17 research outputs found
Relations between teachers’ organizational justice perceptions and organizational commitment and job satisfaction in the school: A meta-analysis
The purpose of this research study is to investigate the relationship between teachers’ organizational justice perceptions and organizational commitment and job satisfaction in the school via meta-analysis. An extensive literature search was conducted to identify both published and unpublished reports that examined the relationship between teachers’ perceptions of justice, job satisfaction and the organizational commitment to minimize potential availability bias. In total, research reports have identified providing usable data for 24 independent samples. Eight of these studies were published and 16 were unpublished dissertations. In this study, as indicator of effect size is chosen the correlation coefficient. Random effects model was preferred according to heterogeneity tests conducted for organizational commitment and job satisfaction. As a result of meta-analysis, it was found that distributive justice correlated positively with organizational commitment. There is a positive correlation between interactional justice and organizational commitment. Interactional justice has a significant relationship with organizational commitment. Teachers’ overall perception of justice was positively related to organizational commitment. The distributive justice was found to have a significant relationship with teachers’ job satisfaction. Procedural justice was found to be significantly related to the teachers’ job satisfaction. There is a positive correlation between interactional justice and teachers’ job satisfaction. Finally, organizational justice positive correlated with job satisfaction
Mikrodeformasyon ile Yüzey Özellikleri Değiştirilen 316L Paslanmaz Çeliğin Sentetik Vücut Sıvısı ile Etkileşimi
Bu çalışmada ortopedik uygulamalarda yaygın olarak kullanılan bir biyomedikal alaşım olan 316L paslanmaz çelik yüzeyinde mikro sertlik ölçüm cihazı kullanılarak mikrodeformasyon alanları oluşturulmuş ve elde edilen farklı yüzey desenlerinin biyouyumluluğa etkisi sentetik vücut sıvısı içi statik daldırma deneyleri ile test edilmiştir. 7 ve 21 günlük daldırma periyotlarının ardından örnek yüzeyleri oksit ve kalsiyum-fosfatlı yapıların çökelmesi, sıvılar ise iyon salımı açısından incelendiğinde, her iki açıdan da oluşturulan farklı mikrodeformasyon desenlerinin kontrol numunesine kıyasla iyileştirme sağladığı saptanıştır. Oluşturulan desenler arasında ise iz boyutu büyük, izler arası mesafesi geniş olan paternin optimum özellikleri sağlayan yüzey olduğu gözlenmiştir. Yüzey pürüzlülüğü ve sıvı içi oksit ve kalsiyum-fosfatlı yapıların çökelmesi arasında bir doğru orantı tespit edilememiş, bu da yüzey enerjisini belirlemede mikrodeformasyonun mikroyapısal mekanizmalar üzerindeki etkisinin daha belirleyici olabileceğine dair ön bulgular ortaya koymuştur
Hypothyroidism, new nodule formation and increase in nodule size in patients who have undergone hemithyroidectomy
Introduction: The current medical literature has conflicting results about factors
related to hypothyroidism and nodular recurrences during follow-up of
hemithyroidectomized patients. We aimed to evaluate factors that may have
a role in new nodule formation, hypothyroidism, increase in thyroid lobe and
increase in nodule volumes in these patients with and without Hashimoto’s thyroiditis
(HT), and with and without levothyroxine (LT4) use.
Material and methods: We enrolled 140 patients from five different hospitals in
Ankara and evaluated their thyroid tests, autoantibody titre results and ultrasonographic
findings longitudinally between two visits with a minimum 6-month
interval.
Results: In patients with HT there was no significant difference between the
two visits but in patients without HT, thyroid stimulating hormone (TSH) levels
and nodule volume were higher, and free T4 levels were lower in the second
visit. Similarly, in patients with LT4 treatment there was no difference in TSH,
free T4 levels, or lobe or nodule size between the two visits, but the patients
without LT4 had free T4 levels lower in the second visit. Regression analysis
revealed a relationship between first visit TSH levels and hypothyroidism during
follow-up.
Conclusions: Patients who have undergone hemithyroidectomy without LT4
treatment and without HT diagnosis should be followed up more carefully for
thyroid tests, new nodule formation and increase in nodule size. The TSH levels
at the beginning of the follow-up may be helpful to estimate hypothyroidism
in hemithyroidectomized patients
ANKARA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİNİ GÜDÜLEYEN ÖZENDİRME ARAÇLARI
Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi araştırma
görevlilefini güdüleyen özendirme araçlarını belirlemeye yönelik bu araştırmada
veri toplama aracı olarak anket kullanılmıştır. Elde edilen veriler frekans,
yüzde, ortalama, standart sapma, t-testi, Kruskal-Wallis H ve Mann-Whitney U
testi kullanılarak çözümlenmiştir. Bu araştırmanın iki önemli sonucu vardır:
(1) Genelde araştırma görevlilerinin özendirme araçlarının güdüleme
düzeylerinde, cinsiyet ve mesleki deneyim değişkenlerinden bağımsız olarak benzerlik
göstermeleri, (2) Araştırma görevlilerinin manevi ödülleri ücret gibi ekonomik
özendiricilere tercih etmeleridir.
