83 research outputs found
Ölmek üzere olan hastalara hizmet veren hemşirelerin tutumlarının iş yaşam kalitesine etkisinde empatinin aracı rolü
06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Bu çalışmada, ölmek üzere olan hastalara hizmet veren hemşirelerin, iş yaşam kalitelerinde empatinin aracı rolünü açıklamak amaçlanmıştır. Alan çalışmasına dayalı kesitsel türde planlanan çalışmanın evreni, Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Yenikent Devlet Hastanesi'nin yoğun bakım ünitelerinde görev yapan 251 hemşire oluşturmaktadır. Araştırmada herhangi bir örneklem belirlemeksizin tüm hemşirelere ulaşılması hedeflenmiş olup; toplamda 236 hemşireye ulaşılmıştır. Verilere ulaşmada üç ölçek (Frommelt Ölmekte Olan Bireye Bakım Vermeye İlişkin Tutum Ölçeği (FATCOD), İş Yaşam Kalitesi Ölçeği ve Toronto Empati Ölçeği) ve katılımcıların sosyo demografik özelliklerinden oluşan bir anket formu kullanılmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistiksel yöntemlerin yanı sıra, korelasyon analizi, Process macro regresyon analizi, bağımsız örneklerde t testi ve Tek Yönlü Varyans analizi kullanılmıştır. Çalışmanın sonuçlarına göre, hemşirelerin ölmekte olan bireye bakım vermeye ilişkin tutumlarının düşük düzeyde (2,51±0,314) olduğu, iş yaşam kalitesi algılarının düşük düzeyde (2,79±0,608) olduğu ve empati seviyelerinin de düşük (2,42±0,475) olduğu bulunmuştur. FATCOD, İş Yaşam Kalitesi ve Empati arasındaki ilişkilere bakıldığında ise FATCOD ile iş yaşam kalitesi arasında anlamlı bir ilişki bulunmazken, Empati ile pozitif yönlü anlamlı bir ilişkisi olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. İş yaşam kalitesi algısı ile empati arasında ise negatif yönlü anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Yani katılımcıların empati seviyeleri arttıkça iş yaşam kalitesi algılarında bir düşüş meydana gelmektedir. Ayrıca FATCOD'un iş yaşam kalitesine bir etkisi olmadığı ve bu ilişkide empatinin herhangi bir aracı rolü olmadığı da çalışma sonucunda elde edilen bir diğer sonuçtur. Çalışmada yapılan fark analizleri neticesinde sadece eğitim durumunun katılımcıların iş yaşam kalitesi algısında anlamlı farklılık oluşturduğu bulunmuş olup diğer sosyodemografik değişkenler FATCOD'da, iş yaşam kalitesi algısında ve empatide istatistiksel açıdan anlamlı bir farklılık oluşturmamaktadır. Çalışmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda; yoğun bakım ünitelerinde görev yapan hemşirelerin, empati kurabilmelerine ve yeteneklerini geliştirebilmelerine yönelik hizmet içi eğitimlerin, seminerlerin ve kongrelerin oluşturulması ve katılımlarının desteklenmesi, servis içi eğitimlerinde "Ölmek üzere olan hastalara sunulan bakım uygulamaları, bakım ekibi görev ve sorumlulukları, ölmek üzere olan hastaya bütüncül yaklaşımlar ve önemi" konularında eğitimlerin sürekliliği sağlanması ve güncel olarak düzenlenmesi önerilmektedir. Ayrıca iş yaşam kaliteleri ile stres düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulgusundan yola çıkarak çalışma yaşamındaki stres faktörlerinin tespit edilip ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar yapılması da önerilerden biridir.In this study it was aimed to express the intermediary role of the empathy in the effect of the attitudes of the nurses who serve to moribund patients to work-life quality. The target population of the study planned as cross sectionally based upon the field survey is composed of 251 nurses who work in the intensive care units of Training and Research Hospital of Sakarya University and Yenikent State Hospital. It was aimed to reach to all nurses without