12 research outputs found
Aile Sistemlerinde Şiddetin Döngüsü
Bu çalışmada, aile-birey
etkileşimi sunularak toplumsal cinsiyet rolleri, aile içi şiddet ve kadının
problem çözme becerileri incelenerek, bu durum ve tutumların kadınların
ebeveynlik öz-yeterlik algılarına ve cezaya dayalı ebeveynlik davranışlarına
olan etkisi araştırılmıştır. Türkiye genelinde, temsili bir örneklem ile rassal
yöntemle seçilmiş, 2-8 yaş arası çocuğu olan, kentsel ve kırsal yerleşim bölgelerinden 810 kadın ile görüşülmüştür. Sonuçlar
göstermiştir ki, kırsal bölgelerde yaşayan, sosyo-ekonomik ve eğitim düzeyleri
düşük olan anneler hem daha geleneksel cinsiyetçi tutumlara sahipler, hem de
eşlerinden daha fazla şiddet görmekteler. Sosyo-ekonomik düzey kontrol edilerek
yapılan yordayıcı analizlerin sonuçlarına göre de, daha geleneksel cinsiyetçi
tutumlara sahip, eşinden fiziksel ve duygusal şiddet gören ve
çaresiz hisseden anneler, çocuklarına karşı daha çok cezaya dayalı disiplin
davranışlarını göstermektedirler
The role of child raising attitudes in the relationship between fathers' gender roles and children's adaptive social behavior
Bu çalışmanın amacı; toplumsal cinsiyet rollerinin, babaların ebeveynlik davranışlarına ve çocukların uyumlu sosyal davranışlarına olan etkilerini incelemektir. Çalışmanın örneklemini, Türkiye’nin farklı illerinde yaşayan 2-6 yaşında çocuğu olan evli ve tam zamanlı bir işte çalışan babalardan oluşmaktadır. Katılımcılar, basit seçkisiz örnekleme yöntemiyle 12 farklı ilden seçilmiş ve 300 kişiden oluşmuştur. Çalışmada Çocuk Yetiştirme Anketi, Uyumlu Sosyal Davranış Envanteri ve Toplumsal Cinsiyet Rolleri Ölçeği ve Erkeklik Algısı ölçekleri kullanılmıştır. Çalışma bulguları göstermektedir ki, babaların eşitlikçi toplumsal cinsiyet rollerine sahip olmaları, çocuklarına gösterdikleri cezalandırıcı ebeveynlik davranışlarıyla olumsuz olarak ilişkilidir. Babaların toplumsal cinsiyet rollerinde eşitlikçi olmaları sıcaklık ve açıklayıcı akıl yürütme ebeveyn davranışlarını ve çocuklarının uyumlu sosyal davranışları ile olumlu bir şekilde ilişkilidir. Babaların toplumsal cinsiyet rolleri ile çocukların uyumlu sosyal davranışları arasındaki ilişkide babaların cezalandırıcı, sıcaklık ve açıklayıcı akıl yürütme tutumları aracı rolü üstlendiği bulunmuştur. Ataerkil rollere sahip babaların, bu tutum ve algılardan dolayı ebeveynlik davranışları, ve dolayısıyla çocuklarının da uyumlu sosyal davranışlarının etkilendiği; buna bağlı olarak babaların toplumsal cinsiyet ve babalık davranışlarıyla ilgili eğitimler alarak kendilerini geliştirmelerinin önemi vurgulanmaktadır. Ekolojik Sistemler Kuramı’na göre mikro sistemde gerçekleşen babaların bu gelişimi toplumsal açıdan da olumlu dönüşümlerin yaşanacağını göstermektedir. Bu çalışmayla birlikte toplumsal cinsiyet rollerinde eşitlikçi olmanın hem babalara hem de küçük yaştaki çocukların gelişmesine katkısı olacağı vurgulanmaktadır.The purpose of this study was to examine the effects of gender roles on fathers’ parenting behaviors and children’s adaptive social behaviors. The study sample consisted of married fathers with 2-6-year-old children and working full-time jobs in different provinces of Turkey. This data, gathered from 12 provinces in total, was selected using a simple random sampling method and included 300 fathers. The Child Rearing Questionnaire, the Adaptive Social Behavior Inventory, Gender Role Attitudes and the Perceived Masculinity scales were used in the study. The results of the study showed that fathers' patriarchal gender roles is positively associated with punitive parenting styles and negatively associated with the adaptive social behaviors of their children. In contrast, egalitarian in gender roles were positively associated with parental warmth and