108 research outputs found
SOCIAL ENTREPRENEURSHIP IN COMBATING WITH POVERTY: SOCIAL INNOVATIVE CASES OF ASHOKA FELLOWS
Sosyal girişimcilik, çevresindeki sosyal sorunların farkında olan, bunları çözme niyetinde olan örgütlerin yenilikçi bakış açısını içeren bir faaliyet olarak görülmektedir. Kendi karı için çalışmaktan çok, içinde bulunduğu toplumda sosyal değişim yaratarak, toplumun kazancına önemli katkı sağlayan bireyler de sosyal girişimci olarak anılmaktadır. Küreselleşme ile birlikte artan sosyal sorunların en önemlilerinden biri olan yoksulluk, bu sorunu çözme konusunda faaliyetlerini sürdüren birçok sosyal girişimcinin ilgi alanı arasındadır. Sürdürdükleri faaliyetler, devlet veya özel sektörün ilgi gösteremediği ya da yetersiz kaldığı durumlarda önemli bir boşluk doldurmaktadır. Sosyal girişimcilerin yoksulluk sorununa olan bakış açıları, çözüm konusunda sosyal bir misyona sahip olmaları, yenilikçi olmaları, çözümde farklı kaynaklardan yararlanıp, örgütlerinin sürdürülebilirliğini sağlayabilmeleri nedeniyle önemli görülmektedir. Bu çalışma ile yoksullukla mücadelede yenilikçi yaklaşım ile farklı stratejilere sahip olan sosyal girişimcilerin faaliyetleri üzerinde durulacaktır. Bu amaç doğrultusunda, dünyada sosyal girişimcilere önemli fon kaynağı sağlayan bir örgüt olan Ashoka'nın seçilmiş bazı üyelerinin profilleri incelenerek, sosyal girişimcilerin yoksulluk sorununu nasıl algıladıkları ve bu sorunun çözümü konusunda uyguladıkları yenilikçi stratejiler ortaya çıkarılacaktır. Social entrepreneurship is seen as an activity of organizations which are aware of the social problems around and have the intention to solve these, including an innovative perspective. As such, social entrepreneurs are mentioned as individuals who contribute to the society's benefit by creating social change in their community rather than working for their own profit. Poverty emerging as one of the most accelerating significant social problems with globalization is among the working domains of many social entrepreneurs who pursue their activities in order to solve this problem. Their working activities fill the needs gap in situations where governments and private sectors have inefficient or inattentive services. Social entrepreneurs' perspective towards poverty is considered as important since they have a social mission in the solution, since they are innovative and since they provide sustainability by utilizing from different resources. This study will explore the social entrepreneurs' different strategic activities with innovative perspectives on combating with poverty. Having this aim, the selected fellow profiles of Ashoka, the significant fund provider organization to social entrepreneurs, will be analyzed, in terms of how poverty is perceived among social entrepreneurs and what innovative strategies are implemented as a solution
YAŞAM MEMNUNİYETİ VE AKADEMİK BAŞARIDA İYİMSERLİK ETKİSİ
Psikolojinin güncel akımını oluşturan pozitif psikoloji alanında olan bu çalışmada, üniversite öğrencilerinin iyimserlik yönelimlerinin yaşam memnuniyeti düzeyleri ve akademik başarılarını belirleme etkisi araştırılmaktadır. Örneklemi oluşturan 443 (210 erkek, 230 kız) dördüncü sınıf üniversite öğrencisine; iyimserlik yönelimi, yaşam memnuniyeti, akademik başarı (Genel Not Ortalaması), aylık hanehalkı geliri, aylık kişisel harcama miktarı, bölümden duyulan memnuniyet, geleceğe yönelik işsizlik beklentisi, ikamet durumu, kız/erkek arkadaşın olması, dini inanç ve diğer genel demografik bilgilerin elde edilebileceği bir anket uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlarda, iyimserlik yönelimi ile yaşam memnuniyeti arasında yüksek korelasyon gözlenmiş ancak iyimserlik yönelimi akademik başarı ile ilişkili görülmemiştir. Yapılan En Küçük Kareler Yöntemi (EKKY) Regresyon