46 research outputs found
Renewable Energy Financial Management in the EU's Enlargement Strategy and Environmental Crises
AbstractThe European Union's enlargement process has entered a new phase. The completion of the accession negotiations with Croatia opened the way to membership in mid-2013. In addition, for Turkey, accession process remains the most effective framework for promoting EU-related reforms, developing dialogue on foreign policy issues, strengthening economic competitiveness and diversifying supply of energy sources. Similarly, improved energy cooperation with the enlargement countries directly benefits European citizens and businesses.Energy interconnection is a key element in the EU's cooperation with all neighboring countries aimed at promoting sustainable economic growth, trade and cultural exchange, employment, as well as at improving living conditions.All enlargement countries have now embarked upon a path of recovery, though at varying paces. For instance, Turkey has emerged from the crisis with a bigger economy and its growth continues to be impressive, but there are increasing signs of overheating. The Western Balkan economies are also beginning to recover, though it will take some time for them to reach pre-crisis levels.Meanwhile, climate developments will affect financial positions through their direct impact on tax bases and spending programs, and more importantly, through the policies needed to mitigate climate change and adapt behaviors and production to the new environment. The present study aims to investigate the relationship between economic growth, energy intensity, and financial management and CO2 emissions in case of the EU
Blokzincir Üzerine Kavramsal Bir Öneri: İşletme Likiditesi Dağıtık Kayıt Defteri
Referring to the famous analogy which explains blockchain concept as “A wants to transfer money to B”, the study reverses it as “B wants to have trade credit from A” then the paradigm will rather be crediting instead of debiting. To what extent will a supplier allow trade credit upon request is a decision of accounts payable, but the extent to which a third party will offer more trade credit for the first borrower will require a reconsideration of that customer’s liquidity which is restricted by the accumulation of trade credit along with bank credit already held. The usage of trade credit and the level of bank credit are the main liquidity generators in a supply chain. The study reveals the need for a distributed ledger of liquidity based on trade credit by proposing the use blockchain technology to create zones of private distributed ledgers on liquidity. In the future, the suggested zones are expected to cooperate with government agencies and central bank in the challenge for eliminating informal transactions within the economy. Hence, trade credit in the short-term and relative liquidity indicators are presented in order to reveal the potential for an economy by giving evidence with the long-term data available in Turkey. The study depicts a conceptual proposal with the potential implications therein. Along with their blockchain challenge, the proposal in this study will strategically help the commercial banks which could consider investing on such a shared ledger of liquidity in terms of trade credits on firm-level.