25 research outputs found

    Deneysel böbrek yaralanmalarında amniotik membranla kaplamanın yara iyileşmesine etkisi

    No full text
    ÖZET Deneysel olarak oluşturulmuş böbrek yaralanmalarının iyileşmesine amniotik membran ile kaplamanın etkisi 27 albino sıçanda araştırılmıştır. 12 denekten oluşan amniotik membran grubunda denek lerin sol böbreğine standard insizyonlar yapılıp, parmakla basarak hemostaz uygulandıktan sonra, böbrek insan amnio tik membranı ile kaplanmıştır. 10 denekten oluşan kontrol grubunda yine sol böbrekte standard insizyon yapılıp yalnız hemostaz uygulanmıştır. 5 denekten oluşan yalancı laparotomi grubunda yalnız laparotomi yapılmıştır. Postoperatif 30. gün Technetium 99 m-Dimercapto- succinic acid (Tc99m-DMSA) ile tüm böbreklerin sintigramları alınmış, karşıt böbrek ve diğer gruplardaki böbrekler arasındaki fonksiyonel farklılığı belirlemek amacı ile DMSA tutuluşları hesaplanmıştır. Yara iyileşmesi histopatoloik olarak değerlendirilmiştir. Böbrek fonksiyonları açısından gruplar arasında fark bulunamamasına karşın, kontrol grubundaki deneklerin böbreklerinin bir kaçında sintigrafik defektler gözlenmiştir. Histopatolojik incelemede insan amniotik membranın iyileşen böbrek dokularında bariz bir yabancı cisim reaksiyonu yaratmadığı ve amniotik membran ile tedavi edilen yaraların histopato- lojik olarak daha iyi bir yara iyileşmesi gösterdiği gözlenmiştir. Sonuç olarak amniotik membran ile kaplamanın böbrek yaralanmalarında doku bütünlüğünü sağlamada güvenilir bir yöntem olduğu ve daha iyi bir yara iyileşmesi sağladığı düşünülmüştür. 55

    İntraperitoneal ve retroperitoneal yaklaşımla endoskopik nefroüreterektomi ve üst kutup nefroüreterektomi deneyimimiz

    No full text
    Aim: Examining the effectiveness of nephroureterectomy and upper pole nephroureterectomy via endoscopy. Material and Methods: The results of 12 patients who underwent retroperitoneoscopic and laparoscopic nephroureterectomy and upper pole nephroureterectomy in the last two years were presented. Results: Eight nephroureterectomies (2 retroperitonoscopic and 6 peritoneoscopic) were performed. Male to female ratio was 3/5, and average age was 9,6 (1-13 years). Minimum two and maximum five ports were used. Cholesistectomy in one, and ovarial cycst aspiration in another patient were applied during the same procedure with laparoscopic nephrectomies. Two open ureteroneocystostomies were added in two patients. Upper pole heminephrectomy was performed in four girls with an average age of 6.1 (8 months-13 years). One of these cases had a unilateral triplex collecting system. Two of the heminephrectomies were retroperitoneoscopic and two were laparoscopic. There was no difference between the durations of surgery and hospitalization of these small groups. Conclusion: Neither laparoscopic nor retroperitoneoscopic nephrectomy is superior to other regarding operating time and hospital stay. However, laparoscopic route was preferred more frequently because of its simplicity for the surgeon, and its large exposure allowing extra interventions for adjacent intraperitoneal pathologies.Amaç: Endoskopik yolla uygulanan nefroüreterektomi ve üst kutup nefroüreterektomi işlemlerinin etkinliğinin irdelenmesi. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde son iki yılda, retroperitoneoskopik ve laparoskopik yolla nefroüreterektomi ve üst kutup nefroüreterektomi uygulanan 12 hastanın sonuçları sunulmuştur. Bulgular: İkisi retroperitoneoskopik 6 tanesi laparoskopik olmak üzere toplam 8 hastaya nefrektomi uygulandı. Olguların beşi kız üçü oğlan, yaş ortalaması 9,6 (1-13 yaş arası)' dır. Kullanılan port sayısı 2 ila 5'dir. Laparoskopik nefroüreterektomi yapılan olguların birinde aynı seansta kolesistektomi, bir diğerinde ise over kistine aspirasyon uygulanmıştır. İki olguda da açık üreteroneosistostomi girişimi eklenmiştir. Yaş ortalaması 6,1 (8 ay - 13 yaş arası) ve hepsi kız olan dört hastaya da üst kutup heminefrektomisi uygulanmıştır. Bu olguların bir tanesinde tripleks sistem bulunmakta idi. Heminefrektomilerin ikisi laparoskopik, ikisi retroperitoneoskopik uygulanmıştır. Uygulamaların cerrahi işlem süresi ve hastanede yatış süreleri arasında belirgin bir fark saptanmamıştır. Sonuç: Nefrektomi ve heminefrektomi girişimleri için retroperitoneal veya laparoskopik yaklaşımların birbirlerine belirgin üstünlükleri saptanmamasına karşın, ek patolojilere girişim yapma gereksinimi olduğu durumlarda ve uygulama kolaylığı açısından laparoskopik girişimler daha fazla tercih edilmiştir

