7 research outputs found
Assessment of Effects of Pre- and Post-training Programme for Healthcare Professionals about Breastfeeding
This retrospective study assessed the effects of pre- and post-training programme for healthcare professionals about breastfeeding. The study included 3,114 mothers who had children aged 1–72 month(s). Their knowledge and behaviours relating to breastfeeding were evaluated. The mothers were randomly divided into two groups: the ‘before’ group included 2,000 women who were not informed about breastfeeding, and the ‘after’ group comprised 1,114 women who had been informed about breastfeeding. 56.2% and 66.1% of the mothers started breastfeeding within 30 minutes after delivery, respectively, in the before and the after group (x2=29.31, p<0.001). 16.7% and 36.5% gave exclusive breastfeeding for six months (x2=72.85, p<0.001), and 28.5% and 23.7% stopped breastfeeding within the first five months (x2=17.20, p=0.002). Ninety-four percent delivered in a hospital or in a primary healthcare centre. Therefore, prenatal and postnatal breastfeeding education and support courses may improve a woman's chance of starting and continuing to breastfeed her baby. In terms of the number of antenatal check-ups, since the differences between the two groups were significant (x2=390.67, p=0.000), the importance of the training programme about breastfeeding was highlighted. Follow-up interventions after training are suggested
The frequency of erectile dysfunction between diabetic and non-diabetic men: case-control study
Bu çalışmada şeker hastalığı olan erkeklerde ve şeker hastalığı olmayan erkek kontrol grubunda erektil disfonksiyon (ED) sıklığını ve etkileyen etkenleri araştırmayı amaçladık. Olgu kontrol tipindeki bu çalışma şeker hastalığı olan 100 erkek hasta ve olmayan 100 erkek hastadan oluştu. Olgu ve kontrol grubundaki kişilere sosyodemografik özelliklerini belirleyen bir anket uygulandı. Şeker hastalığı olan hasta grubu şeker hastalığına ait özellikler ve istenmeyen yan etkiler yönünden incelendi. Erektil fonksiyonu değerlendirmek için beş sorudan oluşan Sexual Health Inventory For Men (SHIM) erkek cinsel sağlığı değerlendirme anketi uygulandı. SHIM skoru 18’in altında olan hastalar ED müspet olarak kabul edildi. ED sıklığı diyabetik hasta grubunda %76.0, kontrol grubunda ise %32.0 olarak bulundu. Şeker hastalığı olan grupta ED sıklığı kontrol grubuna göre önemli ölçüde yüksek idi (p0.001). Her iki grupta da ED sıklığı ile yaş, meslek, eğitim durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulundu (p0.05). Ayrıca şeker hastalığı olan grupta, şeker hastalığının tipi (p0.002) ve süresi ile (p0.032) ED arasında da istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardı. Şeker hastalığı ED sıklığında belirgin bir artışa sebep olup, şeker hastalığının süresi ve tipi ile ED arasında anlamlı bir ilişki vardı. ED görülme sıklığı şeker hastalığı olanlarda, olmayanlara göre 6.7 kez daha fazla idi. Hekimler ED konusunda hastalarını uyarmalı, şeker hastalığının iyi regüle edilmesi ve ED’ye yönelik uygun tedavinin planlanması konusuna önem vermelidirler.Introduction: We aimed to research the frequency and affecting factors of erectile dysfunction (ED) among diabetic men and non-diabetic men in a control group in this study. Materials and Methods: 100 diabetic men and 100 non-diabetic men were included in this case-control study. In the case and control group, the questionnaire was applied to determine the socio-demographic features. Diabetic group was examined about diabetic features and complications resulting from diabetes. The questionnaire of Sexual Health Inventory For Men (SHIM), which has five questions was carried out to examine erectile dysfunction. The patients who had <18 SHIM score were accepted as erectile dysfunction positive. Results: The prevalence of ED was 76.0% in diabetic group and 32.0% in control group. The prevalence of ED among diabetic group was significantly higher than control group (p<0.001). Statistically, significant relationship was found between two groups related to the incidence of ED, age distribution, job and education levels (p<0.05). Statistically there was also significant relationship between ED and the type of diabetes (p0.002) and duration of diabetes (p0.032) in the diabetic group. Conclusion: Diabetes caused an obvious elevation in the prevalence of ED, significant relationship was found between the duration of diabetes and ED. The frequency of ED among diabetic men was 6.7 times higher than non-diabetics. The doctors have to alert the patients about ED, emphasize the importance of giving education and planning the treatment about diabetes to the patients due to regulation of diabetes
