14 research outputs found
Question asking in design reviews: how does inquiry facilitate the learning interaction?
Design reviews are common educational practice in design disciplines, where students meet with instructors and other stakeholders to discuss the progress of a project they are engaged in. Such reviews are tightly coupled with project-based learning approaches in the design studio. A number of research studies have looked into various characteristics of instructor-student interactions during design reviews. In this study, we investigated the question-asking behavior of instructors, students and clients. We paid particular attention to high-level questions that relate to causal and generative reasoning. We analyzed 22 reviews involving six undergraduate industrial designers, who undertook design projects individually. We observed that the instructors and clients were not effective in modeling question asking behavior for the students during the reviews. We also observed that the structure of the reviews did not facilitate the desired behavior either. Consequently, we present a theoretical framework that proposes a more explicit structure for design reviews, deliberately addressing particular aspects of the design process. Ultimately, we suggest that instructors should be inquisitive about the students’ design approach, and that the students should take responsibility for reflectively articulating their design thinking and actions during design reviews
A rare complication of tuberculosis: Acute paraplegia
Background: Tuberculous radiculomyelitis(TBRM) is one of the complications of neurological tuberculosis and includes cases of arachnoiditis, intradural spinal tuberculoma or granuloma, and spinal cord complications of tuberculous meningitis (TBM). Here, we report a case of TBRM which presented with acute paraplegia.Case Details: Neurological examination on admission revealed flaccid paralysis, bilateral extensor plantar responses, and exaggerated deep tendon reflexes. Cerebrospinal fluid analysis showed xanthochromic fluid that contained 600 cells/mm3, 98% lymphocytes, protein 318 mg/dl and glucose 51 mg/dl (blood glucose 118 mg/dl). On thorax CT, calcified lymph nodes that were sequelae of primary tuberculosis infection was detected. Antituberculosis and intravenous corticosteroids treatment was started. Seven weeks from the onset, on-control spinal MRI myelomalacia was determined, and there was no leptomeningeal enhancement. After six weeks of rehabilitation, lower limb total motor score was increased from 0/50 to 15/50.Conclusion: Tuberculous radiculomyelitis is a complication of TBM. It is rarely seen.Keywords: Tuberculosis, Paraplegia, Tuberculous radiculomyeliti
Real-World Outcomes of Anti-VEGF Treatment for Neovascular Age-Related Macular Degeneration in Turkey: A Multicenter Retrospective Study, Bosphorus Retina Study Group Report No: 1
Objectives: To evaluate the real-world outcomes of intravitreal anti-vascular endothelial growth factor (anti-VEGF) treatment in neovascular age-related macular degeneration (nAMD) patients.
Materials and Methods: Multicenter, retrospective, interventional, non-comparative study. The records of nAMD patients treated with an anti-VEGF agent on a pro re nata treatment regimen basis between January 2013 and December 2015 were reviewed. The patients who completed a follow-up period of 12 months were included. Primary outcome measures of this study were the visit and injection numbers during the first year.
Results: Eight hundred eighty eyes of 783 patients met the inclusion criteria for the study. Mean number of visits at month 12 was 6.9±2.5 (range: 1-15). Mean number of injections at month 12 was 4.1±1.9 (range: 1-11). Mean visual acuity at baseline and months 3, 6, and 12 was 0.90±0.63 LogMAR (range: 0.0-3.0), 0.79±0.57 LogMAR (range: 0.0-3.0), 0.76±0.57 LogMAR (range: 0.0-3.0), and 0.79±0.59 LogMAR (range: 0.0-3.0), respectively. Mean central retinal thickness at baseline and months 6 and 12 was 395±153 μm (range: 91-1582), 330±115 μm (range: 99-975), and 332±114 μm (range: 106-1191), respectively.