explanatory reasoning. In the relationship between fathers' gender roles and children's adaptive social behaviors, the fathers' punitive, warm, and explanatory reasoning behaviors were found to play a mediator role. The present study emphasized that paternal traditional gender roles affect child-rearing behaviors and children's adaptive social behaviors, and as a result, it is important for fathers to develop themselves by receiving training about gender and fatherhood behaviors. According to Ecological Systems Theory, this development of fathers in the micro system showed that positive transformations would be experienced in social terms. In accordance with the findings of this study, it is thought that being egalitarian in gender roles will contribute to the healthy development of both fathers and young children.Publisher's Versio
Psychological distress of breast cancer survivors during the Covid-19 pandemic and related factors: a controlled study
OBJECTIVE: Although the prevalence of breast cancer is high among women, survival rates are increasing. How-ever, breast cancer survivors (BCS) continue to experience various psychological problems after their treatments and are also exposed to additional stressors, such as the current Coronavirus disease 2019 (COVID-19) pandemic. The aim of this study was to examine the psychological distress and related factors (social support, intolerance of uncertainty, coping strategies) of BCS during the COVID-19 pandemic and the role of breast cancer diagnosis in this process. METHODS: This study included 95 BCS and 87 healthy women. Sociodemographic Information Form and depression anxiety stress scale, social support scale, intolerance of uncertainty scale, and coping strategies short form scales were administered to the participants. T tests and regression analyses were performed to examine the relationships between the variables. RESULTS: There was no significant difference between the two groups in terms of depression and anxiety, but the stress of BCS was lower than that of healthy women. In the regression analysis, the diagnosis of breast cancer was not a predictor for depression and anxiety, but it was a significant predictor for stress. Com-mon predictors of increased depression, anxiety, and stress were decreased social support, increased uncertainty intolerance, and increased emotion-focused coping. CONCLUSION: Focusing on the development of intolerance of uncertainty, social support, and problem-focused coping strategies of psychological interventions for women BCS during epidemics such as COVID-19 may reduce their psychological distress while maintaining and increasing their psychological well-being.Publisher's VersionQ4WOS:00107176180000
The relationship between social media addiction and psychological symptoms in university students
Amaç: Bu araştırmada 18-26 yaş grubundaki üniversite öğrencilerinin, sosyal medya kullanımı, aile tutumları ve bilinçli farkındalık düzeylerinin depresyon, obsesif kompulsif bozukluk ve somatizasyon semptomları arasındaki yordayıcı ilişkilerin belirlenmesi amaçlamıştır. Yöntem: Çalışma, çoğunlukla İstanbul olmak üzere, Ankara, Antalya ve çeşitli illerde üniversitede eğitim gören 292 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmada demografik ve sosyo-ekonomik form, sosyal medya bağımlılığı ölçeği, sosyal ortamlarda gelişmeleri kaçırma korkusu ölçeği, kısa semptom envanteri ve bilinçli farkındalık ölçeği kullanılmıştır. Bulgular: Katılımcıların %2’sinin yüksek, %18’inin orta ve %47’sinin de az seviyede sosyal medya bağımlısı olduğu bulunmuştur. Yapılan analizler, sosyal medya kullanımı ve bilinçli farkındalık düzeylerinin, öğrencilerin depresyon, obsesif kompulsif bozukluk ve somatizasyon semptomlarına yordayıcı ilişkisi olduğunu