5 research outputs found
The patient presented with vomiting and hypkalemic metabolic alkolosis: Case report
Çocukluk çağında hipokalemik metabolik alkaloz sıklıkla kusmayla mideden kayıplara yol açan nedenler ile, kistik fibrozis, tübulopati veya endokrinopati varlığında görülmektedir. Sıvı tedavisine cevap vermeyen hipokalemisi olan hastalarda hiperaldosteronizm saptandığında, kan basıncı normal veya normalden düşük olarak bulunursa tuz kaybettiren tübulopatilerin araştırılması gerekir. Bu makalede, kliniğimize kusma yakınmasıyla başvuran ve dirençli hipokalemik metabolik alkalozu olan, Gitelman sendromu düşündüğümüz bir hasta sunulmuştur.Gastric losses by vomiting, cystic fibrosis, tubulopathies and endocrinopathies are the major factors associated with childhood hypokalemic metabolic alkalosis. Hypocalemic patients resistant to fluid replacement therapy with suspected hyperaldosteronism and normal/low arterial blood pressure must be carefully evaluated for salt wasting tubulopathies. In this case report, we summarize a patient who presented to our clinic with vomiting and resistant hypokalemic metabolic alkalosis and diagnosed as Gitelman syndrome
Evaluation of the patients who have diagnosed for the first time as acute rheumatic fever with respect to epidemiological, clinical and laboratory findings
Amaç: Akut romatizmal ateş (ARA) tanısı ilk kez konan hastaların epidemiyolojik, klinik ve laboratuar yönünden değerlendirilmesi. Yöntem: Ocak 2000 ile Mayıs 2006 tarih-leri arasında ilk kez ARA tanısı alan 107 hasta retrospektif olarak incelendi. Vakalar, yaş gruplarına, cinsiyetlerine, görüldüğ ü mevsime, majör ve minör kriterlere, destekleyici bulgulara, minör bulguların cinsiyet ve yaş gruplarına dağılımına, minör bulguların sedimantasyonla ilişkisine göre incelendi. Ayrıca artritli vakalar tutulan eklemlerine göre, karditli vakalar kapak lezyonlarının dağılımı- na, karditin klinik derecesine göre değerlendirildi. Bulgular: Hastalarımızın yaş ortalaması 10,6±2,8 yıl olarak tespit edildi. Erkek/kız oranı 2,2 bulundu. Bu oran önceki yayınlara göre daha yüksekti. Hastalarımızın majör bulgulara göre dağılımını incelediğimizde, en çok görülen majör bulgunun artrit olduğu saptandı. İkinci sırada kardit, 3. sırada kore, 4. sırada ise eritema marginatum (EM) yer almaktaydı. Subkutan nodül hiç görülmedi. Yaptığımız çalışmada istatistiksel olarak kız hastalarda erkeklere göre kardit, erkek hastalarda kızlara göre artrit görülme oranı anlamlı derecede yüksekti (p<0.05). Akut faz reaktanları yüksekliği en sık rastladığımız minör bulguydu. Sırasıyla ateş, elektrokardiyoramda (EKG) PR uzaması, artralji gördüğümüz diğer bulgulardı. Geçirilmiş streptokok enfeksiyonuna ait bulgular arasında en sık rastlanılan bulgu “Anti Streptolizin O” (ASO) yüksekliğ iyken, sırasıyla diğer bulgular tonsillit öyküsü ve pozitif boğaz kültürüydü. Eritrosit sedimantasyon hızı (ESR) yüksekliği görülme oranı % 92,5 ve C reaktif protein (CRP) yüksekliği görülme oranı %82’ydi. ESR yüksekliği olan hastalarda, olmayanlara göre kore görülme oranı daha düşüktü (p<0.05). Artritli hastalarda en sık tutulan eklemler sırasıyla ayak bileği, ikinci sıklıkla diz, daha sonra sırasıyla el bileği, kalça, interfalangiyal eklem, dirsek, intertarsal eklem ve omuzdu. Karditli hastalarda kardit ağırlık derecesine göre en sık hafif kardit görülmekteydi. Valvüliti olan hastalarda en sık görülen bulgu izole mitral yetersizliğiydi (MY). Daha sonra sırasıyla MY+AY (aort yetersizliği) ve izole AY gelmekteydi. Sonuçlar: Bulgularımızın bir bölümü önceki araştırmaları n sonuçlarıyla benzer özellikler sergilerken, bazı parametrelerde farklılıklar olduğu görülmektedir. Olgu sayı mızın az olması çelişkili sonuçları açıklayabilir. Bu nedenle hastalığın klinik ve laboratuar özelliklerinin ülkemizde olası farklılıklarını ortaya koymak üzere çok merkezli ve geniş serili araştırmalara gereksinim vardır.Objective: Epidemiological, clinical and laboratory evaluation of patients who have diagnosed as acute rheumatic fever for the first time. Method: 107 patients diagnosed as