Örgütler, belli amaçları gerçekleştirmek için kurulurlar.
Bu nedenle örgütte çalışan iş gören, örgütün amaçlarını gerçekleştirmek için
bir araçtır. Buna karşılık örgütte çalışan iş görenin de gereksinimleri vardır.
İş gören yönünden de, örgüt gereksinimlerini gerçekleştirmek için bir araçtır.
Örgütün amaçlan ile iş görenin gereksinimleri dengeli bir senteze
ulaştırılmalıdır. Bu sentezin gerçekleştirilebilmesi için yöneticiler güdüleme
araçlarından yararlanmalıdır. Bunun için insanları güdüleyen nedenler
saptanmalı ve istekleri yerine getirilebilmesi için çaba harcanmalıdır. Böylece
iş görenlerin hem kendi gereksinimlerini karşıladıkları hem de örgütü
amaçlarına ulaştırmak için çalıştıkları bir ortam yaratılabilir.
Güdülemenin kökü olan güdü; bir insanı harekete geçiren güç
demektir. Ayrıca güdü; harekete geçirici ve olumlu güce yöneltici, üç temel
özelliğe sahip bir güçtür. Güdü temel kavramından türetilen güdüleme ise, bir
veya birden çok insanı, belli bir yöne doğru devamlı bir şekilde harekete
geçirmek için yapılan geçmesi için etkilendirilmesi ve
isteklendirilmesi süreci olarak da tanımlanabilir (Can 1992, 164).
Işgörenin iş başındaki davranışını
anlamada güdülemenin üç öğesi son derece önemlidir. Bunlar; bireyleri belli
davranışlar göstermeye zorlayan onları harekete geçiren içsel güçler, amaca
yönelim ve bireyin içindeki güçleri, bireysel dürtüleri yoğunlaştıran, bireysel
enerjilerin yönünü pekiştiren çevresel güçlerdir (Aydın 1993, 77).
Görüldüğü gibi, bireylerin arzu ve ihtiyaçlarını belirleyen
güdüler içseldir. Güdülerin aksine özendirme araçları kişinin yönetim çevresi
ile ilgili güçleridir. Birey, arzu ve ihtiyaçlarını yönetimin kendisine sunduğu
araçlar sayesinde tatmin edecek ve iş görme arzusu artacaktır. Bireyin
amaçlarına ulaşmasına yardımcı olan ve dış çevresinden gelen araçlar, onun
içinde çalıştığı örgütün amaçlarını benimsemesine ve bu uğurda çabalarını
yoğunlaştırmasına neden olacaktır (Tikici 1995, 112).
Örgütlerde kullanılan özendirme araçlarını üç ana
başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar sosyo-ekonomik araçlar, örgütsel ve
yönetsel araçlar, psikososyal araçlardır
Vizyon Geliştirme Tutum Ölçeği
Eğitim yöneticilerinin
vizyon geliştirmeye yönelik tutumlarını ölçmede kullanılabilecek bir ölçek
geliştirmeyi amaçlayan bu araştırmanın çalışma grubu 215 Milli Eğitim Şube
Müdürü adayından oluşmaktadır. Çalışma sonucunda, eğitim yöneticilerinin vizyon
geliştirmeye yönelik tutumlarım ölçen 20 maddeden oluşan, üç faktörlü, geçerli ve güvenilir bir ölçek oluşturulmuştur
Investigating the Relationship between Pre-School Teachers’ Problem Solving Skills andTheir Epistemological Beliefs, Creativity Levels and Thinking Styles
This study aims to investigate whether the epistemological beliefs, creativity levels and thinking styles of pre-school teachers are significant predictors of their problem solving skills and in accordance with this purpose, a correlational survey design was used. The sample of this study consists of 155 pre school teachers working in Isparta in the school year 2011-2012. As data collection tools, “Problem Solving Inventory”, “Epistemological Beliefs Scale, “How Creative Are You?” and lastly, “Thinking Styles Inventory” were used. Data were analyzed by stepwise multiple regression analysis. In this study, it has been found that problem solving skills of the teachers are a significant predictor of preschool teachers’ perceptions of their creativity levels positively and perceptions of their conventional thinking styles negatively in the belief that learning depends on ability
Mikrodeformasyon ile Yüzey Özellikleri Değiştirilen 316L Paslanmaz Çeliğin Sentetik Vücut Sıvısı ile Etkileşimi
Bu çalışmada ortopedik uygulamalarda yaygın olarak kullanılan bir biyomedikal alaşım olan 316L paslanmaz çelik yüzeyinde mikro sertlik ölçüm cihazı kullanılarak mikrodeformasyon alanları oluşturulmuş ve elde edilen farklı yüzey desenlerinin biyouyumluluğa etkisi sentetik vücut sıvısı içi statik daldırma deneyleri ile test edilmiştir. 7 ve 21 günlük daldırma periyotlarının ardından örnek yüzeyleri oksit ve kalsiyum-fosfatlı yapıların çökelmesi, sıvılar ise iyon salımı açısından incelendiğinde, her iki açıdan da oluşturulan farklı mikrodeformasyon desenlerinin kontrol numunesine kıyasla iyileştirme sağladığı saptanıştır. Oluşturulan desenler arasında ise iz boyutu büyük, izler arası mesafesi geniş olan paternin optimum özellikleri sağlayan yüzey olduğu gözlenmiştir. Yüzey pürüzlülüğü ve sıvı içi oksit ve kalsiyum-fosfatlı yapıların çökelmesi arasında bir doğru orantı tespit edilememiş, bu da yüzey enerjisini belirlemede mikrodeformasyonun mikroyapısal mekanizmalar üzerindeki etkisinin daha belirleyici olabileceğine dair ön bulgular ortaya koymuştur
