61 research outputs found
Necessary Conditions for K/2 Degrees of Freedom
Stotz et al., 2016, reported a sufficient (injectivity) condition for each
user in a K-user single-antenna constant interference channel to achieve 1/2
degree of freedom. The present paper proves that this condition is necessary as
well and hence provides an equivalence characterization of interference channel
matrices allowing full degrees of freedom
Sosyal Medyada Paylaşılan Hadislerin Dinî Yaşantıya Etkisi: Balıkesir Üniversitesi Öğrencileri Örneği
Bu çalışmada sosyal medyada paylaşılan hadislerin dinî yaşantıya olan etkisi incelenmiştir. Araştırmada nicel yöntem benimsenmiş, araştırma verileri hazırlanan anket yoluyla toplanmıştır. Araştırmanın evrenini Balıkesir Üniversitesi öğrencileri, örneklemini ise basit rastlantısal yöntemle seçilmiş 317 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmanın amacı günümüzde bilgi paylaşım araçlarından biri haline gelen sosyal medyada paylaşılan hadislerin örneklem grubunun dinî yaşantısına ne oranda etki ettiğini tespit etmektir. Bu amaca uygun olarak katılımcılara sekiz ana başlıkta bazı önermeler sunulmuştur. Araştırmada elde edilen verilere göre katılımcıların çok büyük bir kısmı sosyal medyaya ve burada paylaşılan hadislere güvenmemektedir. Bununla birlikte katılımcıların sekiz ana başlıktan üçünü %50’nin altında bir oranla; beş başlığı ise %50’nin üzerinde dinî yaşantılarına aktardığı tespit edilmiştir. Araştırmada ulaşılan sonuçlardan hareketle sosyal medya kullanıcılarının gizil (örtük) öğrenme yöntemiyle sosyal medyada paylaşılan hadislerdeki dinî bilgileri öğrendiklerini ve dinî yaşantılarına aktardıklarını söylemek mümkündür
Merdûd Bir Rivayetin Sanal Alemdeki Serencâmı: Hz. Peygamber’in Hz. Meryem ile Evleneceğine Dair Rivayetin Tahrîc ve Tahlîli
Bu çalışma, 2022 yılında YouTube üzerinden paylaşılan bir videoda aktarılan; ancak 2023 yılının başlarında Twitter’daki bir haber sitesinin paylaşımıyla Türkiye’nin gündemine giren Hz. Peygamber ile Hz. Meryem evliliğine dair rivayeti konu edinmektedir. Çalışmanın amacı sanal alemde paylaşılan rivayetlerin sıhhati ve kaynağı noktasında problemler olabileceğine dikkat çekmektir. Mezkûr amacı yerine getirebilmek için öncelikle ilgili rivayetin sanal alemdeki seyri ele alınmış, ardından ise rivayetin tahrîc ve tahlîli yapılmıştır. Tahrîc esnasında sadece temel hadis kaynakları kapsama dâhil edilmiş; tahlîlde ise senet ve metin tenkîdi yöntemleri uygulanmıştır. Çalışma neticesinde ilgili rivayeti içeren videoya dair paylaşımın bir günde Türkiye’nin gündemine girdiği, dört milyondan fazla kişi tarafından izlendiği ve farklı kesimlerin tepkisine sebep olduğu tespit edilmiştir. Yapılan tahrîc sonrasında rivayetin, Taberânî’nin Mu‘cemü’l-kebîr’i ve Mu‘cemü’l-evsat’ı ile İbnü’s-Sünnî’nin Amelü’l-yevm ve’l-leyle adlı eserlerinde, Ebû Ümâme, Sa‘d b. Cünâde, Hz. Aişe, Ebû Hüreyre ve İbn Ebî Revvâd’dan gelen beş tarikinin bulunduğu görülmüştür. Senet ve metin tenkîdi sonucunda ise rivayetin tüm senetlerinin farklı nedenlerle zayıf olduğu, metin açısından da bazı problemleri barındırdığı; dolayısıyla rivayetin sahih olmadığı ortaya çıkmıştır
From Ideology to Hadith Narration: The Effect of Human Geography on the Asbāb al-Riwāyah (Reason for Narration)
This article based on the relationship between geography, culture and hadith narration. The subject of the research is the relationship between human geography and the asbāb al-riwāyah (reason for narration). For this, primarily, it is made a new definition of the asbāb al-riwāyah (reason for narration). Then, firstly the narration about the killing of Ammar b. Yasser was discussed in order to put forward the mentioned relationship. Secondly, the narration of “73 sects” was examined. The hadiths on the subject were primarily obtained from The Nine Books. However, secondary hadith sources were used when necessary. As a result of the researches, it was determined that the narration about the murder of Ammar b. Yasser, who go to the war alongside Ali, was narrated in Iraq, where Ali and his supporters lived. Similarly, it was understood that the narration of “73 sects” was narrated with the concept of “al-jama‘a” in the region of Damascus, where Muawiya and his supporters lived. In the study, it was decided that human geography affects the narration of hadith
IS LAPAROSCOPY RELIABLE FOR THE TREATMENT OF PATIENTS WITH ADNEXIAL MASSES
