17 research outputs found
Bir mekansal ayrışma faktörü olarak konut kiraları
Mekânsal ayrışma, yerleşmelerin farklı dönemlerde veya farklı dinamikler çerçevesinde çoğunlukla
deneyimlediği bir süreçtir. Kent, fiziki ve tasviri tanımlamalar dikkate alınmadan sadece sosyal bir mekân olarak
tanımlanabilir, dolayısıyla içerdiği bireylerle etkileşime girer ve buna göre şekillenebilir, bu çalışmada ele alınan
kent içerisindeki ayrışma olarak tanımlanan kümelenmeler tam da kentin bu sosyal yapısından
kaynaklanmaktadır. Mekânsal ayrışma bu bakımdan gündelik pratikler veya yerleşme üzerinden okunabilir. Bu
çalışma temelinde bir refah coğrafyası çalışmasıdır. Çalışma kentsel mekânda ayrışma, kimlik ve tüketim
ilişkisi, kapalı siteler ve konut kiraları temaları altında bir refah coğrafyası okuması olaran planlanmıştır. Yapılan
çalışma -refah coğrafyaları çalışmalarının da doğasına uygun olarak- kentteki sosyal dışlanma ve mekânsal
ayrışmanın nasıl ortadan kaldırılabileceğine dair en uygun önermenin bu konularla ilgili farkındalığı arttırmak
olduğunu savunmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmanın normatif bir soruya cevap aradığı ve bir aktivizm çeşidi
olarak toplum farkındalığını arttırmayı amaçladığı söylenebilir.Spatial segregation is a process that settlements often experience within different periods or dynamics. The city
may defined as a social space without considering its physical conditions and depictions, therefore it interacts
with the individuals it contains and can shaped accordingly. The clusters, which discussed in this study defined
as the segregation within the city, are due to this social structure of the city. In this aspect, spatial segregation
can read via everyday practices or settlement. This study is about welfare geographies. The study planned as a
reading of welfare geography under the themes of segregation in urban space, identity and consumption, closed
sites and rents. The study argues that the most appropriate proposition on how to eliminate social exclusion and
spatial segregation in the city - in accordance with the nature of welfare geography studies - is to raise awareness
on these issues. Therefore, it can be said that this study seeks to answer a normative question and aims to raise
public awareness as a kind of activis
Kamusal mekanlarda gündelik hayatın korku coğrafyaları
Modern yaşam biçiminin en önemli unsuru olan kent, çeşitli grupların farklılıklarının da bir düzlemde buluşmasını ifade eder. Kent üzerinde gelişen çoğu
örüntünün de bu farklılıklarla bağdaştığı önceki çalışmalarda da sıkça belirtilmiştir. Mekânsal ayrışma olarak nitelendirilen bu bölünmüş kentsel yapı farklı
mekânsal kimlikleri işaret eder. Bu kimlikler aslen mekânların sunduğu kompozisyonlar ya da içerdiği temsillerdir. Bireyin deneyimlediği bu kompozisyonlarda
hissettiği duygular da coğrafyanın az bilinen bir dalı olan “duygusal coğrafya”nın çalışma konusudur. Duygusal coğrafya çalışmaları genel anlamda
davranışsal coğrafya olarak da adlandırılabilmektedir. Araştırmacılar bireyin dünyasını duygularla inşa ettiğini savunurlar, dolayısıyla duygusal coğrafya
duyguların mekân ilişkisini inceler ve özellikle bireyin duygularının çevresiyle nasıl etkileşime girdiğini anlamaya çalışır. Bunun ötesinde ise bahsedilen
duygulardan biri olan korkunun coğrafya çalışmalarında yeri önemlidir. Korkunun kentsel mekânda bireylerin gündelik yaşamlarını etkilediği
düşünülmektedir. Bu noktada bireylerin belirli mekânlara ve bu mekânlarda bulundukları zamana göre risk algılarının arttığı çalışmanın savunduğu temel
argümandır. Yapılan çalışmada cevap aranan en önemli soru ise kentsel mekânda gündelik yaşamı etkileyen korkuların gelişiminde mekânsal referansların
etkili olup olmadığıdı
Representation and place: The discursive construction of orta bahçe in language and history - geography faculty
