31 research outputs found
Gebelik Döneminde Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları ve Ebelerin Rolleri
Geleneksel ve Tamamlayıcı tıp uygulamaları, gebelik sırasında yakınmaları gidermek için sıklıkla başvurulan yöntemler arasında yer almaktadır. Dünya genelinde gebelerin geleneksel ve tamamlayıcı yöntemlere başvurma sıklığı %1-87 arasında değişmektedir. Gebelikte bitkisel ürünlerin kullanımı teratojenik etki gösterebilmesi nedeniyle bazı önemli dernekler tarafından önerilmese de gebelikte bitkisel yöntemler sıklıkla tercih edilmektedir. Gebelikte yaşanan bulantı-kusma için en çok tercih edilen yöntemler akupunktur, zencefil ve hipnozdur. Uyku problemleri için ayurveda tıbbı, papatya çayı, lavanta yağı, müzik terapisi ve gevşeme egzersizleri, bel, sırt ve pelvik ağrı yönetiminde en çok aromaterapi tercih edilmektedir. Gebelikte hissedilen yorgunluk, yoga, egzersiz ve ginseng ile stres, anksiyete ise müzik terapisi ve aromaterapi ile giderilebilmektedir. Literatürde gebelikte yaşanan rahatsızlıkların giderilmesinde ebeler tarafından, geleneksel tamamlayıcı tıp uygulamalarının etkisinin ortaya konulduğu çalışmalar yer almaktadır. Ebelerin geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarına yönelik farkındalıklarının arttırılması ve bu konudaki danışmanlık rolleri oldukça önemlidir. Bu derleme, gebelik döneminde yapılan geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları ve bu konuda ebelerin rollerini belirtmek amacıyla hazırlanmıştır
SAĞLAM ÇOCUK İZLEMİ ve EBELERİN ROLÜ
Çocuk hastalıklarını sadece tedaviye yönelik sağlık hizmetleri ile önlemek mümkün olmamaktadır. Son yıllarda dünyada çocuklara yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ağırlık kazanmaktadır. Bu koruyucu sağlık hizmeti prekonsepsiyonel dönemden başlayarak çocukluk yaş dönemi sonu sayılan 18 yaşına kadar sürer. Prekonsepsiyonel bakım ve danışmanlık, düzenli gebelik bakımı, genetik danışma, doğumun en uygun koşullar altında gerçekleştirilmesi, yenidoğan bakımı, tarama testleri, anne sütüyle beslenmenin sağlanması, uygun ek gıdalara zamanında geçilmesi, aşılama ve çocuklarda psiko-motor gelişimin değerlendirilmesini koruyucu hizmetleri arasında sıralamak mümkündür. Koruyucu sağlık hizmetleri annelerin bilinçlendirilmesi ve çocukların eğitilmesini de kapsamaktadır. Sağlam çocuk izlemi, temel sağlık hizmetlerinin en önemlisidir. Birinci basamak sağlam çocuk poliklinikleri ve özel muayenehanelerde sağlam çocuk izlemi, yapılmaktadır. Ebelere çocuk izlemleri konusunda önemli görevler düşmektedir. Prekonsepsiyonel dönemde başlayan bakım ve danışmanlık hizmetlerini, düzenli ve kaliteli gebelik ve bebek izlemleri takip etmelidir. Doğum öncesi ve doğum sonrası çocuk izlemlerinin bebeklerin sağlıklarını geliştirici ve koruyucu etkisi bulunmaktadır. Uygun protokollerle yasal olarak yürütülen çocuk izlemleri sağlıklı toplumlar ve nesiller için anahtar rolündedir. Birinci basamakta hizmet veren ebelerin çocuk izlemlerinde aktif rol oynadığı görülmektedir. Bu konuda ebelerin kendilerini daha fazla geliştirmesine olanak sağlanmalıdır. Ebeler hizmet içi eğitimler ve bu konulardaki bilimsel etkinliklere katılarak bilgilerini güncellemeli ve uygulamaya yansıtmalıdır
Analysis of Knowledge, Attitude, and Behaviours of Midwives Working in Delivery Rooms on Drug Practices and Patient Safety
The study aims to identify knowledge levels of midwives working in delivery rooms on drug safety practices. The Population of
the study consisted of 33 midwives who work at a delivery unit of a public hospital in Adana. 21 midwives who willingly accepted
to participate in the study between 1-22 March 2016 formed the sample. It was found that 42.9% of the participants stated they
do not do errors, 52.4% notify adverse effects, 33.3% notify the doctor of the patient about their drug error, 47.6% have good
knowledge level regarding drug interactions and side effects of the drugs, none of the participants answered two of the eight rights
of drug administration principles, namely; right drug form and right documentation principles. A statistically significant positive
correlation was found between their working years in the delivery room and knowledge of drug administration principles (p<0.05).
