7 research outputs found
İnflamatuar belirteçler ile ambulatuar kan basıncı değişkenliği ve kan basıncı sirkadiyen değişimi arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi
Günümüzde çok sayıda çalışmada, tedavi edilen ve edilmeyen
hipertansiflerde, muayenehane kan basıncına kıyasla, ambulatuvar kan basıncının,
hipertansiyon aracılı organ hasarıyla daha fazla bağlantılı olduğu, kardiyovasküler
olaylarla daha dikey bir ilişki içinde olduğu ve kardiyovasküler riski, muayenehane
kan basıncı değerlerinden daha yüksek düzeyde öngördürdüğü gösterilmiştir. Yakın
zamanda yayınlanan çalışma verilerinde, ambulatuvar kan basıncı verilerden elde
edilen standart sapma değerleri olarak tanımlanan kan basıncı değişkenliğinin,
kardiyovasküler mortalite ve morbidite ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Buna göre
yüksek kan basıncı değişkenliğine sahip bireyler, daha düşük değişkenliği olanlara
göre daha yüksek kardiyovasküler mortalite ve morbiditeye sahiptir. Kan basıncı
diürnal varyasyonu ile de kardiyovasküler mortalite ve morbidite arasındaki ilişkiler
ise yıllardır bilinmektedir. Noktürnal kan basıncı düşüşü yüzdesi %10’un altında olan
bireylerin artmış kardiyovasküler mortalite ve morbiditeye sahip oldukları bilinen bir
gerçektir. Öte yandan, günümüzde hipertansiyon ile inflamatuar sistem arasında
ilişkiler olduğu bilinse de, kan basıncı değişkenliği ile inflamasyon belirteçleri
arasındaki ilişki konusunda henüz yeterli bilgi bulunmamaktadır.
Artmış kan basıncı değişkenliği ile inflamasyon belirteçleri arasında ilişkinin
olup olmadığını belirlemek için, prospektif-kesitsel bir çalışma yaptık. Çalışma
topluluğu, Başkent Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji bölümüne başvuran, 20-60 yaş
arası, hipertansiyon öyküsü olmayan ya da antihipertansif tedavi kullanmayan, bilinen
herhangi bir kardiyovasküler hastalık hikayesi ve majör sistemik hastalığı olmayan ve
hamile olmayan gönüllüler arasından seçildi. Bu kriterleri sağlayan 198 deneğin
tamamına, elektrokardiyografi, ekokardiyografi ve ambulatuar kan basıncı ölçümü
yapıldı. Bu vakalarda, enzim bağlı immün analiz (ELISA) metodu ile interlökin 10 (İL-
10), interlökin 18 (İL-18), tümör nekrotizan faktör alfa (TNF-α) ve yüksek duyarlıklı
serum reaktif protein (hsCRP) ölçümleri yapıldı. Kan basıncı değişkenliği, her denek
için gündüz, gece ve 24 saatlik kan basıncı standart sapması, kan basıncı diürnal
varyasyonu ise, günlük kan basıncı değişim yüzdesi olarak tanımlandı. Kan basıncı
diürnal varyasyonu ve kan basıncı değişimi ile inflamatuar belirteçler arasındaki
ilişkiler incelendi.
Çalışmamızda gece sistolik ve diyastolik kan basıncı değişkenliği ile İL-18
seviyeleri arasında arasında doğrusal bir ilişki saptadık. Başka bir deyişle artan gece
sistolik ve diyastolik kan basıncı değişkenliği, artmış İL-18 seviyeleri ile ilişkili
bulunmuştur. Bu bulgunun yanı sıra İL-18 seviyeleri ile gündüz, gece, 24 saatlik
ortalama ambulatuar kan basıncı, sol ventrikül kütle ve kütle indeksi arasında ve
hsCRP ile gündüz, gece ve 24 saatlik sistolik kan basıncı, gündüz ve 24 saatlik nabız
basıncı arasında doğrusal bir ilişki saptadık.İnterlökin-10 ve Tnf-α ile sol ventrikül
kütle indeksi arasında da zayıf fakat anlamlı doğrusal bir ilişki saptadık. Kan basıncı
sirkadiyen varyasyonu ile inflamasyon ve hedef organ hasarı arasında ise herhangi
bir ilişki saptamadık.
