7 research outputs found

    (A)typical (Extra) pulmonary tuberculosis in kidney patients

    No full text
    Tuberculosis is still a major health problem especially among immunocompromised hosts. Another problem is making diagnosis due to the unexpected presentation and localization of disease. Extrapulmonary disease may clinically and radiographically mimic other infectious or neoplastic diseases. In this report we presented three tuberculosis cases; a kidney allograft recipient and two patients with end stage renal disease including soft tissue abscess, lytic bony lesions and pathological fractures without any pulmonary symptoms. Tuberculosis should be kept in mind during atypical generalized inflammatory conditions especially in immunocompromised hosts. Atypical localization and symptomatology may arise due to the more potent immunosuppressive agents. Delay in diagnosis may cause significant mortality and morbidity in patients with high risk. Starting anti-tuberculosis treatment empirically in most cases due to the difficulties in establishing diagnosis is another problem. Classical anti-tuberculosis treatment is sufficient to control disease in most cases. Early management may be a life saving approach.Tüberküloz, özellikle immün sistemi baskılanmış kişilerde, ciddi bir sağlık problemi olmaya devam etmektedir. Beklenmedik bulgu ve semptomlarla ortaya çıkabilmesi sebebiyle tanı koymada zorluklara sebep olmaktadır. Pulmoner sistem dışı hastalık formu, benzer klinik ve radyolojik bulguları sebebi ile diğer birçok enfeksiyöz ve/veya neoplastik hastalığı taklit edebilmektedir. Biz bu makalede, iki son dönem böbrek yetmezliği hastası ve bir transplant hastası olmak üzere 3 hastamızda; yumuşak doku absesi, kemik lezyonları ve patolojik kırıklarla seyreden, hiç pulmoner semptom oluşturmayan tüberküloz vakalarımızı irdeledik. Özellkle immün sistemi baskılanmış hastalarda, atipik yaygın inflamasyon varlığında tüberküloz akılda tutulması gereken bir hastalıktır. Semptomatoloji ve lokalizasyondaki farklılık, etkinliği güçlü immün sistem baskılayıcı ajanlardan kaynaklanıyor olabilir. Tanıda gecikme özellikle bu hastalarda anlamlı mortalite ve mobiditeye sebep olabilir. Kesin tanı koymadaki zorluklar sebebiyle çoğu vakada genellikle ampirik anti tüberküloz tedavi başlatmak gerekliliği bir diğer problemdir. Klasik anti-tüberküloz tedavi, hastalığın control altına alınmasında yeterlidir. Erken müdahale hayat kurtarıcı olabilir

    The extracellular water corrected for height predicts technique survival in peritoneal dialysis patient

    No full text
    OBJECTIVE: Most patients on peritoneal dialysis (PD) consume a normal Western diet that contains a large amount of salt. This causes increase in extracellular volume (“fluid overload“) that has to be removed mostly with the dialysis fluid, as residual renal function (if present) cannot cope with it. in the present study, we prospectively investigated whether an increased extracellular volume (corrected for height) predicted technique survival in PD patients. MATERIAL and METHODS: Ninety-five prevalent PD patients from one center (mean age 50±13 years, 10 of them diabetic) were studied. Extracellular water (ECW), total body water (TBW), and intracellular water (ICW) were measured by multi-frequency bioimpedance analysis (m-BIA). Echocardiography was performed in all patients. Volume status was also evaluated by measuring left atrium diameter (LAD) and left ventricular end-diastolic diameter (LVEDD). Demographical, biochemical analyses, peritoneal equilibration test, weekly total Kt/V urea and weekly total creatinine clearance (CCr) results were obtained from patient chart. We identified a cut-off value for ECW/height by drawing ROC curves that differentiate patients with FO and those without, using LAD and LVEDD measured by echocardiography as confirmatory parameters. Technique survival (TS) was defined as the time on PD treatment until transfer to hemodialysis. Technique survival (TS) was assessed at the end of the follow-up and significant predictors of technique survival were investigated. RESULTS: During the follow-up, 62 patients dropped out. Thirty-six patients were switched to hemodialysis (severe peritonitis in twelve, hernia in one, peritoneal leaks in five, inadequate dialysis in seventeen and unwillingness in one patient), twelve patients received transplants, five patients were transferred to other center and nine patients died (4 patients from infection, 4 patients from cardiovascular disease and 1 patient from malignancy). Patients switched to hemodialysis were older and had higher duration of PD treatment, body mass index, ECW/height and LAD than patients that stayed on PD. Patients that switched to HD also had significantly lower weekly total KT/Vurea, weekly total CCr and daily total urine volume than patients that stayed on PD. on ROC analysis, we found a cut-off value for ECW/height of 10.5 liters/m with specificity of 78 % and sensitivity of 75% for the diagnosis of FO. Patients with the ratio of ECW/height values above the cut-off values had significantly worse technique survival than those with ECW/height below 10.5 L/m (mean survival, 28.7±2.6 vs. 35.1± 1.9 months; p=0.016). on multivariate analysis, weekly total CCr, serum CRP level and ECW/height above 10.5 L/m were independent predictors of technique failure. CONCLUSION: An increased extracellular volume corrected for height as a fluid overload marker is associated with decreased technique survival in PD patients.AMAÇ: Biz prospektif olarak, periton diyalizi(PD) hastalarında artmış ekstrasellüler suyun (boya göre düzeltilmiş) teknik sağkalımı öngörüp öngöremeyeceğini araştırdık. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışmaya halen PD’ine devam etmekte olan doksan beş hasta alındı. Ekstrasellüler su (ESS) miktarı çok frekanslı biyoimpedans cihazı ile ölçüldü.Volüm durumu ekokardiyografi ile ölçülen sol atriyum (SA) ve sol ventrikül endiyastolik (SVED) çap ölçümü ile değerlendirildi. Demografik ve biyokimyasal analiz sonuçları hasta dosyalarından elde edildi. Sıvı yükü olan ve olmayan hastaları ESS/boy oranına göre ayırt etmek için ROC analizinde ekokardiyografi ile ölçülen SA ve SVED çapları doğrulayıcı parametre olarak kullanılarak ESS/boy için en iyi eşik değer saptandı. İzlem sonu teknik sağkalım değerlendirildi. BULGULAR: İzlemde 62 hasta PD’inden çıktı. Bunlardan 36 tanesi hemodiyalize geçti, 12 hasta böbrek nakli, 5 hasta başka merkeze gitti ve 9 hasta öldü. ROC analizinde sıvı yüklenmesi için ESS/boy eşik değerini 10.5 lt/m olarak bulduk. Eşik değerin üstünde ESS/boy oranına sahip olan hastaların teknik sağkalımı eşik değerin altında olan hastalara göre daha kötüydü (p=0.016). Çok değişkenli analizde, haftalık total kreatinin klirensi, serum CRP düzeyi ve eşik değerin üstündeki ESS/boy oranı teknik sağkalımın bağımsız öngörücüleri olarak bulundu. SONUÇ: Sıvı yüklenmesinin göstergesi olarak artmış ESS/boy oranı, PD hastalarında azalmış teknik sağkalım ile ilişkilidir

