18 research outputs found

    HENOCH-SCHÖNLEİN PURPURALI BİR OLGUDA SUBKONJUNKTİVAL KANAMA: OLGU SUNUMU

    No full text
    Henoch-Schönlein purpurası küçük çaplı damarları tutan ve çocukluk çağının en sıkgörülen sistemik vaskülitidir. Göz tutulumu sistemik vaskülitlerin çoğunda görülmesinerağmen Henoch-Schönlein purpurasında çok nadir olarak rapor edilmiştir. Henoch-Schönlein purpurası klasik bulguları ile eş zamanlı olarak subkonjunktival kanamamanın görüldüğü hastamız, hastalığın seyri sırasında göz tutulumun da görülebileceğine dikkat çekmek amacı ile sunulmuştur.Anahtar Kelimeler: Çocukluk çağı, Henoch Schönlein Purpura, konjunktiva, hemorajiSUMMARYHenoch-Schonlein Purpura is the most encountered systemic vasculit syndrome inchildhood and effects on small vessels. Though eye involvement could be seen in the major of the systemic vasculitis it has been rarely reported in Henoch-Schonlein Purpura. Our patient had subconjunctival hemorragie with classical symptoms of Henoch-Schonlein Purpura, and we reported the case, because it was known that the eye symptoms were rarely seen while in the progress of Henoch Schonlein Purpura.Key words: Childhood, Henoch-Shonlein Purpura, conjunctiva, hemorragi

    Oküloglandüler tularemi : Olgu sunumu

    Get PDF
    Tularemi Francisella tularensis?in sebep olduğu bir infeksiyon hastalığıdır. Başlıca, mikroorganizmalar için bir reservuar olan kemirgenleri etkileyen zoonozdur. İnsana bulaşması vektörlerin ısırmasıyla, enfekte hayvan leşleri ile temas veya kontamine yiyeceklerin oral alınması gibi muhtelif yollarla olur. Vücuda giriş yerine bağlı olarak yedi klinik formu vardır. Ülseroglanduler form en sık, oküloglandüler form ise en az görülen şeklidir. Tularemi dünyanın pek çok yerinde salgınlara yol açabilir. Türkiye?de Marmara ve Karadeniz bölgesinde küçük salgınlar bildirilmiştir. Üst servikal lenfadenopati ve orbital şişlik ile başvuran adolesan hastaya tularemi mikroaglutinasyon test pozitifliği ile tularemi tanısı kondu ve streptomisinle tedavi edildi. Biz bu oldukça nadir görülen olguyu paylaşarak bilgi ve değerlendirmelerimizi tazelemeyi amaçladık.Tularemia is an infection disease caused by Francisella tularensis. It is primarily a zoonosis, affecting mainly the rodents, which can serve as a reservoir for the microorganism. The transmission to human usually occurs through several ways such as a bite of the vectors, by handling an infected carcass or by taking in a contaminated food orally. There are seven clinical forms of the disease that makes up of depending on the body entrance. The ulceroglandular form is the most frequently encountered manifestation but those at least seen is the oculoglandular form. Tularemia may cause outbreaks in many part of the world. Small epidemics were reported from the Marmara and the Black Sea regions of Turkey. The adolesan case was presented with upper cervical lymphadenopathy and orbital swelling. It was diagnosed as tularemia by the positivity of the tularemia microaglutination test, and treated by streptomycin. We aimed to share in such as a rare case to refresh our knowledge and consideration at all

    OLGU SUNUMU: AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİNİN BAŞVURU BULGUSU OLARAK FASİAL PARALİZİ

    No full text
    ÖZETFasial paralizi çocuklardaki lösemilerinin bir komplikasyonu olarak karşılaşılmasına rağmen lösemilerde ilk ve tanı koydurucu semptom olarak görülmesi çok nadirdir. Burada daha önce idiyopatik fasial paralizi tanısı ile steroid tedavisi verilen fakat sonradan etiyolojik faktörün akut lenfoblastik lösemi olduğu anlaşılan 16 aylık bir kız çocuk rapor edildi. Bu olgu fasial paralizili çocuklarda hematolojik malignensilerin de düşünülmesi ve primer araştırılmasının önemini vurgulamaktadır.Anahtar kelimeler: Akut lenfoblastik lösemi, fasial paralizi