In conclusion, delivery nurses should receive in-service training on drug administration principles and drug safety, and they should
be encouraged to report drug errors in order to improve the situatio
BEDEN KİTLE İNDEKSİ İLE KULLANILAN AİLE PLANLAMASI YÖNTEMLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
Amaç: Bu çalışma, beden kitle indeksi ile aile planlaması yöntemlerinin kullanılma durumları arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı olarak yapılan araştırmanın evrenini bir Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi/Doğumevi Polikliniklerine başvuran cinsel aktif kadınlar oluşturmuştur. Örneklemi ise araştırmaya gönüllü 107 kadın oluşturmuştur. Araştırma öncesi etik kurul onayı ve kurum izni ve katılımcılardan sözlü aydınlatılmış onam alınmıştır. Veriler, araştırmacılar tarafından hazırlanan anket formu ile yüz yüze görüşme yöntemi kullanılarak toplanmıştır. Anket formu katılımcıların sosyo-demografik özellikleri ve aile planlaması yöntemlerini kullanma durumlarına ilişkin 26 sorudan oluşmuştur. Veriler, SPSS 22.0 for Windows programında sayı, yüzde, aritmetik ortalama ve ki-kare testleri ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: Tamamı kadın olan katılımcıların yaş ortalamasının 33,22±8,566 olduğu, %62,6’sının 35 yaş ve altı yaş grubunda, %97,2’sinin evli, %61,7’sinin ortaokul ve altı eğitim düzeyine sahip olduğu, %82,2 sinin çalışmadığı, %91,6’sının sosyal güvencesinin bulunduğu, %66,4’ünün orta gelir düzeyinde olduğu ve %84,1’inin çekirdek aileye sahip olduğu, %12,1’inin kronik veya metabolik bir hastalığı olduğu ve %22,4’ünün sigara kullandığı, %79,4’ünün 30 ve üstü beden kitle indeksine sahip olduğu görülmüştür. Katılımcıların eşlerinin yaş ortalamasının 37,42±8,520 ve % 56,1’inin 36 yaş ve üzeri yaş grubunda olduğu, %61,7’sinin eğitim durumunun ortaokul ve altı seviyede olduğu, % 95,3’ünün ise çalıştığı görülmüştür. Katılımcıların ortalama gebelik sayısının 3,16±2,057, ortalama doğum sayısının 2,41±1,498, ortalama düşük sayısının 0,43±0,741, ortalama kürtaj sayısının 0,35±0,741, ortalama yaşayan çocuk sayısının ise 2,36±1,476 olduğu görülmüştür. Katılımcıların %61,7’sinin bir sağlık profesyonelinden aile planlaması danışmanlığı aldığı, danışmanlık alanların %42,4’ünün bu hizmeti ebeden aldığı, %30,8’inin genel olarak aile planlamasına ilişkin bilgi için en çok arkadaşlarına danıştığı, %81,3’ünün şu anda herhangi bir aile planlaması yöntemi kullandığı, aile planlaması yöntemi kullananların %48,3 ile en çok RİA kullandığı görülmüştür. Herhangi bir gebelikten korunma yöntemi kullanmayanlar ise %40,0 ile kendileri istemediği için aile planlaması yöntemi kullanmadıklarını ifade ettikleri görülmüştür. Katılımcıların beden kitle indeksi ile kronik veya metabolik bir hastalığı olma, sigara kullanma, aile planlaması danışmanlığı alma, danışmanlığı kimden aldığı, aile planlamasına ilişkin bilgi için başvurduğu yerler, aile planlaması yöntemi kullanmama durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0,05). Sonuç: Katılımcıların çoğunluğunun bir sağlık çalışanından ve en çok ebeden danışmanlık aldığı ve çoğunluğun herhangi bir aile planlaması yöntemi kullandığı, beden kitle indeksi ile Aile planlaması yöntemlerinin kullanılma durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olmadığı belirlenmiştir
Kadınların Beden İmajı ve Cinsel Fonksiyon Durumlarının Beden Kitle İndeksi ile İlişkisinin Belirlenmesi