    Low levels of 1.25-dihydroxy vitamin d is associated with all-cause mortality in prevalent hemodialysis patients

    No full text
    It has been suggested that vitamin D contributes not only to bone mineral metabolism but also to important other physiological processes. Vitamin D levels have been associated with increased mortality in predialysis and incident HD patients, but no data is available on the association between vitamin D levels and survival in prevalant hemodialysis (HD) patients. Five hundred and forty five prevalent hemodialysis patients were recruited. Time averaged laboratory values throughout the two years and base line serum 25-OH vitamin D and 1.25-OH vitamin D levels were determined. All-cause mortality was prospectively evaluated after 2-year follow-up period. 25- OH vitamin D levels were significantly lower in females and in patients with diabetes. 1.25-OH2 vitamin D level was significantly lower in diabetics. After two years of follow-up period, in crude analysis low serum 25-OH and 1.25 OH2 vitamin D levels were associated with all cause mortality. In adjusted Cox-regression analysis, 1.25-OH2 vitamin D level, but not 25-OH, was found as an independent predictor for all-cause mortality. Low 1.25-OH2 vitamin D level was also found as an independent predictor for all-cause mortality in non-diabetic study group even after inclusion of time averaged vitamin Dtherapy dosage. Serum 1.25-OH vitamin D level is associated with all cause mortality in prevalant hemodialysis patients.Vitamin D, kemik mineral metabolizması dışında da bir çok önemli fizyolojik süreçte rol oynamaktadır. İnsidan hemodiyaliz ve prediyaliz dönem hastalarda vitamin D düzeyi ile mortalite ilişkisi gösterilmiştir. Ancak prevelan hemodiyaliz hastalarında serum vitamin D düzeyi ile mortalite ilişkisi hakkında çok az veri vardır. Bu çalışmaya 545 prevelan hemodiyaliz hastası alındı. Hastaların bazal serum 25-Hidroksi ve 1,25- Dihidroksi vitamin D düzeyleri ve 2 yıl boyunca zamansal ortalamalı laboratuvar verileri belirlendi. Tüm nedenli mortalite, prospektif olarak bu 2 yıl sonunda incelendi. 25-Hidroksi vitamin D kadınlarda ve diyabetiklerde anlamlı olarak daha düşük saptandı. 1,25-Dihidroksi vitamin D de aynı şekilde diyabetiklerde anlamlı daha düşük saptandı. İki yıl sonunda, 25-Hidroksi ve 1,25-Dihidroksi vitamin D düzeyleri, prevelan hemoidiyaliz hastalarında tüm nedenli mortalite öngörücüsü olarak saptandı. Cox regresyon analizinde 1,25-Dihidroksi vitamin D düzeyi bağımsız tüm nedenli mortalite öngörücüsü olarak saptandı. Diyabetik olmayan prevelan hemodiyaliz hastalarında aktif vitamin D tedavisi modele eklendiğinde bile 1,25-Dihidroksi vitamin D düzeyi bağımsız tüm nedenli mortalite öngörücüsü idi. Serum 1,25-Dihidroksi vitamin D düzeyi prevelan hemodiyaliz hastalarında tüm nedenli mortalite öngörücüsüdür
    corecore