göstermiştir. Sonuç: Sosyal medya bağımlılığı ve düşük bilinçli farkındalık düzeyleri, öğrencilerin psikolojik semptom gösterme olasılığını arttırmıştır. Sosyal medya kullanımının yüksek olduğu günümüzde, kişilerin farkındalıklarının önemini bir kez daha vurgulanmaktadır.Objective: This study investigates the predictive effects of social media usage, parental attitudes and levels of mindfulness on the depression, obsessive compulsive disorders (OCD) and somatization symptoms in 18-26 year old university students. Method: The study was conducted with 292 undergraduate students mainly studying in Istanbul, Ankara, Antalya and various cities. Demographic and socioeconomic form, social media addiction scale, fear of missing out scale, brief symptom inventory and mindful attention awareness scale was used in this study. Results: The results indicate that 2% of participants have high; 18% have average levels, 47% have low levels of social media addiction. The analyses show that social media usage and the level of mindfulness have an association with the students' level of depression, obsessive compulsive disorders and somatization symptoms. Conclusion: Students who had high levels of social media addiction and low levels of mindfulness were more prone to show psychological symptoms. Results pinpoint the importance of mindfulness in people considering the high usage of social media.Publisher's Versio
Прогнозирующее влияние страха на психологию: вера в справедливый мир и терпимость к бедствиям
Bu araştırmada korkunun bireylerin psikolojik sağlamlıkları üzerindeki yordayıcı rolü ile adil dünya inancı ve sıkıntıya dayanma kapasitesi arasındaki ilişkilerin incelenmesi amaçlanmıştır. Korkuyu inceleyen araştırmalarda katılımcılara korkuya neden olan uyaranların genellikle laboratuvar ortamında sunulduğu görülmektedir. Günlük yaşantılarında gerçek bir tehditle karşı karşıya olan bireylerin yer aldığı araştırmalar sayıca azdır. Bu çalışmada Dünya Sağlık Örgütü tarafından birçok kişide yaygın korkuya neden olduğu açıklanan gerçek bir tehdit olan Covid Korkusu ele alınmıştır. Araştırmanın örneklemi yaşları 18 ile 66 arasında değişen 300 katılımcıdan (226 kadın, 74 erkek) oluşmaktadır. Araştırmada Covid 19 Korkusu Ölçeği, Sıkıntıya Dayanma Ölçeği ve Adil Dünya İnancı Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen verilere göre bireylerin korku düzeyleri ile psikolojik sağlamlık düzeyleri arasında negatif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardır. Bireylerin korku düzeyi yükseldikçe psikolojik sağlamlık düzeyleri azalmaktadır. Bununla birlikte korku düzeyi psikolojik sağlamlık düzeyini yordamaktadır. Bireylerin sıkıntıya dayanma kapasiteleri ile psikolojik sağlamlık düzeyleri arasında pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki vardır. Bireylerin sıkıntıya dayanma kapasiteleri yükseldikçe psikolojik sağlamlık düzeyleri yükselmektedir ve sıkıntıya dayanma kapasitesi psikolojik sağlamlık düzeyini yordamaktadır. Genel adil dünya inancı ile psikolojik sağlamlık arasındaki ilişki beklenenin aksine negatif yönlü olmuştur. Bu bulgunun pandeminin kaotik yapısı ve bu dönemde şahit olunanlar sonucunda adil dünya inancına sahip bireylerin yaşamış oldukları olası bilişsel çelişki ile ilişkili olduğu düşünülmüştür. Bu konuda daha fazla araştırma yapılması önerilmiştir. Bireylerin psikolojik sağlamlık seviyelerinin cinsiyet ve medeni durumlarına göre farklılaştığı gözlemlenmiştir. Erkeklerin psikolojik sağlamlık düzeyleri kadınlara göre daha yüksektir. Evli katılımcıların psikolojik sağlamlık düzeyleri evli olmayanlara göre daha yüksektir. Araştırma sonuçları ilgili literatür kapsamında tartışılmıştır.The aim of this study was to investigate the predictive role of fear on individuals' psychological