Evaluation of Quality of Life in Postmenopausal Women with and without Osteoporosis using the QUALEFFO-41 Scale
Amaç: Osteoporoz (OP) kemik mineral yoğunluğunda (KMY) azalmaya, kemik mikro mimarisinde bozulmaya ve kırık riskinde artmaya yol açan bir kemik hastalığıdır. Bu çalışmada osteoporozu olan ve olmayan postmenopozal kadınlarda QUALEFFO-41 ölçeği ile yaşam kalitesinin değerlendirilmesini amaçladık.Gereç ve Yöntemler: Kesitsel tipteki bu analitik araştırma menopozda olan 280 kadında yapıldı. Hastaların KMY'si ölçüldü ve yaşam kalitesini değerlendirmek için osteoporoza özgü yaşam kalitesini belirleyen QUALEFFO-41 ölçeği uygulandı. Bulgular: Çalışmamızda kadınların yaş ortalamaları 56,98,3 idi. Olguların KMY'leri değerlendirildiğinde 38'sinde (%13,6) osteoporoz, 156'sında (%55,7) osteopeni bulundu, 86'sı (%30,7) normal idi. Yaş ve menopoz süresi arttıkça osteoporoz sıklığı artarken (p0,001), beden kütle indeksi (BKİ) arttıkça osteoporoz sıklığı azalıyordu (p0,001). Aktiviteleri arttıkça osteoporoz sıklığı azalıyordu (p0,006) ve geçirilmiş kırık öyküsü olanlarda osteoporoz daha fazla idi (p0,015). Kadınların KMY değerleri ile yaşam kalitesi karşılaştırıldığında negatif yönde, orta derecede anlamlı bir ilişki bulundu. İleri yaş ve düşük eğitimlilerde yaşam kalitesi azalıyordu. Çalışanlarda, gelir düzeyi yüksek olanlarda, düzenli egzersiz yapanlarda ve aktivitesi fazla olanlarda yaşam kalitesi daha yüksekti (p0,001). Sonuç: Yaş, menopoz süresi, geçirilmiş kırık öyküsü OP'u arttırırken, BKİ ve aktivitenin fazla olması OP'yi azaltıyordu. Çalışanlarda, geliri fazla olanlarda, düzenli spor yapanlarda yaşam kalitesi artarken, ileri yaşlarda, OP olanlarda ve düşük eğitimlilerde yaşam kalitesi azalıyordu.Objective: Osteoporosis (OP) is a disease of bones that leads increasing risk of the bone fracture, decreasing of mineral density (BMD) and deterioration of bone microarchitecture. In this study, it is aimed to assess the quality of life by using QUALEFFO-41 scale in postmenopaused women with and without osteoporosis.Material and Methods: This cross-sectional analytic survey was conducted on 280 postmenopaused women. BMD of the patients was diagnosed and osteoporosis-specific quality of life criteria (QUALEFFO-41) was used to determine the quality of life. Results: In our study, the mean age of the participants was 56.9±8.3. Of the participants, 38 (13.6%) were osteoporotic, 156 (55.7%) were osteopenic, 86 (30.7%) were normal. While the age and menopause duration increased, osteoporosis frequency increased (p>0.001), but while body mass index (BMI) increased, osteoporosis frequency decreased (p>0.001). When their activities increased, osteoporosis frequency decreased (p0.006) and osteoporosis frequency was higher in having previous fracture history (p0.015). When the women's quality of life compared with the results of DXA, a negative, moderate significant relationship was found. The quality of life was decreasing in the individuals having older age and lower education level. Quality of life of was higher in workers, individuals having high income level, having exercise and high activities (p>0.001). Conclusion: While OP was higher with aging, menopause duration, having previous fracture history; OP was lower for high activitiy and for high BMI. While the quality of life was higher in workers, individuals having high income, having exercise regularly; the quality of life was lower in aging, OP and lower educational level
Evaluation of depression and quality of life with short form 36 of inpatients at the thoracic surgery service
