78 research outputs found
“I did it wrong, but i know it”: Young children's metacognitive knowledge expressions during peer interactions in math activities
Previous studies reveal that children's metacognitive skills make massive progress during the early childhood period. We believe that examining how children use metacognitive skills in the learning process is crucial for shaping future learning experiences. This case study explores how children's metacognitive knowledge emerges through peer interactions in mathematical measurement activities. Sixteen activities based on the dimensions of mathematical measurement skills of length, area, weight, and volume were applied and video recorded. We systematically observed two 5-year-old children in these activities for 10 weeks. A framework of analysis was developed from the results of previous research on children's metacognition. Children's metacognitive knowledge was analyzed in mathematical statements and other variables were also extracted. Using qualitative analysis, this study indicates how children's mathematical thinking skills are reflected in their expressions of metacognitive knowledge during peer interactions. Difficulties in assessing and measuring children's metacognition are also discussed. © 202
Modeling of natural gas consumption: An analysis for Turkey with the MARS method
Bu çalışmada Türkiye’deki doğal gaz talebinin tahmin edilmesine yönelik model ortaya konması amaçlanmaktadır. Doğal gaz tüketimi bağımlı değişken olarak ele alınmış, buna bağlı olarak makroekonomik veriler, iklim koşulları, enerji ve fiyat verileri ile toplumsal ve kültürel veriler bağımsız değişken olarak kullanılmaktadır. Aylık verilerin değerlendirildiği bu çalışmada değişkenlere ait 2015 yılı ocak ayı ile 2021 yılı haziran ayı arasındaki 78 gözlem kapsama dâhil edilmiştir. Madelin analiz sürecinde MARS yönteminden faydalanılmıştır. Modelde 3 temel fonksiyon ile sıcaklık oranı ve yenilenebilir enerji oranı olarak 2 değişken yer almaktadır. Sıcaklık azalışları makul seviyelerde olduğu sürece yenilenebilir enerjideki artış oranının doğal gaz tüketiminin düşmesinde çok önemli etkiye sahip olduğu görülmektedir. %99 oranında ithalata bağımlı olan doğal gazın makroekonomik dengeler içerisindeki payını azaltmak için, sıcaklık değişikliklerimi kontrol edemediğimiz bir durum olduğundan, yenilenebilir enerji yatırımlarına hız kesmeden devam edilmesi gerektiği analiz sonucunda ortaya çıkmaktadır.In this study, it is aimed to present a model for estimating the natural gas demand in Turkey. Natural gas consumption is considered as the dependent variable, and accordingly, macroeconomic data, climatic conditions, energy and price data, and social and cultural data are used as independent variables. In this study, in which monthly data were evaluated, 78 observations of the variables between January 2015 and June 2021 were included in the scope. MARS method was used in the Madelin analysis process. The model includes 3 basic functions and 2 variables as temperature rate and renewable energy rate. As long as temperature decreases are at reasonable levels, it is seen that the rate of increase in renewable energy has a very important effect on the decrease in natural gas consumption. In order to reduce the share of natural gas, which is 99% dependent on imports, in macroeconomic balances, it is revealed as a result of the analysis that renewable energy investments should be continued without slowing down, since we cannot control the temperature changes
Mirtazapine-Related manic / hypomanic shift: Mini review and case report
Mirtazapine-related manic / hypomanic shift: mini review and case report
Mirtazapine is a pharmacological agent frequently used both as an antidepressant and as a hypnotic
sedative agent. However, manic shift, an important side effect of other antidepressants, has not been