Amaç: Araştırma, kadınların beden imajı ve cinsel fonksiyon durumlarının beden kitle indeksi ile ilişkisinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmanın evrenini bir Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi polikliniklerine başvuran cinsel aktif kadınlar, örneklemi ise araştırmaya gönüllü 84 kadın oluşturmuştur. Araştırma öncesi etik kurul onayı, kurum izni ve katılımcılardan sözlü aydınlatılmış onam alınmıştır. Veriler, araştırmacılar tarafından hazırlanan anket formu, “Kadın Cinsel Fonksiyon Ölçeği” ve “Beden İmajı Ölçeği” ile toplanmıştır. Veriler, IBM SPSS Statistics version 20,0 ile analiz edilmiştir. Bulgular: Tamamı kadın olan katılımcıların yaş ortalamasının 32,76±8,20 olduğu, %65,5’inin 35 yaş ve altı yaş grubunda olduğu, %75’inin beden kitle indeksinin 30 ve üzeri olduğu, %96,4’ünün evli, %61,9’unun ortaokul ve altı eğitim düzeyine sahip olduğu, %79,8’inin çalışmadığı, %91,7’sinin sosyal güvencesinin bulunduğu, %67,9 orta düzeyde gelire ve %86,9’unun ise çekirdek aileye sahip olduğu görülmüştür. Katılımcıların eşlerinin yaş ortalamasının 37,10±9,44 olduğu, %52,4’ünün 36 yaş ve üstü olduğu, %58,3’ünün ortaokul ve altı eğitim düzeyine sahip olduğu ve %96,4’ünün çalıştığı görülmüştür. Katılımcıların, gebelik ortalamasının 2,95±1,91 olduğu, doğum ortalamasının 2,18±1,25 olduğu, düşük ortalamasının 0,37±0,708 olduğu, kürtaj ortalamasının 0,46±1,01 olduğu ve yaşayan çocuk ortalamasının 2,17±1,24 olduğu, %8,3’ünün kronik veya metabolik herhangi bir hastalığı olduğu görülmüştür. Katılımcıların beden imajı ölçeği ortalamasının 159,42±21,81 olduğu, Kadın Cinsel Fonksiyon Ölçeği stek alt boyutu puan ortalamasının 3,58±1,04 olduğu, uyarılma alt boyutu puan ortalamasının 4,13±1,20 olduğu, lubrikasyon alt boyutu puan ortalamasının 4,87±1,31 olduğu, orgazm alt boyutu puan ortalamasının 4,73± 1,30 olduğu, doyum alt boyutu puan ortalaması 4,54±1,29 olduğu, ağrı alt boyutu puan ortalamasının 4,36±1,56 olduğu, Kadın Cinsel Fonksiyon Ölçeği toplam puan ortalamasının ise 26,23±6,07 olduğu görülmüştür. Katılımcıların ölçeklerden aldıkları puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır (p>0,05). beden kitle indeksi ile Beden İmajı Ölçeği puan ortalaması arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,005).
Sonuç:Katılımcıların çok az düzeyde cinsel disfonksiyon yaşadığı, beden kitle indeksi ile Kadın Cinsel Fonksiyon Ölçeği puan ortalaması arasında istatistiksel bir fark olmadığı, beden imajının genel olarak olumlu algılandığı, aynı zamanda beden kitle indeksi arttıkça beden imajının olumsuz algılandığı görülmüştür. Sağlık profesyonelleri kadınların gerek beden sağlığı gerekse ruh sağlığını geliştirmek ve korumak amacı ile kilo vermeleri konusunda destek olmalı ve kadınları motive etmelidir
The Effects of Relaxation Technics on Anxiety Levels of Pregnants Who Are in Labor
Purpose: The research has been done experimentally with the aim of evaluating the impact of natural pain control methods, such
as relaxing, changing position and breathing technics on the pain anxiety, used on mothers who give birth.
Materials and Methods: The research was designed as an experimentally study. Sixty pregnant women were studied by 30 being
experiment and 30 being control groups. At the beginning of the labor (latent phase) informative knowledge form and anxiety
inventory were applied to one by one conservation with the pregnant women in experiment and control groups. To the pregnant
women in experiment group education on labor and breathing technics were given during the labor. Pregnant women were
supported for the application of breathing, changing of position and relaxing. Anxiety inventory were applied again to pregnant
women in experiment group before end of the latent phase. The pregnant women in the control group were observed in the
routine of the hospital and supportive midwifery care.