acute rheumatic fever for the first time, from January 2000 to May 2006 evaluated retrospectively. Cases studied to the relation of age, sex, time of the year, minor, minor and supporting criteria, and relationship of sedimentation with the mi-nor signs. Also cases with arthritis studied according to the affected joint, cases with carditis according to the distribution of the lesions of valves and clinic degree of carditis. Results: Our patients mean age was 10.6±2.8 years. Boys/ girls ratio was found as 2.2 which is higher value in compare of the literature. When we evaluated our patients&#8217; distribution of minor signs, the most common minor sign is arthritis, then carditis, corea, erithema margi-natum, respectively. Subcutane nodules have not been seen. In our study, we found that carditis is more common in female patients and arthritis is more common in male patients (p<0.05). High acute phase reactant levels was the most common minor sign, then fever, elongation of P-R interval at the ECG, arthralgia respectively. In the signs of previous strep-tococcal infection the most common one is high levels of ASO, then history of tonsillitis, positive throat culture, respectively. Ratio of high levels of ESR was %92.5, and CRP was % 82. Corea is significantly common in patients with high ESR levels (p<0.05). Patients with arthritis has the most affected joint ankle, knee, wrist, hip, interphalangeal joints, elbow, in-tertarsal joint, shoulder, respectively. Patients with carditis have the mildest carditis, accord-ing to degree of carditis. Patients with valvulitis have mostly, isolated mitral insufficiency, then mitral and aortic insufficiency and isolated aortic insufficiency respectively. Conclusion: The results of our retrospective analysis partially parallel with previous reported data. This contradiction may be due to relatively insufficient number of the patients in our study group. Because of this reason, multi-center studies with large number of patients should be done for investigating probable variations of the disease in our country
Initial radiologic findings of osteoporosis in Imerslund-Grasbeck syndrome in early adolescence
İmerslund-Grasbeck sendromu (İGS), vitamin B12 eksikliği ve proteinüri ile seyreden iyi prognozlu bir malabsorpsiyon sendromudur. İleri yaşlarda bu hastalarda osteoporoz gelişimi önemli bir sorundur. Bu makalede, kliniğimizde İGS düşündüğ ümüz ve erken adölesans dönemde radyolojik osteoporoz bulgularına rastladığımız bir hastanın tanı süreci sunulmuştur.Imerslund-Grasbeck syndrome (İGS) is a malabsorption syndrome with favorable prognosis where vitamin B12 deficiency and proteinuria is detected. One of the major problems that patients with this disease face in the elderly is osteoporosis. In this case report, we summarize the diagnostic course of a suspected İGS patient presented to our clinic with initial radiologic findings of osteoporosis in early adolescence
Evaluation of Children who are Followed and Treated with the Diagnosis of Brucellosis
Brusellozis temelde bir hayvan hastalığı olup, insanlara genelde enfekte hayvanların etleri, sütleri ve süt ürünleri ile bulaşır, çok farklı klinik tablolarla seyredebilir. Bu çalışmamızda kliniğimizde brucella tanısıyla takip ve tedavi ettiğimiz 16 hastamızı geriye dönük olarak inceledik. Olgularda %75'le en sık saptanan şikâyet eklem ağrısı idi. Diğer sık saptanan şikâyetler %63 ile ateş, %56 ile halsizlik, %38 ile eklemde şişlik, %32 ile karın ağrısı, terleme, kusma, vücut ağrısı idi. Olgularda en sık saptanan fizik muayene bulgusu %63 ile ateşti. Olgulardan%50'sinde hepatomegali ve/ veya splenomegali, %13 ünde lenfadenomegali saptanmıştır. Olguların hepsi en az ikili tedavi almış olup, %13 (n=2) hasta üçlü tedavi almıştır. Tedaviye başlandıktan üç gün sonra bütün hastaların şikâyetleri gerilemiştir. Bütün hastaların tedavileri altı haftaya tamamlanmıştır. Olgulardan ikisinde relaps görülmüştür (%13). Bu hastalardan biri daha önce başka bir şehirde bir yıl tedavi görmüş olan hastadır. Diğer hasta ikili tedavi almıştırBrucellosis