Amaç: Bu çalışmada Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Kliniği'nde yatarak tedavi gören hastaların depresyon durumu ve yaşam kaliteleri değerlendirildi. Çalışma planı: Bu kesitsel, analitik çalışmaya 15 Haziran 2012-15 Şubat 2013 tarihleri arasında Göğüs Cerrahisi kliniğinde yatarak tedavi gören 170 hasta (124 erkek, 46 kadın, ort. yaş 45.718.2 yıl; dağılım 7-80 yıl) dahil edildi. Depresyon durumu Beck Depresyon Ölçeği ile yaşam kalitesi ise 36 maddelik Kısa Form Sağlık Anketi (kısa form 36) ile değerlendirildi. Bulgular: Beck depresyon puanı ortalaması 11.068.79 idi. Kısa form 36'nın alt ölçeklerinden fiziksel rol kısıtlılıkları, emosyonel güçlük ve genel sağlık puan ortalamaları düşük; mental sağlık ve sosyal fonksiyon puan ortalamaları en yüksek idi. Yaşam kalitesi puanları ile depresyon durumu karşılaştırıldığında, kısa form 36'nın tüm alt ölçeklerinde depresyonu olanlarla olmayanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar var idi. Depresyonu olmayanlarda yaşam kalitesi puanları daha yüksek idi. Hastalar akciğer kanseri, akciğer enfeksiyonu ve göğüs acilleri olarak üç tanı grubunda incelendiğinde, tüm gruplarda erkek hasta sayısı kadınlara göre daha yüksek idi; bu durum, tanı ile cinsiyet arasında anlamlı ilişki olduğuna işaret ediyor idi (p0.004). Akciğer kanseri tanısı en çok fiziksel fonksiyon ve emosyonel güçlüğü etkiler iken, göğüs acilleri en çok genel sağlığı, yaşama gücünü ve emosyonel güçlüğü etkiliyor idi. Akciğer enfeksiyonları ise en çok emosyonel güçlüğü etkiliyor idi. Sonuç: Tüm kronik hastalıklarda yaşam kalitesi, sosyal ve fiziksel işlevsellik olumsuz etkilenmekte ve bireylerin yaşamdan aldıkları doyum azalmaktadır. Hastaların depresyon düzeylerinin ve yaşam kalitelerinin ölçülmesi hastalığı daha iyi tanımamıza yardımcı olmakla kalmayıp tedavi yanıtlarının da daha iyi değerlendirilmesini sağlayacaktır.Background: This study aims to evaluate the depression status and quality of life of the patients at the Department of Thoracic Surgery of Necmettin Erbakan University, Meram Medical School. Methods: This cross-sectional, analytic study included 170 inpatients (124 males, 46 females, mean age 45.7±18.2 years; range 7 to 80 years) at the Department of Thoracic Surgery between 15 June 2012 and 15 February 2013. Depression status was evaluated with Beck Depression Inventory, quality of life was evaluated with 36-Item Short Form Health Survey (short form-36). Results: Mean Beck depression score was 11.06±8.79. Of subscales of short form-36; mean scores of physical role limitations, emotional difficulties and general health were low; and mean scores of mental health and social functioning were the highest. When scores of quality of life were compared with depression status, there were statistically significant differences in all subscales of short form-36 between those with and without depression. Scores of quality of life were higher in those without depression. When patients were analyzed in three diagnosis groups as lung cancer, lung infection and thoracic emergencies, number of male patients in all groups was higher than females, indicating a significant relationship between diagnosis and sex (p0.004). While the diagnosis of lung cancer affected physical functioning and emotional difficulties the most, thoracic emergencies affected general health, vitality and emotional difficulties the most. However, lung infections affected emotional difficulties the most. Conclusion: The quality of life, social and physical functionality are negatively affected in all chronic diseases, and the individuals' satisfaction from life decreases. Measuring the depression levels and quality of life of patients will not only assist us in having a better understanding of the disease, but also provide better evaluation of treatment responses
Fertility characteristics and family planning attitudes of women who delivered, at a maternity hospital
Amaç: Bu çalışmada, Konya Faruk Sükan Çocuk
ve Doğumevi Hastanesi’nde doğum yapan kadınların
sosyodemografik özelliklerinin, doğurğanlık
karekteristiklerinin ve aile planlaması davranışlarının araştırılması amaçlandı.
