33 research outputs found
Incidence of periodontal disease and treatment optionsin cat and dogs
Bu çalışmada kedi ve köpeklerde peridontal hastalığın insidansının ortaya konması amaçlanmıştır. Çalışmada S.Ü. Veteriner Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalı, Konya ve Petcode Hayvan Hastanesine, Ankara, getirilen 150’şer adet farklı cins, ırk, ağırlık ve yaşta köpek ve kedi kullanıldı. Olgular periodontal hastalık, gingivitis, diş çürüğü, aşınma, süt dişi, mine defekti, kırık, gingival hiperplazi ve çekilme, stomatit, diş rezorpsiyonu gibi parametreler göz önünde bulundurularak değerlendirildi. Klinik ve radyolojik muayeneler yapıldı. Kedilerin 89'u dişi ve 61 tanesi erkek, köpeklerde ise bu oran 72 dişi, 78 erkekdir. Kedilerde periodontal hastalığa yatkınlık melez ırklarda ve Scottish fold’larda %75 civarında gözlenirken; küçük cins köpeklerde hastalığa yatkınlık %80 olarak kaydedilmiştir. İki yaşındaki hastaların %80’ninin en az 1 dişinde periodontal hastalık gözlendi. Kedilerde ilk olarak maksillar 108. ve 208. dişlerinde problem görülürken, bunu takiben 107. ve 207. dişlerinin de etkilendiği görülmüştür. Küçük parça (cips) kırığı (108. ve 208. dişler) sebebiyle 5 yaşını aşmış köpeklerin %60'ında periodontal hastalık mevcuttur.150 kediden 33'ünde feline mukozit (gingivostomatit) görülürken 14'ünde total diş çekimi yapılmıştır. Yapılan anketler sonunda kedi sahiplerinin 38 tanesinin dişlerini fırçalaması gerektiğini bilirken,11 tanesinin düzenli diş fırçaladığı ve 9 tanesinin ağzının patolojik olmadığı not edilmiştir. Köpek sahiplerinin ise 87 tanesi diş fırçalaması gerektiğini bildiği halde, 42 tanesi diş fırçalamaktadır. Sonuç olarak, ilk altı aylık sürede yavru kedi ve köpeklere diş fırçalama alışkanlığı kazandırmak ağız ve diş sağlığının korunması için esas şart olduğu görülmüştür. Veteriner hekimler tarafından hasta sahipleri ağız ve diş sağlığı yönünden bilgilendirilmeli ve periodontal hastalığa yatkınlığın yaş ve evde bakım ile doğru orantılı olduğu gösterilmelidir.The aim of this study is to reveal the incidence of peridontal disease in dogs and cats. In this study, 150 dogs and cats of different breeds, weights and ages, which were brought to S.U. The Faculty of Veterinary Medicine, Surgery Department, Konya and Petcode Animal Hospital, Ankara, were used. The cases were evaluated according to parameters such as periodontal disease, gingivitis, tooth decay, abrasion, milktooth, enamel defect, fracture, gingival hyperplasia and recession, stomatitis, and tooth resorption. Clinical and radiological examinations were performed. While 89 of the cats are female, 61 of the male and in dogs this ratio is 72 females and 78 males. The susceptibility to periodontal disease in cats was observed around 75% in cross breeds and Scottishfolds; The susceptibility to disease was recorded as 80% in small breed dogs. Periodontal disease was observed in at least 1 tooth of 80% of the patients aged two years. In cats, it was observed that the maxillary 108th and 208th teeth had problems while the 107th and 207th teeth were also affected. 60% of dogs over 5 years old have periodontal disease due to chips fracture (108th and 208th teeth). 33 of 150 cats had gingivostomatitis, 14 had total tooth extraction. As a result of the surveys, it was noted that 38 of the cat owners knew that they should brush their teeth, 11 of them brush their teeth regularly and 9 of them were not pathological. It is emphasized that 87 of the dog owners knows brushing, but 42 of them brush teeth. As a result, it has been observed that giving puppies and dogs the habit of brushing teeth during the first six months is essential for the protection of oral and dental health. Clients should be informed about oral and dental health by veterinarians and it should be shown that the susceptibility to periodontal disease is directly proportional to age and home care