analizi sonuçlarına göre, kız öğrenciler, yaşamlarından daha çok memnun olanlar, kız/erkek arkadaşı olmayanlar, anne ve babası birlikte yaşayanlar, dini inanç düzeyi yüksek olanlar, bölümlerinin üniversite giriş sınavındaki tercih sırası daha yukarıda olanlar ve aylık harcama miktarı düşük olanların akademik başarıları diğerlerine göre daha yüksek gözlenmiştir. Bağımlı değişkenin yaşam memnuniyeti olduğu regresyon sonuçlarına göre ise; kız öğrencilerin, iyimser olanların, dini inancı yüksek olanların, yaşamının büyük kısmını kentte geçirmiş olanların, gelecekte işsiz kalma endişesi olmayan ve iyi bir kariyer beklentisi olanların, aylık harcama miktarı daha fazla olanların diğerlerine göre yaşam memnuniyetleri daha yüksek şekilde gerçekleşmiştir
Histopathological Features of Gastrointestinal Stromal Tumors and the Contribution of DOG1 Expression to the Diagnosis
Background: Gastrointestinal stromal tumors (GIST) have KIT or platelet-derived growth factor receptor ? (PDGFR?) mutations affecting receptor tyrosine ki-nase activity and do not benefit from classic treatment regimens.Aims: The aim of this study was to review the al-gorithm that may be followed for the diagnosis and differential diagnosis in GISTs by investigating the histomorphological parameters and expression charac-teristics of classical immunohistochemical antibodies used in routine tests in addition to DOG1 expression.Study Design: Diagnostic accuracy study.Methods: We reevaluated the histological and immu-nohistochemical parameters of 37 GISTs. The standard immunohistochemical diagnosis and differential diag-nosis panel antibodies (CD117, PDGFR?, CD34, vi-mentin, desmin, SMA, S-100, and Ki67) were studied on the tumor sections. We also used the popular marker DOG1 antibody with accepted sensitivity for GISTs in recent years and the PDGFR? immune marker for which the benefit in routine practice is discussed.Results: Classification according to progressive dis-ease risk groups of the 37 cases revealed that 54% were in the high risk, 19% in the moderate risk, 16% in the low risk, 8% in the very low risk and 8% in the no risk group.Cytological atypia, necrosis, mucosal invasion and the Ki67 index were found to be related to the progressive disease risk groups of the tumors (p<0.05).Positive immunoreaction was observed with CD117 and PDGFR? in all GISTs in the study (100%). Posi-tivity with the DOG1 antibody was found in 33 (89%) cases. CD34 was positive in 62% (23) of the cases.Conclusion: The CD117 antibody still plays a key role in GIST diagnosis. However, the use of DOG1 and PDGFR? antibodies combined with CD117 as sensitive markers can be beneficia
SEÇİM MÜLAKATLARINDA KAYGI ÖLÇEĞİ (MASI)’NİN TÜRKÇEYE UYARLANMASI: GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI
ÖZ:Bu çalışmanın temel amacı, Türkiye'deki bir örneklem grubunda MASI'nin (Measure of Anxiety in Selection Interviews) psikometrik özelliklerini belirlemektir. Araştırmada toplam 782 katılımcıya ulaşılmıştır. Anket sorularının %5’i ve daha fazlasını boş bırakan (n = 176) ve daha önce sta j/iş mülakatı deneyimi olmayan (n = 158) katılımcılar veri analizine dâhil edilmemiştir. Nihai örneklem, yaşları 18 ile 63 arasında değişen ( X̄ = 29.04, SS = 9.99) 448 katılımcıdan (252 kadın, 196 erkek) oluşmaktadır. Katılımcılara Seçim Mülakatlarında Kaygı Ölçeği (MASI), Liebowitz Sosyal Kaygı Ölçeği ve İletişim Kaygısı Ölçeği (İKÖ-24) uygulanmıştır. Ölçeğin faktör yapısını belirlemek için açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizi uygulanmıştır. Açımlayıcı faktör analizi bulguları, MASI-Türkçe (MASI-T)’nin 30 madde ve 4 faktörden oluştuğunu göstermiştir. Bu faktörler iletişim kaygısı, sosyal-görünüm kaygısı, performans kaygısı ve davranışsal kaygı olarak isimlendirilmiştir. Faktörlerin varyansın %58’ini