1983 research outputs found
Sort by
Disiplinlerarası bağlamında lannis xenakis ve philips pavyonu tasarımı
Bu çalışma; müzik, mimari ve görsel sanat dallarının sentezinden oluşan Philips
Pavyonu ve tasarımcısı Iannis Xenakis ile ilgili kaynaklar taranarak disiplinlerarası bir
boyutta ele alınmıştır. Bu kapsamda pavyonun içerisinde sergilenen ‘Elektronik Şiir’ adlı
gösteri için tasarlanan akustik ve mimari bileşenler ve ortaya çıkan bu mimari tasarımın
müzik ve görsel sanatlar disiplinleri ile nasıl bir arada ‘multimedya’ gösterisi adı altında
sunulduğu incelenmiştir.
Çalışmanın kavramsal çerçeve bölümünde disiplinlerarasılık kavramı ve Xenakis’in
biyografisi yer almakta olup bulgular bölümünde ise Philips Pavyonu’nda gerçekleştirilen
Elektronik Şiir’in bileşenlerine ve çalışmanın detaylı analizine yer verilmiştir.
Sonuç bölümünde ise Philips Pavyonu ve Elektronik Şiir’in bileşenleri çağdaş bir
perspektifte ele alınarak günümüz çağdaş sanatına yansımaları, farklı örneklendirmelerle
gösterilmiştir
The approach of this study is based on a literature review for the Philips Pavilion
and its’ architect Iannis Xenakis within the perspective on how this Pavilion synthesizes
the music, architecture and visual art. In this context, the acoustic and architectural
components designed for the performance named Poème Électronique is presented
together with the disciplines of music and visual arts in order to create a ‘multimedia’
show.
The conceptual framework of this study includes the concept of interdisciplinary
and the biography of Xenakis, and the findings section includes the detailed assessment on
different components of the Poème Électronique performed at the Philips Pavilion.
As a conclusion, the components of the Philips Pavilion and Poème Électronique
are discussed through contemporary perspective and their reflections on contemporary art
are shown in different examples
Le fort I osteotomisinde iki ve dört plak ile fikasyonun cerrahi sonrası stabiliteye etkisinin karşılaştırılması
Fasiyal estetik ve oklüzyonun restorasyonu ile birlikte uzun dönem stabilitenin
sağlanması, ortognatik cerrahinin başlıca hedeflerindendir. Geleneksel olarak, oral ve
maksillofasiyal cerrahların büyük bir çoğunluğu, Le Fort I osteotomisi sonrası
maksillanın fiksasyonunda hem anterior apertura piriformis bölgesine hem de
zigomatikomaksiller buttress bölgesine titanyum miniplaklar yerleştirmeyi tercih
etmektedirler. Bu çalışmanın amacı, Le Fort I osteotomisinde fiksasyon için 4 plak ile
2 plak kullanımının postoperatif stabilite açısından karşılaştırılmasıdır.
Çalışmaya maksiller retrognatizm ve mandibular prognatizmi nedeniyle tek parça Le
Fort I osteotomisi ve bilateral sagittal split ramus osteotomisi operasyonu geçiren 39
hasta dahil edilmiştir. yeniden konumlandırılan maksillanın stabilizasyonu 1.5 mm
titanyum miniplak ve vidalar ile elde edilmiştir. Birinci grupta, apertura piriformis ve
zigomatikomaksiller buttress bölgesine toplamda 4 adet miniplak yerleştirilirmiştir.
İkinci grupta, fiksasyon sadece apertura piriformis bölgesine yerleştirilen 2 adet
miniplak ile sağlanmıştır. İskeletsel stabilizasyonun değerlendirilmesi amacıyla,
hastalardan ameliyat öncesi, ameliyat sonrası erken dönem ve ameliyat sonrası geç
dönemde alınan lateral sefalometrik radyografiler analiz edilmiştir. Her iki grupta da
cerrahi öncesi sefalometrik ölçümlerle karşılaştırıldığında cerrahi sonrası erken
dönemde istatistiksel olarak anlamlı değişim saptanmıştır. Ameliyat sonrası geç
dönemde alınan radyografların analizleri sonucunda, iki plak ve dört plak grubu,
horizontal ve vertikal iskeletsel ölçümlerde istatistiksel olarak anlamlı stabilite
göstermiştir. Postoperatif stabilite açısından iki grup arasında anlamlı fark
bulunamamıştır. Bu çalışmanın sonuçları, tek parça Le Fort I osteotomisi sonrası
sadece ön bölgede 2 adet miniplak ile fiksasyonun, geleneksel 4 plak ile fiksasyon
prosedürü ile benzer stabilite gösterdiğini ortaya koymuştur.