    Menstrüasyon varlığında hematokolpos

    No full text
    Hematocolpos that occurs in spite of regular menstruation can lead to misdiagnosis and unnecessary laparotomy. Three adolescent girls with uterus didelphys, hematocolpos and ipsilateral renal agenesis who had admitted to our department with lower abdominal pain and pelvic mass in different time periods is presented. In 1987, hemihisterectomy was performed to the 12 year old girl at urgent laparotomy. In 1994, a 14 year old patient who had had a laparotomy elsewhere two months before was admitted with a preoperative diagnosis of ovarian torsion, and hematocolpos was drained at laparotomy. Twelve year old patient who was admitted in 2001, had an early and correct diagnosis and vaginal septum was excised via vaginal route. Uterus didelphys and hematocolpos should be considered in adolescent girls presenting with lower abdominal pain and pelvic mass, and vaginal route should be preferred for diagnosis and treatment.Menstrüasyon olduğu halde gelişen hematokolpos tanıda yanılgıya ve gereksiz abdominal eksplorasyona neden olmaktadır. Alt abdominal ağrı ve pelvik kitle nedeniyle farklı dönemlerde kliniğimize yatırılarak uterus didelfis, hematokolpos ve ipsilateral renal agenezi tanısı alan üç adolesan kız sunulmaktadır. 1987'de başvuran 12 yaşındaki olguya acil laparotomi yapılıp hemihisterektomi uygulanmıştır. 1994'te başvuran, başka bir merkezde iki ay önce laparotomi yapılmış olan 14 yaşındaki olguya over torsiyonu ön tanısıyla laparotomi yapılıp hematokolposa drenaj uygulanmıştır. Haziran 2001"de başvuran 12 yaşındaki olgu erken ve doğru tanı almış ve vajinal yolla septum eksize edilmiştir. Alt abdominal ağrı yakınması ve pelvik kitle olan adolesan kızlarda uterus didelfis ve hematokolpos akla getirilerek vajinal yolla tanı ve tedavi tercih edilmelidir