Amaç: Adneksiyal kitle nedeni ile laparoskopik girişim uygulanan hastaların sosyodemografikve klinik özelliklerinin değerlendirilmesiGereç ve yöntem: Ocak 2002-Ocak 2007 arasında adneksiyal kitle nedeni ile laparoskopikişlem uygulanan hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Demografikve klinik bilgiler hasta kayıtlarından elde edildi.Bulgular: Çalışmaya 14 ile 76 yaş arasında 186 hasta alındı. Hastalarda ortalamayaş 34,0 ± 11,2 idi. Hastaların %88,2'si premenapozal dönemdeydi. Ortalama hastanedeyatış süresi 3,27 ± 2,09 gün olarak saptandı. Olguların %64,6'sına laparoskopikkistektomi, %33,7'sine laparoskopik ooferektomi, %1,7'sine laparoskopik histerektomi+ salpingo-ooferektomi prosedürü uygulandı. Major komplikasyon oranı %2,7 (n=5)olarak bulundu. Laparotomiye geçiş oranı %7,0 (n=13) olarak bulundu. Hastaların %49,4'ünde geçirilmiş ameliyat mevcut olup en sık jineko-obstetrik ameliyat öyküsü alındı(%27,3). Başvuru anında yapılan ultrasonografik görüntülemede olguların % 27,0'sindekitlenin çapı 10 cm olarak bulundu.Alınan materyallerin patolojik incelemesinde %98,4 benign patoloji, %1,6 malign patolojisaptandı.Sonuç: Patolojisi bilinmeyen adneksiyal kitlelerde laparoskopik yaklaşım benignlezyonların belirlenmesi ve çıkarılması, malign lezyonların ise tespitinde altın standartolarak düşünülmesi gerektiği kanaatindeyiz.Objectives: The aim of this study is to evaluate the feasibility and safety oflaparoscopic intervention for the diagnosis and treatment of adnexial masses.Material and method: A total of 186 patients with adnexial mass were treated withlaparoscopy from January 2002 to January 2007. All clinical and demographic data ofthe patients were reviewed retrospectively.Results: 186 women underwent laparoscopic evaluation for the adnexial mass. Theultrasonographic measurements of masses were 10 cm in 5,3% of the cases. Themedian age of patients was 34 years (range, 14-76 years), 88.2% of patients were inpremenopausal women and 27.3% of all patients had a previous gynecologic/obstetricoperative intervention. Thehistopathologic results werereported as benign in 98.4%of cases and primary ovarian cancerin 1.6% of the women. Among thesecases 64.6%of the women underwent laparoscopic ovarian cystectomy, 33.7% underwent laparoscopicoopherectomy and 1.7% underwent laparoscopic hysterectomy-salphingo -oopherectomy. Overall 7.0% (13/186) of all laparoscopic interventions required conversionto laparotomy. Complications occured in 2.7% (5/186) of the patients. Postoperativehospitalization period of the patients were approximately 3.27 ±2.09 days.Conclusion: We conclude that laparoscopy may be regarded as a gold standard forthe diagnosis and treatment of adnexial masses with a low risk for malignancy
Küreselleşme ve teknolojik gelişmelerin bankacılık sektörüne etkileri
Küresellesme ve Teknolojik Gelismeler:Kavramsal Çerçeve
Küresellesme günümüzün en çok konusulan konularindan birisidir.
Küresellesmenin tanimi degisik sekillerde yapilmakta olup en kabul gören tanimiyla küresellesme;
"son yillarda farkli ülkelerde yasayan insanlarin arasindaki ekonomik
ve sosyal aktivitelerin hizla artmasidir". Baska bir tanimda ise küresellesme söyle
açiklanmistir : Küresellesme, ülkeler arasindaki iktisadi, siyasi, sosyal iliskilerin
yayginlastirilmasi ve gelismesi, ideolojik ayrimlara dayali kutuplasmalarin çözülmesi,
farkli toplumsal kültürlerin, inanç ve beklentilerin daha iyi taninmasi, ülkeler
arasindaki iliskilerin yogunlasmasi gibi farkli görünen ancak birbirleriyle baglantili
olgulari içerir. Küresellesme, bir anlamda, maddi ve manevi degerlerin ve bu degerler
çerçevesinde olusmus birikimlerin ulusal sinirlari asarak dünya çapinda yayilmasi
anlamina gelir. Bu degerler, iktisadi nitelikte olabildigi gibi siyasi, sosyal, kültürel
özellikte de olabilir. Küresellesme, daha genel bir ifade ile, belli bir kültür, ekonomi
ya da siyaset normunun, deger yargisinin ya da kurumsal yapinin, küresel ölçekte
yayginlik kazarak, o alanda geçerli tek norm, tek deger yargisi ya da tek kurumsal
yapi haline gelmesini ifade etmektedir. Küresellesmenin amaci, son çözümlemede, tek
bir dünya sistemi yaratmaktir. Bunun siyasi-ideolojik plandaki savunuculugunu da,
bilim-teknoloji-sanayi alanindaki üstünlükleri tartismasiz olan ülkeler üstlenmislerdir.
Ama hemen isaret etmek gerekir ki, küresellesmenin nesnel temellerini teknolojik
gelismeler yaratmistir.
Gerçekte, küresellesme süreci en azindan ekonomik anlamiyla yeni bir trend
degildir. 19. Yüzyilin sonlari yasanan gelismeler de küresellesme olarak
nitelendirilebilir.. Gelismis ülkelerinin ticaretinin ve sermaye piyasasi hareketlerinin
milli gelire orani o zamanlar su an olduguna ya çok yakindi ya da daha yüksekti.