Çalışma, blokzincir kavramını “A, B’ye para transferi yapmak istiyor” şeklinde açıklayan meşhur analojiyi “B, A’dan ticari borç edinmek istiyor” şeklinde tersine çevirmekte ve böylece paradigmayı değiştirerek borçlanmaya yönlendirmektedir. Bir tedarikçinin; bir müşterisinden gelen talep üzerine hangi düzeye kadar ticari borç kullandırabileceği, bir ticari alacak edinme kararıdır. Ancak, üçüncü bir tarafın ilk borç alana açacağı ilave ticari borç veya kredi ise o müşterinin potansiyel olarak hali hazırdaki ticari borcunun ve/veya banka kredisinin birikimli düzeyleri ile sınırlandırılmış olan likiditesinin tekrar değerlendirilmesini gerektirecektir. Ticari borç ve banka kredisi bir tedarik zincirindeki temel likidite yaratıcıları olmaktadırlar. Çalışma, ticari borcu esas alan dağıtık bir likidite kayıt defteri gereksinimini ortaya çıkartarak, likidite konusunda özel dağıtık kayıt alanlarının yaratılabilmesi için blokzincir teknolojisinin kullanımını önermektedir. Gelecekte, önerilen bu alanların devlet kuruluşları ve merkez bankası ile ekonomideki kayıtdışı işlemlerin azaltılmasında işbirliği yapmaları beklenmektedir. Bu kapsamda, kısa vadeli ticari borç ve ilgili likidite göstergeleri ile bir ekonomideki bu yönde bulunan potansiyeli ortaya koyabilmek amacıyla Türkiye örneğinde mevcut uzun vadeli veriler çalışmada kanıt gösterilerek sunulmaktadır. Çalışma kavramsal önerisiyle ilgili potansiyel sonuçları ve etkileri de ortaya koymaktadır. Bu çalışma ile getirilen öneri, özellikle ticari borç üzerinden firma düzeyinde burada ifade edilene benzer bir paylaşımlı kayıt ortamına yatırım yapmayı değerlendirebilecek ticari bankalara, blokzincirinin yarattığı gelişime karşılık vermenin yanı sıra stratejik yararlar da sağlayacaktır
THE SEARCH OF A CAUTIOUS RAPPROCHEMENT? PERSPECTIVES FOR GRECO-TURKISH RELATIONS IN THE CONTEXT OF SYRIZA'S POSITION TOWARDS THE EU
DergiPark: 288703trakyaiibf2008 finansal krizinin Avrupa Birliği’nde, özellikle Birliğin bazı güney üyelerinde son derece önemli etkileri olmuştur. Yunanistan’da finansal krizin etkileri kemer sıkma önlemlerinin de katkısı ile derinleşmiş ve bir politik krize doğru evrilmiştir. Bu sürecin sonunda Ocak 2015’te Syriza Partisi Yunanistan’ı krizden çıkaracak değişimi gerçekleştirme vaadi ile iktidara gelmiştir. Bu gelişmeler ışığında, çalışmanın ilk bölümünde AB çerçevesi içerisinde Yunanistan’daki borç krizi ve Syriza Partisi’nin zaferi hakkında bir değerlendirme yapılması hedeflenmiştir. İkinci bölümde ise; borç krizi ve Syriza’nın iktidara gelmesi ile başlayan ve Syriza’nın vaatleri ile dikkatleri çeken bu değişim döneminin Türk-Yunan ilişkilerinde uzun süredir çözülemeyen bazı kemikleşmiş sorunların çözülmesinde ve Türkiye-AB ilişkilerinin ilerlemesinde bir dönüm noktası olarak yer alıp alamayacağı yönünde bir analiz ortaya konulmuştur.Anahtar kelimeler: Avrupa Birliği, Syriza, borç krizi, Türk-Yunan ilişkiler
Türkiye Tarım Sektörü Örneğinde Öz Kaynakların Likidite ve Banka Kredisi Bağımlılığı
The study aims to determine the potential of a long-run relation among liquidity indicators and equities in theagriculture sector along with the usage of bank credit. The study runs general linear regressions for which itshares the results and it adds up a set of supplementary analysis on stability diagnostics including leverageplots and recursive estimation. The significant findings reveal that the level of equities in the agriculturesector is a function of bank credit used at a level which could also be predicted by the first two famousliquidity indicators namely current ratio and acid-test ratio. Therefore, any incentive easing the access to bankcredit finance for the firms of agriculture sector would better be substituted with other encouragements whichwill rather promote the accumulation of equities so as to attain a sustainable finance with healthy liquid assetsand the limited bank credit contribution.Çalışma, tarım sektöründe likidite göstergeleri ve öz kaynaklar arasındaki uzun dönemli ilişki potansiyeli ile birlikte banka kredisi kullanımını belirlemeyi amaçlamaktadır. Çalışma, sonuçlarını paylaştığı genel doğrusal regresyonlar ile kararlılık üzerine kaldıraç noktaları ve özyinelemeli tahmin için bir takım ilave analizleri de içermektedir. Yüksek anlamlılık derecesindeki çalışma bulguları, tarım sektöründe öz kaynakların düzeyinin kullanılan banka kredisinin bir fonksiyonu olduğunu ve aynı zamanda iki meşhur likidite göstergesi olan cari oran ve asit-test oranı ile de tahmin edilebileceğini ortaya koymaktadırlar. Bu nedenle, tarım sektöründe yer alan işletmeler için banka kredisi ile finansmana ulaşmayı kolaylaştıran teşviklerin, sağlıklı likit varlıklar ve sınırlı banka kredisi kullanımının da katkısıyla sürdürülebilir finansmana ulaşmak için daha çok öz kaynakların birikimine yol açacak diğer özendirme önlemleri ile ikame edilmeleri yerinde olacaktır