Restoring facial esthetics and occlusion while maintaining long term stability
are the goals of orthognathic surgery. Conventionally, most of the oral and
maxillofacial surgeons prefer to apply titanium miniplates in both the anterior aperture
piriformis and the zygomaticomaxillary buttress area to achieve fixation of the
maxilla. The purpose of this study was to compare the postoperative stability of the Le
Fort I osteotomy using 4 plate fixation versus 2 plate alone. This study involved thirty
nine patients with maxillary retrognathia and mandibular prognathia who underwent
one piece Le Fort I osteotomy with bilateral sagital split ramus osteotomy. The
stabilization of the repositioned maxilla was achieved with 1.5 mm titanium miniplates
and screws. In group I, 4 miniplates placed at the apertura piriformis region and at the
zygomaticomaxillary buttress whereas in group II, fixation was achieved with 2
miniplates at the piriform apertura bilaterally with no zygomaticomaxillary buttress
fixation. Lateral cephalometric radiographs which were taken preoperatively, one
week after surgery and late postoperatively were used to statistically analyze the
stabilization of the skeletal movement. A significance level of 0.05 was predetermined.
Statistically significant immediate postsurgical changes were found in both groups
compared to presurgical cephalometric measurements. In late postoperative
cephalometric measurements all landmarks in the horizontal and vertical plane showed
statistically significant skeletal stability in 4-plate and 2-plate group. There was no
significant difference between group I and II. The results of this study conclude that
the postoperative stability of the 2-plate anterior fixation alone in the one piece Le Fort
I ostetomy was similar and predictable, compared to conventional 4-plate internal
fixation
Relationship between the attitudes towards internet usage ın english and english reading skills among secondary school students
The application of Internet technology by various methods in learning English has become universal and inevitable in educational systems around the world. In this study, the aim was to evaluate the relationship between the attitudes towards Internet usage in English and reading skills in English among secondary school students. Sub-goals of the current study were to find out the relationship between the independent variables including gender, age, educational level of parents, monthly house income level, Internet access status at home, spending time on the Internet per day, and academic achievements in second language learning, and reading skills in English among secondary school students. Participants were 288 7th and 8th-grade students studying at Sincan IMKB Secondary School in Ankara. A questionnaire, including questions about sociodemographic characteristics, self-assessment of students in reading comprehension skills in English, and a 5-point Likert dimension of “The Attitude of the Students Using English on Internet Environment” was conducted to participants. SPSS 22.0 (SPSS Inc., Chicago, IL, USA) statistical package program was used to evaluate the data. Results, obtained at the end of this study were evaluated by Independent sample t-test analysis in two samples average and Chi-square test for categorical data analysis.
At the end of the study, the results indicated that the most significant relationship between 4 dimensions of the questionnaire and three components of reading comprehension skills were “the Entertainment-Oriented Attitude Dimensions” which includes students’ preference to read lyrics of the English songs on the Internet, to listen to English songs, to watch movie and series in English via the Internet. This outcome showed that learning a new language in joyful activities make learning more effective. According to the results of the study, the use of the Internet in English, particularly in terms of entertainment, contribute positively to English reading skills. For this reason, it is suggested that students should be encouraged to use the Internet in English by Internet security and appropriate time duration.
İnternet teknolojisinin İngilizce öğrenmede çeşitli yöntemlerle uygulanması dünyadaki eğitim sistemlerinde çok yaygın ve kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu çalışmanın amacı, ortaokul öğrencilerinde Internet ortamında İngilizceyi kullanma tutumları ile İngilizce okuduğunu anlama becerileri arasındaki ilişkinin derecesini değerlendirmektir. Bu çalışmanın alt hedefler: öğrencilerin cinsiyeti, yaşı, anne-baba eğitim düzeyi, ailenin aylık geliri, evde Internet erişimi, Internette bir günde geçirme süresi gibi Internet kullanım durumları ve akademik başarısı ile İngilizce okuma becerileri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Bu çalışmaya Ankara'daki Sincan İMKB Ortaokulu'nda 7. ve 8. sınıfta okuyan toplam 288 öğrenci katılmıştır.
