3 research outputs found

    Palandöken Dağının Atmosferik Özellikleri

    Get PDF
    Erzurum şehir merkezine çok yakın bir konumda olan Palandöken Dağı, 3175 m yüksekliğiyle Türkiye’deki ve Dünya’daki en önemli (stratejik, sportif, turistik vb.) zirvelerden birisidir. Palandöken Dağı ve çevresinin fiziki, stratejik ve atmosferik koşullarının farklı amaçlarla kullanılabilirliğinin (alternatif enerji kaynakları potansiyelinin belirlenmesi ve enerji üretimi ve teknolojileri, turistik ve sportif faaliyetlerde, kar - su hidrolojisi, bilimsel alanlarda vb.) artırılması, bölgenin ve zirvenin atmosferik haritasının tam olarak çıkarılması ve ayrıca 2011 yılında Erzurum Palandöken Dağı ve çevresinde yapılacak olan Üniversite Kış Oyunları içinde gereken, zirve ve çevresinin temel meteorolojik özelliklerinin ayrıntılı olarak ortaya çıkarılması amacıyla bir bilimsel araştırma projesi kapsamında, yaklaşık 1 yıldır meteorolojik veriler sürekli kaydedilmekte ve incelenmektedir. Bu bilgiler, Bölge Meteoroloji Müdürlüğü’nden alınan meteorolojik yer ve radyosonda verileriyle de karşılaştırılmaktadır. Bu proje kapsamına, yeni başlatılan atmosferik görüş gözlemleri de dahil edilmiştir. Ayrıca bu çalışma ve sonuçları sayesinde, Palandöken Dağı ve çevresindeki yakın zirvelerinde (> 3000 m) meteorolojik özellikleri belirleneceği gibi, yeni yapılmaya başlayan ve devam edecek olan atmosferik ve astronomik diğer testler ile bölgenin temel astronomik özellikleriyle birlikte astronomi konusundaki potansiyeli de ortaya çıkarılmış olacaktır. Bu çalışma, Atatürk Üniversitesi, FenEdebiyat Fakültesi, Fizik Bölümü tarafından yürütülmekte (2007-2008) ve Atatürk Üniversitesi tarafından Bilimsel Araştırma Projesi (BAP - 2007/33) olarak desteklenmektedir

    The effect of oral supplementation with a combination of beta-hydroxy-beta-methylbutyrate, arginine and glutamine on wound healing: a retrospective analysis of diabetic haemodialysis patients

    Get PDF
    WOS: 000315798600001PubMed ID: 23311725Background: Diabetes is an important reason for end-stage renal failure and diabetic foot wounds worsen the life qualities of these patients. Protein and amino acid support accelerates the wound healing. The purpose of this retrospective study is to examine the effect of beta-hydroxy-beta-methylbutyrate, arginine and glutamine (Abound (R)) supplementation on the wound healing. Methods: A total of 11 diabetic dialysis patients were included in this retrospective study aiming to evaluate the effect of the diet support with beta-hydroxy-beta-methylbutyrate, arginine and glutamine on wound healing in diabetic dialysis patients. Pre-treatment and post-treatment wound depth and wound appearance were scored in accordance with the "Bates-Jensen" wound assessment tool. The results of 4-week treatment with beta-hydroxy-beta-methylbutyrate, arginine and glutamine (Abound (R)) support were evaluated in terms of wound healing. Results: The mean age of patients was 66 (SD: 10, range: 51-81) and 9 (81.8%) of them were males. After the 4-week treatment, in accordance with the Bates-Jensen scoring, healing was observed on the wound depth score of 7(63.6%) patients and on wound appearance score of 8(72.7%) patients out of 11. While the wound depth score of 4(36.4%) cases and wound appearance score of 3(27.3%) cases remained the same, no deterioration was observed on any cases throughout the follow-up period. Conclusion: In conclusion, our findings revealed that Abound treatment makes a positive contribution to the wound healing in diabetic dialysis patients.Abbott Nutrition TurkeyWe thank to Cagla Isman, MD and Prof. Sule Oktay, MD, PhD. from KAPPA Consultancy Training Research Ltd, Istanbul who provided editorial support, and to Mehmet Berktas, MD, MICR from KAPPA Consultancy Training Research Ltd, Istanbul for statistical analysis, and these services were supported by an unconditional research grant from Abbott Nutrition Turkey. Abbott Nutrition Turkey was not involved in study design, in the collection, analysis, and interpretation of data; in the writing of the manuscript; and in the decision to submit the manuscript for publication