Ortabahçe, 1935 Yılında Ankara'da kurulan ve Cumhuriyetin ilk fakültesi olan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin ortasında bulunan avluya verilen isimdir. Burası fakültenin tarihsel gelişimi ile bağlantılı olarak 1974 yılında ortaya çıkmış fiziki bir alan olmakla beraber farklı boyutları da bulunan fikri, siyasi ve ekonomik bir platformdur. Ortabahçe birçok açıdan ülkenin sosyal değişiminin, söylem oluşumunun ve iktidarın net bir şekilde izlenebileceği bir alandır. Bu çalışma özünde ortak bir dili paylaşan, kendine özgü belirli kavramları bulunan ve Orta Bahçe'de bulunan bireylerin bir mikro kültürü paylaştığını savunmaktadır. Üstelik bu kültür tarihsel süreç içerisinde çok katmanlı bir yapıda gelişmiş, deyim yerindeyse Orta Bahçe'nin en küçük zerresine kadar işlemiş ve artık hem mekânı kullananları etkileyen hem de bu kullanıcılar tarafından etkilenen bir kültür halini almıştır. Genel olarak çalışma ülkenin tarihsel ve düşünsel dönüşümünü ve bunun söyleme yansımasını ikonik bir fakülte ve onun bahçesi özelinde okumayı amaçlar. Bununla birlikte çalışmanın önemli bir amacı da ileride bozulması ya da ortadan kalkması ihtimali bulunan Ortabahçe'nin detaylı bir fotoğrafını çekmektir. Bu haliyle arşivlenecek bir çalışma olmayı da amaçlar. Son olarak ülkemizdeki coğrafya disiplininin kendini güncelleme çabalarına da katkı sunmak da amaçlanmıştır. Bu kapsamda çalışmanın coğrafya ile diğer disiplinler arasında bir bağı mekân kavramı üzerinden kurmak da amaçlanmıştır.Ortabahçe is the courtyard located in the middle of the Faculty of Language and History-Geography, which was founded in Ankara in 1935 and which is the first faculty of the Republic of Turkey. This is a physical area that emerged in 1974 in connection with the historical development of the faculty, but it is an intellectual, political and economic platform with different dimensions. In many ways, Ortabahçe is an area where the social change, discourse formation and power relations can be clearly monitored. This study maintains that individuals who share a common language, have specific concepts, and are in the Ortabahçe share a microculture. Moreover, this culture has developed in a multi-layered structure in the historical process, so it has worked up to the smallest part of Ortabahçe and has become a culture that both affects the users who use the space and is affected by these users. In general, the study aims to read the historical and intellectual transformation of the country and its reflection on an iconic faculty and its garden. However, an important aim of the study is to take a detailed photograph of Ortabahçe, which may be damaged or eliminated in the future. In this state, it also aims to be an archive study. Finally, it is also aimed to contribute to the efforts of the geography discipline in our country to update itself. In this context, it is aimed to establish a link between geography and other disciplines through the concept of space
Kedi ve Köpeklerde Kardiyovasküler Hastalıkların Tanısında Natriüretik Peptidler’in Önemi
Kalp yetmezliği ile ilgili hastalıkların patofizyolojisinin anlaşılması ve sağaltımı hakkında son yıllarda oldukça fazla ilerlemeler kaydedilmiştir. Hastalığın tanısında detaylı fiziksel muayeneler yapılmasına rağmen kedi ve köpeklerde yine de zorluklarla karşılaşılmaktadır. Kalp hastalıklarının klinik tanısında; anamnez, fiziksel muayene, kardiyopulmoner oskültasyon ve göğüs radyografisinden yararlanılmaktadır. Tanıda daha çok anlam ifade eden ekokardiyografi kullanımı ve uygulaması uzmanlık gerektirmekte ve aynı zamanda hayvan sahibine ek bir maliyet yüklemektedir. Bu nedenle serum biyomarkırları kalp hastalıklarının tanısı ve sağaltıma verilen cevabın belirlenmesinde kullanılmaktadır. Natriüretik peptidler kalp hastalıklarının tanısında önemli bir yer tutmaktadırlar. Natriüretik peptidler; natriürezisi, idrar üretimini ve böbrek kan akımını arttırırken, sistemik damar direncini ve kalpte dolum basıncını azaltarak diyastololik fonksiyonu etkilemektedir. Kalp hastalıklarının tanısı belirlemede önemli bir protein olmasından dolayı natriüretik peptidlerin kullanımı gittikçe yaygınlaşmaktadır. Bu derlemenin amacı; kalp hastalıklarının tanısında natriüretik peptidlerin etkinliğinin irdelenmesi amaçlanmıştır
Tp-e interval and Tp-e/QTc ratio are significantly Increased in patients with brain death
Objective: We aimed to investigate whether there is a change in Tp-e interval, Tp-e/
QT and Tp-e/QTc ratios in patients with brain death.
Materials and Methods: Fifty brain death patients and 50 age and sex matched healthy
controls were included in the study. In addition to routine evaluation, Tp-e interval,
Tp-e / QT and Tp-e / QTc ratios were measured in 12-lead electrocardiography. Tp-e
was measured in the precordial leads using the Tail method; the time from the peak
of the T wave to the point where the wave reached the isoelectric line.
