45 research outputs found

    Kardiyopulmoner bypass sırasında oluşan miyokard iskemi-reperfüzyon hasarının önlenmesinde yüksek doz Askorbik Asit ve Diltiazem'in rolü

    No full text
    ÖZET KPB sırasında miyokard iskemi-reperfüzyon hasarının meydana geldiği, antioksidan ajanlar ve Ca+2 kanal blokerleriyle miyokard hasarından korunma sağlandığı bilinmektedir. Çalışmamızda yüksek doz askorbik asidin iskemi-reperfüzyon hasarını azaltma açısından etkinliğinin askorbik aside bir Ca+2 kanal blokeri olan diltiazem'in eklenmesiyle elde edilecek olan etkinlik ile karşılaştırılması amaçlanmıştır. Çalışma fiziksel özellikleri NYHA sınıf I, n veya UT e uyan, EF %40 veya üzerinde olan 30 hasta üzerinde gerçekleştirilmiştir. Ca+2 kanal blokeri veya antioksidan özelliği olan ilaç kullanan hastalar çalışma kapsamı dışında bırakılmıştır. 10'ar hastadan oluşan K, C ve CD gruplarında premedikasyon ve anestezik yöntem standart tutulmuştur. C grubunda indüksiyondan sonra ve X klemp kaldırılmadan hemen önce 50 mg/kg dozunda İV askorbik asit uygulanmıştır. CD grubunda ise aynı dozda askorbik aside ek olarak indüksiyon sonrası 0.3 mg/kg İV diltiazem uygulanmış ve X klemp kaldırılıncaya kadar 2 ugr/kg/dk dozunda infîize edilmiştir.45 Askorbik asit düzeyi için indüksiyon öncesi ve X klemp kaldırıldıktan l0dk. sonra venöz kan örneği alınmıştır. MDA düzeyi için kan örnekleri ise indüksiyondan önce arter kanülünden, KS kateteri uygulandıktan hemen sonra eşzamanlı olarak arter kanülü ve KS kateterinden, X klemp kaldırıldıktan hemen sonra eşzamanlı olarak arter kanülü ve KS kateterinden ve protamin infüzyonundan 5dk. sonra arter kanülünden alınmıştır. İnsizyon öncesinde, KPB'a girmeden önce, protamin infüzyonundan 5dk. sonra ve postoperatif 2. saatte hemodinamik ölçümler elde edilmiştir. Preoperatif dönemde ve postoperatif 2. saatte CPK, CK-MB ve LDH düzeyleri için venöz kan örneği alınmıştır. Üç grupta demografik özellikler ve intraoperatif parametreler açısından istatistiksel anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05). C ve CD gruplarında peroperatif askorbik asit düzeyleri preoperatif değerlere göre istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı artış göstermiştir (p0.001). Üç grupta da postoperatif CPK, CK-MB ve LDH düzeyleri preoperatif düzeylere göre istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı artış göstermiştir (p0.001) ancak istatistiksel olarak anlamlı olmasa da CD grubunda her üç enzim düzeyi de K ve C gruplarına göre daha düşük bulunmuştur. Arteryel MDA düzeyi K grubunda X klemp ve protamin sonrası preoperatif ve KPB öncesi değerlere göre istatistiksel anlamlı artış gösterirken (p0.05) C ve CD gruplarında MDA düzeyi istatistiksel anlamlı artış göstermemiştir. Ayrıca KS-MDA düzeyi de K grubunda X klemp sonrasında KPB öncesi değere göre istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı artış gösterirken (p0.001) C ve CD gruplarında anlamlı fark belirlenmemiştir. X klemp kaldırıldığında müdahele gerektiren aritmi K grubunda 6, C grubunda 3 ve CD grubunda 1 hastada gözlenmiş ve K ile CD grupları arasındaki fark istatistiksel anlamlı olarak belirlenmiştir (p0.05). Üç grupta CI, KPB sonrası ve postoperatif ölçümlerde preoperatif değerlere göre istatistiksel anlamlı artış göstermiştir (p0.05). İstatistiksel olarak anlamlı olmamakla46 birlikte KPB'dan sonra CI, C ve CD gruplarında K grubuna göre, CD grubunda da C grubuna göre yüksek bulunmuştur. Yüksek doz askorbik asit uygulanması ile MDA düzeyindeki artışın yani lipid peroksidasyonunun engellenmesi kardiyak enzim düzeyleri ve hemodinamik ölçümlere yansımamıştır. İstatistiksel olarak anlamlı olmasa da CD grubunda K ve C gruplarına göre daha düşük kardiyak enzim düzeyleri; KPB sonrasında C ve CD gruplarında K grubuna göre, CD grubunda da C grubuna göre daha yüksek CI belirlenmesi ve CD grubunda K grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı aritmi azlığı dikkat çekmektedir. Sonuç olarak daha fazla miyokard iskemi-reperruzyon hasarı beklenen ve ileri miyokard koruma yöntemlerinin gerekli olduğu yüksek riskli hasta grubunda yüksek doz askorbik asit ve diltiazem'in birlikte uygulanmasının yararlı olabileceği kanısına varılmıştı