adequately addressed in the treatment of mirtazapine, and the evidence has been only available from
case reports. This mini-review and case report aimed to compile case reports on mirtazapine related manic
shifts and to report a case where a manic shift was determined relatively early compared to that in these
cases
Eskişehir’de Yaşam Boyu Öğrenme Başlığı Altında Yetişkin Eğitiminin Analizi
Günümüzde en hızlı eskiyen argümanların başında bilgi gelmektedir. Bilim ve teknoloji öylesine hızlı gelişim gösterir ki, sadece kırk yıl önceki bilgiler değil beş yıl öncesindeki bilgiler dahi yeterliliğini yitirmektedir. Bilginin güncelliğini bu derece hızlı kaybettiği bir dünyada yaşam boyu öğrenme, önemi gittikçe artan kavramlardan biri olarak karşımız çıkar. Yaşam boyu öğrenme; kişisel, toplumsal, sosyal ve istihdam ile ilişkili bir yaklaşımla bireyin; bilgi, beceri, ilgi ve yeterliliklerini geliştirmek amacıyla hayatı boyunca katıldığı her türlü öğrenme etkinlikleri olarak tanımlanmaktadır. Bu kavram gelişmiş ülkelerde çok uzun yıllardır gündemde olan, daha da önemlisi yaşama geçmiş bir niteliğe sahiptir. Hatta öyle ki; Amerika Birleşik Devletlerinde eğitim bütçesinin yarıdan fazlasının, yetişkinlerin eğitimi için harcandığı bilinmektedir. Türkiye için ise kavram yeni olmamakla birlikte yaygın görülmemekte ve günümüz koşullarının çok uzağında yürütülmektedir. Yaşam boyu öğrenmede sadece meslek sahibi olmayanlara ya da meslek değiştirmek isteyenlere yeni meslek kazandırmak değil, aynı zamanda bilgileri sürekli tazelemekte amaçtır. Ancak Türkiye’deki duruma bakıldığında amacın bilgi tazelemek yerine daha çok istihdama yönelik olduğu görülmektedir. Bu araştırmada Türkiye’deki uygulamaların Eskişehir platformu üzerinde masaya yatırılması ve başarılı bir yetişkin eğitiminin kent düzeyinde profilinin çıkarılması amaçlanmaktadır. Meslek edindirme kursları başlığı altında faaliyet gösteren kurumlar üzerinde yürütülecek çalışmada, “Eskişehir’de halk yetişkin eğitiminde neyi öğrenmek istiyor?”, “Bunu nasıl ve hangi yöntemlerle öğrenmek istiyor?” gibi sorulara yanıtlar aranmaktadır. Araştırmada ayrıca şehrin demografik haritasının çıkarılması ve kent halkının şimdiye kadarki memnuniyetlerinin tespit edilip ölçümlenmesi de hedeflenmektedir. Bu çerçevede öncelikle demografik veriler taranıp, sonra genel olarak kent halkına uygulanacak anketlerle beklenti, imkan ve istekler ortaya çıkarılmıştır. Bir dönem kurs almış ve halen kurs alan kursiyerlere uygulanacak ikinci düzey anketlerle kişilerin memnuniyeti ölçümlenirken, kurs müdürleri ve öğretmenleriyle yapılan görüşmelerde uygulayıcıların görüşleri alınarak, başarılı örnek olaylar irdelenmiştir. Nicel ve nitel yöntemlerin birlikte kullanılacağı bu projede Eskişehir halkının yaşam boyu öğrenme perspektifinde şu ana kadar aldıkları ve bundan sonraki beklentileri üzerine genel bir değerlendirmeye ulaşılmıştır. Bu araştırma aynı zamanda sertifikasyonun işletme ve kuruluşlar açısından öneminin irdeleneceği ikinci bir çalışma açısından da öncül bir niteliğe sahiptir
Effects of ındoor environmental quality on energy efficiency and occupant comfort in high-rise residential buildings
Hızlı kentleşme, bilimsel ve teknolojik ilerleme ile ekonomik gelişmelerin ortak kesişim noktasında yer alan yüksek yapılar başta birer ofis yapısı iken günümüzde sayıları giderek artan konut yapıları olarak kullanılmaya başlamıştır. İnsanların zamanlarının büyük bir kısmının konutlarda geçiyor olması nedeniyle yüksek yapıların konut işleviyle kullanıldığında da kullanıcılarına standart bir konut konforunu sunması gerekir. Bu bağlamda dünyanın her yerinde üretilmekte olan yüksek konut yapılarındaki iç ortam kalitesinin kullanıcı sağlığına uygunluğu araştırılması gereken önemli bir konudur. Kullanıcılara her türlü aktivitelerini