Yöntem: Bu araştırma, Aralık 2006 – Ocak 2007 tarihinde,
Konya Faruk Sükan Çocuk ve Doğumevi Hastanesi’nde
15–49 yaş grubunda doğum yapan kadınların do-
ğurganlık özelliklerini tespit etmeye yönelik tanımlayıcı
ve kesitsel nitelikte bir çalışmadır. Çalışma esnasında doğum yapan 1200 kadından, 1000’ine ulaşılmıştır. Çalışmaya katılan tüm kadınlara 31 sorudan oluşan sosyodemografik,
doğurganlık özelliklerine ve aile planlaması
kullanma özelliklerine yönelik bir anket uygulanmıştır.
Verilerin kaydı ve analizi için SPSS 13.0 programı kullanıldı.
Bulgular: Çalışmaya katılan kadınların yaş ortalaması
26.59 ±5.54 (16–49 yaş, ortanca=26.00), %98,9’u (n=989)
ev hanımı idi. Kadınların %8.7’si okuma yazma bilmiyor,
%5.3’ü okuryazar, %79.4’ü ilkokul mezunu, %6.0’sı lise
mezunu ve %0.6’sı üniversite mezunu idi. Ortalama evlilik
yaşı 19.98±3.03 olup (ortanca: 20.0, min:12, max:37)
adolesan evlilik oranı %46.1 idi. Gebelik öncesi
kontraseptif kullanımı sırası ile %5.8 kombine oral
kontraseptifler, %18.5 rahim içi araç (RİA), %12.7 erkek
kondomu, %25 geri çekme ve %38.6’sı hiçbir yöntem kullanmıyor
idi. Gebelik esnasında ortalama kilo kazancı
13.7±4.27 olup, gebelerin %16.5’i arasında eşler arasında
akrabalık vardı. Yüksek riskli gebelik sıklığı %17.3 idi.
Kadınların %92.6’sı isteyerek gebe kalmıştı. Kadınların
%95.4’ü vajinal yoldan, %22.7’si ise sezaryen ile doğum
yapmıştı.
Sonuç: Bu çalışmada, adolesan dönemi evlilik sıklığının
yüksek olduğu, aile planlaması kullanım sıklığının ise istenilen
düzeyde olmadığı tespit edilmiştir. Evlilik öncesi
danışmanlık hizmetleri, doğum öncesi kontroller riskli gebelikleri
azaltacaktır.Objective: In this study, our aim was to find
out sociodemographic, fertility characteristics, family
planning attitues of women who delivered at Faruk Sukan
Child and Maternity Hospital.
Method: This descriptive and cross-sectional study was
performed on the women aged between 15-49 at Faruk
Sukan Child and Maternity Hospital in Konya-Turkey
between December 2006 and January 2007. We reached
1000 out of 1200 women who delivered (83.4%). A
questionnaire of 31 items including sociodemographic,
fertility characteristics and the use of family planning was
applied to the women who delivered here. SPSS 13.00
program was used for statistical analysis.