resilience and the relationships between belief in a just world and the capacity to tolerate distress. The sample of the study consisted of 300 participants (226 women, 74 men) aged between 18 and 66. A relational screening model was used in the study. The scales used in the study were The Fear of COVID-19 Scale, The Distress Tolerance Scale, and The Belief in a Just World Scale. The ethics commission approval required to conduct the study was obtained. The data of the study were analyzed with the SPSS 22.0 software. Independent groups t-test and regression analysis were used in the study. According to the data obtained from the study, individuals' levels of fear significantly predicted their levels of psychological resilience in a negative direction. On the other hand, individuals' capacity to tolerate distress significantly predicts their psychological resilience levels in a positive direction. The finding that the role of general just world belief on psychological well-being was negative contrary to expectations was interpreted as the chaotic nature of the pandemic and what was witnessed during this period may cause cognitive conflict in individuals with just world belief. Further research on this subject is recommended. It was observed that the psychological resilience levels of the participants differed according to gender and marital status. Men have higher levels of psychological resilience than women. It was observed that the psychological resilience levels of married participants were higher than single participants. The results of the study were discussed within the scope of the relevant literature and recommendations were made.В нижеследующем исследовании изучается взаимосвязь между прогностической ролью страха в психологической устойчивости людей и их верой в справедливый мир, так же их способностью противостоять невзгодам. Цельевая группа состоила из 300 участников (226 женщин, 74 мужчин) в возрасте от 18 до 66 лет. В исследовании использовалась реляционная модель тестирования. В исследовании использовались следующие шкалы: шкала страха Covid 19, шкала стойкости к бедствию и шкала веры в справедливый мир. На проведение исследования получено одобрение комиссии по этике. Данные исследования были проанализированы с помощью программы SPSS 22.0. В исследовании использовались t-критерий независимых групп и регрессионный анализ. Согласно данным, полученным в результате исследования, уровень страха людей негативно влияет на уровень психологической устойчивости людей. С другой стороны, способность людей переносить невзгоды в значительной степени определяет уровень их психологической устойчивости. Рекомендуется дальнейшее исследование этого вопроса. Было замечено, что уровни психологической устойчивости участников различались в зависимости от их пола и семейного положения. У мужчин уровень психологической устойчивости выше, чем у женщин. Было замечено, что уровень психологической устойчивости участников, состоящих в браке, был выше, чем у участников, не состоящих в браке. Результаты исследования были обсуждены в рамках соответствующей литературы и внесены соответствующие выводы. Ключевые слова: страх, жизнестойкость, способность противостоять невзгодам, вера в справедливый мир, пандемия.Publisher's Versio
Examining factors associated with Covid-19 preventive health behaviors