    Brucellosis and headache in an epileptic patient

    Get PDF
    Brusellozis ülkemizde endemik görülen önemli bir enfeksiyon hastalığıdır. Hastalık hayvanlardan insanlara bulaşan, ateş, halsizlik, yorgunluk, grip benzeri bulgular, eklem, kas ve sırt ağrıları ve baş ağrısı gibi semptomlarla seyreden sistemik bir hastalıkdır. Bu yazıda, epilepsi tanısı ile takip edilen 15 yaşında kız hasta, antiepileptik tedavisi kesilme sürecinde iken, baş ağrısı semptomlarının olması ve tetkikler sonucunda bruselloz tanısı alması nedeniyle sunuldu. Baş ağrısı semptomuyla başvuran epilepsili hastalarda brusellozun akılda tutulması gerektiğini vurgulamak için bu olguyu sunmayı uygun gördük.Brucellosis is an important infectious disease seen as endemic in our country. It is transmitted from animals to humans and concerning multisystem with the symptoms such as fever, weakness, fatigue, flu- like finding, joint, muscle and back pain, and headache. In this case, a 15 years old a girl, being followed-up with epilepsy, was referred with headache that was turned out to be brucellosis at the end of investigation while antiepileptic drugs were gradually discontinued. We present this case to accentuate that Brucellosis should be taken into consideration in case of an epileptic patient comes across with headache

    Lomber ponksiyon sonrası paraparezi ile belirti veren aemofili A olgusu

    Get PDF
    Besides large intra-joint bleedings that are frequently observed in Hemophilia A, bleeding may also rarely occur in spinal joints. Additional to traumatic or spontaneous hematomas, cord suppression may be occured due to various reasons such as epidural tumor and infections, myelosclerosis and bone tissue suppression that occurs to the enlargement in the bone marrow because of hemolytic anemia and thalassemia. In the present study a 6 months old male who developed paraparesis as a result of spinal compression of a hematoma that occurred after lumbar puncture and then diagnosed with Hemophilia A presented on account of the present case, our aim is to emphasize that perispinal hematoma may lead to paraparesis and that paraparesis may develop due to neurological retention that is rarely seen in children with Hemophilia A.Hemofili A da büyük eklem içi kanamalar sık görülmesinin yanısıra, nadiren spinal eklemlerde de oluşabilir. Travmatik ya da spontan hematomların yanısıra kordun baskılanması, epidural tümor ve infeksiyonlar, myeloskleroz, hemolitik anemi ve talasemi gibi kemik iliğinde büyüme yaparak kemik dokuyu bastıran pek çok nedenlerle oluşabilir. Bu çalışmada lomber ponksiyon sonrası gelişen hematomun yaptığı spinal kompresyon sonucu paraparezi gelişen 6 aylık erkek olgunun yapılan incelemesi ile ilk Hemofili A tanısı konulması üzerine sunuldu. Amacımız bu vaka ile perispinal hematomun parapareziye yol açabileceğini ve hemofili A olgularında görülen nörolojik gerilemenin buna bağlı olabileceğini vurgulamaktır

    TEDAVİYE YANIT VERMEYEN KABAKULAK: KİSTİK HİGROMA OLGUSU

    No full text
    ÖZETKonjenital lenfatik malformasyon olan kistik higroma, çoğunlukla servikal bölge yerleşimli olup kistik lenfanjiyom olarak da adlandırılır. Oluşumu hakkında brankiyal yapıların inkomplet kapanması, lenf nodunda tükrük bezi inklüzyonu veya her iki durumun birlikte rol oynadığı iddia edilmektedir. Ayırıcı tanıda; tüberküloz lenfadenit, lipoma, kistik higroma, metastatik tümörler, lenfoma, süpüratif lenfadenitler, hemanjiom, lenfanjiom, laringosel ve ranulanın dikkate alınması gerekir. Tedavisi, cerrahi eksizyondur. Bu çalışmada kulak altında kitle şikâyeti ile kabakulak tedavisi gören fakat iyileşmeyince yanlış tanı aldığı fark edilip sevk edilen bir vakayı sunduk. Hastanın manyetik rezonans görüntülemesi yapıldı. Kistik higroma ile uyumlu kitle saptandı ve cerrahiye sevk edildi.Anahtar Kelimeler: Kistik higroma, kabakulak, lenfatik malformasyo

    TÜBERKÜLOZ TEDAVİSİ SIRASINDA GELİŞEN HEPATOTOKSISITE: OLGU SUNUMU

    No full text
    Tüberküloz dünyada ve gelişmekte olan ülkelerde önemli bir morbidite ve mortalitenedenidir. Son yıllarda olgularda artış görülmektedir. Tedavisinde en az 6 ay süreyle isoniazid, rifampisin, pirazinamid ve ethambutol gibi 1. basamak ilaçların kullanılması temeldir. Tedavide ilaç direnci önemli bir sorun oluşturduğu için çoklu ilaç tedavisi uygulanmaktadır. Tüberküloz tedavisinde kullanılan ilaçlar yan etki potansiyeline sahiptirler. En sık görülen yan etki hepatotoksisitedir. Bu durumda, ilaç tedavisine ara verilmesi ve karaciğer etkilenmesi geçtikten sonra tedaviye tekrar başlanması önerilmektedir. Burada deri tüberkülozu tanısı alan olgunun tedavisi sırasında gelişen hepatotoksisiteyi sunarak, anti tüberküloz tedavinin oluşturduğu hepatotoksisiteyi gözden geçirmeyi amaçladık.Anahtar Kelimeler: Anti-Tüberküloz ilaçlar, deri tüberkülozu, hepatotoksisit

