5 research outputs found
Related to breastfeeding mother breastfeeding information, implementation and evaluation of behavior
15.02.2016 tarihine kadar kullanımı yazar tarafından kısıtlanmıştır.İstanbul Bilim Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim DalıAnne sütünün üstün yönlerinin ispatlanmış olması ve literatüre eklenen yeni bilgiler, emzirme sürecini bebeğin bedensel ve ruhsal sağlığını desteklemede önemli bir basamak haline getirmiştir. Dünya Sağlık Örgütü anne sütünün uzun süreli alımının faydalarını göz önünde bulundurarak tüm bebeklerin hayatın ilk iki yılında anne sütüyle beslenmesi önerisinde bulunmuştur. En az altı ay süreyle bebeğini emziren annelerin deneyimlerinin gözden geçirilmesi bu önerinin hayata geçirilmesinde temel oluşturacaktır. Bununla birlikte erken dönemde emzirmeyi bırakan annelerin tutumlarının da anlaşılması ve altta yatan nedenlerin incelenmesi, baş edilmesi gereken sorunların tanımlanması açısından önemlidir.
Bu çalışmada sıfır-iki yaş arasında çocuğu olan annelerin emzirme konusundaki bilgi birikimi, tutum ve davranışların araştırılması, bunları etkileyen faktörlerin saptanması amaçlanmıştır. Bu sayede tespit edilen eksikliklerin giderilmesi için alınacak önlemlerle annelerin emzirme konusundaki eğitimlerine faydalı olmak hedeflenmiştir. Çalışma; 15.05.2011–10.08.2011 tarihleri arasında, 120 bebeğin annelerine anket uygulayarak yapıldı.
Çalışmamızda birinci, üçüncü ve altıncı aylardaki sadece anne sütü ile beslenme oranları sırası ile %72,4, %63,8 ve %34,3 olarak belirlendi. Bebeklerin %35’ine ilk besin olarak anne sütü dışı sıvıların verilmiş olup, doğumdan sonra bebeklerin ancak %47,4’ünün ilk bir saatte emzirilmeye başlandığı tespit edildi. Çalışmamızda annenin yaşı, eğitim düzeyi ve çalışma durumunun bebeğin anne sütüyle beslenme süresini etkilemediği görüldü. Çalışmaya katılan annelerin hepsinin doğumdan önce gebelik takibi yaptırmalarına rağmen annelerin ancak %32.7’sinin doğum öncesinde emzirme ile ilgili bilgiyi sağlık personelinden aldığı saptandı.Bununla birlikte çalışmaya dahil edilen annelerin çoğunun emzirme konusundaki bilgilerinin yetersiz, uyglamalarının yanlış olduğu tespit edildi.
Emzirme konusundaki yanlış uygulamaların düzeltilmesi, annelerin anne sütü kullanımının yararları hakkında bilgilendirilmesi ve emzirme dönemindeki bebeklerin beslenmesinde sadece anne sütü kullanımının alışkanlık haline getirilmesi sağlık kuruluşlarının temel hedeflerinden biri olmalıdır. Breastfeeding process is concidered to be an important step for promoting physical and psycologycal infant health due to the fact that the superior aspects of breastfeeding are proven and the new data added in the literature. The World Health Organization recommended that infants be breastfed for up to 2 years old based on the evidence of the benefits of extended breastfeeding. The overview of the experiences of the mothers breastfed for at least 6 months will provide a basis for the realization of this reccomendation. In addition, the understanding of the attitudes of mothers ceased breastfeeding in the early period and the examination of the underlying problems is important in regard of the problems required to be get through.
In this study it was aimed to determine the breast feeding knowledge, attitudes and application of the mothers who have babies between age range of 0-2 years old and the factors influencing them. It was aimed to be useful to the mothers education in regard of breastfeeding by taking precautions for the elimination of the identified deficiencies. The study was conducted between the dates of May 15, 2011 and August 10, 2011, by using a questionnaire.
In our study, the nutrition ratio for breastfeeding has been detected respectively as %72,4, %63,8 and %34,3 in 1st, 3rd and 6th months. It was found that 35% of the infants were given liquids out of breastfeeding as first nutrient, and only 47.4% of the infant were begun breastfeeding within an hour following the birth. The age, education level and working status of the mother were observed not to influence the duration of the breastfeeding. Although all of the mothers had taken prenatal follow up, only 32.7% were found to get a prenatal information about breastfeeding from the health care personnel. Additionally, the majority of the mothers were learned to be inadequate or deficient in the accurate breastfeeding knowledge and breastfeeding application.