yapabilecekleri ideal iç ortamı oluşturmak için yapının enerji tüketmesi gerekir. Yapı sektörünün toplam enerji tüketimindeki payının ortalama %30-40 arasında olduğu düşünüldüğünde, yapılarda sağlanacak enerji verimliliğiyle enerji tasarrufu yapmak mümkündür. Yüksek yapılar, ölçekleri gereği az katlı yapılardan çok daha fazla enerji tükettiğinden bu yapıların enerji verimli tasarımı sürdürülebilirlikleri için de oldukça önemlidir. Bu çalışmanın amacı giderek yaygınlaşma eğilimi gösteren yüksek konut yapılarındaki iç ortam kalitesinin, yapının enerji verimliliğine ve kullanıcı konforuna olan etkisini belirlemektir. Bu kapsamda Türkiye’nin en yüksek konut yapısı olan Sapphire Residence Tower’ın iç ortam kalitesi ve buna bağlı enerji tüketimi incelenmiştir. İnceleme beş bölümden oluşmaktadır: Birinci bölümde çalışmanın amacı, önemi, kullanılan inceleme yöntemi ve kapsamı açıklanmıştır. Ayrıca literatür incelemesine de yer verilmiştir. İkinci bölümde, yüksek yapı kavramı ve gelişimi, dünya ve Türkiye ölçeğinde ayrı ayrı ele alınmıştır. Yüksek yapıların zaman içerisindeki istatistiksel değişimi incelenerek bu yapıların ağırlıklı olarak konut işleviyle kullanımı yönünde ilerleyen eğilime bağlı olarak yüksek konut yapıları incelenmiştir. Üçüncü bölümde yüksek yapıların konut işleviyle kullanıldıklarında yapı sakinlerine sunması gereken iç ortam kalitesi koşulları analiz edilmiştir. Ayrıca iç ortam kalitesinin yapı enerji tüketimi ve kullanıcı sağlığına olan etkilerine de değinilmiştir. Dördüncü bölümde örnek alan çalışmasına yer verilmiştir. Yapının fiziksel dış ve iç ortam koşullarına göre özellikleri analiz edilip, yapının iç ortam kalitesine bağlı enerji tüketimi benzetim programı “DesignBuilder” yardımıyla hesaplanmıştır. Ayrıca yapı sakinleriyle yapılan görüşmeler sonucu onların iç ortam kalitesi algısı belirlenmeye çalışılmıştır. Görüşme sonucu elde edilen bilgiler ve benzetim programı hesaplamalarına göre yapının iç ortam kalitesi ve enerji tüketimi ilişkisi kurulmuştur. Sonuç bölümünde ise çalışma sürecinde ele alınan konuların değerlendirmesi yapılmış ve yorumlanmıştır. Kullanıcı sağlığı ve sürdürülebilirlik konusunda geri dönüşün uzun vadede alınabileceği düşünüldüğünde bu konuda yapılan analizler yeni yapılacak olan tasarım ve uygulamalara yön vereceğinden elde edilen bulgulara göre çıkarımlar yapılmıştır. Elde edilen veriler sonucunda yapının kendi ölçeğindeki yüksek yapılardan %25-30 oranında daha enerji verimli ve iç ortam kalitesinin kullanıcı konforuna uygun olduğu tespit edilmiştir.abstractWhile high-rise buildings, which are located at the intersection of rapid urbanization, scientific and technological progress and economic development, are mainly office buildings, the number is increasingly being used as residential buildings. People spend most of their time in indoor environment mostly at the residences. Therefore, it is also necessary for the high-rise buildings to offer a standard residential comfort to their users when they are used with the residential function. In this context, the appropriateness of the indoor environmental quality (IEQ) in the high-rise residential buildings, that are constructed in all over the world, must be investigated. Buildings need to consume energy in order to create the ideal indoor environment to their occupants where they can do all kinds of activities. It is possible to save a lot of energy with the energy efficiency provided by buildings, when the share of the building sector in total energy consumption is considering between 30-40% on average. Energy efficiency of high-rise buildings, which consume much more energy than low-rise buildings depending on their scale, is very important for the sustainability. The aim of this study is to determine the IEQ of in high-rise residential buildings, which tend to become