Dünya sermaye, mal ve insanlarin hareket kabiliyeti sayesinde ekonomik olarak
önemli ölçüde entegreydi. Sermaye ülkeler ve kitalar arasinda serbestçe hareket etti.
Çok nadir gümrük tarifelerine rastlanirdi ve kotalar henüz isitilmemisti.
O yillarda artan küresellesme ve bütünlesme endiseyi arttirdi ve kontrol
taleplerini atesledi. Ülkeler disariya açilirken, bu degisiklikten zarar görecek
vatandaslarin zararlarini telafi edecek politikalari baslattilar. 1870'lerin sonlarindan
baslayarak, gittikçe daha fazla ülke korumaci uygulamalari yürürlüge koymaya
basladi. Yüzyilin son onyilinda, göçe karsi tavirlar gittikçe daha düsmanca, politikalar
daha kisitlayici olma yoluna girdi. Iki dünya savasi arasi dönemde, korumaci önlemler
daha da arttirildi. Göç önemli ölçüde azaldi. Artik, isgücü ve mallarin yaninda
sermayenin de yerli olmasina dikkat edildi.
Sonuçta; küresellesmenin etkisine karsi alinan bu korumaci önlemlerden dolayi
sadece birçok sirket ve kurum finansal olarak zayiflamadi, ayrica dünyadaki üretim
yavasladi ve bunlarin sonucu olarak 1920'lerin sonlarinda "Büyük Depresyon" olarak
bilinen kitlik ve yokluk dönemi basladi. Böylece dünyanin ilk küresellesme
deneyimine nokta konulmus oldu.
Ikinci Dünya Savasindan sonra, rüzgar yavas yavas yeniden küresellesme
lehinde esmeye basladi. Ekonomik, sosyal ve siyasi uluslararasi yapilanmayi hedef
alan A.B.D.'nin öncülügünde 51 ülkenin katilimiyla 1945 yilinda Birlesmis Milletler
Örgütü kuruldu. Birlesmis Milletlerin kurulmasindan sonra çok geçmeden IMF
(International Monetary Fund: Uluslararasi Para Fonu) kurulmustur. IMF'nin kurulus
amaci uluslararasi parasal isbirligini saglamak, döviz kurlarina istikrar kazandirmak,
uluslararasi likiditeyi arttirmaktir. Küresellesme konusunda önemli bir kilometre tasi
da 1947'de 23 ülke tarafindan imzalanan GATT (General Aggreement on Tariffs and
Trade:Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlasmasi) olmustur.
Birlesmis Milletler ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluslarin da destegiyle
uluslararasi iliskiler 20.yüzyilin ikinci yarisinda ilk yariya göre daha sakin geçti.
Koloniciligin sonu dünya sahnesine yeni bagimsiz aktörler getirdi.
Uluslararasi ekonomik bütünlesme 80 ve 90'larda hükümetler politik engelleri
azalttigi için hizlandi. 1980'lerde birçok gelismis ve gelismekte olan ülke sermaye
hareketlerini kontrolllerini gevsetmis ve yabanci yatirimlari tesvik eden politikalar
gelistirmeye baslamistir. 1990'lar ise tam olarak bir küresellesme dönemi olarak
sayilabilir. Bu dönem içinde GATT çevresinde zaman zaman çok yönlü ticaret
görüsmeleri yapilmistir. Bu görüsmelerin en önemlisi 1986 yilinda baslayip 1994
yilinda 117 ülke tarafindan imzalanan Uruguay Round Nihai Senedidir.
Küresellesme; ülkeler arasindaki ulasim ve iletisim maliyetlerini azaltan
teknolojik gelismeler sayesinde belirli bir ivme kazanmistir. Telekomunikasyon,
islem, bilgi saklama ve iletme maliyetlerindeki dramatik düsüsler dünya çevresindeki
is firsatlari takip etmeyi ve yakalamayi çok kolaylastirmistir.
Küresellesme konusunda bu hizli gelismeler yasanirken 1990'larin ortalarindaki
türbülans ve 1997 Asya krizinin ortaya çikmasi serbest piyasa ve küresellesme
hakkindaki süphelerin artmasina yol açti. Su anda dünya ekonomisinin
bütünlesmesinden geri adim atma çabalari sonucu, eger serbestlikten korumaciliga
tekrar dönülürse bir önceki küresellesme deneyiminde oldugu gibi yeni bir depresyon
üretilebilegi söylenmektedir.
Her ne kadar, küresellesmeye karsi olusan kendisi de küresel bir tepki var olsa
da dünyadaki bu degisimin önüne geçilemez bir sekilde devam ettigi gerçegi inkar
edilemez. Günümüzde önem tasiyan husus; yasanan degisimi faydali ve sakincali
bulmak degildir. Önemli olan dünyada bu degisimin yasaniyor olmasidir.
Küresellesme bir tercih degil, bir gerçektir.
Küresellesmenin ekonomik, sosyal, siyasal ve askeri boyutlari vardir. Bu
boyutlarin birbirinden ayristirilmasi oldukça zordur. Nitekim ekonomik anlamdaki
küresellesme, sosyal ve siyasi ögelere de sahiptir.