Önleyici sağlık davranışları, hastalığa yakalanmamak ve hastalığın etkilerini en aza indirmek için uygulanan davranışlar olarak tanımlanmaktadır. Her hastalığa göre değişen önleyici sağlık davranışları farklı psikososyal değişkenlerden etkilenmektedir. Bu çalışmanın amacı ülkemizde COVID-19 pandemisinde, COVID-19 tanısı almış ve almamış bireyler için önleyici sağlık davranışına etki eden psikososyal faktörlerin belirlenmesi ve zaman içerisindeki değişiminin incelenmesidir. Çalışmanın örnekleminin ilk aşamasını 372 COVID-19 tanısı almış (%48.8) ve 375 COVID-19 tanısı almamış (%50.2) toplam 747 kişi oluşturmuştur. Boylamsal olarak tasarlanan çalışmanın ikinci aşaması ise 264 (%51.3) COVID-19 tanısı almış ve 251 (%48.7) COVID-19 tanısı almamış toplam 515 kişiyi içermektedir. Bilgilendirilmiş Onam Formu, Sosyodemografik Bilgi ve Sağlık Formu ile Covid-19 için Belirlenen Önleyici Sağlık Davranışları Anketi gönüllü olarak katılmayı kabul eden katılımcılara, iki ay arayla çevrim içi olarak sunulmuştur. Yapılan gruplar arası fark analizleri sonucunda her iki örneklem grubu için önleyici sağlık davranışına güncel uyum düzeyi ile kronik hastalık varlığına göre farklılık gösterirken, COVID-19 tanısı almış bireylerde evli olmak ve 46 yaş üzerinde olmak anlamlı fark yaratan diğer değişkenlerdir. Ayrıca, tanı durumundan bağımsız olarak zaman içerisinde önleyici sağlık davranışlarının etkinliğine inancın arttığı bulunmuştur. Bulguların, COVID-19 pandemisinde, önleyici sağlık davranışlarına etki eden psikososyal faktörlerin ülkemiz için belirlenerek sağlık uygulamalarına rehberlik edebileceği ve gelecek çalışmalara ışık tutacağı düşünülmektedir.Preventive health behaviors are defined as the behaviors undertaken to avoid getting sick and to minimize the effects of the illness. Preventive health behaviors that vary according to each illness are affected by different psychosocial variables. The aim of this study is to determine the psychosocial factors that affect preventive health behaviors during the COVID-19 pandemic, for both COVID-19 patients and non-patients in Turkey, and examining the changes over time. The participants of the first wave study consisted of a total of 747 people, 372 (%48.8) of them were diagnosed with COVID-19 whereas 375 (%50.2) of them were not diagnosed with COVID-19. The second wave of the study consisted of a total of 515 participants, 264 (%51.3) of them were diagnosed with COVID-19, whereas 251 (%48.7) of them were not diagnosed with COVID-19. In addition to the Informed Consent Form; Socio- Demographic and Health Information Form and COVID-19 Preventive Health Behavior Questionnaire were given to volunteer participants via online survey link, with two months interval. As a result of the analyses, presence of chronic disease made a significant changes in the current level of adaptation to preventive health behavior for both groups. while being married and being over 46 years of age were other variables that made a significant difference in individuals diagnosed with COVID-19. In addition, it was found that belief in the effectiveness of preventive health behaviors increased over time, regardless of the state of diagnosis. It is thought that the findings will guide health practices by identifying psychosocial factors affecting the preventive health behaviors during COVID-19 pandemic, and shed light on the researchers for the future studies.Publisher's Versio
Association of work-family conflict with depression, parenting behaviors, and socio-behavioral developmentof children
Çalışmada 2-6 yaşlarında çocuğu olan, çalışan ve evli annelerin iş-aile çatışmasını tetikleyen nedenler ve iş-aile çatışmasının onların psikolojik iyi oluşları, ebeveynlik davranışları ve çocuklarının sosyal-davranışsal gelişimleriyle olan ilişkisi incelenmiştir. Çalışmanın örneklemi Türkiye’den basit seçkisiz, temsili örneklem ile seçilmiş 2-6 yaşları (Ort. = 4.14, SS = 1.30) arasında çocuğu olan, çalışan ve evli 700 anneden oluşmaktadır. Annelerin yaş dağılımı 20 ile 49 arasındadır (Ort. = 34.02, SS = 5.46). Araştırma verileri yapılan yüz yüze görüşmelerde kullanılan Kurumsal Destek Ölçeği, İş-Aile Çatışması Ölçeği, Çocuk Yetiştirme Anketi, Çocuklar için