specifying a sample and 236 nurses were reached to in total. Three scales (Frommelt attitude scale with respect to serving to moribund individuals (FATCOD), the scale of work-life quality and the scale of Toronto Empathy) and a questionnaire form consisting of socio-demographic features of the participants were used in achieving the data. For the analysis of the data, correlation analysis, process macro regression analysis, t test in independent samples, one-way analysis of variance as well as the descriptive statistics methods were used. According to the results of study, the attitudes of the nurses with respect to serving to moribund patients (2.51±0.314), the perception of work-life quality (2,79±0,608) and the level of the empathy (2.42±0.475) were found to be in a low rating. When the relation among FATCOD, work-life quality and the empathy were examined, it was figured out that while a significant relationship between FATCOD and work-life quality was not found, there was a positively meaningful relationship between FATCOD and empathy. There is a negatively meaningful relationship between the perception of work-life quality and empathy. In other words, as long as the empathy levels of the participants increase, the perceptions of the work-life quality decrease. Additionally, one another result is that there is no effect of FATCOD to work-life quality and empathy has no intermediary role in this relationship. As a result of the gap analysis, it was found that only educational background created a meaningful difference in participants' work-life perceptions and the other socio-demographic variants did not create statistically meaningful difference in FATCOD, the perception of work-life quality and empathy. In accordance with the results obtained from the study, the conduction of in-service trainings, seminars, congresses regarding the development of empathy skills of the nurses in intensive care units, the support of the participations, the perpetual and updated organization of the on the job trainings related to the topics "Care services applied to moribund patients, the duties and responsibilities of the patient care team, the holistic approach to moribund patients and its importance" are recommended. Additionally based upon the finding of meaningful relationship between work-life quality and stress levels, the organizations of the studies related to identifying and removing the stress factors in work life are among the recommendations
Çalışma ortamının hemşirelerin iş doyumu ve ayrılma niyetine etkisi
Amaç: Bu araştırmanın amacı, hemşirelerin çalışma ortamı algıları iş doyumları ve işten ayrılma niyeti ile ilişkini incelemektir. Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel türdeki bu çalışma, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde Mayıs-Ağustos 2018 arasında 870 hemşire ile gerçekleştirilmiştir. Verilerin toplanmasında, "Tanımlayıcı Bilgiler Formu", "İşten Ayrılma Niyeti Soru Formu", "Hemşirelik İş İndeksi-Hemşirelik Çalışma Ortamını Değerlendirme Ölçeği" ve "Minnesota İş Doyumu Ölçeği" kullanılmıştır. Verilerin analizinde sayı, yüzde, ortalama, Regresyon analizi, Korelasyon analizi ve Cronbach Alpha testleri kullanılmıştır. Bulgular: : Hemşirelerin çalışma ortamı algılarının ortalaması 2,23±0,52, genel doyum ortalamalarının 2,66±0,80, %67,1'nin hemşirelikten ayrılma niyetinin düşük olduğu, %63,9'nun da işten ayrılma niyetinin düşük olduğu saptanmıştır. Çalışma ortamının iş doyum ile pozitif, yüksek düzeyde (r=,720, p=,000), hemşirelikten ayrılma niyeti arasında negatif düşük, düzeyde (r=-,394, p=,000), işten ayrılma niyeti ile negatif düşük, düzeyde (r=-,409, p=,000) ilişki olduğu görülmektedir. Hemşirelerin çalışma ortamı algılarının genel iş doyumunu %51,9, işten ayrılma niyetini %16,7, hemşirelikten ayrılma niyetini %15,5 oranında açıkladığı tespit edilmiştir. Sonuç: Araştırmada hemşirelerin çalışma ortamlarını orta düzeyde olumlu algıladıkları, iş doyumlarının orta düzeyde olduğu ve ayrılma niyetlerinin düşük olduğu bulunmuştur. Ayrıca hemşirelerin çalışma ortamı algılarının iş doyumu ve işten ayrılma niyetini etkilediği belirlenmiştir