    Postoperatif pnömonide prognoz

    No full text
    Data about prognosis in the literature is usually about hospital acquired pneumonia (HAP) and ventilator associated pneumonia (VAP) rather than postoperative pneumonia. It was reported that mortality in HAP was between 33-50 % and VAP in intensive care units increased mortality 1.7-4.4 times. Pneumonia related mortality in postoperative patients is between 10-18 %. In these patients, the factors increasing risk of postoperative pneumonia are smoking history, low albumin level, prolonged preoperative hospitalization, thoracic and upper abdominal surgery. It was reported that preoperative risk index for postoperative pneumonia was useful in determination of high risk patients. The factors increasing mortality are presence of bacteremia, Pseudomonas aeruginosa and Staphylococcus aureus pneumonia, high APACHE II score and presence of organ failure.Literatürdeki prognoz verileri postoperatif pnömoniden çok hastane kökenli pnömoni (HKP) ve ventilatör ilişkili pnömoniye (VİP) aittir. HKP ile ilişkili mortalitenin % 33-50 arasında olduğu, yoğun bakımda VİP tanılı hastalarda mortalitenin de 1.7 ile 4.4 kat daha fazla olduğu bildirilmiştir. Cerrahi hastalarda pnömoniyle ilişkilendirilen mortalite ise % 10-18 arasındadır. Bu hastalarda sigara içme öyküsü, düşük albümin düzeyi, preoperatif devrede uzun süre hastanede yatış, torasik ve üst abdomen operasyonları postoperatif pnömoni riskini artıran faktörlerdir. Postoperatif pnömoni için geliştirilen preoperatif risk indeksinin yüksek risk taşıyan hastaların belirlenmesinde yararlı olduğu bildirilmiştir. Pnömoniye bakteremi eşlik ederse, etken Pseudomonas aeruginosa ve Staphylococcus aureus ise, APACHE II skoru yüksekse, organ yetmezliği gelişirse mortalite artmaktadır. *25.ANKEM Antibiyotik ve Kemoterapi Kongresi, Yatay İnteraktif Kurs 1C sunularından (28 Nisan-02 Mayıs 2010, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti

    Masif kanamada yüksek volümde kolloid kullanımı (Olgu sunumu)