Minimizing Operationel Risk At the Banking Sector and Six Sigma Applications
DergiPark: 326403trakyasobedSix Sigma methodology and its tools are becoming very popular for the improvement of key processes of organizations. Companies which try to survive and get a slice from the huge markets in this environment should meet the customer requirements fully and even more than the customers' expectations with zero defects, quick and as the cheapest. By focusing on the improvement of processes on both a strategic and tactical level, Six Sigma has enabled clients to achieve extraordinary financial benefits are achieved by increasing quality, minimizing operation costs, encouraging innovation, deepening customer relationships, and strengthening corporate cultures. In recent years risk management has turned out to be the key factor that determines the existence of financial institutions. Operational risk has become the main topic of risk management agenda especially after the occurrence of wellpublicized high impact loss event during 1990s. Amid increased size and complexity of Banking industry operational risk has a greater potential to transpire in more harmful ways than many other sources of risk. According to the last proposal by Basel Committee, commercial banks are allowed to use advanced measurement approach for operational risk.İşletmelerin anahtar süreçlerinin performansının arttırılmasında Altı Sigma metodolojisinin ve onun araçlarının kullanılması popüler bir biçimde kabul görmektedir. Bu ortamda bulunan ve ayakta kalmak isteyen işletmelerin oluşan bu dev pazarlardan bir pay alabilmek için yapmaları gereken; müşterilerinin isteklerini tamamıyla karşılamak, hatta onlara beklentilerinin üzerinde mal ve hizmetleri sıfır hatayla, en çabuk, kalitatif beklentilere en uygun ve en ucuz bir şekilde sunmaktır. Hem stratejik hem de taktiksel olarak süreçlerin gelişmesine odaklanarak Altı Sigma, kaliteyi arttırarak, maliyetleri minimize ederek, innovasyonu teşvik ederek, müşteri ilişkilerini derinleştirerek, kurum kültürlerini güçlendirerek, müşterilerin olağanüstü finansal başarılarını da sağlamaktadır. Son yıllarda etkin risk yönetimi finansal kuruluşların faaliyetlerini sürdürmelerini belirleyen en önemli etkenlerden birisi durumuna gelmiştir. Operasyonel risk finansal piyasalara yön veren kuruluşlarda özellikle 1990’lı yıllarda yaşanan büyük miktarlı kayıp olaylarıyla risk yönetimi gündeminin ilk sırasına yerleşmiştir. Diğer birçok riske göre de operasyonel risk, bankacılık sektörünün artan hacmi ve karmaşıklığı içerisinde zararlı yönleri olan büyük bir potansiyel olarak meydana çıkmaktadır. Basel komitesinin son önerisine göre de ticari bankaların operasyonel riske yaklaşımlarına dair ileri ölçümleri kullanmalarına izin verilmektedir
THE EFFECT OF THE US FEDERAL RESERVE DOLLAR/REAL AND DOLLAR/PESO SWAP AGREEMENTS WITH CENTRAL BANK OF BRAZIL AND CENTRAL BANK OF MEXICO ON THE CREDIT DEFAULT SWAPS SPREADS OF BRAZIL, MEXICO AND TURKEY