Küresellesme ile birlikte, ulus-devlet, ülke içindeki ekonomi politikalarini
belirlemede sahip oldugu gücü kaybetmeye baslamistir. Dünyadaki küresellesme
egilimleri yaninda bölgesellesme ve yerellesme egilimleri de devletin politika
belirleme alanindaki gücünü; uluslararasi kuruluslar, bölgesel birlikler ve yerel
yönetimler ile paylasmasini gerektirmektedir.
Ekonomik küresellesmenin iki boyutu vardir: Küresel üretim ve küresel finans.
Ekonomik küresellesme süreci öncesinde, mal ve hizmetler ile üretim faktörleri ve
teknolojinin ülkeler arasinda degisimine dayanan ekonomik sistemde, ulus devletlerin
iktisat politkalari, ulusal üretim ve finans sistemleri hakimdi. Ancak ekonomik
küresellesme ile birlikte bir yandan üretim faaliyetlerinin asamalari maliyet
avantajlarina dayali olarak çesitli ülkelere dagilmis, diger yandan da dünyadaki finans
piyasalari Tokyo, Londra, New York gibi bir kaç finans merkezinin kararlarina bagli
hale gelmistir.
Küresel finansin temel niteligi, en güçlü ülkeler de dahil hükümetlerin siyasi
kontrolleri ve uluslararasi kuruluslarin etkisi disinda olmasi ve bu nedenle istikrarsiz
bir yapi göstermesidir. Bu durum ise finans sisteminin kredi yaratma fonksiyonuna
bagli olarak gelecekteki üretimi kontrol etmesi ve üretim artisinin da finans
kesimindeki istikrara bagli olmasi nedeniyle reel kesimi de istikrarsizliklar ve krizler
karsisinda zayif birakmaktadir. 1997'de yasanan Küresel Krizde oldugu gibi finans
piyasasinin yönetimine iliskin siyasi otorite yetersizligi ile sonuçlanmaktadir.
Küresellesme her ülkede ayni oranda hissedilmemektedir. Az gelismis ülkelerin
izolasyonu ve fakirligi devam etmektedir. Küresellesmeden dislanmis durumdadirlar.
Son on yila baktigimiz zaman küresellesmenin en çok gelismekte olan ülkelerde
hissedildigini, bu ülkelerin gelismis ülkelerle hizli bir bütünlesme sürecine girdigini
görüyoruz. Küresellesmenin dünyadaki gelir dagilimi esitsizligini arttirdigi iddialari
çok kabul görmektedir. Küresellesmeye karsi yöneltilen bu elestirilere karsi su görüs
agirlikli olarak ileri sürülmektedir: Ortaya çikan bu istatistikler ilk bakista
küresellesmenin bir sonucu gibi gözükse de daha detayli incelendiginde aslinda
küresellesen, korumacilik yerine serbestligi tercih eden ülkelerin aksini yapanlara
göre daha hizli büyüdügü görülebilir.
Küresellesme sürecinde, mal ve sermaye hareketleri yaninda isgücünün de
dünya genelinde serbestçe dolasimi hedeflenmektedir. Ancak bir çok ülkede yasanan
ciddi boyutlardaki issizlik sorunu nedeniyle özellikle gelismis ülkelerin bu konuda
kati bir tutum sergiledikleri ve vize, vb. uygulamalarla isgücünün serbest dolasimini
engelledikleri görülmektedir. Küresellesmenin, genel olarak; yeni fikirlerin,
teknolojilerin ve ürünlerin ortaya çikmasi, kaynak tahsisinin iyilesmesi, dünya
standartlarinda etkinligi yakalamak için rekabetin artmasi, tüketiciler için tercih
alaninin genislemesi ve uluslararasi finansman imkanlarindan daha uygun maliyetler
karsiliginda yararlanma imkaninin artmasi seklinde faydalar saglayacagi kabul
edilmektedir.
Günümüzde kendi kendini besleyen bir süreç haline gelen küresellesme yaninda
bölgesellesme egilimlerinin güçlenmesi de dikkate deger bir gelismedir. Bir yandan
küresellesme egilimi sürerken, rekabet yeteneklerini tek baslarina
sürdüremeyeceklerini gören uluslar, bölgesel bloklasmalarin pesindedirler.
Ulusal çikarlar, bölgesel isbirligi ve dayanisma düzlemlerinde yeniden
tanimlanmaktadir. Avrupa Kitasinda Avrupa Birligi (AB), Amerika Kitasinda Kuzey
Amerika Serbest Ticaret Anlasmasi (NAFTA) ve Asya Kitasinda Asya-Pasifik
Ekonomik Isbirligi (APEC) gibi bölgesel ekonomik bütünlesmeler, küresellesme
egilimleri karsisinda güçlü kutuplasma egilimlerini yansitmaktadirlar. Bunlara eski
Sovyetler Birligi'ni olusturan ülkelerin çogunun Rusya'yi odak noktasi alan
bloklasmalarini da eklemek gerekir. Ülkeler, bölgesellesme hareketleri içinde yer
alarak, rekabet güçlerini arttirmaya çalismaktadirlar.