açıkladığı tespit edilmiştir. Ölçek maddelerinin faktör yük değerlerinin ise .34 ile .78 arasında değiştiği görülmüştür. Açımlayıcı faktör analizinden sonra yapılan doğrulayıcı faktör analizinde verinin modele kabul edilebilir düzeyde uyum gösterdiği tespit edilmiştir (CFI = .91, NFI = .86, GFI = .86, IFI = .91, AGFI=.83, TLI = .90, ve RMSEA = .061). Ölçeğin ölçüt bağıntılı geçerliğinde diğer iki ölçek ile yüksek düzeyde korelasyon bulunmuştur. Ölçeğin Cronbach alfa iç tutarlık katsayısı .95 olarak bulunmuştur. Her kaygı boyutu için iç tutarlılık katsayıları şu şekildedir: iletişim = .81, sosyal-görünüm = .91, performans = .89 ve davranışsal =.85. Ayrıca bulgular, kadınların ve şu anda bir işte çalışmayan bireylerin erkeklere ve halen çalışmakta olan katılımcılara göre daha yüksek kaygı düzeyine sahip olduğunu göstermiştir. Yaş ve son mülakattaki öznel performans değerlendirmesi, kaygı puanları ile negatif ilişkilidir. Bu sonuçlar, MASI-T’nin geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğunu göstermektedir
ABSTRACT:The main aim of this study is to determine the psychometric properties of MASI (Measure of Anxiety in Selection Interviews) in a sample group in Turkey. A total of 782 participants were reached in the research. Participants who left 5% or more of the survey questions blank (n = 176) and those who had no prior internship/job interview experience (n = 158) were not included in the data analysis. The final sample consisted of 448 participants (252 female, 196 male) with ages ranging from 18 to 63 ( X̄ = 29.04, SD = 9.99). Participants were administered the Liebowitz Social Anxiety Scale, Communication Anxiety Scale (CAS-24), and Anxiety Scale in Selection Interviews (MASI). Exploratory and confirmatory factor analysis were applied to determine the construct validity of the scale. The findings of the exploratory factor analysis indicated that MASI-Turkish (MASI-T) consisted of 30 items and 4 factors. These factors were named communication anxiety, social-appearance anxiety, performance anxiety, and behavioral anxiety. It was found that the factors explained 58% of the variance. The factor loadings of the scale items ranged from .34 to .78. After the exploratory factor analysis, the confirmatory factor analysis showed that the model adequately fit a four-factor solution (CFI = .91, NFI = .87, GFI = .86, IFI = .91, AGFI=.83, TLI = .91, and RMSEA = .061). High levels of correlation were found between the scale and the other two scales in criterion-related validity. The internal consistency coefficient of the scale was found to be .95. The internal consistency coefficients for each anxiety dimension were as follows: communication = .81, social-appearance = .91, performance = .89, and behavioral = .85. Additionally, the findings indicated that females and individuals currently not employed exhibited higher levels of anxiety compared to males and currently employed participants. Age and subjective performance evaluation in the last interview were negatively correlated with anxiety scores. These results demonstrate that MASI-T is a valid and reliable measurement tool
Proton therapy for mandibula plate phantom
Purpose: In this study, the required dose rates for optimal treatment of tumoral tissues when using proton therapy in the treatment of defective tumours seen in mandibles has been calculated. We aimed to protect the surrounding soft and hard tissues from unnecessary radiation as well as to prevent complications of radiation. Bragg curves of therapeutic energized protons for two different mandible (molar and premolar) plate phantoms were computed and compared with similar calculations in the literature. The results were found to be within acceptable deviation values. Methods: In this study, mandibular tooth plate phantoms were