Kısa Mizaç Ölçeği, Eyberg Çocuk Davranışı Envanteri, Uyumlu Sosyal Davranış Envanteri, Davranış Değerlendirme Ölçeği, Kısa Semptom Envanteri, Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Envanteri, Çalışmaktan Duyulan Suçluluk Ölçeği aracılığıyla elde edilen anne raporlarına dayanmaktadır. Çalışmanın sonuçları göstermiştir ki, (i) çalışmaktan suçluluk duyan ve algıladıkları sosyal destek seviyesi az olan anneler, daha fazla iş-aile çatışması deneyimlemekte; (ii) iş-aile çatışması, çalışan annelerin depresyon seviyelerini ve olumsuz ebeveynlik davranışlarını arttırırken, çocukların olumlu sosyal-davranışsal gelişimlerini olumsuz yönde etkilemekte; (iii) algılanan sosyal destek, çalışan annelerin depresyon seviyeleri üzerinde koruyucu bir etki oluşturmaktadır. Çalışmanın Türkiye’den temsili bir örneklemle oluşturulması ve annelerin deneyimlediği iş-aile çatışmasından çocuklarının sosyal-davranışsal gelişimlerine kadar geniş bir ekolojiyi ulusal alan yazında ilk defa kapsayan çalışma olmasıyla literatüre önemli katkılarının olacağı beklenmektedir. Çalışma sonuçları ile, çalışan annelere yönelik çalışma koşullarını ve evdeki iş bölümünü iyileştirmek için destekleyici politikalara ihtiyaç duyulduğu vurgulanmaktadır.This study investigated the associations of work-family conflict with the psychological well-being, parenting behaviors, and socio-emotional development of children aged between 2 and 6 (M = 4.14, SD = 1.30) and their working mothers. The sample was constructed with a random sampling method from Turkey, with nationally representative 700 working mothers. The age of the mothers ranged from 20 to 49 (M = 34.02, SD = 5.46). The data was based on maternal reports. The data was collected through the Organizational Support Scale, Work-Family Conflict Scale, Parenting Questionnaire, Temperament Scale, Eyberg Child Behavior Inventory, Adaptive Social Behavior Inventory, Child Behavior Checklist, Brief Symptoms Inventory, Multidimensional Scale of Perceived Social Support, and Work-Family Guilt Scale. The results of the study showed that (i) the mothers who reported higher levels of guilt due to working and lower levels of social support experienced higher levels of work-family conflict; (ii) the higher levels of work-family conflict increased the depression level and negative parenting behaviors in mothers while decreased the positive social-behavioral development in children, (iii) the social support had a buffering role in decreasing the negative effects of depression in mothers. This is the first study conducted with a nationally representative sample from Turkey to investigate an extensive ecology from mothers’ work-family conflict to their children’s socio-emotional development. The need for supporting policies to ameliorate working conditions and labor divisions for working mothers were emphasized by the study results.Publisher's Versio
Moral development in early adolescence: an intervention study
Bu çalışma, erken ergenlik dönemindeki ilköğretim öğrencilerinin ahlak gelişimlerine katkı sağlamayı hedefleyen bir müdahale programının değerlendirmesini içermektedir. Toplumun bir üyesi olma sürecinde, gerekli birçok değer, beceri ve davranış örüntüleri erken ergenlikte ortaya çıkar. ‘Pozitif ergen gelişimi’ kavramsal çerçevesi kapsamında da, bu dönemdeki ergenlerin gelişimlerini desteklemenin önemi vurgulanmaktadır. Çalışmanın verileri, uygulanmış bir müdahale programı olan ‘Erken Ergenlikte Pozitif Gelişme: Farklı Ortamlardaki Ergen Gelişimini Anlamak ve Desteklemek’ projesi aracılığıyla toplanmıştır. Uygulanan eğitim programı ile pozitif ergen gelişimine katkısı olacağı düşünülen sosyal-duygusal ve ahlaki becerilerin öğrencilere kazandırılması amaçlanmıştır. Araştırmanın örneklemini, İstanbul’daki