Küresellesme ve bölgesellesmeden bahsederken onlarla paralel gelismeler
gösteren "Yerellesme"den de smek yerinde olacaktir. Yerellesme bölgeler ve
topluluklarin daha fazla otonomi talepleridir. Gelisme konusunda devletin verdigi
sözlerin tutulmasi konusundaki tatminsizlik; yerel ve etnik kimliklerin güçlenmesi
(daha iyi egitim ve iletisim ve artan kentsel yerlesim tarafindan) gibi nedenler
yerellesmeye yol açmistir. Üçüncü bir sebep olarak küresellesme kültürel farkliliklari
kaldirma egilimindeyken bir yere ait olma duygusunu derinlestirme istegi de
yerellesme ile kendini ifade etmektedir. Diger bir sebep ise ülke içi bölgeler arasi
rekabetin açik bir ortamda keskinlesen rekabetidir.
1970'lerde baslayan ama asil yüzyilin son 20 yilinda hizla büyüyen bilgi ve
iletisim teknolojileri öncesinde, isyerlerinde emek yogun bir is süreci mevcuttu. Bilgi
ve iletisim teknolojileri, ayni isleri çok daha hizli ve güçlü makinelerle yapmaya firsat
vererek verimliligi arttirabilir. Sirketler ve evler arasinda baglantilar arttikça
teknolojilerin etkisi de katlanarak artacaktir. Çünkü, stratejik bilgiye hizli bir sekilde
ulasmak çok daha fazla rekabetçi bir ortam yaratacak. Bilgi ve iletisim teknolojileri;
bilginin üretimi, yüklenmesi ve iletilmesini kolaylastirarak ekonomik kazançlari
atesleyebilir. Bunu bilgi ve iletisim teknolojilerinin sirketlerin organizasyonlarini iç
ve dis is süreçlerini etkileyerek kalici bir sekilde degistirebilmesi takip eder.
Fakat, son yirmi yilin verimlilik ve büyüme rakamlarina baktigimiz zaman, bilgi
ve teknoloji yatirim araçlarinin fiyatlarinin çok düsmesine ragmen bu gelismeyi açik
bir sekilde görememekteyiz. Bu durum, bilgi ve iletisim teknolojilerinin
penetrasyonunun yeteri kadar olmadigi tezi ile açiklanmaktadir. O yüzden 1994 ve
1995 yillarinda yapilan arastirmalarda bilgi ve iletisim teknolojilerinin büyümeye
mütevazi bir katkisi oldugu hesaplanirken, son zamanlarda yapilan arastirmalarda ise
bilgi ve iletisim teknolojilerinin ABD'de büyümeye önemli bir katki sagladigi
düsünülmektedir. Avrupa için ise henüz bunu ispatlayacak veriler elde edilememistir.
Bunun en önemli sebebi Avrupa'nin bilgi ve iletisim teknolojisinde A.B.D.'yi
yaklasik bir bes yil geriden takip ediyor olmasindan kaynaklanmaktadir.
Bilgi ve Iletisim teknolojileri mevcut is süreçlerini otomatik hale getirdikten
sonra özellikle internetin yayginlasmasi ile beraber bu kez is süreçlerini degistirmeye
ve yeniden tanimlamaya baslamistir. Bu yeni tip is tanimi, Elektronik Is (Elektronik
Business) olarak adlandirilmaktadir.
Elektronik is; bir sirketin tüm islerini elektronik olarak yapmasi, internet
üzerinden bir takim araçlari kullanarak veriye erismek ve böylece is yapma tarzi
açisindan yeni yöntemler gelistirmek olarak tanimlanmaktadir. Elektronik is;
çogunlukla elektronik ticaret ile özdeslestirilmektedir. Ancak elektronik ticaret,
elektronik is'in sadece bir parçasidir ve elektronik is'in tanimi elektronik ticareti de
içeren daha genis bir kapsama sahiptir. Elektronik ticaret; mal ve hizmet alis verisi
yapmak için elektronik olarak bilgi teknolojisi sistemlerini kullanmaktir. Tarihsel
olarak, elektronik ticaret iki ana kategori altinda incelenir:
* Business-to-Business (B2B) (Is'ten Is'e) : Sirketlerin kendi aralarinda
yaptiklari elektronik ticaret
* Business-to-Consumer (B2C) (Is'ten Müsteriye) : Sirketler ve
müsteriler arasinda yapilan elektronik ticaret.
Elektronik ticaret sayesinde sirketler, dünyanin her noktasina, herhangi bir
cografi kisitlama olmaksizin ulasabilmektedir. Is süreçlerini yeniden tanimlayarak
daha düsük maliyetle daha fazla müsteri portföyüne erisme imkanina sahip
olabilmektedirler. Elektronik ticaret hala ilk baslangiç yillarinda sayilabilir. Eger
tüketiciler gelecekte yaygin olarak elektronik ticaretin kullanilacagini hissederlerse,
ona yatirim yapmak isteyeceklerdir. Daha çok insan internet servis saglayicilarina
abone olacak ve kisisel bilgisayar satin alacaklardir. Büyük firmalar ve devletler kablo
dösemek gibi gerekli altyapiyi olusturacaklardir. Tüm bunlar ekonomik büyümeye
yardim edecektir.
Yasanan olumsuzluklari görmemek imkansiz olmakla beraber bunun beklenen
ve olmasi gereken bir durum oldugunu söylemek yerinde olacaktir. Yeni ekonomi
sirketlerin gelecektegi degerleri artan verimlilikleriyle beraber oldukça yüksek
olacaktir ama bu sirketlerin bugünkü degerlerinin de çok yüksek çikacagi anlamina
gelmez. Bunun için henüz bilgi ve iletisim teknolojileri penetrasyonu yeterli degildir.