Manufacturing and Characterization of Peptide Coated Polylactic Acid Based Composites for Various Medical Applications
Within the scope of this thesis, PLA-based composites have been developed and coated with peptide to increase biocompatibility for temporary implant applications and PLA biocomposite materials have been produced. HA and β-TCP were used as additive materials, and PLLA and PDLA polymers were used as polymer matrix. The main purpose is to obtain the composite with the best mechanical properties and to improve the biocompatibility properties as a result of coating this final material with peptide. In the first stage, 10% HA (PLA-10 HA), 10% β-TCP (PLA-10TCP) and 5% HA + 5% β-TCP (PLA-5TCP-5HA) are added into the PLLA matrix material and the composite materials are mechanical, thermal and thermal, crystallographic, morphological and toxicological properties were investigated. As a result of the mechanical analysis, the highest value was obtained in PLA-10HA, and similar results were obtained with the mechanical properties of the PLA-5TCP-5HA hybrid composite. In the results of the cytotoxicity test, the viability was obtained in the PLA- v 5TCP-5HA hybrid composite with an increase of approximately 60% compared to the extruded undoped polymer. 5% HA + 5% β-TCP was chosen as the additive ratio, since it has mechanically similar properties to PLA-10HA and shows the highest increase in viability. In the second stage, PLLA/PDLA blends containing varying proportions of PDLA were produced in order to further improve the mechanical properties. In the mechanical analysis results, it was seen that the blend (2.5PDLA) containing 2.5% PDLA had the best properties. 2.5PDLA increased the tensile strength of pure PLLA by about 5%. Addition of 5TCP-5HA decreased the Tc, Tm1 and Tm2 values by 2 to 5 ⁰C. Highest tensile strength was obtained at 2.5PDLA-5HA-5TCP. An approximately 27% increase in tensile strength of PLLA was obtained with the final composition, 2.5PDLA-5HA-5TCP. PLLA-based composite material functionalized with EEEEEE peptide possessed more potential on triggering osteogenesis of hmscsBu tez kapsamında PLA bazlı kompozitler geliştirilip peptit ile kaplanarak geçici
implant uygulamalarına yönelik biyouyumluluğu arttırılmış ve PLA biyokompozit
malzemeler üretilmiştir. Katkı malzemesi olarak HA ve β-TCP, polimer matris olarak
ise PLLA ve PDLA polimerleri kullanılmıştır. Ana amaç en iyi mekanik özelliklere
sahip kompozitin elde edilmesi ve bu nihai malzemenin peptit ile kaplanması
sonucunda biyouyumluluk özelliklerinin geliştirilmesidir. İlk aşamada PLLA matris
malzemesi içerisine %10 HA (PLA-10 HA), %10 β-TCP (PLA-10TCP) ve %5
HA+%5 β-TCP (PLA-5TCP-5HA) eklenerek elde edilen kompozit malzemelerin
mekanik, termal, kristalografik, morfolojik ve toksikolojik özellikleri incelenmiştir.
Mekanik analizler sonucunda en yüksek değer PLA-10HA’da elde edilmiş, PLA5TCP-5HA hibrit kompozitinin mekanik özellikleri ile benzer seviyede sonuçlar elde
edilmiştir. Sitotoksisite testi sonuçlarında ise canlılık ekstrüde edilmiş katkısız
polimere kıyasla yaklaşık %60 artış ile PLA-5TCP-5HA hibrit kompozitinde elde
edilmiştir. Mekanik açıdan PLA-10HA ile benzer özelliklere sahip olduğundan ve
canlılıkta en yüksek artışı göstermesinden dolayı katkı oranı olarak %5 HA+%5 βTCP seçilmiştir. İkinci aşamada mekanik özellikleri de daha da geliştirmek amacıyla
değişen oranlarda PDLA içeren PLLA/PDLA blendlerinin üretimleri
vii
gerçekleştirilmiştir. Mekanik analiz sonuçlarında %2,5 PDLA içeren blend (2.5PDLA)
oranının en iyi özelliklere sahip olduğu görülmüştür. 2.5PDLA saf PLLA’nın çekme