Conclusion: The numbers of visits and injections were much lower than ideal and were insufficient with the pro re nata treatment regimen
Elektromanyetik hüzme üretimi için sıfıra yakın indisli kabukların tasarımı, simülasyonu ve ölçümü
In this study, design and simulation of three-dimensional (3D) shell structures, which generate directional radiation patterns from isotropic sources, with near-zero-index (NZI) characteristics, as well as their realizations via low-cost 3D printing are presented. Throughout the design process of NZI beam generators, both homogenized structures, in which near-zero relative permittivity and/or permeability values are enforced, and actual models involving periodic arrangements of dielectric rods are examined. The solutions of electromagnetic problems are obtained by using rigorous implementations of novel surface-integral-equation (SIE) formulations in frequency domain. Iterative solutions of matrix equations derived from SIEs are accelerated by different forms of the multilevel fast multipole algorithm (MLFMA) and suitable preconditioners, when necessary. First, reflection and refraction properties of NZI media are extensively examined to obtain efficient structures in the intended frequency regimes. Then, alternative strategies are employed to obtain customized radiation patterns. In this context, various cavities with strong resonance behaviors are designed as source regions of the shells. At the same time, outer surfaces are modified to either enhance or suppress outgoing electromagnetic fields. In addition to comprehensive simulations and analyses of NZI beam generators, their effective capabilities are verified by measurements on different prototypes fabricated via 3D printing. In order to realize NZI properties efficiently via dielectric rods, various 3D printing materials are extensively investigated by an electromagnetic characterization setup. Measurements of diverse NZI shell structures are presented to demonstrate that NZI properties are successfully achieved by well-designed arrangements of dielectric rods with proper materials. The results demonstrate the feasibility of efficient, effective, low-cost, and reconfigurable NZI shells to generate alternative beam configurations that can be useful in a plethora of microwave applications.Bu çalışmada, eşyönlü kaynaklardan yönlü ışınım örüntüleri oluşturan sıfıra yakın indis (SYİ) niteliğine sahip üç boyutlu (3B) kabuk yapılarının tasarım ve benzetimleriyle birlikte, bu yapıların düşük maliyetli 3B baskı ile gerçeklemesi sunulmaktadır. SYİ hüzme üreteçlerinin tasarım süreçlerinde, hem sıfıra yakın bağıl elektriksel geçirgenlik ve/veya manyetik geçirgenlik değerlerinin kullanıldığı homojen modeller, hem de periyodik olarak yerleştirilen diyelektrik çubuklar içeren gerçekçi modeller incelenmiştir. Elektromanyetik problemlerin çözümleri, frekans uzayında etkin yüzey integral denklemi formülasyonlarının titiz uygulamaları vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Yüzey integral denklemlerinden elde edilen matris denklemlerinin iteratif çözümleri, çok seviyeli hızlı çokkutup yöntemi (ÇSHÇY) ve gerektiğinde önkoşullayıcılarla hızlandırılmıştır. İlk olarak, istenilen frekans aralıklarında etkili yapılar elde etmek için, SYİ ortamlarının yansıma ve kırınım özellikleri kapsamlı olarak incelenmiştir. Sonrasında, isteğe göre uyarlanmış ışınım örüntüleri elde etmek için farklı stratejiler uygulanmıştır. Bu kapsamda, güçlü rezonans davranışlarına sahip çeşitli kovuklar, kabukların kaynak bölgeleri olarak tasarlanmıştır. Aynı zamanda, dış yüzeyler, dışarı çıkan elektromanyetik dalgaları güçlendirmek veya zayıflatmak için şekillendirilmiştir. SYİ hüzme üreteçlerinin kapsamlı benzetimlerine ve analizlerine ek olarak, bunların etkin kabiliyetleri 3B yazıcılarla üretilen farklı prototiplerin ölçümleriyle doğrulanmıştır. Diyelektrik çubuklarla SYİ özelliklerini verimli bir biçimde elde edilebilmesi için, çeşitli 3B yazıcı malzemeleri bir elektromanyetik karakterizasyon düzeneği ile kapsamlı olarak incelenmiştir. Çok çeşitli SYİ kabuk yapılarının ölçümleriyle, SYİ özelliklerinin iyi tasarlanmış ve uygun malzemeler içeren diyelektrik çubuk dizilimleriyle başarılı bir şekilde elde edildiği gösterilmiştir. Sonuçlar, çok sayıda mikrodalga uygulamasında faydalı olabilecek alternatif hüzme şekillerinin oluşturulabilmesi için, verimli, etkili, düşük maliyetli ve yeniden yapılandırılabilir SYİ kabukların uygulanabilirliğini göstermektedir.M.S. - Master of Scienc
Analysis Of Factors Affecting E-commerce Performance