Çalışmamız sonuçları kan basıncı değişkenliği ile inflamasyon arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğunu göstermektedir, fakat inflamasyon ile
kan basıncı değişkenliği arasındaki ilişkinin tam olarak aydınlatılabilmesi için
gelecekte daha geniş çalışmalara gereksinim duyulacaktır.
Nowadays, results of several studies have shown that ambulatory blood
pressure correlates with hypertension related organ damage more closely than does
office blood pressure and has a relationship with cardiovascular events that is
steeper than that observed for clinic blood pressure, with a prediction of
cardiovascular risk greater than, and additional to the prediction provided by office
blood pressure values in populations as well as in untreated and treated
hypertensives. Recent data has also shown that blood pressure variability estimated
as a standard deviation of non-invasive ambulatory blood pressure monitoring is also
associated with cardiovascular morbidity and mortality. Cardiovascular morbidity has
been reported to be greater in subjects with a greater blood pressure variability than
in those with a lower blood pressure variability. Relationship between circadian blood
pressure variation and cardiovascular mortality and morbidity is well known. Subjects
in whom nocturnal blood pressure decrease is blunted (less than 10%) have been
reported to have less favourable outcome. However there is growing evidence
suggesting a link between hypertension and inflammatory system, yet data on the
association between inflammatory markers and blood pressure variability in humans
are sparse.
We performed a prospective, cross-sectional study in order to examine
whether inflammatory factors might be associated with elevated blood pressure
variability during 24-hour ambulatory blood presssure monitoring. The study
population was a sample of subjects admitted to Baskent University Hospital,
Department of Cardiology. Subjects were eligible to participate in the study if they
were 20 to 60 years of age, had no histories of hypertension and were not using
antihypertensive medications, had no histories of cardiovascular disease (coronary
artery disease, stroke, peripheral vascular disease), were free of any other major
systemic illnesses, and were not pregnant. We recruited 198 subjects (102 women
and 96 men) who met these criteria. ECG, 24 hour blood pressure monitoring and
two dimensional echocardiogram were obtained from all of the subjects participating
in the study. Interleukin-10 (IL-10), interleukin-18 (IL-18), tumor necrosis factor alpha
(TNF-α) and serum high-sensitivity C-reactive protein (hsCRP) concentrations were
measured by using commercially available enzyme-linked immunosorbent assay
method. Blood pressure variability was calculated as the within-subject standard
deviation (SD) of blood pressure values obtained during the daytime, nighttime, and
24-hour periods. Blood pressure circadian variation is defined as the nocturnal
decline in blood pressure. We investigated the association between inflammation and
blood pressure, blood pressure variability and circadian variation.
We found a linear correlation between night systolic and diastolic blood
pressure variability and IL-18 concentrations. In other words, night systolic and
diastolic blood pressure variability was found to be directly proportional to IL-18
concentrations. In addition, we found a linear relationship between IL-18
concentrations and daytime, nighttime, 24-hour blood pressure averages, left
ventricular mass and left ventricular mass index, and a linear relationship between
hsCRP and day, night, 24 hour systolic blood pressure, day and 24 hour pulse
pressure. Interleukin-10 and TNF-α were found to be directly proportional to left
ventricular mass and left ventricular mass index. We did not find any statistically
significant association between blood pressure circadian variation and inflammation.
However our findings suggest a relationship, further investigation is needed to
clarify the association between blood pressure variability and inflammatory markers
Chronic statin treatment is a predictor of pre-interventional infarct-related artery patency in patients with ST elevation myocardial infarction treated with percutaneous coronary intervention
Background: Beyond lipid-lowering effects, early statin treatment has beneficial effects on prognosis after acute coronary syndrome. Infarct-related artery (IRA) patency before percutaneous coronary intervention (PCI) is known to be a strong predictor of improved clinical outcome.
Aim: We aimed to investigate the effects of chronic statin treatment before admission on IRA patency after myocardial infarction.
Methods: In this study, 938 ST elevation myocardial infarction (STEMI) patients admitted to the hospital within the first 12 h of symptom onset were prospectively enrolled (male, n = 682; female, n = 256; mean age 58.6 ± 12.4 years). All patients underwent emergent primary PCI. Patients were divided into two groups based upon angiographic IRA patency. Impaired IRA patency was defined as Thrombolysis In Myocardial Infarction (TIMI) grade 0 and 1 flow (non-patent IRA group). Angiographic IRA patency was defined as TIMI 2 and 3 flow (patent IRA group).
