62 research outputs found
The relationship of genetic susceptibility and aggressive periodontitis (early onset periodontitis)
Agresif periodontitis (AP), erken yaşlarda şiddetli periodontal ataçman kaybı ile karakterize, hızlı ilerleyen bir grup periodontal hastalığı kapsamaktadır. Az rastlanmasına rağmen, etiyolojisi ve patogenezini anlamayı hedefleyen çok sayıda araştırma yapılmıştır. AP oluşumundaki genetik riski belirlemeye yönelik olarak yapılmış, çeşitli aile ve populasyon çalışmaları mevcuttur. AP'de gözlenen ailesel kalıtımı destekleyen genetik geçişi belirlemek amaçlı segregasyon ve linkage analizleri yapılmıştır. Günümüzde AP'de etkili olan modifiye edici hastalık genleri ile ilgili çok az bilgi mevcuttur. Sitokinler gibi immün medyatörleri kodlayan genlerdeki varyasyonlar, AP ile ilişkili olabilecek yatkınlık faktörleri için kullanılabilecek potansiyel hedef lerdir.Bu derlemede AP'in genetik yatkınlık ile ilişkisi hakkındaki son gelişmeler ve genetikle ilgili yorumlarda sıkça karşılaşacağımız çeşitli terimler özetlenmeye çalışılmıştır.Aggressive periodontitis (AP) comprises a group of rapidly progressive forms of periodontitis, characterized by severe destruction of periodontal attachment apparatus at an early age . In spite of its rare occurrence, AP has been the focus of many investigatons aimed at understanding its etiology and pathogenesis. The genetic risk of developing AP has been investigated by studying families and populations. To determine whether the observed familial aggregation for AP supports genetic transmission of the disease; segregation and linkage analyses had been performed. Currently very little is known about which genes may be involved in aggressive periodontitis as modifying disease genes. Genetic variation in the genes of immune mediators, such as cytokines, has been used as a potential target for susceptibility factors in relation to AP. The present review will focus on recent findings relating genetics to AP and will summarize various terms frequently used in discussions involving genetics
PAPILLON-LEFEVRE SENDROMU İLE İLİŞKİLİ PERİODONTİTİS OLGUSU: 1 YILLIK TAKİP
Papillon-Lefevre sendromu, PLS çok nadirgözlenen otozomal resesif bir hastalıktır. Süt vedaimi dişlerde erken kayıplar, hızlı ilerleyen periodontal doku kayıpları ile birlikte gözlenen, avuç içive ayak tabanında yaygın hiperkeratotik alanlarınvarlığı karakteristik bulgularındandır. Bu vaka raporu, PLS’ye bağlı olarak ileriderecede etkilenmiş periodontal dokularındeğerlendirilmesini amaçlamıştır. Rutin periodontal ölçümleri ve radyografik değerlendirmeleri kapsayan klinik incelemelerde, şiddetli inflamasyon vekemik kaybı tespit edilmiştir. Hastaya tam kansayımı, nötrofil fonksiyon testi, alkalen fosfataz,CD2,3,4,5,8,11b,16, HLA-DR ve immünglobulinanalizleri yapılmıştır. Ayrıca Porphyromonas gingivalis, Bacteriodes forsythus ve Trepenoma denticola’yı kapsayan periodonto-patojenler BANA Nbenzoyl-DL-arginine-naphthylamide testi ile tespitedilmiştir. Klinik, immünoljik, mikrobiyolojik vehematolojik bulguların sonucunda, hastaya PLSteşhisi konmuştur. Tedavi olarak, sistemik antibiyotik uygulaması altında bütün dişlerin çekimigerçekleştirilmiştir. Dişsiz periodu takiben 3 aysonra hastaya tam protez uygulaması yapılmıştır vehasta halen kontrol altındadı
PAPILLON-LEFEVRE SENDROMU İLE İLİŞKİLİ PERİODONTİTİS OLGUSU: 1 YILLIK TAKİP
Papillon-Lefevre sendromu, PLS çok nadirgözlenen otozomal resesif bir hastalıktır. Süt vedaimi dişlerde erken kayıplar, hızlı ilerleyen periodontal doku kayıpları ile birlikte gözlenen, avuç içive ayak tabanında yaygın hiperkeratotik alanlarınvarlığı karakteristik bulgularındandır. Bu vaka raporu, PLS’ye bağlı olarak ileriderecede etkilenmiş periodontal dokularındeğerlendirilmesini amaçlamıştır. Rutin periodontal ölçümleri ve radyografik değerlendirmeleri kapsayan klinik incelemelerde, şiddetli inflamasyon vekemik kaybı tespit edilmiştir. Hastaya tam kansayımı, nötrofil fonksiyon testi, alkalen fosfataz,CD2,3,4,5,8,11b,16, HLA-DR ve immünglobulinanalizleri yapılmıştır. Ayrıca Porphyromonas gingivalis, Bacteriodes forsythus ve Trepenoma denticola’yı kapsayan periodonto-patojenler BANA Nbenzoyl-DL-arginine-naphthylamide testi ile tespitedilmiştir. Klinik, immünoljik, mikrobiyolojik vehematolojik bulguların sonucunda, hastaya PLSteşhisi konmuştur. Tedavi olarak, sistemik antibiyotik uygulaması altında bütün dişlerin çekimigerçekleştirilmiştir. Dişsiz periodu takiben 3 aysonra hastaya tam protez uygulaması yapılmıştır vehasta halen kontrol altındadı
Using fiber reinforcement material for orthodontic retention of two anterior diastema cases