Tez (Yüksek Lisans) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2008Thesis (M.Sc.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2008Son yıllarda hızla gelişen ve değişen teknoloji hayatın her yönünü derin biçimde etkilemektedir. Bu etki geleneksel ticaret sürecini ve iş yapış biçimlerini de değiştirmektedir. İnternet yayılımının başlangıç süreci, ticari aktivitelerde tanıtım sürecinin sanal ortama aktarımı şeklinde gerçekleşti. Gelişen teknoloji ürün ve hizmet çeşidine göre satışın, teslimatın, ödemenin, servis sonrası destekleyici süreçlerin internet üzerinden yapılmasını, elektronik ticareti mümkün kıldı. Uzun yıllar içerisinde elde edilen deneyimlerle oluşmuş bu süreçleri yeni ve alternatif bir kanal olan internet ortamına adapte etmek firmalar açısından hayati öneme sahiptir. Bazı firmalar bu süreci çok başarılı bir şekilde gerçekleştirirken bazı firmalar ölümcül sonuçlar doğurabilecek başarısızlıklar yaşamışlardır. Firmaların e-ticarete adaptasyon sürecini başarıyla gerçekleştirmeleri için bu sürece etki eden faktörler ve etki düzeylerinin tespiti bu çalışmanın temel hedefiydi. Literatürün detaylı taraması sonucunda e-ticaret başarısına etki eden kritik faktörler belirlenmiş ve çalışma anketi hazırlanmıştır. Anket 81 büyük ölçekli firmada yöneticilere uygulanmıştır. Önerilen model ve hipotezlerden hareketle çoklu regresyon analizi metoduyla incelenen anketler sonucunda elde edilen bulgular e-ticaret başarısını tahmin etmede rekabet baskısı, müşteri baskısı, teknoloji entegrasyonu ve tamamlayıcı iş kaynakları faktörlerinin önemli etkisi olduğudur. Tamamlayıcı İnsan Kaynakları faktörünün e-ticaret başarısını tahmin etmede bir etkisi görülmemiştir. Elde edilen sonuçlar literatürle parallelik göstermektedir.Increasingly growing and changing technology affects all aspects of life. This effect is changing the traditional commerce prosesses and work styles. Startup phase of the internet diffusion was transfering the introduction process of commercial activities to the virtual environment. According to the product and service types, developing technology enables selling, procurement, payment and after sale support processes via web. Adapting the processes which form by experience in decades to an alternative channel “Internet” is vital for organizations. Some organizations actualized this process successfully, some organizations are encountered fatal failures. The target of this study was determining the factors and their impact ratio to the successful e-commerce adoption continuum. After a comprehensive literatur review, critical factors of e-commerce success were determined and survey questions are prepared. Questionarries are conducted with 81 managers of large scale companies. Respecting to the proposed model and hypothesis, survey data is observed using multiple regression analysis. Results shows that competitor pressure, customer pressure, technology integration and complementary business resources are significantly affects e-commerce success prediction. However complemetary human resources doesn’t have an effect in order to predict e-commerce success. Results are consistent with the literatur.Yüksek LisansM.Sc
A model proposal for measuring organizational modularity and investigating its relationship with strategic flexibility
Tez (Doktora) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2015Thesis (Ph.D.) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2015Organizasyonlar değişen koşullara adapte olabilmek ve ortaya çıkan fırsatları değerlendirebilmek için birleşme, satın alma, ya da yeniden yapılanma gibi değişikliklere gitmektedir. Bu aktiviteler, hızla gelişen teknolojinin de katkısıyla, günden güne karmaşıklaşan ürün, hizmet ve süreçlerin yönetimini zorlaştırmaktadır. Organizasyonların bu aktiviteleri başarıyla ve olabildiğince düşük düzeyde çaba ve kaynak harcayarak gerçekleştirebilmek için ihtiyaç duydukları organizasyon yapısı ve bu değişikliklere kolay uyum sağlayabilmek için ihtiyaç duyulan esneklik bu çalışmanın araştırma konusudur. Çalışmada organizasyonel modülerliğe dair detaylı bir literatür araştırması yapılmıştır. Bundan hareketle mevcut tanımların yeterince kapsayıcı olmadığı sonucuna varılmış ve detaylı bir tanımlama yapılmıştır. Daha sonra organizasyonel modülerlik ölçüm modelleri incelenmiş ve mevcut modellerde organizasyonel modülerliğin farklı açılardan ve sınırlı bir kapsamda ele alındığı ve belirli boyutların göz ardı edildiği gözlemlenmiştir. Bu sebeple, yeni bir ölçüm modeli geliştirmek üzere organizasyonel modülerliğin özellikleri araştırılmıştır. Araştırma sonucunda organizasyonel modülerliğe ilişkin belirlenen özellikler içsel ve dışsal özellikler altında gruplanmıştır. İçsel organizasyonel modülerlik özellikleri Baldwin ve Clark (2000)'in görünür tasarım kuralları ve Mintzberg (1979)'in organizasyon tasarım parametreleri göz önünde bulundurularak analiz edilmiş ve sınıflandırılmıştır. Literatür araştırmasında organizasyonel modülerlik özelliklerini organizasyon tasarım parametreleri veya modüler tasarım kuralları üzerinden analiz eden bir çalışmaya rastlanmamıştır. İçsel organizasyonel modülerlik özellikleri kendi kendine yeterlik, yeniden yapılandırılabilirlik, hiyerarşik olmayan yapı, bağımsız kararlar, tanımlanmış süreç standartları, tanımlanmış çıktı standartları; dışsal organizasyonel modülerlik özellikleri ise tedarikçi değiştirebilme kapasitesi, birleşme yapabilme kapasitesi, geçici personel kullanabilme kapasitesi ve dış kaynak kullanabilme kapasitesi alt boyutları kullanılarak ölçülmüştür. Dolayısıyla, organizasyonel modülerlik yukarıda bahsedilen içsel ve dışsal organizasyonel modülerlik boyutları için belirlenen alt boyutlar üzerinden ölçülmüştür. Organizasyonel modülerlik literatürünün yanı sıra, stratejik esneklikle ilişkili literatür araştırması da yapılmış ve bu araştırma sonucunda stratejik esnekliğin ölçümüne dair daha çok sayıda ve daha kapsamlı modellere ulaşılmıştır. Bu modellerden ve modellerde kullanılan sorulardan hareketle, stratejik esnekliğin ölçümüne yönelik olarak, ürün/hizmet çeşitliliği, rekabet yeteneği, değişime uyum sağlama ve fırsat/tehditlere hazırlıklı olma boyutlarını kapsayan bir ölçüm modeli geliştirilmiştir. Bu ölçüm modellerinin dışında, organizasyonel modülerliğin stratejik esneklik üzerindeki etkisini inceleyecek bir yapısal model de oluşturulmuştur. Bu çalışmanın temel amacı organizasyonel modülerliğin stratejik esneklik üzerindeki etkisinin incelenmesidir. Gerek organizasyonel modülerlik gerekse de stratejik esnekliğin boyutları ve alt boyutlarına ilişkin sorular, literatür araştırması sonucu elde edilen kavram tanımları ve sorulardan hareketle hazırlanmıştır. Saha araştırması için, ürün modülerliğinin yüksek olması nedeniyle yazılım sektörü seçilmiştir. Bunun nedeni, ürün modülerliğinin her ne kadar organizasyonel modülerlikle doğrudan bir ilişkisi olmak zorunda olmasa da organizasyonel modülerliği kolaylaştırıcı bir özellik taşımasıdır. Türkiye'de faaliyet göstermekte olan yazılım firmalarına uygulanan anket sonucunda kullanılabilir 221 anket üzerinden yapısal eşitlik modelleme yöntemiyle istatistiksel analiz çalışması yapılmıştır. Değişkenlerle ilgili tanımlayıcı verilerin analiz edilmesi, güvenirlik ve normalliğe uyum testlerinin yapılabilmesi için yaygın olarak kullanılan SPSS yazılımı kullanılmıştır. Yapısal eşitlik modeli analizleri için ise açık kaynak kodlu özgür bir yazılım olan R yazılım platformundaki Lavaan ve semTools paketleri kullanılmıştır. Analizler sonucunda, dışsal organizasyonel modülerlik daha yüksek olmakla birlikte, hem dışsal organizasyonel modülerliğin hem de içsel organizasyonel modülerliğin organizasyonel modülerliği kuvvetli biçimde ve birbirine yakın düzeylerde açıkladıkları; içsel organizasyonel modülerlik için bağımsız kararlar ve düşük etkileşimin, dışsal organizasyonel modülerlik için ise tedarikçi değiştirebilme kapasitesinin beklenenden farklı olarak organizasyonel modülerliği açıklamakta etkili olmadıkları, bunların dışındaki tüm ölçütlerin ise içsel ve dışsal organizasyonel modülerliği açıklamakta yüksek etkileri olduğu görülmüştür. Organizasyonel modülerliğin stratejik esneklik üzerinde gözlenen etkisi oldukça güçlü ve anlamlıdır, bu sonuç literatürdeki görüş ve çalışmalarla uyum göstermektedir. Bu çalışma organizasyonel modülerliğin ölçümü için kapsamlı bir model önerisi içermesinin yanı sıra, stratejik esnekliğe etkisinin de incelenmesi açısından öncü bir çalışma olarak değerlendirilmektedir.Increasing use of information technologies provide organizations with opportunities to shorten the new product and service development cycles. As a result, these organizations have the chance to bring their products rapidly to the market and to meet the customer demands. In parallel to the developments in information technologies, advances in transportation capabilities lead organizations to enter into new geographies and markets quickly and at low costs. Due to these new conditions, both the internal processes and external relationships of organizations are getting more complex than ever before. Therefore, organizations are reconfiguring their structures and/or making alliances and acquisitions in order to seize the opportunities in international markets and respond to the increasing international competition. Meeting the stated performance goals and being successful, and consequently gaining competitive advantage, necessitates managing