Results: Previous statin usage was more frequent in the patent IRA group (n = 138; 71.9%), than in the non-patent IRA group (n = 110; 14.7%; p < 0.001). Pre-PCI IRA patency was independently associated with body mass index (odds ratio [OR] = 1.087, 95% confidence interval [CI] 1.005–1.176, p < 0.001), previous chronic statin use (OR 0.065, 95% CI 0.043–0.098, p = 0.039), ejection fraction (OR 1.041, 95% CI 1.018–1.064, p < 0.001), and SYNTAX score (OR 0.927, 95% CI 0.899–0.957, p < 0.001) in multivariate logistic regression analysis.
Conclusions: Chronic pre-treatment with statins is a significant predictor of the IRA patency in patients with STEMI
İnflamatuar belirteçler ile ambulatuar kan basıncı değişkenliği ve kan basıncı sirkadiyen değişimi arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi
Günümüzde çok sayıda çalışmada, tedavi edilen ve edilmeyen
hipertansiflerde, muayenehane kan basıncına kıyasla, ambulatuvar kan basıncının,
hipertansiyon aracılı organ hasarıyla daha fazla bağlantılı olduğu, kardiyovasküler
olaylarla daha dikey bir ilişki içinde olduğu ve kardiyovasküler riski, muayenehane
kan basıncı değerlerinden daha yüksek düzeyde öngördürdüğü gösterilmiştir. Yakın
zamanda yayınlanan çalışma verilerinde, ambulatuvar kan basıncı verilerden elde
edilen standart sapma değerleri olarak tanımlanan kan basıncı değişkenliğinin,
kardiyovasküler mortalite ve morbidite ile ilişkili olduğu saptanmıştır. Buna göre
yüksek kan basıncı değişkenliğine sahip bireyler, daha düşük değişkenliği olanlara
göre daha yüksek kardiyovasküler mortalite ve morbiditeye sahiptir. Kan basıncı
diürnal varyasyonu ile de kardiyovasküler mortalite ve morbidite arasındaki ilişkiler
ise yıllardır bilinmektedir. Noktürnal kan basıncı düşüşü yüzdesi %10’un altında olan
bireylerin artmış kardiyovasküler mortalite ve morbiditeye sahip oldukları bilinen bir
gerçektir. Öte yandan, günümüzde hipertansiyon ile inflamatuar sistem arasında
ilişkiler olduğu bilinse de, kan basıncı değişkenliği ile inflamasyon belirteçleri
arasındaki ilişki konusunda henüz yeterli bilgi bulunmamaktadır.
Artmış kan basıncı değişkenliği ile inflamasyon belirteçleri arasında ilişkinin
olup olmadığını belirlemek için, prospektif-kesitsel bir çalışma yaptık. Çalışma
topluluğu, Başkent Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji bölümüne başvuran, 20-60 yaş
arası, hipertansiyon öyküsü olmayan ya da antihipertansif tedavi kullanmayan, bilinen
herhangi bir kardiyovasküler hastalık hikayesi ve majör sistemik hastalığı olmayan ve
hamile olmayan gönüllüler arasından seçildi. Bu kriterleri sağlayan 198 deneğin
tamamına, elektrokardiyografi, ekokardiyografi ve ambulatuar kan basıncı ölçümü
yapıldı. Bu vakalarda, enzim bağlı immün analiz (ELISA) metodu ile interlökin 10 (İL-
10), interlökin 18 (İL-18), tümör nekrotizan faktör alfa (TNF-α) ve yüksek duyarlıklı
serum reaktif protein (hsCRP) ölçümleri yapıldı. Kan basıncı değişkenliği, her denek
için gündüz, gece ve 24 saatlik kan basıncı standart sapması, kan basıncı diürnal
varyasyonu ise, günlük kan basıncı değişim yüzdesi olarak tanımlandı. Kan basıncı
diürnal varyasyonu ve kan basıncı değişimi ile inflamatuar belirteçler arasındaki
ilişkiler incelendi.