increasingly prevalent, and its effect on energy efficiency and occupant’s comfort. In this regard, IEQ of Sapphire Residence Tower, which is the highest residence building of Turkey, and its energy consumption basing on its indoor environment have been examined. According to this context the thesis consists of five parts: In the first chapter, the purpose, the importance, the method and scope of the thesis is described. It also includes literature review about the topic. In the second chapter, the concept and development of high-rise building are handled separately on the scale of the world and Turkey. The statistical change of high-rise buildings over time has been examined and also they have been investigated depending on the tendency to use these structures predominantly as housing spaces. In the third chapter, the IEQ comfort conditions that the high-rise building, when is used as a residential function, should be provided to its occupants have been analyzed. In addition, the effects of IEQ on building energy consumption and occupant health are examined. In the fourth chapter, there is a case study of the thesis. Properties of the building were analyzed according to the physical external and internal conditions. “DesignBuilder” which is a simulation program calculates energy consumption based on IEQ of the case building. In addition, the results of the interviews with building occupants were tried to determine their perception of IEQ. According to the results obtained from the interview and the calculations of the simulation program, the relationship between IEQ and energy consumption was established. In the last chapter, the evaluation of the topics covered in the thesis was interpreted. Considering that the feedback on occupant health and sustainability can be taken at a long term, analyzes in this area can direct new designs and practices. Therefore, inferences were made according to the findings. As a result of this study, it is determined that Sapphire Residence Tower is 25-30% more energy efficient than other high-rise residential buildings in its own scale. Furthermore, IEQ of the building is suitable for the comfort and health of the occupants
Sustainable project delivery system model for the construction projects in Turkey
Dünyada her geçen gün sayısı artarak yaşanan çeşitli felaketler çevre dostu
sürdürülebilir uygulamaların önemini gözler önüne sermektedir. İnşaat sektörü ise
yaşanan bu bozulmalarda önemli bir rol üstlenmektedir. Bu nedenle kaynakları verimli
ve etkin bir biçimde kullanan, üretimi, işletimi ve hatta yıkımı süresince çevreye karşı
olumsuz etkileri azaltılmış, kullanıcı konforu ve sağlığını gözeten sürdürülebilir/yeşil
yapıların üretimine olan yönelim giderek artmaktadır. İnşaat sektörünün konvansiyonel
üretim şeklinden farklı girdi ve çıktılara sahip olan sürdürülebilir yapı üretimi için
geliştirilen projelerin yönetim süreçleri de farklılaşmaktadır. Sürdürülebilir projelerin
hedeflendiği başarı ve performans düzeyine ulaşabilmesi için bu projelerde doğru bir
teslim sürecinin izlemesine ihtiyaç vardır.
Türkiye sürdürülebilir proje üretiminin yoğun olarak yapıldığı gelişmekte olan bir
ülkedir. Özellikle Türkiye gibi enerjide dışa bağımlı ülkelerde bu projelerin planlandığı
gibi uygulanması işletim süresince verimliliği sağlamak adına oldukça önemlidir. Bu
kapsamda sistematik olarak yürütülen literatür incelemesi sonucunda elde edilen bilgiler
doğrultusunda belirlenen proje teslim özelliklerine ait faktörler üzerinden DEMATEL
yöntemi kullanılarak Türkiye için bir proje teslim sistemi yaklaşımı ortaya koyulmuştur.
Ayrıca mevcut sürdürülebilir projelerdeki kullanılan proje teslim sistemleri ve süreç
yönetimine etkilerinin incelendiği alan çalışmasıyla mevcut durumdaki eksiklikler ve
ihtiyaçlar belirlenerek öneri model iyileştirilmiştir.