Results: At the end of the research, effectiveness of the training were evaluated. Methods which applied to pregnant women to
alleviate labor pain has been found to reduce levels of anxiety. It is determined that while anxiety point average was 59.37 before
the natural pain control methods such as breathing technics, relaxing and changing of position are applied in order to decrease
labour pain of women who has taken part in the research, anxiety point average has fallen to 35.70 after using the methods and
the difference is found meaningful statistically (p<0.005).
Conclusions: According to these results, it is designated that in the event of pregnants' preparations being insufficient, the midwife
who help labour, can decrease pregnants anxiety by using these natural pain control methods. It has seen that pregnants' getting
information about giving birth and the staff that they get information from have impact on the anxiety levels (p>0.05)
CİNSEL MİTLER VE EBELİK
Nesnel olarak, neslin devamı için gerekli olan cinsellik, subjektif olarak da oldukça önemli ve insanoğlunun yaşantısını etkileyen bir kavramdır. Toplumdan topluma değişen cinsellik kavramı kimi zaman bir görev, zorunluluk, ihtiyaç kimi zaman ise mutluluk olarak tanımlanır. Cinselliğe ilişkin genel düşünce bir tabu olarak görülmesidir. Toplum olarak cinsellik ile ilgili konuları konuşmaktan çekinir ya da hiç konuşmamayı tercih ederiz. Cinsel mitler bilimsel değeri olmayan, kişilerin yaşantısı, kültürel ve sosyal özellikleri ile şekillenen, doğru olmayan düşüncelerdir. Cinsellik ile ilgili oldukça fazla mit vardır. Bu yanlış inanışlara “cinsel birlikteliği her zaman başlatan ve sonlandıran erkek olmalıdır”, “kadının cinsel birliktelikte zevk alma hakkı yoktur”, “bütün fiziksel temaslar cinsel birliktelik ile sonlanmalıdır”, “mastürbasyon kötü bir eylemdir, pistir ve zararlıdır” örnek olarak verilebilir. Toplumumuz halen sağlıklı ve yeterli cinsel bilgi kaynaklarından yoksundur. Eksik ve abartılı mesajların alındığı cinsel bilgi kaynaklarına bağlı olarak cinsel mitler toplumumuzda halen yaygın olarak görülmektedir. Yaygın olan cinsel mitler ile baş edebilme, cinsel bilgilerin zamanında ve doğru kaynaklardan bireylere aktarılması ve sağlıklı, doyumlu bir cinsel yaşam ile mümkündür. Bu nedenle, sağlıklı ve yeterli cinsel bilgilerin verildiği kaynaklara gereksinim vardır. Cinsellikle ilgili kulaktan dolma, bilimsel olmaktan uzak, eksik bilgiler yerine; ailede anne ve baba ile başlayan, okullarda öğretmenlerin desteği ile devam eden, profesyoneller rehberliğinde, bilimsel kaynaklı, net ve anlaşılır cinsel eğitim programları erken yaşlardan itibaren başlamalıdır. Kadın ve aile sağlığının korunması, geliştirilmesi ve yükseltilmesinde önemli rolleri olan ebelerin bütüncül yaklaşımla yaklaşması ve kadını tüm yönleriyle değerlendirerek cinsel yaşam kalitesinin yükseltilmesine katkı sağlamalıdır
GEBELERİN SUDA DOĞUMA İLİŞKİN DÜŞÜNCELERİ
Amaç: Bu çalışma ile gebelerin suda doğuma ilişkin düşüncelerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipte olan araştırmanın evrenini 2 Ocak-31 Mart 2017 tarihleri arasında Adana’da bir özel hastaneye başvuran gebeler oluşturmuştur. Örnekleme ise bu tarihler arasında birime başvuran ve araştırmaya katılmayı kabul eden 3. trimesterdeki gebeler (n=309) alınmıştır. Veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen katılımcıların sosyo-demografik, obstetrik özelliklerini, gebe eğitim sınıflarına katılma durumları ve suda doğuma ilişkin düşüncelerini belirlemeye yönelik açık ve kapalı uçlu sorulardan oluşan anket formu ile toplanmıştır.