    No full text
    Two adult patients undergoing craniotomy operation with diagnosis of arteriovenous malformation and frontal tumor are presented. We observed sudden and aboundant surgical hemorrhage 3 hours and 90 min after the beginning of the operation in case 1 and case 2 respectively. In order to stabilize patients hemodynamically, until obtaining enough amount of blood products, in addition to blood transfusion 3500 mL of gelatin solution was infused in case 1 and 4000 mL in case 2. We did not observe any abnormality in coagulation tests performed in the postoperative period. We concluded that, when an unexpected intraoperative massive hemorrhage is encountered, it might be preferred to use high amounts of gelatin solution infusion since it did not impair the routine coagulation tests.Arteriyovenöz malformasyon ve frontal kitle nedeniyle kranyotomi operasyonuna alnan, intraoperatif kanama nedeniyle yüksek volümde kolloid uygulanan iki erişkin olgu sunuldu. Olgularda, operasyonun başlangıcından sonra ilk olguda 3. saatte, ikinci olguda 90.dk'da ani olarak gelişen aşırı miktarda cerrahi kanama gözlendi. Yeterli miktarda kan temin edilene kadar hemodinamik stabilitenin sağlanması amacıyla kan transfüzyonuna ek olarak birinci olguda 3500 mL, ikinci olguda 4000 mL jelatin solüsyonu infüze edildi. Postoperatif dönemde yapılan koagülasyon testlerinde herhangi bir anormallik gözlenmedi. Sonuç olarak beklenmeyen intraoperatif masif bir hemoraji gerçekleştiğinde, kan transfüzyonu uygulanıncaya kadar, rutin koagülasyon testleri etkilenmediğinden jelatin solüsyonunun yüksek volümlerde kullanılabileceği kanısına varıldı

    Moyamoya hastalığında anestezi uygulaması (olgu sunumu)

    No full text
    Moyamoya disease is a rare cerebrovascular occlusive disease. We aimed to present two cases of Moyamoya diagnosed patients undergoing general anaesthesia and emphasize important issues about the anaesthetic management of these patients. 28 year old male patient was admitted to the hospital with complaints of weakness in his left arm and leg. Preoperative examination revealed quadriparesia and disturbed consciousness and angiography revealed occlusion in internal carotid arteries bilaterally Encephaloduroarteriocineangiosis operation was planned. The patient was observed with meticulous noninvasive monitorization. During induction of anesthesia atropine, fentanyl, thiopentone mid vecuronium bromide were administered. Anaesthesia was maintained by sevoflurane in oxygen (02) nitrous oxide (N2O) mixture. End tidal carbondioxide (ETCO2) lend was kept between 35-40 mmHg. There was no complication during peroperative and postoperative period. 4,5 year old male child was hospitalized in order to investigate his growth retardation. During his follow up, MRI angiography revealed serious narrowing in cavernous segments of internal carotid arteries bilaterally, Encephaloduroarterocineangiosis operation was planned. After meticulous noninvasive monitorization, induction of anaesthesia was achieved O2+N2O and no complication was observed during the peroperative and postoperative period. During anaesthetic management of these patients, it is crucial to avoid hypocapnia due to hyperventilation and steal phenomenon secondary to hypercapnia Otherwise ischemia in frontoparietal region which is predominantly involved by Moyamoya disease may adversely affect the prognosis.Moyamoya disease is a rare cerebrovascular occlusive disease. We aimed to present two cases of Moyamoya diagnosed patients undergoing general anaesthesia and emphasize important issues about the anaesthetic management of these patients. 28 year old male patient was admitted to the hospital with complaints of weakness in his left arm and leg. Preoperative examination revealed quadriparesia and disturbed consciousness and angiography revealed occlusion in internal carotid arteries bilaterally Encephaloduroarteriocineangiosis operation was planned. The patient was observed with meticulous noninvasive monitorization. During induction of anesthesia atropine, fentanyl, thiopentone mid vecuronium bromide were administered. Anaesthesia was maintained by sevoflurane in oxygen (02) nitrous oxide (N2O) mixture. End tidal carbondioxide (ETCO2) lend was kept between 35-40 mmHg. There was no complication during peroperative and postoperative period. 4,5 year old male child was hospitalized in order to investigate his growth retardation. During his follow up, MRI angiography revealed serious narrowing in cavernous segments of internal carotid arteries bilaterally, Encephaloduroarterocineangiosis operation was planned. After meticulous noninvasive monitorization, induction of anaesthesia was achieved O2+N2O and no complication was observed during the peroperative and postoperative period. During anaesthetic management of these patients, it is crucial to avoid hypocapnia due to hyperventilation and steal phenomenon secondary to hypercapnia Otherwise ischemia in frontoparietal region which is predominantly involved by Moyamoya disease may adversely affect the prognosis
    corecore