Beş bölümden oluşan ve sürdürülebilir projeler için proje teslim sürecinde etkili
olan faktörlerin tespit edilerek sürdürülebilir proje üretimi gerçekleştirmek isteyen karar
vericilere bir kılavuz oluşturmayı hedefleyen bu tezin birinci bölümünde, problemin tanımı, literatür incelemesi, çalışmanın amacı ve özgün değeri, kapsam ve sınırlamalar ile
tez metodolojisi ve yapısı yer almaktadır.
Tezin ikinci bölümü ise sürdürülebilirlik, sürdürülebilir yapı üretimi ve proje
yönetimi ve proje teslim sistemleri (PTS) ile sürdürülebilir projelerde PTS’lerin rolünün
ele alındığı literatür incelemesi olmak üzere iki gruptan oluşmaktadır. Birinci grup altında
konuyla ilgili kavramların kısa açıklamalarına yer verilirken ikinci grup altında PTS’lerin
sürdürülebilirlik performansı bir tür sistematik literatür araştırma yöntemi olan metaanaliz ile incelenmiştir. Bu incelemeler sonucunda sürdürülebilir projelerin proje teslim
özelliklerine ait faktörler belirlenmiştir. Tez kapsamında Türk inşaat sektörüne hizmet
edecek bir yaklaşım geliştirilmesi hedeflendiği için elde edilen faktörlerin Türkiye’deki
sürdürülebilir projelerdeki etkinliğini tespit etmek üzere Delphi yöntemi kullanılarak
uzman görüşlerine başvurulmuştur.
Üçüncü bölümde Türkiye’de sürdürülebilir projeler ve proje teslim sistemleri
arasındaki ilişki ele alınmıştır. Bu kapsamda Türkiye’de sürdürülebilir proje üretim
sürecinin gelişimi uygulanan politikalarla birlikte açıklanmıştır. Bu bölümde öneri
yaklaşım için kullanılmak üzere mevcut durum değerlendirmesini gerçekleştirmek için
Türkiye’deki sürdürülebilir projeleri örneklem olarak kabul eden bir alan çalışması
yürütülmüştür. Bu kapsamda 74 projenin katılım sağladığı anket uygulaması yapılmıştır.
Anket verileri nicel ve nitel analiz yöntemleri kullanılarak incelenmiştir. Nicel analiz için
SPSS programı kullanılmış ve proje performans ölçütleri olan süre, maliyet, kalite ve
sürdürülebilirlik bağımlı değişkenleri üzerinde PTS ve onun etkilediği bağımsız
değişkenler arası ilişkiler test edilmiştir. Nitel analizde ise her bir proje ayrı bir vaka
olarak ele alınarak örüntü eşleme ve çapraz durum analizleri yapılmıştır.
Dördüncü bölüm ise hem alan çalışması hem de literatür inlemesi sonuçları
doğrultusunda proje teslim özelliklerini içeren faktörlerin nedensellik durumunun
DEMATEL yöntemiyle analiz edilerek, karar vericililer için bir proje teslim süreci
modelinin oluşturulduğu kısımdır. Bu bölüm altında tez probleminin çok faktörlü yapısı
gereği öncelikle çok kriterli karar verme (ÇKKV) yöntemleri hakkında bilgi verilmiştir.
DEMATEL yönteminin seçim nedenleri açıklandıktan sonra yöntemin adımları
açıklanmıştır. Belirlenen faktörler arasında birbirini etkileme ve birbirinden etkilenme
durumu hesaplanarak sürdürülebilir projelerde karar vericilerin dikkat etmesi gereken noktalar tespit edilmiştir. Son olarak sonuçlar bir araya getirilerek özellikle ilk kez
sürdürülebilir proje üretimi gerçekleştirmek isteyenlere yardımcı olacak bir model
kılavuzu oluşturulmuştur. Geliştirilen modelin uygunluğunun ve geçerliliğin sınanması
için sürdürülebilir proje deneyimi olan kamu sektörü, özel sektör ve sivil toplum
kuruluşları uzmanları ile akademisyen bir uzmanla görüşme yapılmış ve uzmanların
görüşleri alınmıştır.