Bulgular: Katılımcıların yaş ortalamasının 28,48±5,613 olduğu, %74,4’ünün lise ve üzeri eğitim düzeyine sahip olduğu, % 66’sının çalışmadığı ve %76,1’inin orta gelir düzeyine sahip
olduğu görülmüştür. Katılımcıların eşlerinin yaş ortalamasının 32,66±5,54 olduğu, %94,8’inin
çalıştığı, %77,3’ünün lise ve üzeri eğitim düzeyine sahip olduğu görülmüştür. Katılımcıların ortalama gebelik haftasının 36,22±1,92 olduğu, ortalama gebelik sayısının 1,84±1,12 olduğu, ortalama doğum sayısının 0,75±1,03 olduğu, %48,5’inin ilk gebeliği olduğu ve katılımcıların %31,4’ünün önceki doğumlarını sezaryen ile gerçekleştirdiği görülmüştür. Katılımcıların gebelikle ilgili bilgi edinme kaynağı olarak %52,1’inin annesinden, %48,2’sinin arkadaşlarından, %88,3’ünün sağlık personelinden ve %68,6’sının medya araçlarından faydalandıkları görülmüştür. Katılımcıların sadece %3,6’sının gebe eğitim sınıflarına katıldığı ve katılanların %90,9’unun hastanede eğitim aldığı, yapılan eğitim programlarında konularının %36,4’ünü kadın ve erkek üreme organlarının oluşturduğu, %63,6’sını gebeliğin oluşumunun oluşturduğu, %72,7’sini gebelikte sık karşılaşılan sorunlar ve baş etme öntemlerinin oluşturduğu, %81,8’ini doğum eyleminde ağrı ile baş etme, solunum ve ıkınma egzersizleri, masaj oluşturduğu ve %72,7’sini doğum sonu dönemin oluşturduğu görülmüştür. Gebelerin %53,1’i normal doğum yapmak istediklerini ve %60,5’i doğum esnasında eşlerinin yanlarında olmasını istediklerini bildirmişlerdir. Gebelerin %50,2’si “destek almak” istedikleri için, %5,5’i “doğum sürecinde yaşadıkları sıkıntıları görmesi” için ve %4,5’i “doğum anına eşinin de şahit olması” için eşlerinin doğum anında yanlarında olmasını istemişlerdir. Doğum anında eşlerinin yanında bulunmasını istemeyen gebelerin %18,4’ü “utanacağı” için, %11,7’si “eşi panik olacağı” için ve % 7,4’ü “eşi korkacağı” için istemediklerini bildirmişlerdir. Gebelerin %54,7’sinin suda doğum hakkında bilgisi olduğu ve bilgi edinme kaynağı olarak %4,2’sinin arkadaşlarından, %4,5’inin sağlık personelinden ve %50,5’inin medya araçlarından bilgi edindikleri görülmüştür. Katılımcıların %40,5’i suda doğum yapmak istediklerini belirtmişlerdir. Katılımcıların %49,8’inin suda doğuma ilişkin fikri olmadığı, %22,7’sinin suda doğumu daha rahat ve ağrısız olarak nitelediği, %10’u sağlıksız ve güvensiz bulduğu, %9,1’i doğal ve sağlıklı olarak değerlendirdiği görülmüştür. Sonuç ve öneriler: Araştırma sonucunda; gebelerin suda doğum yapma konusunda istekli olduğu ancak bilgilerinin yetersiz ve bilgi kaynaklarının yüksek oranda medya olduğu görülmüştür. Sağlık profesyonellerinin bu konuda kendilerini geliştirerek gebeye-çifte danışmanlık yapması ve kurumların teşviki önerilebilir
Identify Menstruation Related Problems and Suicide
Research Motivation:The most common symptoms of premenstrual syndromeare uneasiness, stress, inability to control anger, fatigue, dizziness, increased appetite, anxiety, decrease in concentration, breast tenderness and swelling, muscle and joint painResearch Objectives:The study aims to identify menstruation related problems of women who are hospitalized due to a suicide attempt Methodology:The study was conducted in Emergency Service of Balcali Hospital, CukurovaUniversity. The population consisted of all women between the ages of 15-49 (n=70) who attempted to suicide and applied to the hospital. The data were collected via a questionnaire prepared by the researchers and Menstrual Distress Questionnaire developedby Rudolf H. Moos.Findings:65.7% of the participants were between the ages of 15 and 25, and more than half had complaints regarding premenstrual distress for two cycles. It was noted that the highest rate of support came from parents and close relatives of the participants and the rate for professional support was rather low. The analysis of responses to menstrual distress