Results: White blood cell, aspartate aminotransferase, alanine aminotransferase and
high sensitive c reactive protein levels were significantly higher in patients with brain
death. The frequency of patients with QTc prolongation, Tp-e interval, Tp-e/QT and
Tp-e/QTc values were significantly higher in patients with brain death (p <0.05). Tp-e
interval, Tp-e/QT and Tp-e/QTc values were found to be positively correlated with
HsCRP (p<0.001 for all).
Conclusion: Tp-e interval, Tp-e / QT and Tp-e / QTc ratios are increased in patients
with brain death compared to healthy controls. The mechanisms of this association
and possible relationship with neuroendocrine changes should be investigated in future studies
Paroksismal atriyal fibrilasyonlu hastalarda kriyobalon ablasyon parametrelerinin nüks üzerine etkisi
Objective: The aim of this research was to investigate the relationship between atrial fibrillation (AF) recurrence and second generation cryoballoon ablation (CBA) procedural parameters in patients with non-valvular paroxysmal AF (PAF).
Methods: A total of 131 patients with a PAF diagnosis who
underwent second-generation CBA (59 male; mean age:
55.2±10.6 years) were enrolled. Recurrence was defined as
the detection of AF on a 12-lead electrocardiography (ECG)
recording, or an attack lasting at least 30 seconds observed
on Holter ECG records. CBA procedural data and echocardiographic findings were recorded and compared.
Results: After 1 year of follow-up, AF recurrence was detected in 27 patients. Patients with recurrence were older
and had higher rates of hypertension and diabetes (p<0.05
for both). Left atrial diameter, left atrial volume (LaV), left
atrial volume index, and the averaged warming angle (calculated by combining lowest temperature point and balloon
temperature at 20°C point) were significantly higher in the
recurrence group. Balloon warming time was significantly
longer in the non-recurrence group (p<0.001). In binary
logistic regression analysis, the averaged warming angle
(odds ratio [OR]: 1.559, 95% confidence interval [CI]: 1.342–
1.811; p<0.001) and LaV (OR: 1.063, 95% CI: 1.028–1.100;
p<0.001) were found to be independent parameters for predicting recurrence. The cutoff value of the warming angle
obtained with ROC curve analysis was 50° for the prediction
of recurrence (sensitivity: 94.3%, specificity: 88.5%, area
under the curve: 0.909; p<0.001). The cutoff value of LaV
obtained by ROC curve analysis was 53.5 for prediction of
recurrence (sensitivity: 77.8%, specificity: 74.5%; p<0.001).
Conclusion: Measurement of balloon warming angle during
CBA and increased LaV may predict the AF recurrence.Amaç: Bu çalışmada, valvüler olmayan paroksismal atriyal
fibrilasyonu (PAF) olan hastalarda AF nüksü ile ikinci jenerasyon kriyobalon ablasyon (KBA) prosedürü parametreleri
arasındaki ilişkiyi araştırmayı planladık.
Yöntemler: İkinci jenerasyon KBA (59 erkek; ort. yaş
55.2±10.6 yıl) yapılan PAF tanısı alan 131 hasta dahil edildi. Nüks, 12 derivasyonlu elektrokardiyografide (EKG) AF
görülmesiyle ya da ritim Holter kayıtlarında en az 30 saniye
süren AF ataklarının saptanması olarak tanımlandı. Bazı
KBA prosedür verileri ve ekokardiyografik bulgular kaydedildi ve karşılaştırıldı.
Bulgular: Bir yıl sonra izlemde 27 hastada AF nüks tespit edildi. Nüksü olan hastalar daha yaşlıydı ve daha
yüksek hipertansiyon ve diyabet oranları vardı (hepsi
için, p<0.05). Sol atriyum çapı (SaD), sol atriyum volümü (SaV), sol atriyum volümü indeksi (SaVI) ve ortalama
ısınma açısı (en düşük sıcaklık noktasını ve balon sıcaklığını 20°C noktasının birleştirilmesi ile elde edilen) nüks
grubunda anlamlı olarak artmıştı. Nüks olmayan grupta
balon ısınma süresi önemli ölçüde uzamıştı (p<0.001).
İkili lojistik regresyon analizinde, ortalama ısınma açısı
(OO=1.559, %95 GA: 1.342–1.811, p<0.001) ve sol atriyum volümü (SaV, OO: 1.063, %95 GA: 1.028–1.100,
p<0.001) nüks tahmini için bağımsız parametreler bulundu. ROC eğrisi analizi ile elde edilen ısınma açısının kestirim değeri, nüks tahmini için 50° idi (duyarlılık: %94.3,
özgüllük: %88.5, EAA: 0.909, p<0.001). ROC eğrisi analizi ile elde edilen SaV’nin kesme değeri, nüks tahmini için
53.5 idi (duyarlılık: %77.8, özgüllük: %74.5, p <0.001).
Sonuç: Kriyobalon ablasyon sırasında balon ısınma açısının ölçülmesi ve artan SaV, AF nüksetmesini öngörebilir