these reconfigurations and cooperations effectively. To accomplish this, intended resources and capabilities of the new units and organizations that is being cooperated or acquired, should be adapted and integrated quickly to the internal individual units and organization as a whole. By this way, the capabilities that can be hardly developed or even cannot be developed internally can be obtained from third parties, relatively in a short period. As a result, organizations need a new type of organization structure, which can effectively respond to these environmental changes and provide flexibility. For this reason, an increasing amount of attention is being paid in the literature to organizational modularity and strategic flexibility concepts, which correspond to the mentioned properties of the dynamic organizations. In this study, an extensive literature review is conducted to define and analyze the organizational modularity and strategic flexibility concepts. According to the results of this review, it is clear that a comprehensive definition of organizational modularity concept has not been established yet. Therefore, a new comprehensive definition of organizational modularity concept is proposed in this study, by considering Baldwin and Clark's (2000) visible modular design rules and some other organizational modularity specific aspects, such as reconfigurability and independent decisions. Thereafter, organizational modularity measurement models are also investigated and it is concluded that the current measurement models include only limited number of sub-dimensions of organizational modularity concept. In summary, none of the current measurement models covers all aspects of organizational modularity, and most of these models use Schilling and Steensma (2001)'s study as a basis and consider only the external properties of organizational modularity. Before developing an organizational modularity measurement model, the relationship between product modularity and organizational modularity, which is called as "mirroring hypothesis" in the literature, is also investigated. Although, there is a general tendency to assume a direct relationship between product modularity and organizational modularity theoretically in the literature, empirical investigations generally do not support this direct relationship and state that the relationship is much more complex than the theoretical assumptions. Therefore, product modularity is not treated as a property or direct cause of organizational modularity; rather it is treated as a facilitator for organizational modularity, in this study. Consequently, properties of organizational modularity are listed and explained in detail and classified into two groups as internal and external for the purpose of developing a new measurement model. Internal organizational modularity includes eight sub-dimensions such as self-containedness, reconfigurability, independent decisions, less hierarchical levels, defined process standards, defined output standards, awareness, and low level of interaction. On the other hand, external organizational modularity includes four sub-dimensions such as supplier replacement capability; outsource usage capacity, alternative work arrangements usage capacity and alliance formation capacity. The above listed internal properties of organizational modularity are analyzed regarding Mintzberg's organizational design parameters and Baldwin and Clark's modular visible design rules. By this means, properties of organizational modularity and their relationship with the organization literature is justified. Regarding this issue there exists no study in the literature that investigates the organizational design parameters and modular visible design rules together with organizational modularity properties. Properties of external organizational modularity identified in this study are mainly from Schilling and Steensma (2001)'s study, but some additional properties are extracted from other studies (e.g., dependency to the suppliers from Hoetker (2006)'s study). External organizational modularity properties such as alliance formation, alternative work arrangements, and outsourcing are evaluated by considering the capacity of the organizations rather than their current usage levels. This point is critical, as the main idea of organizational modularity is having several real options that can be used when needed. The options available are not obligatory in nature; rather, they can be regarded as rights that can be used to comply with the requirements. Strategic flexibility literature is also reviewed in this study, and by taking the dimensions and