Çalışmamızda gece sistolik ve diyastolik kan basıncı değişkenliği ile İL-18
seviyeleri arasında arasında doğrusal bir ilişki saptadık. Başka bir deyişle artan gece
sistolik ve diyastolik kan basıncı değişkenliği, artmış İL-18 seviyeleri ile ilişkili
bulunmuştur. Bu bulgunun yanı sıra İL-18 seviyeleri ile gündüz, gece, 24 saatlik
ortalama ambulatuar kan basıncı, sol ventrikül kütle ve kütle indeksi arasında ve
hsCRP ile gündüz, gece ve 24 saatlik sistolik kan basıncı, gündüz ve 24 saatlik nabız
basıncı arasında doğrusal bir ilişki saptadık.İnterlökin-10 ve Tnf-α ile sol ventrikül
kütle indeksi arasında da zayıf fakat anlamlı doğrusal bir ilişki saptadık. Kan basıncı
sirkadiyen varyasyonu ile inflamasyon ve hedef organ hasarı arasında ise herhangi
bir ilişki saptamadık.
Çalışmamız sonuçları kan basıncı değişkenliği ile inflamasyon arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğunu göstermektedir, fakat inflamasyon ile
kan basıncı değişkenliği arasındaki ilişkinin tam olarak aydınlatılabilmesi için
gelecekte daha geniş çalışmalara gereksinim duyulacaktır.
Nowadays, results of several studies have shown that ambulatory blood
pressure correlates with hypertension related organ damage more closely than does
office blood pressure and has a relationship with cardiovascular events that is
steeper than that observed for clinic blood pressure, with a prediction of
cardiovascular risk greater than, and additional to the prediction provided by office
blood pressure values in populations as well as in untreated and treated
hypertensives. Recent data has also shown that blood pressure variability estimated
as a standard deviation of non-invasive ambulatory blood pressure monitoring is also
associated with cardiovascular morbidity and mortality. Cardiovascular morbidity has
been reported to be greater in subjects with a greater blood pressure variability than
in those with a lower blood pressure variability. Relationship between circadian blood
pressure variation and cardiovascular mortality and morbidity is well known. Subjects
in whom nocturnal blood pressure decrease is blunted (less than 10%) have been
reported to have less favourable outcome. However there is growing evidence
suggesting a link between hypertension and inflammatory system, yet data on the
association between inflammatory markers and blood pressure variability in humans
are sparse.
We performed a prospective, cross-sectional study in order to examine
whether inflammatory factors might be associated with elevated blood pressure
variability during 24-hour ambulatory blood presssure monitoring. The study
population was a sample of subjects admitted to Baskent University Hospital,
Department of Cardiology. Subjects were eligible to participate in the study if they
were 20 to 60 years of age, had no histories of hypertension and were not using
antihypertensive medications, had no histories of cardiovascular disease (coronary
artery disease, stroke, peripheral vascular disease), were free of any other major
systemic illnesses, and were not pregnant. We recruited 198 subjects (102 women
and 96 men) who met these criteria. ECG, 24 hour blood pressure monitoring and
two dimensional echocardiogram were obtained from all of the subjects participating
in the study. Interleukin-10 (IL-10), interleukin-18 (IL-18), tumor necrosis factor alpha
(TNF-α) and serum high-sensitivity C-reactive protein (hsCRP) concentrations were
measured by using commercially available enzyme-linked immunosorbent assay
method. Blood pressure variability was calculated as the within-subject standard
deviation (SD) of blood pressure values obtained during the daytime, nighttime, and
24-hour periods. Blood pressure circadian variation is defined as the nocturnal
decline in blood pressure. We investigated the association between inflammation and
blood pressure, blood pressure variability and circadian variation.
We found a linear correlation between night systolic and diastolic blood
pressure variability and IL-18 concentrations. In other words, night systolic and
diastolic blood pressure variability was found to be directly proportional to IL-18
concentrations. In addition, we found a linear relationship between IL-18
concentrations and daytime, nighttime, 24-hour blood pressure averages, left
ventricular mass and left ventricular mass index, and a linear relationship between
hsCRP and day, night, 24 hour systolic blood pressure, day and 24 hour pulse
pressure. Interleukin-10 and TNF-α were found to be directly proportional to left
ventricular mass and left ventricular mass index. We did not find any statistically
significant association between blood pressure circadian variation and inflammation.