    Pediatrik ürodinamide üretral kateterin idrar akım değerlerine etkisi

    No full text
    Aim: The purpose of this study was to evaluate the effects of the urethral catheter on the voiding parameters in urodynamic studies in children. Material and Method: The study was designed between January and July of 2007 at our University Pediatric Surgery Department. 54 patients (14 girls, 40 boys; 8.6;plusmn;3.13 years) from which urodynamic study was requested were enrolled in this prospective study. In the three successive cystometry and pressure-flow investigations the first and second were performed with urethral catheter, the third one was performed after removing the catheter in free flow style. The uroflowmetric values of voiding with and without catheter were then compared. Cases with excessive VUR (grade 4 and 5) were excluded from the study. Statistical analysis was made by using the SPSS 11.0 software. Wilcoxon and Chi- Square test were used. Results: The maximum flow rates (Qmax) increased from 10.38 ml/sec with voiding with catheter to 17.50 ml/sec with voiding without catheter; this increase was statistically significant (p;lt;0.05). The postvoid residue (PVR) decreased from 0.32 ml with voiding with catheter to 0.16 ml with voiding without catheter; this decrease was statistically significant (p;lt;0.05). In the group without catheter the change of the flowmetric curves from pathologic to normal was also significant (p;lt;0.05). 77.5 % of the boys and 21.4 % of the girls displayed low flow rates with catheter. There was a significant difference in postvoiding residual between the genders after voiding without catheter (p;lt;0.05). Conclusion: The results of the study revealed significant difference in the uroflowmetric parameters between voiding with and without catheter. This difference was more evident in the boys. Therefore, we have to be aware of the effect of the urethral catheter when evaluating urodynamic studies. In patients with flow rates indicating an obstruction flow rate measurement should be done without catheter.Giriş: Araştırmada amaç çocuk yaş grubunda ürodinamik incelemeler sırasında kullanılan üretral kateterin idrar akım değerlerinde anlamlı değişiklik yapıp yapmadığını ortaya koymaktır. Gereç ve Yöntem: Araştırma Ocak-Haziran 2007 tarihlerinde Ege Üniversitesi Çocuk Cerrahisi kliniğinde ürodinamik inceleme yapılan 54 olgu (14 kız, 40 erkek; ortalama yaş 8.6±3.1 yıl) üzerinde yapılmıştır. Ardışık üç kez sistometri+basınç-akım çalışması yapılan hastalarda ilk iki akım çalışması üretral kateter varlığında, üçüncüsü ise, kateter çıkarıldıktan sonra serbest akım şeklinde yapılmıştır. Olguların kateterli ve katetersiz ölçülen idrar akım değerleri karşılaştırılmıştır. Ağır (4. ve 5. derece) vezikoüreteral reflüsü (VUR) olan hastalar çalışmaya alınmamıştır. İstatistiksel analiz SPSS 11,0 programında Wilcoxon ve ki kare testi ile gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Olguların maksimum idrar akım hızları (Qmax), kateterli işemede 10,38 ml/sn’den, katetersiz işemede 17,50 ml/sn’ye yükselmiş olup, bu yükseliş istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p0,05). Olguların kateterli işemede ölçülen artık idrar miktarı oranı (AİMO) 0,32 ml’den, katetersiz işemede 0,16 ml’ye düşüş göstermiştir. Bu düşüş istatistiksel olarak anlamlıdır (p0.05). Sondasız işemede idrar akım eğrileri de patolojikten normale doğru anlamlı olarak değişmişti (p0.05). Cinsiyete bakıldığında, kateterli iken erkeklerin % 77.5’unda, kızların % 21.4’ünde Qmax düşük bulunmuştur (p0,05). Katetersiz işemede cinsiyetler arasında işeme sonrası AİM açısından anlamlı fark saptanmıştır (p0.05). Sonuç: Araştırma sonuçlarından kateterli işeme ile katetersiz işeme arasında idrar akım değerleri açısından anlamlı fark olduğu saptanmıştır. Bu fark erkek çocuklarda daha belirgindir. Buna göre ürodinamik değerlendirme ve yorum yapılırken, hastada üretral kateterin etkisi göz önünde bulundurulmalıdır. Akım hızı değerlerinin obstrüksiyona işaret ettiği hastalarda mutlaka katetersiz akım hızı ölçümü yapılmalıdır

    Acquired Penile Epidermoid Cysts in Children

    No full text
    Background In this study, we aim to present the experience of a tertiary center regarding penile epidermoid cysts over 15 years. Methodology Patient files of those who underwent surgical excision for penile epidermoid cysts between 2005 and 2019 were reviewed retrospectively. The demographics, clinical characteristics, etiological factors, cyst features, surgical techniques, complications, and follow-up data were analyzed. Results In total, 24 penile epidermoid cysts were excised in 21 boys. The median age at the time of surgery was 52 (15-204) months. The median duration between previous surgery and cyst excision was 40 (1-180) months. In total, 11 cases had a history of circumcision, and 10 had undergone hypospadias surgery. There was no significant difference between these two etiologic groups (p > 0.05). The main symptom was an asymptomatic penile mass. The average cyst size was 9.4 +/- 6.7 mm. All cysts were completely excised with incisions made over old scars, except one. No complications were observed during a median follow-up period of 50 (12-120) months, and only one recurrence was noted. Conclusions Acquired penile epidermoid cysts may present as an early or late complication after penile surgery. Complete excision with an incision along the existing scars seems to be an effective solution for preventing new scars

    Mesane ekstrofisi ve inkontinan epispadiaslı hastalarda mesane boynu onarımı sonuçları