Katılımcılara sosyodemografik özelliklerini, İngilizce okuduğunu anlama becerilerinin öz-değerlendirmesini ve “İnternet Ortamında İngilizce Kullanan Öğrencilerin Tutumları”nı (5'li likert boyutlu) araştıran iki bölümden oluşan bir anket uygulanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 22.0 (SPSS Inc., Chicago, IL, USA) istatistik paket programı kullanılmıştır. Bu çalışmanın sonunda elde edilen sonuçlar, iki örneklem ortalamasında bağımsız örneklem t-testi analizi ve kategorik veri analizi için Ki-kare testi ile değerlendirildi. Çalışmanın sonunda, “İnternet Ortamında İngilizceyi Kullanan Öğrencilerin Tutumları” ve okuduğunu anlama becerilerinin 3 bileşeni arasındaki en anlamlı ilişkinin, “Eğlence Odaklı Tutum” boyutları olduğu görülmüştür. “Eğlence Odaklı İnternet”, öğrencilerin internette İngilizce şarkı sözlerini okumayı, internette İngilizce şarkıları dinlemeyi, internette İngilizce film veya dizi izlemeyi içeriyordu. Bu sonuç, eğlenceli etkinlikler ile yeni bir dil öğrenmenin, öğrenmeyi daha etkili hale getirdiğini göstermektedir. Çalışmanın sonuçlarına göre, özellikle İnternet’in eğlence açısından kullanılması İngilizce okuma becerilerine olumlu katkı sağladığını ortaya koymuştur. Öğrencilerin uygun internet güvenliği ve süresi dikkate alınarak interneti İngilizce olarak kullanmalarınin desteklenmesi önerilmektedir
Süper lig futbol takımlarının performans verilerine göre lig sıralamasının incelenmesi
Günümüzde futbol, spor biliminin en üst düzeyde kullanıldığı branşlardan
birdir. Bu bağlamda çalışmanın amacı; 2017/2018 Türkiye süper ligi futbol
takımlarının performans verilerine göre 17 hafta sonunda oluşan lig sıralamasına
etkisinin olup olmadığını araştırılmasıdır.
Bu çalışmaya, Türkiye süper liginde bulunan 18 futbol takımı dahil
edilmiştir. Takımların koşu mesafesi, 20 km/s üstü koşu mesafesi, öne doğru 20 km/s
üstü koşu mesafesi, geriye doğru 20 km/s üstü koşu mesafesi, takım boyu ortalaması,
topu kazanma süreleri, topa sahip iken 20 km/s üstü koşu mesafesi, top rakipte iken
20 km/s üstü koşu mesafesi, topa sahip iken oynanan alan, top rakipte iken oynanan
alan, top ile kat edilen mesafe, top rakipte iken kat edilen mesafe, takım defans
derinliği gibi kriterlere bakılarak 17 hafta sonunda oluşan puan durumuna göre hangi
takımın hangi kriterleri iyi yada kötü yaptığına bakılarak bir sonuç gözlemlenmeye
çalışılmıştır. Bu veriler, süper lig takımlarına hizmet veren İnstat Sentio Sports
firmasından alınmıştır.
Araştırmada, takımların kat ettikleri mesafesi ile ligdeki sıralaması arasında
negatif yönde ve yüksek düzey güçte ilişki olduğu, topla kat edilen mesafesi fazla
olan takımların daha yüksek düzeyde ilk sıralarda yer aldığı tespit edilmiştir (r=-
0,791, p=0,01). Diğer fiziksel performans parametrelerinin de lig sıralaması arasında
anlamlı düzeyde ilişki olmadığı tespit edilmiştir (p>0,05).
Sonuç olarak, 13 farklı fiziksel performans parametrelerinden sadece top ile
kat edilen mesafe ile toplam kat ettikleri mesafe lig sıralamasına etkisi olduğu görülmüştür. Bu çalışmadan ve literatürdeki sınırlı sayıda yapılan çalışmalardan
gördüğümüz kadar ile futbolun sadece performans verilerinin lig sıralamasına etki
etmeyeceği birçok teknik taktik ve dışsal faktörlerin de önemli bir parametre olduğu
gözlemlenmiştir.
In today‟s world, the game of football is one of the main sports types that
utilize the sports sciences to the highest degree. In that respect, the aim of this study
is to investigate whether the physical performance data of the 2017/2018 Turkish
Super League football clubs had an impact on their league rankings after 17 weeks.
In this study, we used data from all the 18 football clubs competing in the Turkish
Super League. By looking at different physical performance parameters of each team
such as the total running distance, running distance over 20km/s, running forwards
distance over 20km/s, running backwards distance over 20km, the average height of
all teams, ball recovery times, running distance over 20km when the ball is
possessed, running distance over 20km/s when the ball is with the opponent, the total
played area when the ball is possessed, the total played area when the ball is with the
opponent, the total distance travelled when the ball is possessed, the total distance
travelled when the ball is with the opponent and the depth of the defensive lines, we
tried to reach conclusions on the impact of each team‟s performance in these
parameters on their league rankings after 17 weeks. The relevant data has been
provided by Instat Sentio Sports – data provider of the league. In this study, we observed that there is high negative correlation between the distance
travelled by each team and their rankings in the league. Subsequently, we also
observed a high positive correlation between the distance travelled when the ball is
possessed and their league rankings. Other physical performance parameters did not
yield to any significant correlation against their league rankings.