Results: The mean age was 26.59 ±5.54 (median: 26, min:
16, max: 49). 98.9% of women were housewives. Of
women, 8.7% (n=87) were illiterate, 5.3% (n=53) literate,
79.4% (n=794) primary school graduates, 6.0% (n=60)
high school and 0.6% (n=6) were university graduates.
The mean marriage age was 19.98±3.03 (median: 20.0,
min: 12, max: 37). Adolescent marriage was %46.1.
Contraception methods used before pregnancy were as:
5.8% (n=58) oral combined contraceptive drugs, 18.5%
(n=185) intra-uterine contraceptive device (IUCD), 12.7%
(n=127) male condoms, 25% (n=250) natural methods and
38.6% (n=386) no methods. The mean of gained weight
during pregnancy was 13.07±4.27kg(median: 13.0, min: 4,
max:40). 16.5% (n=165) of them were relatives to their
husbands. High risk pregnancy was 17.3% (173). Planned
pregnancies were 82.6% (n=826), vaginal delivery 77.3%
(n=773), and caesarean section was 22.7% (n=227).
Conclusion: It was established in this study that the
frequency of adolesant marriage was high and the use of
family planning was not at desired level. Risky
pregnancies can be prevented with pre-maritual
consultation services and prenatal controls
The characteristics of newborns delivered at a child and maternity hospital
Amaç: Yenidoğan fizyolojik, anatomik ve farmakolojik
olarak erişkin bireyden oldukça büyük farklılıklar
gösterir. Hastane bazlı bu çalışmada amacımız bir çocuk
ve doğum hastanesinde doğan bebeklerin özelliklerini de-
ğerlendirmektir.
Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu araştırmada, Konya’da
Sağlık Bakanlığına bağlı Faruk Sükan Çocuk ve Doğum
Hastanesi’nde doğan bebeklerin özellikleri değerlendirildi.
Çalışmanın evrenini 1-31 Mayıs 2007 tarihleri arasında
doğan tüm yenidoğanlar oluşturdu. İlgili kurumun ve do-
ğum yapan kadınların izni alındıktan sonra annelere, do-
ğumdan sonraki ilk günde gebelik ve doğum ile ilgili bilgileri
içeren, önceden hazırlanmış olan ve 42 sorudan olu-
şan bir anket formu uygulandı. Yenidoğan bebeklerin cinsiyeti,
boy, kilo, baş çevresi, APGAR skoru, doğum şekli,
bebeklerin sağlık durumu doğum hemşiresi tarafından
standart bir ankete kaydedildi.
Bulgular: 956 yenidoğanın 494’ü (%51.7) erkek, 462’si
(%48.3) kız idi. Annelerin yaş ortalaması 26.6 ± 5.5
(min=16, max=49) olup, evlenme yaş ortalaması 19.9 ±
3.0 yıl (min:12, max:37) idi, %71.6’sı (n=684) ilkokul eğitimi
almıştı, gebeliklerin 913’ü (%95.5) planlı olmuştu ve
%16.3’ü eşi ile akraba idi. Gebelik sayısı ve yaşayan çocuk
ortanca değeri 2 idi ve %16.3’ünün (n=156) sosyal
güvencesi yoktu. Bebeklerin ortalama doğum ağırlığı 3162
± 548.38 gr. (min=550, max=4800), ortalama doğum boyu
49.33 ± 2.74cm. (min=20, max=55), ortalama baş çevresi
34.11 ± 2.57cm. (min=12, max=37), APGAR skoru ortalaması
9.26±1.41, %77.3’ü (n=739) vajinal yolla,
%22.7’si (n=217) sezaryen ile doğmuştu. Bebeklerin
917’si (%95.9) sağlıklı iken, 39’unda (%4.1) bir patoloji
mevcuttu. Sağlıklı doğmayan bebeklerin 12’si (%1.3) ölü
doğum, 17’si (%1.8) prematüre, 7’si (%0.7) mekonyum
aspirasyonu, 3’ü (%0.3) asfiktik doğmuştu.