Tezin son bölümünde ise araştırmaya ilişkin sonuçlar özetlenerek verilmiş ve
gelecek çalışmalara ışık tutmak üzere çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Sonuç olarak
sürdürülebilirlik konusuna öncelik vermenin, proje inşa aşamasının ve işveren karakteri,
taahhüdü ve motivasyonun Türkiye’deki sürdürülebilir projelerin teslim süreçlerinde en
önemli faktörler olduğu ve ekonomik faktörlerin bu süreçte karar vericilerin kararları
etkilemekten çok onlardan etkilendikleri tespit edilmiştir. Projede paydaş katılımının
erken oluşu sürdürülebilirlik performansı açısından önemli olduğu görülürken her ne
kadar paydaş eğitiminin ve tasarım çalıştaylarının bu süreçteki etkinliğinin az olduğu
ifade edilse de işletim sürecinin kolay takip edilebilmesi için gelecek çalışmalarda bu
faktörler özelinde değerlendirilmenin yapılması iyi olacağı düşünülmektedir. Ayrıca
geliştirilen bu yaklaşımın inşaat sektörünün yapısı Türk inşaat sektörüyle benzerlik
gösteren gelişmekte olan ülkeler için de yararlı olabileceği söylenebilir.Various disasters, the number of which is increasing day by day in the world,
reveal the importance of environmentally friendly sustainable practices. On the other
hand, the construction sector plays a vital role in these deteriorations. For this reason, the
tendency towards the production of sustainable/green buildings, which use resources
efficiently and effectively, whose negative effects on the environment are reduced during
production, operation and even destruction, and which considers user comfort and health,
is increasing. The management processes of the projects developed for sustainable
buildings, which have different inputs and outputs from the conventional production
method of the construction industry, also differ. For sustainable projects to reach the
targeted level of success and performance, a correct delivery process is needed.
Turkey is a developing country where the number of sustainable projects is high.
However, it is critical to realize these projects as planned, especially in energy-dependent
countries such as Turkey, to ensure efficiency during operation. In this context, a project
delivery system approach has been put forward for Turkey by using the DEMATEL
method over the factors of the project delivery attributes (PDAs) determined in line with
the information obtained as a result of the systematic literature review. In addition, the
proposed model was improved by determining the current situation deficiencies and
needs through a case study survey examining the project delivery systems used in existing
sustainable projects and their effects on process management.
In the first part of this thesis, which consists of five parts and aims to establish a
guide for decision-makers who want to realize sustainable projects by identifying the
factors that have impacts in the project delivery process for these projects, the definition of the problem. This is followed by literature review, the aim and original value of the
thesis, scope and limitations, and methodology and structure of the thesis.
The second part of the thesis consists of two groups: first sustainability,
sustainable building production, and project management and project delivery systems
(PDS), and second a literature review on the role of PDSs in sustainable projects. Under
the first group, brief explanations of the concepts related to the subject were given, while
under the second group, the sustainability performance of PTSs was examined with a
meta-analysis, which is a kind of systematic literature review method. As a result of these
examinations, the factors of the PDAs of sustainable projects were determined. Since it
is aimed to develop an approach that will serve the Turkish construction industry within
the scope of the thesis, expert opinions were sought by using the Delphi method to
determine the effectiveness of the factors obtained in sustainable projects in Turkey.
In the third chapter, the relationship between sustainable projects and project
delivery systems in Turkey is discussed. For this, the development of the sustainable
project processes in Turkey is explained together with the policies. In this section, a case
study has been conducted that accepts sustainable projects in Turkey as a sample to carry
out the current situation assessment to be used for the proposed approach. Therefore, a
survey was conducted in which 74 projects participated. Survey data are analyzed using
quantitative and qualitative (mixed) methods. SPSS is used for quantitative analysis and
the relationships between PDS and the independent variables affected by it were tested
on the dependent variables of time, cost, quality and sustainability, which are the project
performance criteria. In qualitative analysis, each project is handled as a separate case,
and pattern matching and cross-case analyzes are performed.