Comparison of Early Total Thyroidectomy with Antithyroid Treatment in Patients with Moderate-Severe Graves' Orbitopathy: A Randomized Prospective Trial
Background: The optimal therapeutic choice for Graves' hyperthyroidism in the presence of moderate-severe Graves' orbitopathy (GO) remains controversial. Objectives: We aimed to compare GO course in patients with moderate-severe GO treated with early total thyroidectomy (TTx) versus antithyroid drug (ATD) regimens, in a prospective, randomized manner. Methods: Forty-two patients with moderate-severe GO were enrolled. A total of 4.5 g of pulse corticosteroids were given intravenously to all patients before randomization. Patients in the first group were given TTx, whereas patients in the second group were treated with ATDs. TSH was kept between 0.4 and 1 mIU/l. The clinical course of GO was evaluated with proptosis, lid aperture, clinical activity score (CAS), and diplopia. Results: Eighteen and 24 patients were randomized to the TTx and ATD groups, respectively. Thyroid autoantibodies decreased significantly, and there were significant improvements in proptosis, lid aperture, and CAS in the TTx group. While in the ATD group the decrement in thyroid autoantibodies was not significant, there were significant improvements in proptosis and CAS. When the TTx group was compared with the ATD group, anti-TPO, anti-Tg, and TSH-receptor antibodies were significantly decreased in the TTx group (p < 0.01), but there was no significant difference with respect to proptosis, lid aperture, CAS, and diplopia between the two groups during a median (min.-max.) follow-up period of 60 months (36-72). Conclusion: Although no definitive conclusions could be drawn from the study, mainly due to limited power, early TTx and the ATD treatment regimens, followed by intravenous pulse corticosteroid therapy, seemed to be equally effective on the course of GO in this relatively small group of patients with moderate-severe GO during a median (min.-max.) follow-up period of 60 months (36-72). (C) 2016 European Thyroid Association Published by S. Karger AG, Base
Investigation of the Reasons for Influenza Vaccine Refusal in Healthcare Workers in the COVID-19 Pandemic
Introduction: Healthcare workers are at high risk for the transmission of upper respiratory tract infections such as influenza. It is therefore recommended that they be immunized. However, many healthcare professionals refuse to get the influenza vaccination because of doubts about its safety and effectiveness. The study was aimed to determine the reasons for influenza vaccination refusal of healthcare workers during the pandemic period.
Materials and Methods: In this cross-sectional-descriptive multicenter study, a questionnaire consisting of 15 questions was applied to healthcare workers who refused and did not receive the vaccine during the influenza vaccine administration between November 30, 2020 and January 5, 2021, and the reasons for influenza vaccine refusal were examined.
Results: 877 healthcare workers were included in the study. Of these, 192 (21.9%) were physicians, 83 (43.7%) were nurses, and 302 (34.4%) were assistant health personnel. Not being afraid of influenza (31.9%) is one of the main reasons why healthcare workers are not vaccinated, while the other reasons are; the disbelief that the vaccine is effective and will protect (29.4%), fear that it will harm one’s health in the long term (22.1%), risk of developing an allergic reaction (14.9%) and fear of getting more severe influenza when vaccinated are expressed as (10.0%).
Conclusion: The most important reasons for healthcare workers to refuse the influenza vaccine were not being afraid of contracting the disease and not believing in the protection of the vaccine. Clearing up the health workers’ questions and informing them properly with training about this subject can be very effective in terms of both eliminating the hesitancy of healthcare professionals about being vaccinated and providing the vaccination of risky patient groups who are always recommended and directed for vaccination by healthcare workers