Insanlar giderek artan oranda interneti kullanmakta ve hayatlarinin bir parçasi haline
getirmektedirler. Internet penetrasyonunun henüz yeterli düzeye gelmemesinin en
önemli nedeni, internete ulasmanin en yaygin yolunun kisisel bilgisayarlar olmasidir.
Kisisel bilgisayarlar, hem kullanim hem fiyat bakimindan herkesin alip
kullanabilecegi fiyat ve kolaylikta degildir. Bu noktada kisisel bilgisayarlara alternatif
olarak televizyon seyrederken internete girebilecegimiz dijital TV teknolojisi gelecege
degisik pencereler açmaktadir. Böylece bilgisayar kullanmasini bilmeyenler bile yeni
sanal dünyayla irtibat kurabileceklerdir.
Internet penetrasyonunu ve dolayisiyla elektronik ticareti arttiracagi düsünülen
diger bir gelisme ise mobil telefonlarla internete girilmesi ve mobil ticarettir. Cep
telefonu kullanimi PC kullanimina göre çok daha yaygindir. Avrupa, cep telefonunda
gerek teknoloji gerekse de pazar açisindan ABD'nin oldukça ilerisinde bulunmaktadir,
dolayisiyla "mobil internet" devriminde merkezin "eski dünya" olacagi tahmin
edilmektedir. Telekom sirketlerinin, bir internet sirketine dönüsmesi beklenmektedir.
Artan teknoloji ve islem hacmi nedeni ile zamanla para ve para benzerlerinin
(menkul kiymet gibi) fiziksel olarak yer degistirmesine gerek kalmadan bunlarin
transferleri elektronik veri iletisimi teknikleri ile otomatik olarak yapilmaya baslandi.
Her ülke kendi merkez bankalari bünyesinde ve denetiminde elektronik fon transferi,
elektronik menkul kiymet transferi sistemleri ve elektronik çek provizyon sistemleri
olusturdular.
Elektronik ticaret hizla gelisirken paranin formunun da degismesi, kisaca
elektroniklesmesi önemli gözükmektedir. Elektronik ticaret ve gelisen bilgisayar
teknolojisi klasik alisilmis parayi degisik formlara sokmaya çalismaktadir. Sirketler
yaklasimlari degisik olsa da hepsi nakiti bir derecede taklit eden ödeme tipleri
sunmaktadir.
Fakat para bazi genel tanimlara göre genel inanç sisteminin bir parçasidir.
Insanlar paranin temsil ettigi degere inanmaktadir. Buradan yola çikarsak, elektronik
paraya gerçekten para diyebilmek için onun genis halk kitleleri tarafindan kabul
ediliyor olmasi gerekmektedir.
Dijital çagda, eski yapilar kirilirken, mevcut kanunlar ve normlar degismekte,
yerini yenileri almaktadir. Dijital yönetimin bu ilk günlerinde bile, yeni teknolojinin
etkilerini görmekteyiz, hükümet, piyasa ve sivil toplum birbirine yaklasmaktadir.
Internet özellikle, vatandaslarin yönetimsel ve demokratik isleyise gerçek
zamanli katilimina izin veren yeni iliski formlari için bir kapi yaratmaktadir. Dijital
çagda, katilimci yönetim modelleri her dört yilda bir sandiga gitmekten daha fazlasini
sunmalidir. Vatandaslar pasif tüketici olmaktan yönetim sürecinde aktif katilimci
olmaya dogru gitme konusunda israrci olacaklardir. Bütün bunlar, politikanin seklini
degistirecektir. Temsili demokrasi kitlesel ve medyatik politikalardan vatandaslar ve
politikacilar arasinda birebir iliskilere imkan veren elektronik ortama dogru
gitmektedir. Dahasi devlet yapisi da degisecektir. Simdiye kadar biz ulusal ve çogu
ülkede tek kültürlü modelleri kullandik. Dijital çag, küresellesme, sanallasma ve
enteresan bir sekilde yerel topluluklarin yeniden dirilmesi gibi konulari
hizlandirmaktadir.
II. Küresellesme ve Teknolojik Gelismelerin Bankacilik Sektöründeki Etkileri
Küresellesme ve teknolojik gelismelerin yukaridaki genel etkilerini incelerken
finans sektörü üzerinde de nasil radikal degisikliklere yol açtigindan bahsedilmis,
genel olarak ekonominin isleyisinin "yeni ekonomi" , "elektronik ticaret" gibi
kavramlarla degistigi anlatilmistir. Bu noktada, bankacilik sektörünün du degisim
sürecinde önemli bir rol oynadigi ve oynayacagi açiktir.
20.yüzyilin ikinci yarisindan itibaren bilgisayarlar yavas yavas bankalarda
kullanilmaya baslandiginda, amaç bankonun arkasinda sürekli rutin olarak yapilan
islemlerin otomatiklestirilerek hem hatalarin azaltilmasi, hem de zamandan tasarruf
edilmesi düsünülmekteydi. Bu tekrarlanan fonksiyonlarin otomasyonu islemlerin
hacminde önemli bir artisa izin vermistir.
Otomasyonun ikinci asamasinda bankalar teknolojiden daha yogun olarak
faydalanma yoluna gittiler. Finansal akis hizini arttirmak; maliyetleri, karlari ve
zararlari daha dakik olarak degerlendirmek için yönetim bilgi sistemleri gelistirmeye
basladilar. Bu yeni gelistiren sistemler ile, bankalar yeni finansal ürünlere iliskin
karmasik maliyet muhasebeleri yapabilmeyi saglamislardir.