mukavemetini yaklaşık %5 oranında artırmıştır. 5TCP-5HA eklenmesi Tc, Tm1 ve Tm2
değerlerini 2 ila 5 ⁰C azaltmıştır. En yüksek çekme mukavemeti 2.5PDLA-5HA5TCP'de elde edilmiştir. Nihai bileşim olan 2.5PDLA-5HA-5TCP ile PLLA'nın çekme
mukavemetinde yaklaşık %27'lik bir artış elde edilmiştir. EEEEEE peptidi ile
işlevselleştirilmiş PLLA bazlı kompozit malzeme, hMSC'lerin osteogenezini tetikleme
konusunda daha fazla potansiyele sahiptir
A356 alüminyum alaşımlı jantlarda kaplama işlemi için yüzey hazırlama süreçlerinin optimizasyonu
24.04.2023 tarihine kadar kullanımı yazar tarafından kısıtlanmıştırThe most significant processes that make aluminum alloy wheels corrosion resistant are the paint coating and surface preparation processes. This thesis investigated the assessment and enhancement of the surface preparation procedure for A356 aluminum alloy wheels. While the surface preparation procedure was carried out by determining the optimal working conditions of the chemicals utilized, its efficacy was evaluated using various paint test results. The effects of the chemicals used to prepare the rim surface for the painting process were investigated for this purpose, and optimum process parameters were identified. The impacts of two different methods were investigated: surface preparation process 1 (YHP-1) and surface preparation process 2 (YHP-2). The adhesion ability of the coatings to the surface in the post-process samples was determined using adhesion, stone impact, hot water immersion, and thermal cycling tests. Filiform, salt fog, and chemical resistance tests were used to measure the corrosion resistance of the samples. Both the YHP-1 and YHP-2 methods improved the adhesive capabilities of the coatings on the A356 aluminum alloy wheels according to adhesion, hot water immersion, and thermal cycling tests, as well as the corrosion resistance according to the chemical resistance test. According to the results of the stone impact test, compared to the YHP-1, the YHP-2 process increased the coating strength due to surface adhesion by 50%, while according to the results obtained in the filiform corrosion and salt fog tests, the YHP-2 process achieved greater improvement in the corrosion resistance of A356 aluminum alloy wheels by 47% and 67%, respectively.Alüminyum alaşımlı jantlara uygulanan boya kaplama ve yüzey hazırlama prosesleri jantların korozyona karşı dirençli olmaları sağlayan en önemli işlemlerdir. Bu tez kapsamında, A356 alüminyum alaşımlı jantlar için yüzey hazırlama sürecinin değerlendirilmesi ve iyileştirilmesi üzerine çalışılmıştır. Yüzey hazırlama süreci, kullanılan kimyasalların optimum çalışma koşullarının araştırılması şeklinde gerçekleştirilirken, etkinliğinin değerlendirilmesi ise çeşitli boya test performanslarına göre yapılmıştır. Bu amaçla, jant yüzeyinin boyama sürecine hazırlanması için uygulanan kimyasalların etkileri incelenmiş ve optimum süreç parametreleri belirlenmiştir. Yüzey hazırlama prosesi 1 (YHP-1) ve yüzey hazırlama prosesi 2 (YHP-2) olmak üzere iki farklı prosesin etkileri çalışılmıştır. Proses sonrası numunelerde kaplamaların yüzeye tutunma kabiliyetlerinin belirlenmesi amacıyla yapışma, taş darbe, sıcak suya daldırma ve termal çevrim testleri uygulanmıştır. Numunelerin korozyon dirençleri ise filiform, tuzlu sis ve kimyasal dayanım testleri ile belirlenmiştir. Hem YHP-1 hem de YHP-2 prosesi; yapışma, sıcak suya daldırma ve termal çevrim testlerine göre, A356 alüminyum alaşımlı jantlarda kaplamaların yüzeye tutunma kabiliyetlerinin, kimyasal dayanım testine göre de korozyon dirençlerinin iyileşmesinde olumlu ve benzer etkilere sahip olmuşlardır. Taş darbe testi sonuçlarına göre, YHP-1 ile karşılaştırıldığında, YHP-2 prosesi yüzeye tutunma özelliğine bağlı kaplama dayanımını %50 oranında arttırırken, filiform korozyon ve tuzlu sis testlerinde elde edilen sonuçlara göre, YHP-2 prosesi sayesinde A356 alüminyum alaşımlı jantların korozyon direnci üzerinde sırasıyla %47 ve %67 oranlarında daha fazla iyileşme sağlanmıştı
