20 research outputs found
(FUZZY LOGIC AND APLLICATIONS IN GEOPHYSICS: A SEISMOLOGY EXAMPLE
Bulanık mantık, teknolojinin de etkisiyle son yıllarda birçok problemin çözümünde yaygın olarak kullanılan yöntemlerden biridir. Doğada kesin olarak tanımlanamayan birçok olayın bulanık mantık yardımıyla çözümleri mümkün hale gelmiştir. Uygulama alanının geniş olması ve birçok problemin çözümünde başarılı sonuçların elde edilmesi bu yönteme olan ilgiyi arttırmıştır.Bulanık mantığın jeofizik alanındaki uygulamaları da giderek artmaktadır. Özellikle sismik, elektromanyetik ve özdirenç gibi yöntemlerin ters çözümünde ayrıca parametre tayini ve ön kestirim gibi uygulamalarda kullanılmaktadır. Bu çalışmada bulanık mantığın günümüze kadar olan jeofizik uygulamaları derlenmiş ve yaygın olarak kullanım amaçları özetlenmeye çalışılmıştır. Batı Anadolu deprem katalog verilerinin Uyarlanabilir Yapay Sinir-Bulanık Mantık Çıkarım Sistemi (Adaptive Neurofuzzy Inference System) (UYBÇS) ile değerlendirilmesi üzerine örnek bir çalışmaya yer verilmiştir. With the effect of advancing technology, Fuzzy logic has become one of the most common methods used in solving problems during the recent years. Solutions of the many ill defined/unidentified events in nature/earth are made possible by means of fuzzy logic. Wide ranges of applications and obtaining successful results are caused the increasing interest on this method.Applications of Fuzzy logic on Geophysics are also increasing day by day. It is used on particularly inversion of seismic, electromagnetic and resistivity data, prediction of some physical parameters and estimation studies. The aim of this study is to compile the articles which are about Fuzzy logic application on geophysics and to summarize its intended purpose. Analyzing of the Earthquake data of Western Anatolia Using with Adaptive Neurofuzzy Inference System, is given an example of this method as a seismological application
How Aware are We of the Immune Status of Hepatitis B and Hepatitis A in Chronic Hepatitis C Patients? A Multicenter Retrospective Study from Turkey
Objectives: Patients with chronic hepatitis C virus (HCV) infectionand superinfection by hepatitis A or hepatitis B virus have highermorbidity and mortality when compared with those without HCVinfection. The aim of this study was to determine hepatitis A and Bseroprevalence rates and immunity in patients with chronic HCV indifferent regions of TurkeyMaterials and Methods: This multi-center study involving HCVinfected chronic cases was conducted between July 2016 andOctober 2017. Serological tests of Hepatitis B surface antigen, antiHBs, hepatitis B core antibody (anti-HBc) immunoglobulin G (IgG)and anti-HAV IgG were evaluated by ELISA, and the files of HCVinfected patients at the age of 18 or over who applied to 15 hospitalsin 13 different cities of our country were screened.Results: Three hundred sixty-two of the 828 patients were menand 466 were women. The prevalence of HBV/HCV coinfection was2.4%, while the anti-HBs positivity rate was 46.9%. Of the 610patients evaluated in terms of anti-HAV IgG serology, 88.8% wereanti-HAV IgG positive, while 11.1% were anti-HAV IgG negative.Isolated anti-HBc IgG positivity was detected in 5.8% of patients.Conclusion: Revealing the serological status of other hepatitisagents, such as hepatitis A and B, in patients with chronic hepatitisC is important in terms of providing the opportunity to immunize ortreat when requiredGereç ve Yöntemler: HCV ile enfekte kronik olguları içeren çok merkezli bu çalışma Temmuz 2016-Ekim 2017 tarihleri arasında yapıldı. Hepatit B yüzey antijeni (HBsAg, antiHBs, antiHBcIgG ve antiHAVIgG’nin serolojik testleri ELISA ve 18 yaşında HCV ile enfekte hastaların dosyaları veya Ülkemizin 13 farklı ilinde 15 hastaneye başvuranlar tarandı. Ülkemizin 13 farklı ilindeki 15 hastanenin HCV ile enfekte hastalarının dosyaları tarandı ve ELISA yöntemi ile değerlendirilen HBsAg, anti-HBs, anti-HBc IgG ve antiHAV IgG bakıldı. Bulgular: Sekiz yüz yirmi sekiz hastanın üç yüz altmış ikisi erkek, 466 kadındı. HBV/HCV koenfeksiyon prevalansı %2,4 iken antiHBs pozitiflik oranı %46,9 idi. Anti-HAV IgG serolojisi açısından değerlendirilen 610 hastanın %88,8’i anti-HAV IgG pozitif, %11,1’i anti-HAV IgG negatif idi. Hastaların %5,8’inde izole anti-HBc IgG pozitifliği saptandı. Sonuç: Kronik hepatit C’li hastalarda hepatit A ve B gibi diğer hepatit ajanlarının serolojik durumunun ortaya konması, gerektiğinde aşılama veya tedavi fırsatı sağlama açısından önemlidirWOS:00060535030000
Compliance with guidelines for practices of perioperative antimicrobial prophylaxis: Amulticenter survey