However our findings suggest a relationship, further investigation is needed to
clarify the association between blood pressure variability and inflammatory markers
Morning blood pressure surge and arterial stiffness in newly diagnosed hypertensive patients
Objective: We aimed to investigate the relationship between the morning blood pressure (BP) surge and arterial stiffness in patients with newly diagnosed hypertension. Subjects and methods: Three hundred and twenty four (mean age 51.7 ± 11.4 years) patients who had newly diagnosed hypertension with 24 h ambulatory BP monitoring were enrolled. Parameters of arterial stiffness, pulse wave velocity and augmentation index (Aix) were measured by applanation tonometry and aortic distensibility was calculated by echocardiography. Results: Compared with the other groups, pulse wave velocity, day–night systolic BP (SBP) difference (p < 0.001, for all) and hs-CRP (p = 0.005) were higher in morning BP surge high group. Aortic distensibility values were significantly lower in morning BP surge high group compared to the other groups (p < 0.05, for all). Morning BP surge was found to be independently associated with pulse wave velocity (β = 0.286, p < 0.001), aortic distensibility (β= −0.384, p < 0.001) and day–night SBP difference (β = 0.229, p < 0.001) in multivariate linear regression analysis. Conclusions: We found independent relationship between morning BP surge and arterial stiffness which is a surrogate endpoint for cardiovascular diseases. The inverse relationship between morning BP surge and aortic distensibility and direct relation found in our study is new to the literature
Epicardial fat thickness is associated with oxidative stress index in cardiac syndrome X
AbstractAim: We aimed to investigate the relationship between oxidative parameters- total oxidant status (TOS), total antioxidant capacity (TAC), and oxidative stress index (OSI)- and EFT in patients with CSX. Without clinically significant coronary artery disease, cardiac syndrome X (CSX) is characterized by cardiac ischemia, and chest pain. However, there is some evidence about increased oxidative stress in CSX patients; the relationship between oxidative stress parameters and epicardial fat thickness (EFT) is not well established in this population.Material and Methods: : One hundred and twenty-two patients with normal coronary arteries (73 female, 49 males, mean age 56.71 ± 10.69 years) were enrolled in the study. The study population was divided into two groups according to their OSI. Oxidative stress index below the median was defined as the OSI low group and equal or higher than the median was defined as the OSI high group.Results: EFT was higher in the high OSI group than the low OSI group (6 (3.9 – 8.9) vs. 5.4 (0.56 – 7.2), p= 0.032). In bivariate correlation analysis EFT was positively correlated with OSI and TOS (r=0.242, p=0.036 and r=0.234, p=0.025 respectively). In binary logistic regression analysis, EFT was found to be an independent predictor of OSI.Conclusion: : In our study, EFT was independently associated with OSI in CSX patients. This finding suggests that EFT may be a marker of increased oxidative stress in CSX
SEPTİC PULMONARY EMBOLİSM DUE TO TRİCUSPİD VALVE ENDOCARDİTİS İN A DRUG ADDİCT
A 24 years old male who has heroin addiction history for four years admitted toemergency service with fever, malaise and shortness of breath. His physical appearance was pale and physical examination revealed 38,5o C body temperature, 120/70 mmHg blood pressure, 3/6 systolic murmur at the left sternal border, diffuse inspiratory rales, absence of respiratory sound at the base of the left lung. Transthoracic echocardiography showed tricuspid vegetation at a size of 3.0x1.9x1.2 cm and mild tricuspid regurgitation, other heart valves and cardiac chambers were morphologically and functionally normal (Fig. 1) Computerized tomography showed multiple cavitary lesions throughout the lung and pleuraleffussion at the base of left lung (Fig. 2). Anamnesis and echocardiographic findingsconfirmed the diagnosis as tricuspid valve endocarditis. Vancomycin 1gr twice daily and sefoperazon/sulbactam 1 gr twice daily was started as the initial treatment. Serial blood cultures drawn from the patient were negative probably due to previous antibiotic usage. Fever persisted and vegetation size could not be reduced despite antibiotic treatment for two weeks. Patient was sent to another center for surgical treatment