The establishment of the routine of extremely breastfeeding and the education of the right breastfeeding knowledge has to become a mission of the healthcare institutions in regard of widespread wrong attitudes in our society
Testicular Adrenal Rest Tumors in Patients with Congenital Adrenal Hyperplasia: A Case Series
Objective: Testicular adrenal rest tumors (TARTs) are the main etiology of infertility in congenital adrenal hyperplasia (CAH). The aim of this study is to determine the patients diagnosed with TART and to evaluate the risk factors associated with the development of the disease. Methods: Clinical characteristics of 31 patients with CAH including 19 male, and 12 female patients who were followed up in our clinic were retrospectively reviewed regarding the presence of TART. Differences between clinical and laboratory findings of patients with and without TART were examined. Six male patients with TART were included in the study. Clinical characteristics such as pubertal stage, treatment doses, laboratory findings were evaluated. Changes in size of TARTs were examined with ultrasound follow-ups at six month- intervals. Results: The prevalence of TARTs was 31.5 % (6/19 male). Precocious puberty was higher in patients with TART than without TART. The mean age of the patients was 9.1±2.4 (range: 5.2-12.4) years at the time of diagnosis with TART. Five patients with TART were inadequately controlled. Four patients had a history of precocious puberty. Tumor progression was detected in 4 of 6 patients. In three patients with tumor progression, serum 17-hydroxy progesterone (17-OHP) values increased during follow- up, probably due to non-compliance with treatment. Conclusion: Scrotal ultrasound monitoring should be performed in all male patients with CAH in early childhood irrespective of disease control
Potential diagnostic and prognostic biomarkers of pediatric Burkitt lymphoma identified through miRNA expression profiling.
BACKGROUND: Pediatric Burkitt lymphoma (pBL) is the most common non-Hodgkin lymphoma in children. These patients require prompt diagnosis and initiation of therapy due to rapid tumor growth. The roles of tumor tissue and circulating microRNAs (miRNAs) in the diagnosis or prognostication have not been fully elucidated in pBLs.METHODS: Differentially expressed (DE) miRNAs were identified with microRNA sequencing (miRNA-Seq) in tumor tissues and plasma of diagnostic pBLs. The diagnostic potential of total miRNA concentrations and overexpressed miRNAs were evaluated through receiver operating characteristic (ROC) analyses. Log-rank test was employed to evaluate survival differences associated with DE miRNAs. Selected miRNA expressions were cross-validated with quantitative reverse transcription PCR (qRT-PCR).RESULTS: Total circulating cell-free miRNAs were higher in pBL cases compared to controls. Cancer-associated pathways were enriched among miRNAs differentially expressed in pBL tumor tissues. Several upregulated miRNAs in pBL tumors demonstrated high diagnostic potential. Similarly, ROC analysis of overexpressed plasma miRNAs revealed circulating cell-free or exosomal miRNAs that can distinguish pBLs from control cases. Indeed, integrative analysis of overexpressed circulating exosomal miRNAs showed an enhanced diagnostic potential for certain triple combinations. Kaplan–Meier analyses of DE miRNAs in tumor tissues identified miRNAs predicting overall survival.CONCLUSIONS: Differentially expressed miRNAs in tumor tissue and plasma of pBL have the potential to improve diagnosis and prognosis.</p
Pediatrik Burkitt lenfomalarda miRNA-seq ile belirlenen miRNA seviyelerinin non-invazif tanı biyobelirteç potansiyelleri