Amaç: Bu çalışmada perioperatif antimikrobiyal profilaksi (PAP) uygulamalarında güncel rehberlere uyum oranlarını ve bu oranları etkileyen faktörleri belirlemeyi amaçladık.Gereç ve Yöntemler: 30 Mayıs - 30 Haziran 2013 tarihleri arasında 15 farklı merkezde uygulanan ankete yedi farklı branştan 410 cerrah katıldı. Çoktan seçmeli ve açık uçlu 40 soru içeren anketler yüz yüze görüşme yöntemiyle uygulandı. Bulgular: Katılımcıların ortalama yaşı 38,01±9,1, %83,4'ü erkek idi. Ankete katılan cerrahların %46,2'si "kurumlarında cerrahi profilaksi rehberi varlığı hakkında bilgisi olmadığını," %34'ü ise "rehberin bulunduğunu ve profilaksi uygulamalarının rehbere uygun olduğunu" belirtti. Ankete katılan cerrahların %56,1'inin kurum içinde cerrahi profilaksi konusunda herhangi bir eğitim toplantısına katılmadığı, son üç yıl içinde cerrahi profilaksi eğitimi alanlarda rehbere uyumun istatistiksel olarak daha yüksek olduğu belirlendi (p <0,001). Kardiyovasküler cerrahlarda uyum diğer branşlardan cerrahlara kıyasla anlamlı olarak daha yüksek saptandı (p=0,012). Uygulanan profilaksinin süresi katılımcıların %56'sında 24 saatten daha uzun idi. Dren kullanılan girişimlerde cerrahların %63,7'sinin cerrahi profilaksiyi dren çekildikten sonra sonlandırdığı belirlendi. Ürologların ikinci kuşak ve üçüncü kuşak sefalosporinleri anlamlı olarak (p<0,001; p=0,002) daha sık kullandığı belirlendi. Cerrahların %87,6'sı cerrahi profilakside kullanılan antibiyotikte rotasyonel değişiklik yapmadığını ifade etti. Merkezlerin %33'ünde 24 saat enfeksiyon konsültasyonu ve mikrobiyoloji laboratuvarı olanağı bulunmadığı belirtildi. Katılımcıların %50'si "Cerrahi profilaksi rehberlerine uyumu engelleyen en önemli nedenler nelerdir?" sorusunu yanıtsız bıraktı. En önemli nedenler; "çalışılan kurumdaki hastane enfeksiyonları ve etken mikroorganizmalar hakkında düzenli bilgi verilmemesi" (%30), "profilaktik ilacın sağlık personeli tarafından planlanan zaman ve dozda uygulanmaması" (%27) ve kurum içi PAP rehberinin hekim tarafından yetersiz bulunması (%17) şeklinde belirlendi.Tartışma ve Sonuç: Kanıta dayalı PAP uygulamalarının yerleşebilmesi için bilimsel rehberler ve kurum içi kılavuzların varlığı kadar cerrahi birimlerin bu kılavuzların hazırlık aşamasına etkin katılımı ve ayrıca düzenli eğitim ve geri bildirim toplantıları ile branşlar arası aktif iletişimin sürdürülmesi de son derece önemlidir.Aim: We aimed to determine the rates of compliance with current guidelines for practices of perioperative antimicrobial prophylaxis (PAP) and the factors affecting these rates.Materials and Methods: Four hundred and ten surgeons from seven different branches attended the survey conducted between May 30 and June 30, 2013, in fifteen different centers. A 40-question questionnaire consisting of multiple choice and open-ended questions was prepared and applied by interviewing the surgeons. Results: The mean age was 38.01 ± 9.1 years; and 83.4% of the participants were male. Of the surveyed surgeons 46.2% stated that they had no information about the existence of any guidelines for surgical prophylaxis in their institutions and 34% stated that institutional guidelines were available and their prophylaxis practices were in accordance with them. Surgeons who were trained on surgical prophylaxis within the last three years were found to have a statistically higher (p<0.001) rate of compliance with the guidelines. Compared to surgeons from other branches, compliance rates in cardiovascular surgeons were statistically significantly higher (p=0.012). The duration of prophylaxis applied was longer than 24 hours in 56% of the participants. In procedures involving drains, 63.7% of the surgeons stated that they preferred to terminate surgical prophylaxis after removing the drainage tube. It was found that urologists used second and third generation cephalosporins statistically significantly more frequently (p<0.001; p=0.002). Of the surgeons 87.6% stated that they did not rotationally change the antibiotics they used for surgical prophylaxis. It was found that 33% of the centers did not have 24-hour infection consultation and microbiology laboratory facilities. The question "What are the most important reasons for failure in compliance with surgical prophylaxis guidelines?" was left unanswered by 50% of the participants. The most important reasons of incompliance were found to be "lack of regular feedback about hospital infections and the pathogenic microorganisms" (30%), "failure in application of the prophylactic agent in accordance with the timing and dosing determined by the healthcare personnel" (27%), and physicians' view that institutional PAP guidelines were insufficient (17%).Discussion and Conclusion: Besides the existence of institutional guidelines for the establishment of evidence-based PAP practices, it is also crucial to provide active participation of surgical healthcare units in the preparation of these guidelines and to maintain regular training and feedback meetings and active communication between medical branches