DergiPark: 755922trakyaiibfThe US Federal Reserve acts to ease pressure as coronavirus drives demand for US dollar. The US Federal Reserve set up dollar swap lines with fourteen countries in March 2020. Emerging markets such as Brazil and Mexico are among these countries. The swap lines will last at least six month. Credit default swap(CDS) spread is one of the major indicator of sovereign risk. In this study, the effect of dollar/real and dollar/peso swap agreements on Brazil and Mexico 5 years credit default swaps were examined. Turkey 5 years CDS value were also examined along with Brazil and Mexico credit default swaps.These three countries selected for following reasons. 1-These countries are emerging markets, and in G20. 2-US Federal Reserve will provide 60 billion dollar liqudity for the central banks of Brazil and Mexico. 3-Federal Reserve did not provide dollar liquidity for the central bank of Turkey. 4-Central Bank of Brazil did not use swap values as of the date of June 6, 2020. The correlation coefficients between Turkey and Brazil CDS values, between Turkey and Mexico CDS values, and between Brazil and Mexico CDS values (in the period of Nov. 2019-May. 2020) were calculated for the measure of the strength of the relationship.Three calculated corelation coefficents(r) are close to positive 1. This indicates that there is no effect of FED dolar swap lines on the CDS of Turkey, Brazil and Mexico. It is concluded that the main reason of the increases of the values of Credit Default Swaps is COVİD 19.Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası dünyada koronavirüsün yarattığı dolar talebini hafifletmek için 2020 yılının Mart ayı içinde dolar swap işlemi yapmak üzere harekete geçmiştir. Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası; on dört ülkenin merkez bankalarına, 2020 yılı Mart ayı içinde dolar swap hattı tesis etmiştir. Bu ülkeler arasında, Brezilya ve Meksika gibi yükselen piyasalar da bulunmaktadır. Bu swap hattı en az 6 ay sürecektir. Kredi temerrüt takası puanları ülke riskini ölçen temel göstergelerden biridir. Bu araştırmada, Dolar/real ve dolar/peso swap anlaşmalarının Brezilya ve Meksika’nın 5 yıllık kredi temerrüt takası puanlarına etkisi incelenmiştir. Brezilya ve Meksika’nın kredi temerrüt takasları fiyatları yanında, Türkiye’nin kredi temerrüt takası fiyatları da değerlendirmiştir. Bu üç ülkenin seçilmesinin nedenleri aşağıda belirtilmiştir. 1-Bu ülkeler yükselen piyasalar olup aynı zamanda G 20 ülkelerdir. 2-ABD Merkez Bankası Brezilya ve Meksika merkez bankalarına 60’ar milyar dolar likiditesi sağlayacaktır. 3-ABD Merkez Bankası, T.C Merkez Bankası’na dolar likiditesi sağlamamıştır. 4-Brezilya Merkez Bankası açılan dolar likiditesini 6 Haziran 2020 tarihi itibariyle kullanmamıştır. Kasım 2019 ve Mayıs 2020 arasında Türkiye ve Brezilya, Türkiye ve Meksika ile Brezilya ve Meksika arasındaki CDS fiyatlarının korelasyonu hesaplanmıştır. Hesaplanan üç adet korelasyonun +1’e yakın olduğu tespit edilmiştir. Bu durum, Amerika Merkez Bankası dolar likidite swaplar’ının Brezilya, Meksika ve Türkiye CDS’lerine etkisinin olmadığını açıklamaktadır. Kredi temerrüt takaslarının fiyatlarında meydana gelen yükselişin nedeni, koronavirüsün yayılmasıdır
The Case for Gold Revisited: A Safe Haven Or A Hedge ?
This paper attempts to analyze the relation among gold prices and other macroeconomic and financial variables and addresses the question whether gold is a safe haven or a hedge for investors. The study investigates the relationship by using an econometric analysis for top gold exporter and importer countries, for a sample period of 11 years from 2000 to 2011. The results are twofold (i) return of silver, USD returns and change in the volatility index influences gold returns positively whereas, Swiss Franc and Canadian Dollar returns influence gold returns negatively regardless of presence of the 2008 crisis. (ii) In times of stress, our findings indicate that Swiss Franc, Norwegian Krone and Canadian Dollar function as haven whereas, on average, Swiss Franc, Canadian Dollar and 10 year US treasuries function as a hedge against gold but the results show no evidence for the US dollar.