Sonuç: Gebeliklerin planlı olması, akraba evliliklerinin
yüksekliği, erken ve ölü doğuma bağlı bebek ölümlerinin
az oluşu dikkat çekmektedir.Background: Newborn infants present
considerably major differences such as physiologic,
anatomical and pharmacological from adult individuals.
Our aim was to evaluate the characteristic features of
newborns delivered at a child and maternity hospital in
this hospital based study.
Methods: In this descriptive study, the features of
newborns delivered at Faruk Sükan Child and Maternity
Hospital affiliated officially to the Ministry of Health were
evaluated. The universe of this study consisted of all
newborns delivered between 1-31 May 2007. After
obtaining the consent of the related institutions and
women who newly delivered, a questionnaire consisting of
42 questions and previously prepared and including the
information related to pregnancy and delivery was applied
to the mothers of newborns on the first day after delivery.
Gender, height, weight, head circumstance, APGAR
scores, type of delivery, health status of newborn babies
were recorded in a standard questionnaire by a nurse.
Results: Of the 956 newborns, 494 (51.7%) were boy and
462 (48.3%) were girl. The mean age of mothers of
newborns was 26.6 ± 5.5 (min=16, max=49), the mean
married age of mothers was 19.9 ± 3.0 years (min=12,
max=37), 71.6 % (n=684) received primary school
education, 913 (95.5%) of the pregnancies were planned,
16.3% were closely related with their husbands, the
median value of the number of pregnancy and vital
children was 2 and 16.3% (n=156) had no social
insurance. The mean birth weight was 3162 ± 548.38gr.
(min=550, max=4800), the mean birth height 49.33 ±
2.74cm (min=20, max=55), the mean birth head
circumstances was 34.11 ± 2.57cm. (min=12, max=37)
and the mean APGAR score of the babies at birth was
9.26±1.41 (min=0, max=10), 77.3% (n=739) were
delivered through vaginal way and 22.7% (n=217) by
caesarean section. Of all babies, 917 (95.9%) were healthy
and 39 (4.1%) were unhealthy. When we examined the
unhealthy babies; 17 (1.8%) were premature, 12 (1.3%)
stillbirth, 7 (0.7%) had meconium aspiration and 3 (0.3%)
were delivered with asphyxia respectively.
Conclusıon: The planned pregnancies, the high rate of
close relative parents, the low level of baby deaths owing
to premature and stillbirth deliveries attracted attention
The characteristics of newborns delivered at a child and maternity hospital
Amaç: Yenidoğan fizyolojik, anatomik ve farmakolojik
olarak erişkin bireyden oldukça büyük farklılıklar
gösterir. Hastane bazlı bu çalışmada amacımız bir çocuk
ve doğum hastanesinde doğan bebeklerin özelliklerini de-
ğerlendirmektir.
Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu araştırmada, Konya’da
Sağlık Bakanlığına bağlı Faruk Sükan Çocuk ve Doğum
Hastanesi’nde doğan bebeklerin özellikleri değerlendirildi.
Çalışmanın evrenini 1-31 Mayıs 2007 tarihleri arasında
doğan tüm yenidoğanlar oluşturdu. İlgili kurumun ve do-
ğum yapan kadınların izni alındıktan sonra annelere, do-
ğumdan sonraki ilk günde gebelik ve doğum ile ilgili bilgileri
içeren, önceden hazırlanmış olan ve 42 sorudan olu-
şan bir anket formu uygulandı. Yenidoğan bebeklerin cinsiyeti,
boy, kilo, baş çevresi, APGAR skoru, doğum şekli,
bebeklerin sağlık durumu doğum hemşiresi tarafından
standart bir ankete kaydedildi.