düşük ve orta sosyoekonomik düzeydeki 5’i kontrol 4’ü müdahale olmak üzere toplam 9 farklı ilköğretim okulundan, 925 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında, ön-test, son-test ve takip verileri toplanmış ve program değerlendirme analizleri yapılmıştır. Çalışmanın sonuçları uygulanan eğitim programının, erken ergenlik döneminde tüm öğrenciler için olumlu etkileri olduğu gibi, ahlak gelişimi konusunda özellikle riskli konumda olan erkek öğrenciler için daha da yararlı olduğunu göstermektedir.This study includes the evaluation of an intervention program which aims to contribute to the moral development of early adolescents. ‘Positive youth development’ framework stresses the importance of supporting the youth development in this particular age period. The data of the study was collected within a part of a broader intervention program called ‘Positive Youth Development in Early Adolescence: Understanding and Supporting the Youth Development in Different Contexts’. Aim of the intervention was to support the positive development of adolescents in social-emotional and moral developmental areas. The sample was composed of 925 students from 9 elementary schools, 5 control and 4 intervention schools, with low and middle socioeconomic status background. The short term and long-term effects of the intervention were measured by posttest and follow-up tests, respectively. The results suggested that the intervention program was effective in supporting the moral development of all students during the early adolescence.Publisher's Versio
Babaların İş Ortamı ve Depresyon Seviyesi Arasındaki İlişkide İş-Aile Çatışmasının Rolü
Bu çalışmanın amacı, 2-6 yaşları arasında çocuğu olan evli ve eşi ve kendileri çalışan babaların, çalışma koşullarının, deneyimledikleri iş-aile çatışmasının ve algıladıkları kurumsal desteğin depresyon düzeyleri ile olan ilişkisini incelemektir. Çalışma kapsamında, hafta içi çalışma süreleri ve algılanan kurumsal destek ile depresyon arasındaki ilişkide iş-aile çatışmasının aracı rolü de araştırılmıştır. Çalışmanın kuramsal çerçevesi, makro seviyedeki faktörlerden mikro seviyedeki aile içi ilişkilere kadar bireyin nasıl etkilendiğini açıklayan, yani, çevre-aile-birey ilişkisini en iyi şekilde açıklayan Ekolojik Sistemler Kuramı ve Aile Sistemleri Kuramının bir sentezi ile oluşturulmuştur. Çalışmanın örneklemi tabakalı örnekleme yöntemi ile seçilmiş 2-6 yaşları arasında çocuğu olan evli ve çalışan 300 babadan oluşmaktadır. Çalışmanın verileri, babaların çalışma şartlarını, iş-aile çatışmasını, algıladıkları kurumsal desteği ve depresyon düzeylerini kendilerinin ölçekler aracılığıyla raporladığı nicel yöntemlerle elde edilmiştir. Aracı etki analizi MPLUS programında yapılmıştır. Çalışmanın sonucunda (i) babaların deneyimledikleri iş-aile çatışmasının, babaların hafta içi çalışma süreleri ve depresyon düzeyleri ile pozitif, iş yerinden algıladıkları kurumsal destek ile ise negatif yönde ilişkili olduğu; (ii) çalışma saatleri ve iş-aile çatışması yüksek olan babaların depresyon belirtileri gösterme olasılığının yüksek olduğu; (iii) hafta içi çalışma süreleri ve algılanan kurumsal destek ile depresyon arasındaki ilişkide iş-aile çatışmasının aracı rolü üstlendiği bulunmuştur. Bu çalışmanın, küçük yaşta çocuğu olan, çalışan, geleneksel cinsiyet rol ve tutumlarının baskın olduğu toplumda yaşayan erkeklerin iş hayatlarına bağlı sorunlarının özetlenmesi ve iş-aile dengesinin sağlanması ve çalışma durumlarının iyileşmesi için var olması gereken unsurların tespiti açısından oldukça önemli katkıları olacağı düşünülmektedir
Covid-19 tanısı almış ve almamış bireylerde obsesif-kompulsif belirtiler ile sosyodemografik değişkenler arasındaki ilişkinin incelenmesi
[No abstract available]Publisher's Versio