Özel Bir Hastanede Çalışan Hemşirelerin Klinik Basamaklandırma (Hemşirelik Kariyer) Modelinden Memnuniyet Durumları
Giriş: Klinik basamaklandırma kariyer modeliningelişen ve deneyimlenen hemşirelerin kurumda kinik ortamda çalışmaya devam etmelerinisağlamada etkili olduğu düşünülmektedirAmaç: Özel bir hastanede çalışan hemşirelerinklinik basamaklandırma hemşirelik kariyer modelinden memnuniyet durumlarınıbelirlemektir.Yöntem:Bu tanımlayıcı araştırma, klinik basamaklandırmakariyer modelini kullanan bir özel hastanede çalışan 174 hemşire üzerindegerçekleştirilmiş, 96 hemşireden analiz edilmeye uygun veri toplanabilmiştir.Veriler araştırmacılar tarafından geliştirilen bir anket formu iletoplanmıştır. Anketler, 1 Eylül- 30 Ekim 2017 tarihleri arasındaaraştırmacılardan biri tarafından ilgili hastanenin klinikleri dolaşılarakçalışmayı katılmayı kabul eden hemşirelere dağıtılmıştır. İlk ziyaretten birhafta sonra klinikler aynı araştırmacı tarafından yeniden ziyaret edilerekanket toplanmıştır. Bulgular:Hemşirelerin çoğunlukla klinik basamaklandırma modeli hakkında bilgi sahibiolduğu ve modele başvurmayı düşündükleri belirlendi. Hemşirelerin yarıyayakınının klinik basamaklandırma modelinin mesleki-kişisel gelişime katkısağlamadığını ve kurumda kalış süresini etkilemediğini, diğer yarıya yakınınınise klinik basamaklandırma modelinin yaygınlaşmasının hizmet kalitesine olumluyansıyacağını ve başka kurumlarda da modelin uygulanması gerektiğinidüşündükleri belirlendi. Sonuç:Klinik basamaklandırma modelinin uygulandığı kurumda hemşirelerin çoğunluğununmodelden memnun olduğu belirlendi. Buna karşın modelin mesleki-kişisel gelişimekatkısı olmadığını düşünenlerin oranının da azımsanamayacak ölçüde olduğubulundu
Kanser hastalarındaki bakım gereksinimlerinin karşılanmasında hemşirelik uygulamalarının etkinliğinin incelenmesi
vii, 118 sayfa : şekil29 cm. 1 CD-ROMKaynakça içerir
Hastaların Hemşirelik Öğrencilerine Yönelik Bakım Algısı Ölçeğinin Türkçe Uyarlaması: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması
Giriş: Hastaların bakım ihtiyaçlarının karşılanması hemşirelerin yanı sıra hemşirelik öğrencilerinden de beklenen önemli bir yetkinliktir. Amaç: Bu çalışmanın amacı Hastaların Hemşirelik Öğrencilerine Yönelik Bakım Algısı Ölçeği’nin Türkçe uyarlamasını ve psikometrik analizlerini yapmaktır. Yöntem: Metodolojik tipte olan bu araştırma, Haziran-Temmuz 2022 tarihleri arasında İstanbul’da bulunan bir devlet hastanesinde 291 hasta ile yürütüldü. Veriler Katılımcı Bilgi Formu ve Hastaların Hemşirelik Öğrencilerine Yönelik Bakım Algısı Ölçeği kullanılarak toplandı. Dil eşdeğerlilik ve kapsam geçerliği için uzman görüşü alındı. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistik ve yapı geçerliğine yönelik açıklayıcı ve doğrulayıcı faktör analizi kullanıldı. İç tutarlılığı belirlemek amacıyla Cronbach alfa güvenirlik katsayısı hesaplanarak test-tekrar test güvenirlik korelasyonu yapıldı. Bulgular: Hastaların Hemşirelik Öğrencilerine Yönelik Bakım Algısı Ölçeği puan ortalamasının 4,46 ± 0,53 arasında olduğu bulundu. Uyum indeksleri değerleri X2=88,2; x2/sd=1,02; RMSEA=0,03; CFI=0,99; GFI=0,97; AGFI=0,87; NFI=0,96; SRMR=0,04 bulunarak faktör yapısının iyi uyum gösterdiği bulundu. Açımlayıcı faktör analizi sonucunda ölçme aracının dört boyut (profesyonellik, güvence, kişilerarası ilişki ve bilgi-beceri) ve 28 maddeden oluştuğu belirlendi. Cronbach alfa güvenilirlik katsayısı 0,94 olduğu belirlendi ve ölçeğin yüksek derecede güvenilir bir ölçek olduğu bulundu. Sonuç: Hastaların Hemşirelik Öğrencilerine Yönelik Bakım Algısı Ölçeği Türk kültürü için geçerli ve güvenilir bulundu
Kalp Cerrahisi Geçiren Hastalarda Postoperatif Ağrı Düzeyinin Ve Yönetim Kalitesinin İncelenmesi
Ameliyat türleri içinde kalp cerrahisi girişimleri hastaların şiddetli düzeyde ağrı
yaşamasına neden olan ameliyatlardan biridir. Araştırmalara göre, kalp cehrrahisi geçiren
hastalarda, postoperatif ağrıyı etkileyen faktörlerden birisi ağrı yönetimidir. Ağrı
yönetimin ağrının hissedilmesini etkilediği farklı araştırmalarda tespit edilmiştir. Bu
araştırmada kalp cerrahisi geçiren hastalarda postoperatif ağrının tedavisinin etkinliğinin
hasta bakış açısından kapsamlı sorgulanması ve elde edilen postoperatif ağrı skoru ile
operasyona bağlı oluşan ağrı düzeylerinin karşılaştırılması hedeflenmiştir. Bu araştırma
tanımlayıcı türde planlandı ve yapıldı. Araştırmanın evrenini Nisan 2017-Şubat 2018
tarihleri arasında Gaziantep Medical Park Hastanesi kalp damar cerrahisi servisinde yatan
kalp cerrahisi geçirmiş bireyler oluştururken; örneklemini ise 18 yaş üstü, iletişim
problemi olmayan, çalışmaya katılmayı kabul eden 94 hasta oluşturdu. Araştırmada veri
toplama aracı olarak Sosyo-demografik veri formu, QUIPS anketi ve Mc Gill – Melzack
Ağrı Kısa Soru Formu kullanılmıştır. Hastaların % 58.5’inin ameliyat öncesi ağrı eğitimi
aldığı, % 88.3’ünün ameliyatına dair eğitim aldığı ve eğitim alanların % 87.2’sine eğitimin
hekim tarafından verildiği saptandı. Operasyon sonrasında yapılan ağrı tedavisinden en
fazla memnun olan hastaların damar hastalıkları nedeniyle ameliyat olan hastalar olduğu
saptandı. Damar hastalıkları nedeniyle ameliyat olan hastaların cerrahi sonrasında en fazla
ağrı yaşama ortalamasına sahip olduğu ve gruplar arasındaki fark anlamlı değildi. Kapak
hastalıkları nedeniyle ameliyat olan hastaların cerrahi sonrasında en az ağrı yaşayan hasta
grubu olduğu ve gruplar arasındaki farkın anlamlı olduğu saptandı (p=0.022). Kalp
ameliyatı geçiren hastaların ağrı oranlarının ortalama düzeyde olduğu ve ağrı yönetim
kalitelerinin uyku, hareket gibi fizyolojik gereksinimi etkilemeyecek kadar yüksek olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. Operasyon ekiplerinin hastalara ameliyat öncesinde ameliyat
eğitimi, solunum eğitimi ve ağrı eğitimi vermesini öneririz
Occupational Anxiety of Nursing Students After Graduation and Impacting Factors
Amaç: Bu araştırma hemşirelik öğrencilerinin mesleki kaygılarını ve mesleki kaygıları etkileyen faktörleri belirlemekamacıyla yapıldı.Yöntem: Araştırma Şubat-Nisan 2017 tarihlerinde bir devlet üniversitesi sağlık yüksekokulunda yürütüldü. Veriler hemşirelikbölümünde okuyan 230 öğrenciden toplandı. Veri toplamada öğrencilerin sosyo-demografik özellikleri, mesleği tercih etmeve sürdürme isteği ve mesleki kaygılara yönelik soruları içeren anket formu kullanıldı.Bulgular: Öğrencilerin en fazla kaygılı olduğu ilk üç konu mesleğine bağlı bir hastalığa yakalanmak (%77), toplumdamesleğine yönelik saygının yeterli olmaması (%77) ve lisans mezunu olmayan hemşirelerle aynı statüde değerlendirilmekti(%74). Öğrencilerin en az kaygı duyduğu konular ise istediği kurumda iş