As a result, out of the 13 different physical performance parameters analyzed, only
the two described above have been found to have some meaningful correlation
against the league ranking of each team. As we have seen from this study and a
limited number of other studies in the literature, it can be clearly observed that there
are many technical, tactical and other extrinsic factors as parameters impacting the
league rankings in which physical performance based data alone won‟t be sufficient
enough to explain
Bireylerin yatırım kararlarını etkileyen faktörleri: Banka hisse senetleri fiyat değişimi üzerine bir çalışma
Tasarruf sahibi bireylerin, fon fazlalarını farklı amaçlar doğrultusunda, farklı yöntemler ile yatırım araçlarına yönelttikleri bilinmektedir. Tasarruf sahiplerinin yatırım kararlarını etkileyen birçok farklı faktör bulunmaktadır. Bununla beraber, finans dünyası bireylerin yatırım kararlarının nelerden etkilendiğini pek çok teori ile açıklamaya çalışmıştır. Geleneksel finans teorileri genel olarak yatırımcıların, yatırımın riski ile beklenen faydası arasındaki ilişki sonucuna göre rasyonel bir şekilde hareket ettiklerini, davranışsal finans teorileri ise yatırımcıların rasyonel bir şekilde hareket etmeyerek psikolojik ve sosyolojik faktörlerden etkilendiğini varsaymaktadır.
Bu çalışmada yatırımcıların hisse senedi yatırım aracına yatırım yapmak istemeleri halinde, firmaların yıl sonu finansal tablo açıklamaları sonucunda bu hisse senetlerinden normal olmayan getiri elde edip edemeyecekleri incelenmiştir. Veri seti olarak Borsa İstanbul’da işlem gören 13 banka ve BIST 100 endeksi fiyat verileri kullanılmıştır. Bankaların 2013-2018 yıllarına ait finansal tablo açıklamaları sonucunda olay günü (finansal tabloların açıklanma günleri) etrafındaki günler için kümülatif ortalama normal olmayan getirileri Olay Etüdü (Event Study) yöntemi ile hesaplanmıştır.
Sonuç olarak yatırımcıların incelenen banka hisse senetlerinden 2013-2018 yılları için yapılan finansal tablo açıklamalarının yapıldığı gün (olay günü) etrafında normal olmayan getiriler elde edebileceği tespit edilmiştir.
Account owners are known to direct their funds to investment tools via various methods aiming at various goals. There are many different factors affecting the investment decisions of account owners. Moreover, financial world has always tried to explain what affects the investment decisions of the account owners by using many theories. While general finance theories hypothesise that the investors act rationally according to the relation between the investment risk and its expected return, behavioral finance theories hypothesise that, without acting rationally, the investors are affected with the psychological and sociological factors.
In this study, it is researched if the investors demanding to invest on stocks can hold abnormal returns from these investment tool according to the end of year financial statement disclosures of the firms. As data set 13 banks traded in Istanbul Stock Exchange (BIST) and BIST 100 index price data are used. Referring to the financial statement disclosures of the banks belonging to the years of 2013-2018, cumulative average abnormal returns for the days around the event day (the declaration day of the financial statement) are calculated by Event Study methodology.