Management measures to be taken for the enterprises in difficulty during times of global crisis: An empirical study
AbstractGlobal crises affect the economic activities of countries in both macro and micro level. With the crises, accounting and financing practices gain crucial importance in enterprises. In other words, enterprises face the necessity of taking certain financing measures in order to survive the in the crisis environment. In this study, firstly the theoretical approaches concerning the financing measures to be taken by enterprises in crises are presented. The second part of the study is devoted to the survey prepared on the basis of the said theoretical framework and through which the enterprises’ views on the financing measures they take during times of economic crises were asked for
Orta Gelir Tuzağı, Ticari Açıklık ve Yakınsama İlişkisi: Türkiye Örneği
Dünya Bankası’nın kişi başına GSYH ülke sınıflandırmasına göre Türkiye 1955 yılından araştırmanın yapıldığı 2021’e kadar geçen dönemde orta gelirli ülkeler grubunda yer almıştır. Bu çalışmada öncelikle Türkiye ekonomisinin karşılaştığı durumun orta gelir tuzağı olup olmadığı Türkiye ve referans ülke olarak alınan ABD GSYH’lerinin 1960 – 2021 dönemindeki yıllık farklarına bir geleneksel ve üç farklı yapısal kırılmalı birim kök test uygulanmak suretiyle araştırılmıştır. Bir yapısal kırılmalı test dışındaki tüm birim kök sınamalarının bulguları serinin durağan olmadığını göstermiştir. Diğer taraftan Türkiye’nin kişi başına GSYH’sinin referans ülke ABD GSYH’sine oranı ilgili dönem için nispi eşik olarak belirlenen 0,08 – 0,36 aralığında kalmıştır. Bulgular Türkiye’nin orta gelir tuzağına takıldığına dair kesin kanıtlar sağlamamakla birlikte bu riskin söz konusu olduğuna işaret etmektedir. Daha sonra Türkiye ve ABD GSYH’leri yakınsaması ile ticari açıklık, imalat sanayi ürünleri ithalatı ve ihracatı, tarımsal ürünler ithalatı ve ihracatı, ihracatın ithalatı karşılama oranı, reel efektif döviz kuru arasındaki uzun ve kısa dönem ilişkiler 1990–2021 dönemi yıllık verileri kullanılmak suretiyle araştırılmıştır. Uygulanan ARDL sınır testinin bulguları ticari açıklık düzeyindeki artışların uzun dönemde Türkiye ile ABD kişi başına GSYH’lerinin yakınsamasına neden olduğunu göstermektedir. İmalat sanayi ürünleri ithalatının toplam GSYH içindeki payındaki artışlar hem uzun hem de kısa dönemde, tarımsal ürünler ithalatının payındaki artışlar ise uzun dönemde ıraksamaya yol açmaktadır
The privatization of public banks: will it always turn out to be satisfactory?
The concept of privatization has been deepened due to the liberalization progress in the world economy since the beginning of 1980's. In order to slip out of the great depression period in 1929, the share of government activity in economy and government intervention has been increased and this variety of thoughts M>as made popular by several economists in United States. Governments share in the total of economy has been ascended and this became wide spread in the capitalist block after long phase of Keynesian policy implementations in these economies. On the other hand, the experienced facts of stagflation and collapse of world's monetary sys¬tem caused an enormous debate on Keynesian belief in economy and the neo-liberal rapprochements have began to deploy rapidly in the capitalist block by 1980s.
As a result of the 1917 Revolution and in accordance of the new established socialist order in Russia, alien-ating the private ownership of production to the state has swiftly broadened throughout the country. However, the stale owned properties have commenced to transfer to private ownership by radical resolutions, after the collapsing of socialist regimes in the Eastern Block. Needless to say thai, the concept of privatization in transi-tion economies has came on the scene only after the year 1989.
In this study our objective is to determine the global public bank privatization trends by focusing on to the privatization conception. As a final point, the public bgnks privatization process in transition economies will be questioned and analyzed