is primarily an animal disease, is transmitted to humans by meats, milk and milk products of infected animals, can be seen in very different clinical presentations. In this study, 16 patients who were followed up and treated with the diagnosis of Brucellosis in our clinic were evaluated retrospectively. The most frequent complaint of the cases was joint pain by 75%. Other frequent complaints were fever by 63%, weakness by 56%, joint swelling by 38%, abdominal pain, sweating, vomiting, body pain by 32%. The most frequent physical examination finding of the cases was fever by 63%. Hepatomegaly and/or splenomegaly were determined in 50% of the cases and lymphadenopathy was seen in 13% of them. All patients received treatment with two types of antibiotics, 13% of them (n=2) received three types of antibiotics. Three days after the initiation of treatment, the complaints of all patients were decreased. The treatments of all patients have been completed in six weeks. In two cases (13%), relapse was observed. One of these patients had been treated previously for a year in a different city. Other patient received dual therapy
Demir eksikliği anemisine etki eden faktörlerin ve labaratuar parametrelerinin incelenmesi
Çocukluk dönemindeki demir eksikliği anemisi mental ve motor gelişmede fonksiyon bozukluğuna sebep olabildiğinden, bu aneminin önlenmesi için özen gösterilmelidir. Bu çalış manın amacı, anne sütü alım süresi, ilk iki yaşta inek sütü alımı ve düzenli demir kullanımının kan parametreleri üzerine etkilerini araştırmaktır. Materyal ve Method: Bu çalışmaya 2006- 2008 yılları arasında HNH(Haydarpaşa Numune Hastanesi) Pediatri kliniğinde yatan ve demir eksikliği anemisi saptanan 6 ay-14 yaş arası 181 çocuk alındı. Tüm çocuklar aneminin ağırlığına göre hafif, orta ve ağır olmak üzere üç gruba ayrıldı. Doğum ağırlığı, inek sütü alımı, anne sütü kullanım süresi ve düzenli demir alımının aneminin ağırlı ğıyla ilişkisi ve hematolojik parametre/ere etkisi incelendi. Bulgular: Ağır anemi grubunun yaş ortalamaları hafif ve orta anemi gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0,0001). Hafif ve orta anemi grupları arasında anne sütü kullanım süresi açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmiştir (p=O,OOOJ). Anne sütü kullanım süresi 12 ayın altında olanlarda hafif ve orta şiddette anemi görülme sıklığı daha fazla bulunmuştur. Tartışma ve Sonuç: Biz bu çalışmada, demir eksikliği anemisinden korunmak için, anne/erin bebeklerini anne sütüyle besleme, demirden zenginleştirilmiş beslenme ve 4. aydan itibaren demir desteğinin önemi konusunda bilgilendirilmesi gerektiği sonucuna vardık.introduction and Aim: Since iron deficiency anemia in child can lead to dysfunction in mental and motor development, optimal care should be attended to prevention of this anemia. The goal of this study is, to investigate the duration of maternal breast-feeding , feeding w ith cow' s milk during the first two years and the effects of iron supplementation in hematalogic parameters. Material and Methods: This study involved 181 children who were 6 months-14 years old, hospitalized in HNH pediatric clinic with the diagnosis of iron deficiency anemia between 2006- 2008 years. All children were divided into three groups as: mi/d, moderate and severe. Birth weight, nutrition with cow' s mi/k, duration of breast-feeding, adequate iron intake related with the varying degrees ir on deficiency anemia and the effects of it in hematological parameters were evaluated. Results: The me an age value was significantly higher in the severe anemia group than the mild and moderate one s. The duration of breast-feeding was statistically significantly different between the mi/d and moderate anemia groups. Mi/d and moderate iron deficiency anemia were commonly seen in the infants who were breast-fed under 12 months old. Conclusion: W e concluded that, mothers should be educated about the importance of breast-feeding, nutrition fortified with iron and iron supplementation after six months, in order to prevent iron deficiency anemia