modelled for the molar and premolar areas and then a Monte Carlo simulation was used to calculate the Bragg curve, lateral straggle/range and recoil values of protons remaining in the therapeutic energy ranges. The mass and atomic densities of all the jawbone layers were selected and the effect of layer type and thickness on the Bragg curve, lateral straggle/range and the recoil were investigated. As protons move through different layers of density, lateral straggle and increases in the range were observed. A range of energies was used for the treatment of tumours at different depths in the mandible phantom. Results: Simulations revealed that as the cortical bone thickness increased, Bragg peak position decreased between 0.47–3.3%. An increase in the number of layers results in a decrease in the Bragg peak position. Finally, as the proton energy increased, the amplitude of the second peak and its effect on Bragg peak position decreased. Conclusion: These findings should guide the selection of appropriate energy levels in the treatment of tumour structures without damaging surrounding tissues. View Full-Text Keywords: proton treatment, biomaterials, bragg peak, mandible plate phantom, dental tumour, paediatric dentistrypublishedVersio
Machine Learning Applications in Dentistry
Artificial Intelligence has emerged as a breakthrough in many fields including medicine and dentistry where new approaches can be employed to solve challenging decision making processes faced in the dental field. Artificial intelligence can be used as a decision support mechanism to solve the increasing population and consequently the increasing dental treatment needs. It also assists dentists in diagnosis and treatment planning stages that require expert opinion. This mini-review covers some of the recent studies in this area and envisions future directions on the use of machine learning in dental problems
Occupancy detection classification using 1D-CNN in indoor environment
Derin Öğrenme modelleri kompleks deneyimlerden bilgi çıkarımına imkân sağlayan spesifik Makine Öğrenmesi
yöntemleridir. Kapalı bir mekândaki bazı veri değerlerindeki değişiminin öğrenilmesi ile odada herhangi bir kişinin
bulunup bulunmamasının tespit edilmesi bu deneyimlerden biridir. Bu çalışmanın amacı zaman serileri olarak
oluşturulmuş ve zaman içinde ışık, sıcaklık, nem ve CO2 değerlerindeki değişimler ile kapalı bir mekânda doluluk tespiti
probleminin Bir Boyutlu Evrişimli Sinir Ağı (1D-CNN) ile gerçekleştirilmesidir. Bir adet eğitim ve iki adet test veri seti
kullanılarak model eğitilmiş ve daha önce tecrübe edilmeyen test veri setleri ile modelin başarısı gözlenmiştir. Keras
uygulama programlama arayüzünde 1D-CNN modeli ile gerçekleştirilen testlerde doluluk tespiti sınıflandırmasının RF
(Random Forest), GBM (Gradient Boosting Machines), CART (Classification and Regression Trees), LDA (Linear
Discriminant Analysis) yöntemlerinden daha başarılı sonuçlar verdiği gözlenmiştir.Deep Learning models are specific Machine Learning methods that allow to extract knowledge from complex
experiences. Learning the change in some data values in an indoor environment and detecting whether there is any person
in the room is one of these experiences. The aim of this study is to realize the problem of determining the occupancy in
an indoor space with changes in light, temperature, humidity and CO2 values over time, using a One-Dimensional
Convolutional Network (1D-CNN). The model has been trained using one training and two test datasets, and the success
of the model has been observed with test datasets that the model has not been experienced before. In the tests performed
with the 1D-CNN model in the Keras application programming interface, it has been observed that the occupancy