bulamamak (%6.5), bakım verdiği bireylerle (%3)ve sağlık ekibiyle (%4.3) etkin iletişim kuramamaktı. Kadın öğrencilerde, hemşireliği isteyerek seçmeyen öğrencilerde vemezuniyet sonrası hemşire olarak çalışmak istemeyen öğrencilerde bazı mesleki kaygılar daha fazlaydı.Sonuç: Öğrencilerin çalışan güvenliği ve mesleki statü başta olmak üzere mesleklerine yönelik çeşitli kaygılarıbulunmaktadır. Bu sonuçlara dayalı olarak öncelikle öğrencilerin klinik eğitimleri kapsamında iş güvenliği önlemlerininarttırılması gerekmektedir. Öğrencilerin eğitim hayatları süresince hemşireliği sevmeleri ve benimsemelerine de önemverilmelidir. Ayrıca hemşireliğin profesyonel bir meslek olarak kabul görmesi ve saygınlığının artması yönünde hemşirelerin,hemşirelik okullarının ve hemşirelik hizmeti veren kurumların iyi örnekler sunmalarına, birlik olarak hareket etmelerineihtiyaç bulunmaktadır. Bu çalışmadan elde edilen sonuçların hemşirelik okullarının eğitim planlamalarına yol göstereceği veöğrencilerin çalışma hayatına daha iyi hazırlanmalarına yardımcı olacağı düşünülmektedir.Aim: This research was carried out in order to determine the occupational anxiety of nursing students and the factors affecting these anxieties. Method: This research was conducted at a school of health of a state university between February and April 2017. The data was collected from 230 students attending the nursing program. A questionnaire including questions about the students’ sociodemographic attributes, the reasons for choosing this particular profession and eagerness for its maintenance, and also questions regarding occupational anxiety were used for data collection. Results: The first three issues the students were most anxious about were to contract a profession-related illness (77%), profession oriented lack of respect in the community (77%), and being put in the same equation with nurses who do not have a bachelor’s degree. The least concern the students were anxious about were not being able to find a position in a desired workplace (6.5%), not being able to establish a communication with the patients they deal with (3%) or with the healthcare professionals (4.3%). Some occupational anxiety areas were higher among female students, students who did not choose nursing intentionally, and students who did not want to work as a nurse after graduation. Conclusions: Students have various anxieties about their occupation, two of which were in particular employee safety, and occupational status. Based on these results, it is necessary that precautions on occupational safety be increased within the scope of clinical practise trainings of students. It is also necessary to place importance on the love and interiorisation of nursing during nursing education. In addition, nurses, nursing schools and institutions giving nursing services should provide good examples, and act as unity in order to increase nursing care as a professional occupation and to increase its respectability. It is thought that the results obtained from this study will guide nursing schools' educational planning and help students prepare for working life better
The Perceptions of Women and the Image of Nursing Profession of Nursing Students who Practice in Obstetrics and Gynecology Clinics by Gender and Province