questions related to strategic flexibility from different studies in the literature as a basis, a new strategic flexibility measurement model consisting of four dimensions (i.e., product/service variety, competition capability, adaptability to change, and preparedness to opportunities/threats) is developed. Finally, a structural model, which consists of the above mentioned measurement models of organizational modularity and strategic flexibility, is proposed. This structural model is used to examine the relationship between organizational modularity and strategic flexibility, which is the main research question of this study. Then, in order to measure internal organizational modularity, external organizational modularity, and strategic flexibility concepts, a self-administered questionnaire is prepared. It is worth to mention here that, both the developed model and related questionnaire instrument are not sector or geography specific. Software industry, which is extensively studied in product modularity researches, is chosen as the industry to be examined in terms of empirically validating the proposed conceptual model and testing the hypotheses. Software industry is very dynamic in its nature, and one of the few industries, where product modularity is being applied. Modular design initiatives in software industry is as old as the coding of punch cards. There are some researches in the literature, which investigates product modularity and organizational modularity of software organizations, and concludes that there is no direct or causal relationship between them In most of the studies in the literature, it is obviously seen that product modularity acts as a facilitator for organizational modularity. Therefore, the relevant questionnaire is applied to Turkish software companies. Out of 260 companies, 230 valid questionnaires, which can be statistically analyzed, are collected. After performing the multivariate normality tests to identify outliers in the data set, nine of the questionnaires are excluded and the final analyses are performed on 221 cases. SPSS program is used for the descriptive and normality tests of the data, and R program (Lavaan and semTools packages) is used to solve the structural equation model. R program is widely used by statisticians and researchers as it has an open source and comprehensive library for different areas of the statistics. Results indicate that although organizational modularity is slightly better defined by external organizational modularity, internal and external organizational modularity dimensions both significantly defined organizational modularity. Most of the sub-dimensions of internal organizational modularity, except independent decisions and low level of interaction, are loaded highly to moderately highly on the internal organizational modularity factor. Similarly, all sub-dimensions of external organizational modularity, except dependency to the suppliers, are loaded highly on the external organizational modularity factor. Sub-dimensions that are not loaded highly on the relevant factors should be investigated further in future studies. For the strategic flexibility construct, product/service variety, competitive capability, adaptability to change, and preparedness to the opportunities/threats dimensions are all loaded highly on the strategic flexibility factor. Fit indices and power assessment test values of each measurement model and the structural model as well, were all acceptable when compared to the threshold values. As the developed model has a strong theoretical background, it is decided not to make any modifications in the model regarding the modification indices. Based on the results, the main hypothesis, which indicates that 'organizational modularity affects strategic flexibility', is supported.DoktoraPh.D
Prenatal olarak tanı konulan parsiyel monozomi 13q sendromu olgusu
13. kromozomun uzun kolundaki parsiyel delesyon mental retardasyon, gelişme geriliği ve çeşitli konjenital malformasyonlarla karakterize nadir görülen kromozomal bir bozukluktur. Etkilenenlerin fenotipleri delesyonun lokasyon ve boyutuna göre değişkenlik gösterir. Santral sinir sistemi, kardiyak, genitoüriner, iskelet sistem malformasyonları ve kraniyofasyal dismorfizm bulguları gözlenebilir. Erken genetik sonogram ve karyotipleme ile prenatal tanısı mümkündür. Major malformasyonların eşlik etmediği mental retardasyon ve gelişme geriliğinin ön planda olduğu olgularda prenatal tanı zor olabilir. Bu olguda, 14. gebelik haftasında multipl anormal ultrason bulguları sonucu karyotipleme yapılarak prenatal dönemde 13-q sendromu tanısı konulan bir hasta tanımlanmıştır