The fourth part is the part where a project delivery process model is created for
decision-makers by analyzing the cause-effect status of the factors including the project
delivery characteristics in line with the results of both the case study and the literature
review, with the DEMATEL method. In this section, information about multi-criteria
decision making (MCDM) methods is given primarily due to the multi-factorial nature of
the thesis problem. After explaining the reasons for choosing the DEMATEL method, the
steps of the method are explained. The factors that affect each other and are affected by
each other are calculated and the points that decision-makers should pay attention to in sustainable projects are determined. Finally, by combining the results, a proposed model
guide was created to help those who want to realize sustainable projects for the first time.
In order to test the suitability and validity of the developed model, public sector, private
sector and non-governmental organizations experts and an academician expert who have
sustainable project experience were interviewed and the opinions of the experts were
taken for the proposed model.
In the last part of the thesis, the results of the research are summarized and various
suggestions are made to shed light on future studies. As a result, it has been determined
that prioritizing the issue of sustainability, the project construction phase and the
employer character, commitment and motivation are the most important factors in the
delivery processes of sustainable projects in Turkey, and that the economic factors are
influenced by the decision makers rather than influencing the decisions in this process.
While it is seen that early stakeholder participation in the project is important in terms of
sustainability performance, although it is stated that the effectiveness of stakeholder
training and design workshops in this process is low, it would be good to evaluate these
factors in future studies so that the operation process can be followed easily by the endusers. In addition, it can be said that this approach, which has been developed recently,
may be beneficial for developing countries whose construction sector is similar to the
Turkish construction sector
Beyin tümörlerinin evrelendirilmesi ve ayırıcı tanısında difüzyon tensör görüntülemenin karkısı
Amaç: Beyin tümörlerinin evrelenmesi ve ayrımında difüzyon tensör manyetik rezonans görüntülemenin katkısını araştırmak. Gereç ve Yöntem: 2008 ve 2010 yılları arasında beyin tümörü tanısı almış ve bölümümüzde konvansiyonel MRG ve difüzyon tensör görüntüleme yapılmış 27 olgu retrospektif olarak taranmıştır. Olgular menenjiom, düşük dereceli ve yüksek dereceli gliomlar ile metastazlar olmak üzere 4 gruba ayrılmıştır. Her olguda tümörün solid komponentinden ve peritümöral ödem barındıranlarda vazojenik ödem sahasından ROI (region of interest) kullanılarak FA değerleri ölçülmüştür. Ölçümler esnasında yanlış sonuçlar verebilecek olan tümör içi hemorajik ve kistik-nekrotik alanlardan uzak durulmuştur. Gruplar arasında anlamlı farklılık olup olmadığı istatistiksel yöntemlerle analiz edilmiştir. Bulgular: Tüm tümör grupları karşılaştırıldığına; menenjiomların solid komponentinin ve peritümöral ödeminin FA değeri diğer gruplara oranla istatistiksel anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p < 0,015). Düşük ve yüksek dereceli gliomlar kıyaslandığında ise yüksek derecelilerin FA değeri düşük derecelilere göre anlamlı yüksek bulunmuştur (p = 0,042). Yüksek dereceli gliom grubu ile metastazların karşılaştırılmasında ise, gerek solid kısımlar arasında gerekse peritümöral ödem sahasında FA değerlerinde anlamlı farklılık saptanmamıştır. Sonuç: Difüzyon tensör manyetik rezonans görüntüleme ve kantitatif FA ölçümü tedavi ve prognozu farklılıklar gösteren menenjiom, metastaz, düşük ve yüksek dereceli glial tümörlerin ayrımında faydalı bir yöntem olabilir. Beyin tümörlerinin görüntülenmesinde konvansiyonel MR görüntüleri ile birlikte difüzyon tensor görüntülemenin kullanılması faydalı olacaktır
- …