Amaç: Kadın doğum kliniklerinde uygulama yapan hemşirelik öğrencilerinin cinsiyet ve illere göre kadın algısı ve mesleğe yönelik imajı arasındaki ilişkinin belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki çalışmaya Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Endeksi ve Kadın Güçlenme Endeksi kullanılarak seçilen A, B ve C illerinde yer alan devlet üniversitelerinin hemşirelik bölümü dördüncü sınıfında öğrenim gören 237 öğrenci katılmıştır. Veriler, Birey Tanıtım Formu, Üniversite Öğrencilerinde Kadın Algısı Ölçeği ve Hemşirelik Mesleğine Yönelik İmaj Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler, ki-kare testi, bağımsız örnekler t testi, Mann-Whitney U, One-Way ANOVA, Kruskal-Wallis ve Tukey HSD testi kullanılmıştır. Bulgular: Hemşirelik öğrencilerinin yaş ortancası 22 olup, %82,7’si kadındır. Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği dersi klinik uygulaması süresince öğrencilerin en fazla heyecan (%70,9) ve mutluluk (%53,2) yaşadıkları bulunmuştur. Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği klinik uygulamalarında bakım verilen bireylerin tamamının kadın olması, kadın öğrencilerin %92,5’inin erkek öğrencilerin %7,5’inin çalışmalarını olumlu etkilemiştir. Mezuniyet sonrası kadın doğum kliniklerinde çalışmayı kadın öğrencilerin %88,9’u erkek öğrencilerin %11,1’i istemektedir. Hemşirelik öğrencilerinin orta düzeyde meslek imajı (141,86±7,207) ve orta düzeyde kadın algısı (103,56 ±6,249) olduğu bulunmuştur. Kadın algısı ölçeği toplam puanı ile hemşirelik mesleğine yönelik imaj ölçeğinin cinsiyet alt boyut puanı arasında negatif yönlü, çok zayıf düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır (r=-0,134; p=0,040). Sonuç: Öğrenci hemşirelerin Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği dersi klinik uygulaması sırasında hemşirelik mesleğine yönelik imajının cinsiyet ve illere göre değiştiği ve meslek imajı ile kadın algısı arasında ilişki olduğu bulunmuştur. Hemşire eğitimcilerin toplumsal cinsiyet eşitlikçi holistik bir bakış açısıyla hasta/sağlıklı bireye yaklaşım konusunda öğrencilerin streslerini azaltıcı bir öğrenme çevresi oluşturmaları önerilebilir
Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde çalışan hemşirelerin iş-yaşam kalitesi ve tükenmişlik düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi
Bu çalışmada Yenidoğan Yoğun
Bakım Ünitesinde (YYBÜ) çalışan hemşirelerin iş-yaşam kalitesi ve tükenmişlik düzeyleri
arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya YYBÜ’ de çalışan 80 hemşire
dahil edildi. Çalışmaya alınan hemşirelerin iş yaşam kalitelerini ve tükenmişlik düzeylerini
belirlemek amacıyla Hemşirelik İş Yaşamı Kalitesi Ölçeği (HİYKÖ) ve Maslach
Tükenmişlik Ölçeği (MTÖ) kullanıldı. Hemşirelerin iş yaşam kalitesi düzeylerinin çok
yüksek olmamakla birlikte, ortalamanın üzerinde olduğu belirlendi. Çalışmada hemşireler iş
yaşamlarını %11,2 oranında “iyi”, %67,5 oranında “orta” ve %21,2 oranında “kötü” olarak
belirtmiştir. Hemşirelerin HİYKÖ “iş koşulları” alt boyutu ile çocuk sahibi olma arasında
anlamlı ilişki saptandı (p=0.028). Çalışma saati ile hemşirelerin HİYKÖ iş/çalışma ortamı
alt boyut puanlarıyla anlamlı ilişkisi olduğu gözlendi (p=0,036). YYBÜ’de çalışan
hemşirelerin duygusal tükenme düzeyi ile duyarsızlaşma düzeyi orta ve kişisel başarı düzeyi
yüksek düzeyde olduğu belirlendi. Vardiya sistemi ile çalışan hemşirelerin duygusal
tükenmişlik düzeyleri sadece gündüz çalışan hemşirelerden anlamlı düzeyde yüksek olduğu
bulundu (p=0,047). Meslekte çalışma süreleri ile hemşirelerin duygusal tükenmişlik puan
ortalamaları arasında negatif yönde anlamlı düzeyde ilişki olduğu görüldü (p=0.025).
Hemşirelerin iş yaşam kaliteleri ile tükenmişlik düzeyleri arasında yapılan korelasyon
analizi sonucunda negatif yönde anlamlı bir ilişki saptandı. Çalışma sonuçlarına göre;
YYBÜ’ de çalışan hemşirelerin iş yaşam kalitelerinde anlamlı bir düşüş olmadığı bulundu.