Diastema vakaları ortodontik olarak düzeltilmeleri sonrasında daimi pekiştirme tedavisi gerektiren durumlardır. Bu amaçla çeşitli yöntemler önerilmiştir. Bunlar arasında çok yüksek dayanıklılığa sahip polietUen fiberlerin kompozit rezin materyali ile birlikte kullanılarak yapılan pekiştirme tedavi yöntemi oldukça yenidir. Bu dokuma formunda bulunan polietUen fiber (Ribbond) materyalin yüzeyi elektrokimyasal işlemlerin uygulanmasıyla kompozit vezinlerle tam bir kimyasal bağlantı oluşturmakta ve retansiyonunu güçlendirmektedir. Bu fiber materyali nötral rengi nedeniyle iyi estetik özelliğe sahiptir. Bu çalışmanın amacı anterior diastemalı iki vakanın ortodontik tedavileri sonrasında polietUen fiber ile güçlendirilmiş kompozit rezin materyali ile yapılan daimi pekiştirme tedavilerinin su-nulmasıdır.Diastema cases require permanent retention of the orthodontic correction. Various, retention methods are suggested for this purpose. Among these ultrahigh-modulus polyethylene fibers used with composite resin material for retention is a new method. This woven polyethylene fiber (Ribbond) is electrochemically treated to make its surface chemically reactive to the composite resins causing it to become trully integral, reinforcing member of the retention. It retains esthetic qualities because of the neutrality of the color of the reinforcing material. The aim of this study is to present two cases of anterior diastema corrected orthodontic ally and the permanent retention made with polyethylene fiber reinforced with composite resin material
A multidisciplinary treatment appoach in a case with ectodermal dysplasia: Acase report
Ektodermal displazi (ED); iki veya daha fazla ektodermal yapının gelişimsel bozukluklanyla karakterize konjenital bir sendromdur. ED'nin en sık rapor edilen türleri hipohidrotik ve anhidrotik displazilerdir. ED kendini ağız içinde damak-dudak yarığı ile birlikte veya yalnız başına anodonti veya hipodonti ile gösterir. Dişler mevcutsa, konik yada malforme olabilir ve/ veya dişler arasında geniş boşluklar bulunabilir. ED alveolar kret gelişim yetersizliğiyle de kendini gösterir. Sonuç olarak; alt yüz vertikal yüksekliğinde azalma, vermilyon hattında kayıp, dişlerde malformasyon, oral mukozada kuruluk görülür. Bu çalışmada, hipohidrotik tip ektodermal displazi teşhisi konmuş bir hastanın multidisipliner bir yaklaşım ile gerçekleştirilmiş tedavisinin sunulması amaçlanmıştır. Tedavi planı; diş preparasyonu, frenektomi, vestibuloplasti ve hareketli bölümlü protez uygulamalarını kapsamıştır.Ectodermal dysplasia (ED) is a congenital syndrome characterized by developmental failure of two or more ectodermal structures. The most frequently reported manifestations of ED are hypohidrotic and anhydrotic dysplasia. Oral traits of ED may be expressed as anodontia or hypodontia with or without cleft lip and palate. Teeth if they are present, may be tapered, malformed, and/or widely spaced. ED also manifests itself by lack of alveolar ridge development. As a result, the vertical dimension of the lower face is reduced, the vermilion line disappeared, existing teeth are malformed and the oral mucosa become dry. The aim of this case report was to present the prosthetic rehabilitation of a patient diagnosed as a hypohidrotic ectodermal dysplasia with multidisciplinary treatment approach. The treatment plan has included tooth preparation, frenectomy, vestibuloplasty and removable partial denture
Effects of Operational and Environmental Conditions on Estimated Dynamic Characteristics of a Large In-service Wind Turbine
Abstract Purpose The reliable and continuous operation of wind turbines is of utmost importance, making it necessary to thoroughly understand their dynamic behavior under various operational and environmental conditions. Methods To achieve this, a data acquisition system distributed throughout the tower height is designed. The system records data such as the acceleration, temperature, and relative humidity from the sensors, along with the rotor speed, wind speed, temperature, pitch angle, nacelle direction, and wind direction from the data acquisition system of the turbine. The acquired data is synchronized and processed by Autonomous and Continuous System Identification system based on the poly-reference Least Squares Complex Frequency method. The extensive dataset, gathered over a 7-month period, allows for the estimation of modal parameters of the wind turbine. The modal parameters are then correlated with the operational and environmental conditions that were recorded. The relationships between these conditions are thoroughly analyzed and explained. Additionally, the operational principles of the wind turbine are elucidated in detail. The correlations between the modal parameters and operational or environmental factors are presented and interpreted, shedding light on the complex interplay between wind turbine dynamics and external conditions. Conclusion It can be said that changes in operational and environmental conditions affect the modal parameters of the wind turbine differently across various structural modes. Without considering these effects, structural health monitoring systems may produce false alarms. Failure to consider these effects in the development of structural health monitoring systems may lead to incorrect damage alarms. </jats:sec