    Material specific memory impairment as a lateralizing finding in temporal lobe epilepsy

    No full text
    Amaç: Belleğin materyal spesifik özelliği ile verbal bellek sol, nonverbal bellek de sağ temporal bölge ile ilişkilendirilir. Bu çalışmada hastaların bireysel olarak cerrahi öncesi dönemde verbal ve nonverbal bellek işlevleri incelenmiştir. Gereç ve Yöntem: İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde temporal lob epilepsisi (TLE) tanısı almış ve cerrahi tedaviye hazırlanmış toplam 137 hastada, (70 erkek ve 67 kadın) verbal ve nonverbal bellek testlerinin sonuçları nöbetlerin başladığı taraf (sağ, n=73, sol, n=56 veya iki taraflı n=8) ile olan ilişkileri bakımından incelenmiştir. Verbal bellek için sözel bellek süreçleri testi (SBST) ve nonverbal bellek işlevleri için Wechsler Memory Scale görsel alt test (WMS/G) testleri uygulanmıştır. Bulgular: Sol TLE’li hastaların %44.6’sı, sağ TLE’li hastaların ise %5.5’i materyal spesifik bellek bozukluğu göstermiştir. Hastaların büyük çoğunluğunda hem verbal, hem de nonverbal bellek testleri normal sınırlar içerisinde izlenmiştir (sol TLE %28.6/sağ TLE %50.7). Ayrıca hem verbal, hem de nonverbal belleğin etkilendiği, “global” bir etkilenme de oldukça sık izlenmiştir (sol TLE %21.4/sağ TLE %17.8). Sol TLE’li hastalarda sağ temporal loba atfedilen nonverbal bellekte düşük performans gösteren hasta sayısı az (%5.4) iken sağ TLE’li hastalarda bu oran oldukça yüksektir (%26). Sonuç: Bireysel değerlendirmede sağ TLE’li hastalarda karşı tarafa ait materyal spesifik bellekte düşük performans izlenmesi materyal spesifite teorisinin gözden geçirilmesini gerektirir.Objectives: Verbal memory is associated with left and non-verbal memory is associated with right temporal lobe because of the material specificity of the memory. In this study, it is examined verbal and nonverbal memory functions by individual assessment of the patients during presurgical period. Methods: Total of 137 patients (70 men and 67 women) who were diagnosed for TLE and prepared for surgical treatment at Istanbul University Cerrahpasa School of Medicine were assessed for the association of verbal and nonverbal test results and the side of the seizure origin (right n=73 left, n=56 or bilateral n=8). Verbal memory processing scale (SBST) for verbal memory and Wechler Memory Scale Visual Subtest (WMS/G) for non-verbal memory functions were applied to the patients. Results: 44.6% of patients with left TLE but 5.5% of right TLE showed material specific memory impairment. Both verbal and nonverbal memory tests were seen in normal limits in the majority of the patients (left TLE 28.6%, right TLE 50.7%). Besides, `global` effect in which verbal and also nonverbal memory were affected was seen quite frequently (left TLE 21.4%, right TLE 17.8%). While the number of the patients with left TLE who showed incompatible low performance on nonverbal memory was low (5.4%), this rate was found to be quite high in patients with right TLE (26%). Conclusion: In individual evaluation, observation of low performance on material specific memory of contralateral side in patients with right TLE requires overview
    corecore