyon koşullarının, bankaların kredi mevduat oranları ile nakit akış tablolarını nasıl etkilendiğinin analiz edilmesidir. Bu amaçla Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından yayınlanan Türk Bankacılık Sektörü’nün “temel göstergeleri” dikkate alınarak 2021, 2022 yılları ve 2023 Haziran dönemine ait finansal tablolar incelenerek bankaların mevduat ve kredi tutarları incelenmiştir. Araştırma kapsamına 3 kamu mevduat bankası, 8 özel sermayeli mevduat bankası ve 4 yabancı sermayeli mevduat bankası olmak üzere toplam 15 banka alınmıştır. Araştırma sonuçları değerlendirildiğinde; bankaların topladıkları mevduatlarda ve verdikleri kredilerde 2022 dönem sonu ve 2023 Haziran ayı verilerinde önemli artışlar olduğu, ancak bu artışların enflasyon oranının altında kaldığı, kredi/mevduat oranın %80-85 oranında gerçekleştiği, incelenen dönemde oranda %3-5 puanlık azalma olduğu görülmüştür. Bankaların nakit akışlarındaki değişim nakit akış modellerine göre değerlendirildiğinde genellikle 2. modelin hâkim olduğu ve bankacılık faaliyetlerinden net nakit girişi sağlarken yatırım faaliyetlerinde finansal varlık alımlarından dolayı net nakit çıkışı ve finansman faaliyetlerinde de net nakit çıkışı olduğu belirlenmiştir. Bankaların dönem sonu nakit mevcutlarını koruyarak likidite risklerini azaltma politikası uyguladıkları ve dönem sonu nakit mevcutlarını artırmaya çalıştıkları görülmüştür

    Rektosel ve anal inkontinas birlikteliği ve eş zamanlı cerrahi onarım sonuçları

    Get PDF
    Rektosel tıkayıcı defekasyon sendromunun en sık sebebidir. Hastaların %30’unda anal inkontinans eşlik edebilir. Bu çalışmada rektosel ve anal inkontinans birlikteliğinin prevelansı ve bu hasta grubunda uygulanan transperineal onarım tekniğinin uzun dönem sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı. 2010-2014 yılları arasında polikiniğimize çıkış obstrüksiyonu semptomları ile başvuran 297 kadın hasta prospektif olarak değerlendirildi. Çalışma grubunu, klinik olarak rektosel ve anal inkontinans tanısı konulan, ortalama yaşları 61 olan 27 hasta oluşturdu. Hastaların çoğunda başlıca şikayet, zor dışkılama ve fekal kirlenme idi. Rektosel tanısı bimanuel rektovajinal muayene ve defekografi ile konuldu. Anal sfinkterler MRG ile değerlendirildi. Tüm hastalarda perineal yaklaşımla vicryl mesh ile onarımı takiben 9 hastaya overlapping sfinkteroplasti, 18 hastaya levatoroplasti uygulandı. Ameliyat öncesi ve sonrası tüm hastalar anal manometri basınç ölçümleri, Cleveland Clinic İnkontinans Skoru(CCIS), Tıkayıcı Defekasyon Skoru (ODSc), Cleveland Clinic Constipation Skoru (CCCS) ve Pelvik Taban Bozuklukları Formu ( PFDI-20) ile değerlendirildi. Ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası 12. Ayda uygulanan CCCS, CCIS ve ODSc (14.15 vs 5.6, 9.7 vs 2.7 ve 9.3 vs 3.4) skorları arasındaki düşme istatistiksel olarak anlamlı idi. Anal manometri değerlendirmelerinde ortalama dinlenim ve sıkma basınçları arasında istatistiksel anlamlı olmamakla beraber belirgin yükselme gözlendi (47.11 vs 54.55 ve 51.55 vs 61.7). PFDI-20 ile değerlendirilen hayat kalitesinde de post-operatif dönemde anlamlı iyileşme saptandı (72.45 vs 20.83). Pelvik çıkış obstrüksiyonu olan hastalarda inkontinans varlığının klinik olarak değerlendirilmesi cerrahi teknik seçiminde ve dolayısı ile başarılı tedavi sonucu elde edilmesinde önemlidir. Bu hasta gruplarında rektoselin mesh ile onarımına eş zamanlı sfinkteroplasti veya levatoroplasti eklenmesi ile başarılı sonuçlar alınabilir. Aim: In this study, we evaluated the coexisting prevalence of fecal incontinence and rectocele and also long-term results of the perineal repair techniques used for the management of this group of patients. Method: 297 female patients presenting to our clinic with outlet obstruction symptoms were evaluated prospectively. Coexisting pathologies of rectosele and fecal incontinence were determined in 27 patients (mean age 61). Vicryl mesh repair with a perineal approach were performed in all patients, followed by anoverlapping sphincteroplastyin 9 and levatoroplasty in 18 patients. Before and after surgery, all patients were evaluated with anal manometry pressure measurement, Cleveland Clinic Incontinance Score(CCIS), Adjusted Obstructive Defecation Score (ODSc),Cleveland ClinicConstipation Score (CCCS) and Adjusted Pelvic Floor Disorder Questionnaire (PFDI-20). Results: The mean follow-up time was 12 months. The post-operative decrease of the CCCS, CCIS and ODSc scores (14.15 vs 5.6, 9.7 vs 2.7 and 9.3 vs 3.4) were statistically significant. Although they were not statistically significant, the mean resting and squeezing pressures were found to be increased (47.11 vs 54.55 and 51.55 vs 61.7)in the anal manometry assessment.PFDI-20 also revealed a significant better quality of life in the post-operative follow-up (72.45 vs 20.83). Conclusion: In such patients, adding a levatorplasty or sphincteroplasty procedure to the mesh repair of rectosele may provide increased success rates and better patient satisfaction