Otomasyonun bir sonraki asamasinda ise , online aglar ortaya çikmaya basladi.
Bu durum, önemli yapisal degisikliklere yol açti. Subelere konulan bilgisayar
baglantilari bilginin banka içinde hareket etme biçimini degistirdi. Es-zamanli erisim,
denetçilerin müdahalesi ve gözden geçirmesi olmaksizin, veznedarlarin aninda
hesaplara borç ve alacak kaydetmesini mümkün kildi.
Müsterilerle yüzyüze olan müsteri temsilcileri, daha önceden çesitli dairelerin
uzmanligini gerektiren çok çesitli uzmanlik bilgisini ve finans hizmetlerini hemen
saglayabilir duruma geldiler. Aglar kurma, karar almanin olasi en düsük seviyeye,
mümkün oldugu kadar müsteriyle yüzlesme düzeyine indirilmesini sagladi. Bazi
denetsel islevler bilgi sistemine entegre edildi; yönetici düzeyleri azaldi.
Bankalar daha fazla müsteriye yönelik bir yaklasim benimsedikçe, giderek
subede daha fazla alani müsteri hizmetlerine yönelik faaliyetlerine ayirdilar. Bilgi
teknolojileri, aglari dogrudan müsteriyle baglantiyi içermeyen islerin çogunun cografi
olarak yerinin degistirilmesine izin verdi. Banko-arkasi islevler subeden çekildi ve
sehir merkezlerinden uzakta, isgücü ve isletme maliyetlerinin daha düsük oldugu
alanlara kurulan bölgesel islem merkezlerinde yeniden gruplandirildi. Ayrica, banko-
arkasi isçilerinin islevlerinin çogu on-line banko operasyonlariyla birlestirildiginden
ünvanlari büyük ölçüde indirildi.
Bankacilik organizasyonlarindaki bu degismeler, insan kaynaklari profillerinde
de önemli degisikliklere yol açti. Birkaç yil içinde, bankalar "dikey parçalanma"
yasadi. Daha az denetçinin, müdürün ve düsük-ünvanli çalisanlarin oldugu daha düz
organizasyonlar haline geldiler. Çalisanlarin is deneyimi ve egitimi arttikça basamak
basamak tirmandiklari kariyer merdiveni, her katina farkli biçimlerde eleman alinan
üç birbirinden ayri parça haline geldi. Is düzeylerinin bu sekilde bölmelere ayrilmasi,
bankalarin, artan biçimde, orta-düzey ve yüksek-düzey islere uygun adaylar
bulabilmek için, önceden norm oldugu gibi terfi yerine, dis emek piyasasina
yönelmesi anlamina geldi.
Bankacilar ve finansçilar teknolojiyi daha yakindan takip eden ve hatta
bilgisayar teknolojilerinden anlayanlar olusacaktir. Teknolojideki gelisim insan
kaynaklarini tedarikçi yönetimine (supply chain management) ve outsourcing'e
(disariya is yaptirma) dogru kaydiracaktir. Kurum çalisanlarinin egitimi, yeni kavram
ve düzenlemelere göre, sirketin yeni yapisina ve olusumlara bagli olacaktir.
Bankacilik sisteminde egitim seviyesi yillar itibariyl
GÜL, R. E. (2017). Şiî müfessir Ayyâşî'nin tefsirinde zayıf hadis. Türkiye Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, 4, 61-76.
Hadis ve rical bilgisinin yanında telif ettiği rivayet tefsiri ile de Ayyâşî Şia için önemli bir âlim olmuştur. Kendisinden sonraki âlimler onun hadis ve rical bilgisinden çokça faydalanmışlardır. Hayatının ilk yıllarında Sünnî iken daha sonra Şiîliği seçmesi de Ayyâşî’nin incelenmesini gerektiren önemli faktörlerdendir. Elimize ulaşan tek eseri olan Tefsîr’inde Kehf suresi dâhil on sekiz surenin tefsiri bulunmaktadır. Bu on sekiz surede nakledilen rivayetlerin büyük çoğunluğu Şia’nın imam kabul ettiği kişilerden gelmektedir. Hz. Peygamber ve sahâbeden rivayet oldukça azdır.