Development and Characterization of Graphite Nanoplate Reinforced Ultra High Molecular Weight Polyethylene Based Nano-Composite Materials
Bu çalışmada, 0, 0.02, 0.05, 0.1 ve %0.15 ağırlık oranlarında grafit (Gr) ve ultra yüksek molekül ağırlıklı polietilen (UHMWPE) etanol içerisinde dağıtılarak grafit takviyeli UHMWPE nano-kompozit malzemeler üretilmiştir. UHMWPE ve Gr takviyeli kompozit malzemelerin termal performansları termogravimetrik analizler ile tespit edilmiştir. ULMWPE ve kompozit malzemelerin kimyasal yapısı Fourier Dönüşümlü Kızılötesi Spektroskopi ile incelenmiştir. Bunlara ek olarak; Gr katkısının polimerin çekme özellikleri, yüzey pürüzlülüğü, yoğunluk ve sertlik üzerine etkileri incelenmiştir. Bu sonuçlara göre, Gr eklendikçe kompozit malzemelerin maksimum bozunma sıcaklıkları fazla etkilenmemek ile birlikte elastisite modülü ve sertlik artmakta, yüzey pürüzlülüğü düşmektedir. Çekme dayanımı ise ağırlıkça %0.1 Gr katkı oranına kadar artmakta bu orandan sonra düşmektedir.In this study, graphite filled ultra high molecular weight polyethylene nano-composite materials were produced by dispersing 0, 0.02, 0.05, 0.1 and 0.15wt % graphite (Gr) and ultra high molecular weight polyethylene(UHMWPE) in ethanol. the thermal performances of UHMWPE and Gr filled composite materials were determined by thermogravimetric analysis. the chemical structure of UHMWPE and composite materials was investigated by Fourier Transform Infrared Spectroscopy. Additionally; the effects of Gr on the tensile properties, surface roughness, density and hardness of polymer were investigated. According to these results, as the graphite is added, the maximum degradation temperatures of the composite materials are not affected much, and the modulus of elasticity and hardness increase and the surface roughness decreases. the tensile strength increased with the addition of Gr up to 0.1wt %, but decreased with the further increase of Gr weight fraction
Uyumlaştırıcı Kimyasalla Güçlendirilmiş Nanoselüloz-Polipropilen Nanokompozitleri
Nanoselüloza olan talep giderek artmasıyla, bu
önemli materyal uyumlaştırma kimyasallarıyla polipropilen matrikslerin
güçlendirilmesinde kullanılmaktadır. Polipropilen (PP)-selüloz nanofibril (CNF)
ve Fusabond Hibrit kompozitler çift vidalı ekstruder kullanılarak
hazırlanmıştır. Ticari uyumlaştırıcı kimyasal PP/CNF kompozitlerinin mekanik
özelliklerini iyileştirmek için kullanılmıştır. Buradaki esas zorluk, PP ve
CNFs arasında uyumlu bağları oluşturmak ve polimer matriks içerisinde CNFs iyi
bir dağılımını elde etmektir. Çeşitli oranlarda uyumlaştırma kimyasalı PP ve
CNFs arasında yüzeyler arası bağlanmayı iyileştirmek için incelendi.
Kompozitlerin FTIR karekterizasyonu polipropilen ve selüloz nanfibrilin
yüzeyler arası yapışmasını belirlemek için gerçekleştirildi.
Polipropilen/selüloz nanofibril kompozitlerinin mekanik ve morfolojik
özellikleri üzerinde uyumlaştırıcı kimyasalın etkisi sırasıyla çekme testi,
dinamik mekanik analiz ve SEM resimleriyle çalışıldı. En Kompozitlerin en iyi
mekanik özellikleri, saf polipropilen (14.45 MPa, 0.570 GPa) ile
karşılaştırıldığında 19.99 MPa (çekme direnci) ve yaklaşık %87 iyileşme
gösteren 1.067 GPa (Young’s modülü) idi. Kırılma morfoloji incelemesi PP
matriks içerisinde uyumlaştırıcı kimyasal ilavesi (0.1 wt%) durumunda CNFs’nin
iyi dağılımı sağlandı. TGA sonuçları PP/CNF kompozitlerinin termal kararlılığını
değiştirmediğini gösterdi, buna karşın muamelesiz PP/CNF Kompozitleriyle karşılaştırıldığında
muamele edilmiş kompozitlerde hafif artış kaydedildi