Investigation of structure-spectroscopy-function relationship of twodimensional J-aggregates of tetrachlorobenzimidazolorcarbocyanine preferentially oriented in poly-vinly-alcohol thin films
The structure–spectroscopy–function relationship of 1,1
0
,3,3
0
-tetraethyl-5,5
0
,6,6
0
-tetrachlorobenzimidazolocarbocyanine (TTBC) aggregates is studied using a combination of experimental and theoretical techniques. The aggregates are macroscopically aligned in poly-vinyl-alcohol thin films by vertical spin
coating. Angular dependence of the UV–Vis spectra is measured at eleven different orientations between
the electric field polarization and the macroscopic alignment axis. The aggregates are characterized by a
pair of Davydov split bands with opposite polarization behaviors: an H-band (505 nm) and a J-band
(594 nm) polarized respectively, close to being parallel and perpendicular to the alignment axis. Spectral
response is interpreted via simulations within the Frenkel exciton formalism. TTBC aggregates are shown
to assume very similar internal molecular packing (herringbone) and dynamics of excited states (phononassisted intraband and interband relaxations) in ionic aqueous solution and in thin films. The general
conclusions on the structure–spectroscopy–function relationship are expected to hold for other cyanine
aggregates with the same generic spectral features
Prevalance of the congenital tooth agenesis in patients with aggressive periodontitis
Amaç: Diş eksikliği genellikle yapısal farklılıklar, geç sürme ve sekil bozuklukları gibi anomaliler ile birlikte gözlenir. Daimi dişlerde rastlanan eksiklik tablosunun git gide artmakta olduğu rapor edilmiştir. Bu araştırmada, diş eksikliği ile agre¬sif periodontitis arasındaki olası ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Birey ve Yöntem: 2000-2006 yılları arasında Çukurova Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı'na başvuran 63 agresif periodontitisli hastanın tüm ağıza yönelik dental ve radyografik değerlendirmeleri yapıldı. Alt ve üst üçüncü molar (8 numara), ikinci premolar (5 numara) ve üst keser (2 numara) dişlerdeki eksikliği kapsayan, olmayan dişlerin lokalizasyonuna ait bilgiler kayıt edildi. Bulgular Alt ve üst üçüncü molar, ikinci premolar ve üst keser dişlerde karşılaşılan diş eksikliği yüzdeleri sırasıyla %22 (14/63), %6 (4/63) ve %2 (1/63) olarak gözlendi. Bununla beraber, alt ve üst üçüncü molar dişler dışında toplam diş eksikliği: %10 (6/63) olarak bulundu. Bu oranlar normal pop-ulasyonla karşılaştırıldığında istatistiksel bir fark bulunamadı (p>0.05). Sonuç: Diş eksikliği oranlan literatürle benzer olmakla beraber, elde edilen bilgiler agresif periodontitis ile diş eksik¬liği arasında ilişki olduğunu göstermek için çok sınırlı ve yeter¬sizdir. Daha net sonuçlar elde edebilmek için çok sayıda araştırmaya ihtiyaç vardır.Aim: Tooth agenesis is frequently associated with other oral anomalies such as structural variations, late eruption and malformations. It has been claimed that agenesis of permanent teeth has increased over the years. The aim of this study is to investigate the possible relation between aggressive penodontitis and tooth agenesis. Subjects and Methods: Full-mouth dental and radiological examination were done in 63 aggressive periodontitis patients who referred to the Department of Periodontology, Faculty of Dentistry, University of Çukurova between 2000-2006. Data were recorded about the location of the missing tooth germs, which included agenesis of upper and lower third molars (#8), second premolar s (#5) and upper lateral incisors (#2). , Results: The prevalence of agenesis of the upper and lower third molars, second premolars and the upper lateral incisors were 22% (14163), 6% (4/63), 2% (1/63) respectively. In addition, the percentage of total agenesis score, excluding the third molars, was 10% (6/63). These results were not statistically different when compared to the normal population ratios (p>0.05). Conclusion: Although the percentages of agenesis prevalence were similar to the literature, the available data were too limited to describe a possible relation between aggressive periodontitis and tooth agenesis. Further studies are needed for more reliable results
- …