Eserdeki rivayetler arasında Şia’ya göre sahih hadislerin yanı sıra zayıf hadislerin varlığı da dikkat çekmektedir. Bu durumda Ayyâşî’nin zayıf râvîlerden nakilde bulunmasının önemli bir etkisi vardır. Zayıf hadisler arasında en çok dikkati çeken ve karşımıza çıkan türü ise munkatı‘ hadislerdir. Bu türle birlikte rivayetler arasında mudmar ve mühmel hadisler de önemli yer tutmaktadır. Mezkûr türlerin dışında eserde diğer zayıf hadis çeşitlerine de rastlanmaktadır. Bununla birlikte eserde yer alan zayıf rivayetler eserin Şia nezdindeki değerine hiçbir zarar vermemiştir
Rihlenin İzlerini Büldân Kitaplarında Sürmek: İbnü’l-Fakîh’in Muhaddis Kaynakları
Henüz Hz. Peygamber hayattayken başlayan hadis rivayeti, O’nun (s.a.s.) vefatı ve ashâbın farklı bölgelere intikali sonrasında hem hızlanmış hem de yaygınlaşmıştır. Fethedilen bölgelerde askerî faaliyetlerde bulunmak veya İslâm’ı öğretmek gibi farklı vesile ve sebeplerle Medine dışına çıkan ve gittikleri bölgelere yerleşen sahâbîler, beraberlerinde büyük bir ilmî birikimi de götürmüşlerdir. Şüphesiz bu birikimin başında Kur’ân’dan sonra Hz. Peygamber’in sünneti gelmektedir. Farklı bölgelere yerleşen ashâbın nezdinde bulunan hadisleri öğrenme isteği ise hicrî ilk asırdan itibaren hadisle iştigal eden herkese şâmil olmuştur. Söz konusu istek bireysel yolculuklara, ardından ise muhaddis olmanın ön şartı kabul edilebilecek rihle faaliyetlerine dönüşmüştür. Hadis öğrenmek isteyen her râvi çeşitli ilim merkezlerindeki muhaddisleri ziyaret ederek hadis meclislerine katılmışlar ve hocalarının hadislerini tahammül etmişlerdir. Rihle faaliyetlerinin çıkış sebebi her ne kadar hadis öğrenimi olsa da hadis öğrencileri/râviler hocalarının hayatlarını tespit ederek tabakât, tezkire, meşyeha, terâcim, vefeyât, menâkıb gibi eserlerle ricâl edebiyatını geliştirmişler, ayrıca gittikleri yerlerle ilgili tarihî ve coğrafî bilgileri kaydederek diğer bilim dalları açısından da zengin bir mirasın oluşmasına vesile olmuşlardır. Rihle faaliyetini gerçekleştiren muhaddisler mezkûr ilimlere dair zengin bir malumat sunmuş, şehir ve bölgelerin tanınmasında önemli rol oynamışlardır. Ne var ki rihle faaliyetlerinin coğrafya eserlerine olan etkisini ele alan bir çalışma tespit edilememiştir. İşte bu eksiklikten hareketle çalışmanın konusu hicrî dördüncü asırda vefat etmiş olan Ebû Abdillâh İbnü’l-Fakîh’in Büldân adlı eserinde coğrafî bölgelerle ilgili bilgi aldığı muhaddisleri tespit etmektir. Mezkûr eser, rihle faaliyetlerinin yoğun bir şekilde devam ettiği ilk dört asırda kaleme alınmış olması hasebiyle tercih edilmiştir. Çalışmanın amacı rihle faaliyetine katılan muhaddislerin İslâm coğrafyacılığına katkılarını ön çalışmada tespit edildiği üzere somut delillerle ortaya koyabilmektir. Söz konusu amaç gerçekleştirildiğinde hadis ilminde çok önemli bir yere sahip olan rihle geleneğinin sadece hadis ilmiyle sınırlı kalmadığı, İslâm coğrafyacılığı başta olmak üzere çok sayıda ilme kaynaklık ettiği tespit edilmiş olacaktır. Çalışmada ilgili eser taranarak İbnü’l-Fakîh’in bilgi aktardığı kişiler arasında hadisçi olanlar tespit edilmiştir. Daha sonra bu muhaddisler hakkında tabakât ve terâcim kitaplarından kısa bilgiler aktarılmış, hadis kaynaklarındaki rivayetlerine değinilmiş ve İbnü’l-Fakîh’in kendisinden yaptığı nakiller zikredilmiştir. Çalışma neticesinde İbnü’l-Fakîh’in 18 muhaddis kaynağının bulunduğu tespit edilmiştir. Bunlar arasında Ebû Sa‘îd el-Esme‘î on iki; Ebû Amr Âmir b. Şerâhîl eş-Şa‘bî sekiz; İbrahim b. Uyeyne el-Kûfî ve Ebu’l-Abbas İsa b. Muhammed b. İsa el-Mervezî üçer bilgiyle İbnü’l-Fakîh’in en çok faydalandığı muhaddisler olarak karşımıza çıkmaktadır. İbnü’l-Fakîh on iki muhaddisten ise sadece birer bilgi aktarmıştır. İbnü’l-Fakîh’in muhaddis kaynaklarından aktardığı bilgilere bakıldığında ise topografik bazı bilgilerin yanında Coğrafya ilminin alt dalları beşerî ve fizikî coğrafya ile ilgili de önemli bilgilerin yer aldığı görülmektedir. Muhaddis kaynaklar tarafından aktarılan bilgiler ilgili şehrin coğrafî özellikleri hakkında olabildiği gibi o şehirde yaşanan siyasi hadiseler, şehrin başından geçen olaylar, şehirde gerçekleşen savaşlar vb. hakkında da olabilmektedir. Çalışma neticesinde elde edilen verilerden hareketle hadis öğrenmek amacıyla yapılan rihlelerin sadece bu amaçla sınırlı kalmadığını, gidilen şehirlerin coğrafî bilgileri başta olmak üzere siyasî ve sosyokültürel durumu ile ilgili bilgilerin de toplanarak aktarıldığı anlaşılmıştır. Sadece tek bir eser üzerinden yapılan bu incelemenin, kapsamı daha geniş çalışmalara konu edilmesi rihle faaliyetlerinin İslâm ilim geleneğine olan geniş katkısını ortaya koyması bakımından faydalı olacaktır
- …