questionnaire revealed that the last menstrual period had the highest average score of 33.57±32.95. The analysis of sub-dimensions indicated that pain sub-section had the highest average score while autonomic reaction sub-dimension had the lowest average score regarding menstrual distress.Research Outcomes and Future Scope:The study indicated that more than half of the women who werehospitalized following a suicidal attempt was young and more than half had complaints regarding premenstrual distress for two cycles. It can be recommended for health professionals to evaluate, educate and guide young people about menstruation, potential changes in the body and coping methods
Ebelik öğrencilerinin sosyal zeka düzeyleri ile meslek algıları arasındaki ilişki
Amaç: Bu çalışma; ebelik öğrencilerinin sosyal zekâ düzeyleri ile meslek algıları arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla kesitsel tipte tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırmanın evrenini Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümünde okuyan 230 öğrenci, örneklemi ise Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümünde okuyan ve araştırmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden 174 ebelik öğrencisi oluşturmuştur. Veriler, araştırmacılar tarafından hazırlanan öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerini belirleyen kişisel bilgi formu, Tromso Sosyal Zeka Ölçeği (TSZÖ), Mesleğe İlişkin Algılar Ölçeği & Ebelerin Geleceğe Yönelik Mesleki ve Bireysel Beklentileri Ölçekleri ile toplanmıştır. Veriler, SPSS 20.0 for Windows programında sayı, yüzde, aritmetik ortalama, One-Way Anova ile değerlendirilmiştir.
Bulgular: Çalışmaya katılan ebelik öğrencilerinin yaş ortalaması 20,99±2,385’tir (Min=18,
Max=37). Katılımcıların %31,60’ı 1. Sınıf, %20,70’i 2. Sınıf, %22,40’ı 3. Sınıf, %25,30’u 4. Sınıftır. Katılımcıların %91,40’ının bekâr olduğu, %63,80’inin yaşamının büyük kısmını ilde geçirdiği, %85,10’unun çekirdek aileye sahip olduğu, %86,80’inin sosyal güvencesinin olduğu, %74,70’inin ekonomik durumunun orta düzeyde olduğu, %92,00’sinin herhangi bir işte çalışmadığı belirlenmiştir. Katılımcıların annelerinin %58,60’ının ilkokul ve altı eğitim düzeyine, babalarının %63,80’inin ortaokul ve üzeri eğitim düzeyine sahip olduğu bulunmuştur. Katılımcıların %66,10’unun ebelik bölümünü isteyerek seçtiği ve %82,20’sinin bölümünü sevdiği belirlenmiştir. Katılımcıların Tromso Sosyal Zeka Ölçeğinden (TSZÖ) aldıkları toplam puan ortalaması 71,79±10,040’tür (Min=47, Max=93). Katılımcıların Tromso Sosyal Zeka Ölçeğinin sosyal bilgi süreci alt boyutundan aldıkları puan ortalaması 28,88±4,411 (Min=18, Max=40), sosyal beceri alt boyutundan aldıkları toplam puan ortalaması 20,07±4,094 (Min=8, Max=30), sosyal farkındalık alt boyutundan aldıkları toplam puan ortalaması 22,84±5,066 (Min=7, Max=33)’dır. Mesleğe ilişkin algıları değerlendiren katılımcılardan sosyal zekâları yüksek olanların “daha çok ebelik mesleğinin toplumun gelişmesine önemli katkılarının olduğunu düşündüğü, mesleki anlamda gerekli sosyal-kültürel faaliyetlere katıldığı ve atama için yapılan sınavları doğru bulmadığı” saptanmıştır (p˂0.05). Geleceğe yönelik mesleki beklentileri değerlendirilen katılımcılardan sosyal zekâları yüksek olanların “mesleki anlamda geleceğe bakış açısının olumlu olduğu ve mesleğe yeni katılacak ebelerin şimdiki ebelerden daha bilgili olacaklarını düşündüğü” belirlenmiştir (p˂0.05). Geleceğe yönelik bireysel beklentileri değerlendirilen katılımcılardan sosyal zekâları yüksek olanların “meslekte ilerleme sağlayacak daha üst öğrenimler yapmayı ve meslek içi ilerlemeyi planladığı” saptanmıştır (p˂0.05).
Sonuç: Sosyal zekanın; katılımcıların ebelik mesleğine ilişkin algıları, geleceğe yönelik mesleki beklentileri ve geleceğe yönelik bireysel beklentileri üzerine etkisinin olduğu belirlenmiştir