Bulgular: 956 yenidoğanın 494’ü (%51.7) erkek, 462’si
(%48.3) kız idi. Annelerin yaş ortalaması 26.6 ± 5.5
(min=16, max=49) olup, evlenme yaş ortalaması 19.9 ±
3.0 yıl (min:12, max:37) idi, %71.6’sı (n=684) ilkokul eğitimi
almıştı, gebeliklerin 913’ü (%95.5) planlı olmuştu ve
%16.3’ü eşi ile akraba idi. Gebelik sayısı ve yaşayan çocuk
ortanca değeri 2 idi ve %16.3’ünün (n=156) sosyal
güvencesi yoktu. Bebeklerin ortalama doğum ağırlığı 3162
± 548.38 gr. (min=550, max=4800), ortalama doğum boyu
49.33 ± 2.74cm. (min=20, max=55), ortalama baş çevresi
34.11 ± 2.57cm. (min=12, max=37), APGAR skoru ortalaması
9.26±1.41, %77.3’ü (n=739) vajinal yolla,
%22.7’si (n=217) sezaryen ile doğmuştu. Bebeklerin
917’si (%95.9) sağlıklı iken, 39’unda (%4.1) bir patoloji
mevcuttu. Sağlıklı doğmayan bebeklerin 12’si (%1.3) ölü
doğum, 17’si (%1.8) prematüre, 7’si (%0.7) mekonyum
aspirasyonu, 3’ü (%0.3) asfiktik doğmuştu.
Sonuç: Gebeliklerin planlı olması, akraba evliliklerinin
yüksekliği, erken ve ölü doğuma bağlı bebek ölümlerinin
az oluşu dikkat çekmektedir.Background: Newborn infants present
considerably major differences such as physiologic,
anatomical and pharmacological from adult individuals.
Our aim was to evaluate the characteristic features of
newborns delivered at a child and maternity hospital in
this hospital based study.
Methods: In this descriptive study, the features of
newborns delivered at Faruk Sükan Child and Maternity
Hospital affiliated officially to the Ministry of Health were
evaluated. The universe of this study consisted of all
newborns delivered between 1-31 May 2007. After
obtaining the consent of the related institutions and
women who newly delivered, a questionnaire consisting of
42 questions and previously prepared and including the
information related to pregnancy and delivery was applied
to the mothers of newborns on the first day after delivery.
Gender, height, weight, head circumstance, APGAR
scores, type of delivery, health status of newborn babies
were recorded in a standard questionnaire by a nurse.
Results: Of the 956 newborns, 494 (51.7%) were boy and
462 (48.3%) were girl. The mean age of mothers of
newborns was 26.6 ± 5.5 (min=16, max=49), the mean
married age of mothers was 19.9 ± 3.0 years (min=12,
max=37), 71.6 % (n=684) received primary school
education, 913 (95.5%) of the pregnancies were planned,
16.3% were closely related with their husbands, the
median value of the number of pregnancy and vital
children was 2 and 16.3% (n=156) had no social
insurance. The mean birth weight was 3162 ± 548.38gr.
(min=550, max=4800), the mean birth height 49.33 ±
2.74cm (min=20, max=55), the mean birth head
circumstances was 34.11 ± 2.57cm. (min=12, max=37)
and the mean APGAR score of the babies at birth was
9.26±1.41 (min=0, max=10), 77.3% (n=739) were
delivered through vaginal way and 22.7% (n=217) by
caesarean section. Of all babies, 917 (95.9%) were healthy
and 39 (4.1%) were unhealthy. When we examined the
unhealthy babies; 17 (1.8%) were premature, 12 (1.3%)
stillbirth, 7 (0.7%) had meconium aspiration and 3 (0.3%)
were delivered with asphyxia respectively.
Conclusıon: The planned pregnancies, the high rate of
close relative parents, the low level of baby deaths owing
to premature and stillbirth deliveries attracted attention