Giriş: Pediatrik Burkitt lenfoma (pBL) çocuklarda en sık gözlemlenennon-Hodgkin lenfoma türüdür. Oldukça hızlı büyüyen ve agresif karakteristiğesahip pBL’nin tanısının hızlı biçimde konulup tedaviye kısa süredebaşlanması gerekmektedir. pBL tanısının konulabilmesi için uygulananve tümör biyopsi temini içeren invazif yöntemlerin yerini alabilecek noninvaziftanı yöntemlerine ihtiyaç vardır. miRNA’ların kanser hastalarınınplazma örneklerinde yüksek ifade edilmesi durumunda non-invazif tanıyıgeliştirme potansiyelleri bulunmaktadır. pBL hasta plazmalarındaki miRNA’larınifade profilleri ve pBL tanısını geliştirme potansiyelleri öncedenincelenmemiştir. Bu çalışmada pBL hasta plazmalarında ifadesi artan dolaşımsalserbest ve ekzozomal miRNA’lar miRNA-seq ile belirlenerek miRNAseviyelerinin non-invazif (invazif olmayan) tanı biyobelirteç potansiyellerideğerlendirilmiştir.Yöntem: Tanı esnasında 17 pBL olgusuna ait tümör doku ve çevreselkan örnekleri yanı sıra kontrol grubu olarak 15 obstrüktif uyku apnesi(OSA) olgusuna ait tonsil doku ve çevresel kan örnekleri temin edildi.FFPE tümör, dolaşımsal serbest ve ekzozomal miRNA izolasyonları uygunQiagen kitleriyle gerçekleştirildi. OSA tonsil dokularında IgD−/CD38+/CD77+ fenotipli sentroblast hücreleri FACS ile ayrıştırıldıktan sonra totalmiRNA örnekleri miRNeasy Micro Kit (Qiagen, Almanya) kullanılarak izoleedildi. Agilent 2100 BioAnalyzer cihazıyla miRNA örneklerinin boyutve konsantrasyonları değerlendirilerek NUGEN Ovation® SoLo RNA-SeqSystem ile miRNA-seq kütüphaneleri hazırlandı. NovaSeq 6000 yeni nesildizileme sistemi aracılığıyla tek uçlu, 50 bç uzunluğunda ve her bir miRNAörneği için ~10 milyon adet NGS okuması (İng. reads) elde edildi. Kontrolgrubuna kıyasla istatistiksel olarak anlamlı bir farkla ifade edilen miRNA’larmiRDeep2 programını içeren biyoinformatik iş akışı ile belirlendi. İfadesiartan miRNA’ların tanısal potansiyelleri easyROC (sürüm: 1.3.1) programıylaalıcı işletim karakteristiği (İng. receiver operating characteristic[ROC]) eğrisi altındaki alan (AUC) belirlenerek değerlendirildi. miRNA-seqsonuçlarının çapraz teyidi seçili miRNA’ların qRT-PCR deneyleri ve doğrusalregresyon analizleriyle gerçekleştirildi.Sonuçlar: pBL olgularındaki total dolaşımsal serbest miRNA konsantrasyonlarıkontrol grubu örneklere kıyasla anlamlı biçimde yüksekti. miRNAseqanalizleriyle tümör doku örneklerinde toplam 409 adet miRNA’nınifadesinin istatistiksel olarak anlamlı (log2FC>1, FDR<0.05) olarak arttığıbelirlendi. Plazma örneklerinde ise kontrol grubuna kıyasla 35 dolaşımsalserbest ve 128 dolaşımsal ekzozomal miRNA’nın ifadesinde artış gözlemlendi.pBL tümör dokularında ifadesi yüksek olan miRNA’ların ROC analizlerihsa-miR-143-5p, hsa-miR-654-3p, ve hsa-miR-10400-5p ifade seviyelerininpBL için tanısal biyobelirteçler olabileceğini gösterdi. pBL plazmalarındayüksek ifadeli dolaşımsal serbest ve ekzozomal miRNA’ların tekveya entegre ROC analizleri, özellikle dolaşımsal ekzozomal miRNA’larınbazı üçlü kombinasyonlarının non-invazif tanı geliştirme potansiyeline(AUC>0.9) sahip olduğunu gösterdi (Şekil 1). Seçili miRNA’lar kullanılarakgerçekleştirilen qRT-PCR deneyleriyle miRNA-seq analiz sonuçlarının hemtümör doku miRNA hem de plazma miRNA seviyeleri için büyük ölçüdeörtüştüğü gözlemlendi.Tartışma: Sonuç olarak, bu projede pediatrik Burkitt lenfomanın invazifolmayan tanısını geliştirme potansiyeli bulunan ve plazma örneklerindeifadeleri artan miRNA’lar miRNA-seq aracılığıyla belirlenmiştir. Rutin klinikdeğerlendirmelerle birlikte pBL hasta plazmalarında ifadesi artmış ekzozomalmiRNA’lar hastanelerde qRT-PCR aracılığıyla tespit edilip hızlı tanıkonmasına yardımcı olabilir.Anahtar kelimeler: Pediatrik Burkitt lenfoma, invazif olmayan tanı, dolaşımsal serbestmiRNA, dolaşımsal ekzozomal miRNA, sıvı biyopsi.</p