    No full text
    Aim: in this study, the results of surgical repair of the bladder neck in patients with bladder exstrophy and incontinent epispadiasis were reviewed. Material and Method: Between 1992 and 2004, the records of 21 patients with bladder exstrophy and 2 patients with incontinent epispadias who underwent bladder neck repair were reviewed retrospectively. Patients who are continent for 2 hours or less were considered incontinent, those with over 3 hours as totally continent, while those between 2-3 hours as partially continent. Results: in 23 patients, 44 bladder neck repairs were performed. in all, Young-Dees-Leadbetter was the first surgical choice. During the first repair, the average age of the patients was 52.2±35.9 months. in 12 patients, surgical repair was performed once only. of the 23 patients, 11 had intestinal augmentations and the remaining 13 had Mitrofanoff stomas. the average follow-up period was 63±35 months. of the 23 patients, 11 (48 %) were totally dry and 3 (13 %) were partially dry, a total of 14 (61 %) patients were totally continent. 11 of the continent patients were dry with intermittent catheterizations, the remaining 3 could micturate. in the series, facial sling was performed in 2 patients, and their bladder neck was closed subsequently. in general, periurethral injections were unsatisfactory. Conclusion: the main goal of bladder neck surgery in bladder exstrophy is to provide spontaneous micturition. Thus, bladder neck repair should be started with Young-Dees-Leadbetter procedure. the number of patients achieving this goal is unfortunately low. Our second option is to provide a continent bladder with intermittent catheterization that leaks whenever bladder capacity and pressure increases above normal levels to preserve safe drainage of the upper tract. For multiple failures, bladder neck closure is the last resort.Amaç: Çalışmada, mesane ekstrofisi ve inkontinan epispadiaslı hastalarda üriner kontinansı sağlamak için uygulanan mesane boynu onarımlarının sonuçları değerlendirilmiştir. Gereç ve Yöntem: 1992-2004 yılları arasında, üriner inkontinans nedeniyle mesane boynu onarımı uygulanan 21 mesane ekstrofisi, iki inkontinan epispadias olmak üzere toplam 23 hastanın kayıtları geriye dönük incelenmiştir. Hastalar, kontinans süresi iki saatin altında olduğunda inkontinan, 3 saat ve üzerinde tam kuru, 2-3 saat arasında orta derecede kuru olarak sınıflandırılmıştır. Bulgular: 23 hastaya, 44 mesane boynu onarımı ve 9'una ek olarak 19 periüretral enjeksiyon uygulanmıştır. Tüm hastalarda ilk mesane boynu onarımı yöntemi Young-Dees-Leadbetter'dır. İlk onarım sırasında hastaların ortalama yaşı 52.2±35.9 aydır. Hastaların 12'sine sadece bir kez mesane boynu onarımı uygulanmıştır. 23 hastanın 11'ine intestinal ogmentasyon, 13'üne Mitrofanoff işlemi yapılmıştır. Hastaların izlem süresi ortalama 63±35 aydır. 23 hastanın 11'i (% 48) tam kuru, 3'ü (% 13) orta derecede kuru olmak üzere toplam 14'ünde kontinans (% 61) sağlanmıştır. Kontinan olan hastaların 11'i temiz aralıklı kateterizasyon uygularken kalan üçü işeyebilmektedir. Seride mesane ekstrofili iki hastada yapılmış olan fasyal sling, kontinansı sağlamada başarısız olmuştur ve bu iki hastanın sonradan mesane boyunları kapatılmıştır. Periüretral enjeksiyonların kontinansı sağlamada genellikle faydası olmamıştır. Sonuç: Mesane ekstrofisinde, mesane boynu ameliyatının ilk amacı hastanın spontan işeyebilmesidir. Bu nedenle, hastanın işemesine olanak tanıması ve sonuç başarısız olduğunda diğer ameliyatların yapılmasına engel olmaması nedeniyle Young-Dees-Leadbetter mesane boynu onarımı ile başlanmalıdır. Ancak bu amaca ulaşılabilen hasta sayısı azdır. İkincil hedefimiz temiz aralıklı kateterizasyon ile kontinan ancak mesane kapasitesi ve basınç normal değerlerin üzerine çıktığında üst üriner traktusun korunması için sızdırabilen bir mesane boynu oluşturulabilmesidir. Bu da başarılamıyorsa bu hastalarda mesane boynu kapatılması son seçenek olarak durmaktadır
    corecore