    DESENDAN SEYİRLİ BİR GUİLLAİN BARRE SENDROMU OLGUSU

    No full text
    ÖZETGuillain Barre Sendromu (GBS), sıklıkla simetrik güçsüzlük ve arefleksi ile karakterize akut inflamatuar polinöropatidir. Geçirilmiş bakteriyel veya viral enfeksiyonların tetiklediği otoimmün bir hastalık olduğu kabul edilmektedir. Çocukluk çağı GBS'de mortalite %1-2 oranındadır ve genellikle solunum yetersizliğine bağlı olarak gelişir. Burada 14 yaşında viral enfeksiyon sonrası GBS gelişen bir erkek çocuk sunularak bu sendromun klinik özellikleri gözden geçirildi.Anahtar kelimeler: Çocuk, Guillian-Barre Sendromu, Klinik bulgula

    Effectiveness of doxazosin in scorpion stings : child case report

    Get PDF
    Akrep sokması vakaları, özellikle çocuklarda kalp, solunum ve nörolojik sistemi etkileyen komplikasyonlar nedeniyle ölümcül olabilen acil hastalar grubundadır. Kalp etkilenimi, alfa reseptörlerinin uyarımı sonucunda görülebilmektedir. Bir alfa reseptör blokoru olan doksazosin kalp etkilenimi olan olguların tedavisinde kullanılabilmektedir. Biz de ak- ciğer ödemi tablosunda olan ve doksazosin ile başarılı bir şekilde tedavi olan bir yaşındaki olguyu sunmayı hedefledik.Cases of scorpion stings in emergency populations can be fa- tal, especially in children, due to complications affecting the heart, respiratory, and neurological systems. Heart influences can be seen as a result of stimulation of alpha receptors. An al- pha receptor blocker, doxazosin, can be used for treatment of all cases with cardiac influences. We aimed to present a 1-year- old patient presenting with a scorpion sting with pulmonary edema who was successfully treated with doxazosin

    Evaluation of cases with diabetic ketoacidosis monitorized in intensive care units

    Get PDF
    Amaç: Bu çalışmada diyabetik ketoasidoz (DKA) tanısı ile çocuk yoğun bakımda takip edilen hastaların demografik veri ve klinik özellikleri değerlendirildi. Yöntemler: Hastaların dosyaları geriye yönelik olarak incelendi. Olguların cinsiyet, yaş, yakınma ve klinik özellik bilgileri incelendi. Mann Whitney U ve ki-kare istatistik analizleri yapıldı. Bulgular: Ortalama yaşları 9.9±3.7 olan 16 kız, 9 erkek hasta çalışmaya alındı. En sık yakınmalar sırasıyla nefes darlığı, polidipsi, kilo kaybı, poliüri idi. Hastalar dispneik, takipneik, taşikardik ve asidotik idi. Hastalar çocuk yoğun bakım ünitesinde DKA tedavi protokolü ile tedavi edildi. Hastalarda GKS 12±5 saatte, kan şekerleri 14±7 saatte, kan gazları 6±5 saatte düzeldi. Hastaların hiçbirinde komplikasyon gelişmedi. Kan şekerleri kontrol altına alınan hastalar poliklinik kontrolü tavsiyesi ile taburcu edildi. Sonuç: DKA’lu hastalar, doğru ve hızlı tanının ardından sıkı takip kuralları yanı sıra uygun ve dinamik tedavi verilerek başarı ile tedavi edilebilmektedir. Bu sonuçlarla DKA hastalarının çocuk yoğun bakım ünitelerinde takip edilmesinin daha uygun olacağını vurgulamak istedik.Objective: In this study, we have investigated the demographic and clinical characteristics of pediatric cases with diabetic - ketoacidosis (DKA) followed-up in intensive care units. Methods: This is a retrospective analysis of all patients’ files with respect to their demographic factors as gender, complaints, age and clinical features. Mann Whitney U and chi-square statistical tests were performed. Results: The study group consists 16 female and 9 male children with a mean age of 9.9±3.7 years. The most frequent complaints of the cases were dyspnea, polydipsia, weight loss and polyuria in decreasing order of frequency. They admitted to the hospital because of respiratory distress, tachypnea tachycardia and acidosis. They treated by DKA protocol in the intensive care unit. We normalized Glasgow Coma Scores (GKS) in 12±5, blood sugar levels in 14±7, and blood gas levels in 14±7 hours. Any complication had not developed and the patients under glycemic control were discharged from the hospital with recommendations for outpatient follow-up. Conclusion: DKA cases could be treated rapidly and successfully thanks to accurate and rapid diagnosis followed by strict monitorization protocol. In conclusion we wanted to emphasize that monitorization of patients with DKA should be performed in pediatric intensive care units
    corecore