detection classification has given more successful results than the RF (Random Forest), GBM (Gradient Boosting
Machines), CART (Classification and Regression Trees), LDA (Linear Discriminant Analysis) methods
Endometrium Kanserli Hastalarda Preoperatif Tam Kan Sayımının Prognostik Parametreler ve Sağkalımla İlişkisi
Amaç: Çalışmamızda endometriyum adenokarsinomu tanılı hastalarda preoperatif tam kan sayımı parametrelerinin çeşitli klinikopatolojik prognostik parametrelerle ve sağkalım ile ilişkisi olup olmadığını değerlendirmeyi amaçladık.Gereç ve Yöntem: Ocak 2011-Aralık 2014 tarihleri arasında fakültemizde opere edilen ve endometrial adenokarsinom tanısı alan 144 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Hemogram parametrelerinden absolü beyaz küre sayısı BK , absolü platelet sayısı Plt hematokrit Hct , hemoglobin Hb değerleri yanı sıra absolü nötrofil sayısının absolü lenfosit sayısına bölümü olan NLR, absolü platelet sayısının absolü lenfosit sayısına bölümü olan PLR ve absolü monosit sayısının absolü lenfosit sayısına bölümü olan MLR oranlarının; tümör çapı, tümör derecesi, FIGO evresi, serviks invazyonu, pozitif lenf nodu sayısı, lenf nodunda ekstrakapsüler yayılım, lenfovasküler invazyon LVİ , myometrial invazyon derinliği gibi prognostik parametreler ve hastalıksız ve genel sağkalım süreleri ile olan ilişkisi istatistiksel metodlarla araştırılmıştır.Bulgular: Derece 3 tümöre sahip hastalarda BK sayısının derece 1 tümörlü hastalara göre anlamlı derecede düşük olduğu görüldü p=0.04 . LVİ olan olgularda PLR p=0.018 ve MLR p=0.028 LVİ olmayan hastalara göre daha düşük idi. Düşük evre olgularda evre I-II PLR, yüksek evreli olgulara göre evre II-III daha düşük tespit edildi p=0.03 . Tedavi öncesi bakılan tam kan parametreleri ile tümör çapı, serviks invazyonu, pozitif lenf nodu sayısı, lenf nodunda ekstrakapsüler yayılım, myometrial invazyon derinliği, hastalıksız sağkalım ve genel sağkalım arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı p>0.05 .Sonuç: Endometriyum kanserinde tedavi öncesi tam kan sayımı parametrelerinin bir arada kullanılması, hastalığın prognozu ile ilgili fikir verebilir. Çalışmamızın sonuçlarının daha uzun takip süresine ve daha geniş olgu sayısına sahip çalışmalarla desteklenmesi gereklidi
Data mining applied to the cognitive rehabilitation of patients with acquired brain injury
Acquired brain injury (ABI) is one of the leading causes of death and disability in the world and is associated with high health care costs as a result of the acute treatment and long term rehabilitation involved. Different algorithms and methods have been proposed to predict the effectiveness of rehabilitation programs. In general, research has focused on predicting the overall improvement of patients with ABI. The purpose of this study is the novel application of data mining (DM) techniques to predict the outcomes of cognitive rehabilitation in patients with ABI. We generate three predictive models that allow us to obtain new knowledge to evaluate and improve the effectiveness of the cognitive rehabilitation process. Decision tree (DT), multilayer perceptron (MLP) and general regression neural network (GRNN) have been used to construct the prediction models. 10-fold cross validation was carried out in order to test the algorithms, using the Institut Guttmann Neurorehabilitation Hospital (IG) patients database. Performance of the models was tested through specificity, sensitivity and accuracy analysis and confusion matrix analysis. The experimental results obtained by DT are clearly superior with a prediction average accuracy of 90.38%, while MLP and GRRN obtained a 78.7% and 75.96%, respectively. This study allows to increase the knowledge about the contributing factors of an ABI patient recovery and to estimate treatment efficacy in individual patients
- …