YYBÜ’ de çalışan hemşirelerin çocuk sahibi olmaları ve fazla çalışma saatlerinin yaşam
kalitelerini olumsuz etkilediği belirlendi. Hemşirelerin çalışma şeklinin ve çalışma süresinin
tükenmişlik düzeyini artırdığı saptandı. Hemşirelerin iş yaşam kalitesi ile tükenmişlik
düzeyleri arasında negatif bir ilişki olduğu bulundu
Investigation of death anxiety and affecting factors of nurses and doctors' working in a state hospital: Artvin example
Amaç: Ölüm her canlının yaşayacağı kaçınılmaz bir gerçektir
ve az çok her kişide kaygı uyandırmaktadır. Bu çalışma, bir devlet hastanesinde çalışan hemşirelerin ve doktorların ölüm kaygılarına ilişkin
görüşleri ve etkileyen faktörleri incelemek amacıyla yapılmıştır. Gereç
ve Yöntemler: Bu araştırma, tanımlayıcı olarak gerçekleştirilmiştir.
Araştırmanın evreni, bir devlet hastanesinde çalışan hemşire ve hekimlerin tamamıdır. Veriler, Mayıs 2019-Ağustos 2019 tarihleri arasında toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu ve
Ölüm Kaygısı Ölçeği (ÖKÖ) kullanılmıştır. Araştırmaya başlamadan
önce etik kurul ve kurum izni alınmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde
ortalama, standart sapma, sayı, yüzde, Mann-Whitney U testi ve Kruskal-Wallis analizi kullanılmıştır. Anlamlılık düzeyi p<0,05 kabul edilmiştir. Bulgular: Araştırmaya katılan hemşire ve hekimlerin %62’si
kadın, %47,2’si 32-43 yaş arasında, %64,4’ü evli, %58,3’ünün çocuğu
olmadığı, %60,7’sinin lisans ve üzeri düzeyde eğitime sahip olduğu bulunmuştur. Katılımcıların %61,4’ü gelir durumunun orta/kötü, %79’u
kronik hastalığı olmadığını belirtmiştir. Katılımcıların ÖKÖ toplam
puan ortalaması 7,00±4,58 olarak bulunmuştur (hemşire=9,00±3,83;
hekim=2,00±2,77). Çalışmada hemşirelerin ve hekimlerin cinsiyet, eğitim durumu, algılanan gelir düzeyi, mesleği ve kurumda çalışma pozisyonu ile ölüm kaygısı puanları arasında anlamlı fark olduğu tespit
edilmiştir (p<0,05). Sonuç: Sonuç olarak araştırmaya katılan hemşirelerin ölüm kaygısı, hekimlere göre daha yüksektir. Cinsiyet, eğitim düzeyi, algılanan gelir durumu, meslek gibi değişkenlerin ölüm kaygısını
etkilediği söylenebilir.Objective: Death is inevitable fact every living thing will
live and its create anxiety more or less in every person. In this study, nurses and doctors’ working in a public hospital were in order to examined
for their opinions on death anxiety and affecting factors. Material and
Methods: This study was conducted as descriptive. The population of the
study is all nurses and doctors working in a public hospital. The data were
collected between May 2019-August 2019. As a data collection tool, a
personel information form and “Death Anxiety Scale” were used. Ethics
committee permission and institutional permission were obtained before
the study. The data were assessed using mean, standard deviation, number, percentage, Mann-Whitney U and Kruskal-Wallis. Significance level
was accepted as p<0.05. Results: It was found that 62.0% of the nurses
and physicians participating in the study were women, 47.2% were between 32-43 years old, 64.4% were married, 58.3% had no children and
60.7% were undergraduate and above education. 61.4% of the participants
stated that their income was modarete/poor and 79.0% stated that they had
no chronic disease. Nurses and doctors participeted in the research found
“Death Anxiety Scale” score of as 7.00±4.58 (nurse=9.00±3.83; doctor=2.00±2.77). In the study, it was found that there was a significant difference between nurses and physicians' gender, educational background,
perceived income level, occupation, working position in the institution
and death anxiety scores (p<0.05). Conclusion: As a conclusion, nurses
participated in the research death anxiety is higher than the physicians. It
can be said that variables such as gender, education level, perceived income status, job affect death anxiety
- …