    Zea Mays'dan Endofitik ve Ksilanolitik Bacillus Pumilus Suşlarının İzolasyonu

    Get PDF
    Bu çalışmada, yüzey sterilizasyonu yapılmış Zea mays gövde ve yapraklarından, sırası ile M1 ve M2 olarak isimlendirilen iki tane endofitik ksilanolitik bakteri izole edilmiştir. Izolatlar Bacillus pumilus olarak tanımlanmıştır. Mikroorganizmalar agar üzerinde farklı morfoloji sergilemiştir. Izolatlar arasında, ksilanaz üretim seviyesi ve profilinde de farklılıklar bulunmaktadır. İçinde %3 mısır koçanını tek karbon kaynağı olarak bulunduran sıvı besi yerinde, Bacillus pumilus M1 ve Bacillus pumilus M2 sırası ile maksimum ksilanaz aktivitesi olan 188.0 ± 20.0 ve 5.6 ± 1.1 U/ml değerlerine ulaşabilmiştir. İzolatlar, kaba fermentasyon özütünde çok düşük miktarda selülaz üretmiştir. B. pumilus M1 ksilanazı kısmi karakterize edilmiştir. Enzim pH 8.0 ve 65°C'de maksimum aktivite götermiş, kağıt beyazlatma endüstrisine uygun görülmüş ve ileri derecede karakterizasyona ihtiyaç duymuştur. Sonuç olarak, bu çalışma Zea mays'ın iç kısmının, ksilanaz üreticilerinin izolasyonu için yeni ve iyi bir kaynak olduğunu göstermiştir. Detaylı tanımlama ardından bu enzimler, kağıt, tekstil, gıda ve yem endüstrisinde çeşitli uygulamalarda değerlendirilebilmesi mümkündür. In this study, two endophytic xylanolytic bacteria, named M1 and M2, were isolated from surface sterilized Zea mays stem and leaf, respectively. Isolates were identified as Bacillus pumilus. Microorganisims showed different morphology on agar plates. Xylanase production level and profile varied between isolates, as well. Maximum xylanase production level of 188.0 ± 20.0 and 5.6 ± 1.1 U/ml were achieved by Bacillus pumilus M1 and Bacillus pumilus M2 in a liquid medium containing 3% corn cobs as a sole carbon source and inducer, respectively. Isolates produced very low level of cellulase in crude enzyme extract. B. pumilus M1 xylanase was partially characterized. Enzyme had a maximum activity at pH 8.0 and 65°C, seemed proper for pulp and paper industry, and required further characterization. In conclusion, this study indicated that inside part of Zea mays is a novel and good source for isolating xylanase producers. After detailed characterization, such enzymes could be used in various applications in paper and pulp, textile, food and feed industries

    Late Spontaneous Rupture in a Homografted Kidney: A Case Report

    Get PDF
    An unusual case of late spontaneous parenchymal perforation of an allogenic kidney transplant was successfully treated by nephrostomy drainage. © 1974, American Medical Association. All rights reserved

    Morganella morganii in sinonasal region: A rare case report

    Get PDF
    Morganella morganii is a gram negative pathogen andmay cause potentially lethal disease especially in patientswith underlying or immunosuppressive disease. It is commonlyfound in long-term urinary catheter used and immunesystem deficiency patients as nosocomial disease.Involving other systems such as skin, skeletal systemand central nervous system can be seen too. Sporadicoccurrence is rare and can be seen in any system by variouscauses like AIDS, snake bites and poisoning. In thiscase we present sporadic Morganella morganii infectionon sinonasal region with the presence of sinusitis, sinocutaneousfistula, preseptal cellulitis and hard palate defecton 58 year old male diabetic patient. Microbiologicalassessment from open wound and sinuses were reportedas Morganella morganii. To our knowledge, this is the firstcase of sino-nasal Morganella morganii infection with sino-cutaneous fistula, preseptal cellulitis and maxillofacialbone destruction. J Clin Exp Invest 2013; 4 (3): 383-386Key words: Morganella Morganii, sino-nasal fistula, preseptalcellulitis, bone destructio

    Detection of microRNA Clusters Associated with Prostate Cancer

    Get PDF
    MicroRNAs (miRNAs) are a class of small non- coding RNAs of 22 nucleotides which normally function as negative regulators of target mRNA expression at the posttran- scriptional level. miRNAs play a role for one or more target genes by suppressing in processes as growth, differentiation, proliferation and cell death. Recent evidence has shown that miRNA mutations or mis-expression correlate with various hu- man cancers and indicates that miRNAs can function as tumour suppressors and oncogenes. MicroRNAs have been shown to repress the expression of important cancer-related genes and might prove useful in the diagnosis and treatment of cancer. In this study, hierarchical microRNA clusters are obtained through microarray expression data in order to analyze the microRNA prostate cancer relationships. Clustering results are evaluated by their biological relevance. It is seen that such approach can be useful in detectitn relationships between microRNAs and diseases
    corecore