As a result, according to the analysed banking stocks of the investors declared for the years of 2013-2018, it is determined that the abnormal returns around the day on which financial statement disclosures are made (event day) can be obtained
Adölesanlarda duygu değişiklikleri ile yeme eğilimi ilişkisinin değerlendirilmesi
Bu çalışmanın amacı, adölesanların duygu değişiklikleri ile yeme eğilimleri
arasındaki ilişkinin incelenmesi ve farklı duygular esnasında tercih edilen ve
tüketilmek istenen besinlerin belirlenmesidir. Çalışma, Eylül-Ekim 2018 tarihleri
arasında Ankara ili Çankaya Bilgi Temel Lisesi’nde 10-19 yaş arası 193 öğrenci (62
erkek, 131 kız) üzerinde yürütülmüştür. Adölesanlara ait genel bilgiler, kişilerin
sağlık durumları, duygu değişiklikleri (üzgün/mutsuz olma, endişeli/kaygılı olma,
sınav stresi, mutluluk, halsiz/hasta olma, başarısızlık hissi, yalnızlık hissi ve hayal
kırıklığına uğrama) ve yeme ilişkisini içeren soruların yer aldığı anket, Hollanda
Yeme Davranışı Anketi (DEBQ) uygulanmış ve duygusal yeme alt ölçeği ile
değerlendirilmiştir. Katılımcıların antropometrik ölçümleri saptanmıştır. Çalışmada
ki katılımcıların %32.1’i erkek %67.9’u kız ve yaş ortalaması 16.2±1.2 yıl olarak
saptanmıştır. Adölesanların BKİ-z skor değerlerine göre %79.7’si normal, %12.9’u
hafif şişman, %4.8’i obez ve %2.6’sı zayıf olarak tespit edilmiştir. Adölesanlar,
üzgün/mutsuz, endişe/kaygı, sınav stresi, hasta/halsiz, başarısızlık, yalnızlık, hayal
kırıklığı hissettikleri zaman ‘daha az yerim’, mutlu hissettikleri zaman ‘herhangi bir
değişiklik olmaz’ şeklinde ifade ettikleri görülmüş ve cinsiyete göre istatistiksel
olarak farklılık tespit edilmiştir (p<0.05). Besin tercih eğilimine baktığımızda
çikolatanın bütün duygu durumlarda ilk tercih edilen besin olduğu görülmüştür.
DEBQ-duygusal yeme alt ölçek puan ortalamaları ile katılımcıların cinsiyet, yaş,
teşhis edilmiş hastalık olma durumu, fiziksel aktivite ve BKİ-z skor değeri
istatistiksel olarak ilişkili bulunmamıştır (p>0.05). Katılımcıların duygusal yeme
eğilimlerini tespit etmek için DEBQ-duygusal yeme alt ölçeği ile 8 farklı duygu
durumunun ilişkisine bakıldığında üzgün/mutsuz, endişe/kaygı, sınav stresi, mutlu,
yalnızlık, hayal kırıklığı hissedilen duygu durumlarında pozitif yönlü korelasyon
saptanmıştır. Sonuç olarak adölesanların genellikle olumsuz duygu durumundayken daha az yemek yeme eğilimi gösterdikleri ve ilk tercih ettikleri besinlerin de yüksek enerjili atıştırmalık karbonhidratlar olduğu belirlenmiştir.
This study was planned to investigate the relationship between emotion changes and
eating tendencies in adolescents and to determine the preferred foods to be consumed
during different emotions. The study was conducted on 193 students (62 males, 131
females) between the age of 10-19 studying Çankaya Bilgi Temel High School in
Ankara between September and October 2018. General information about
adolescents, health status of individuals, emotion changes (sad / unhappy, anxious /
anxious, exam stress, happiness, weak/ sick, feeling of failure, feeling loneliness and
disappointment) and questions about the eating relationship, The Dutch Eating
Behavior Questionnaire (DEBQ) was administered and evaluated with the emotional
eating subscale. Anthropometric measurements of the participants were determined.
Of the participants in the study, 32.1% were male and 67.9% were female and the
mean age was 16.2 ± 1.2 years. The BMI-z scores of the adolescents in our study
were 79.7% normal, 12.9% were overweight, 4.8% were obese and 2.6% were
underweight. The adolescents feel sad / unhappy, worry / anxiety, exam stress, sick /
weak, failure, loneliness, disappointment when they said ‘‘eating less’’, when they
feel happy when they said ‘‘no change’’ and they are determined statistically by
gender. (p <0.05). When we look at the preference of food, it is seen that chocolate is
the first preferred food in all emotion situations. Gender, age, diagnosed disease
status, physical activity and BMI-z score were not statistically significant (p> 0.05).
Participants with The Dutch Eating Behavior Questionnaire-emotional eating
subscale to identify emotional eating tendencies of 8 when we look at the
relationship of different mood statistically significant but not sad / unhappy, worry /
anxiety, exam stress, happy, lonely, dissappointment positive correlation in felt
mood. As a result, it is determined that adolescents tend to eat less often while they
are in negative emotions and they prefer to eat high-energy snacks
Deep learning for biological sequences
Nowadays, with the increase in biological knowledge, the use of deep learning in bioinformatics and computational biology has increased. Newly, deep learning is widely used to classify and analyze biological sequences.
In recent years, deep neural network architectures such as Convolutional and Recurrent Neural Networks have been developed in order to achieve more successful results when compared to classical machine learning algorithms.
In this thesis, the discussed problem is a bioinformatics problem. Therefore, it is discussed whether the given microRNA molecule binds to the mRNA molecule.
MicroRNAs (miRNAs) are non-coding and small RNA molecules of ~23 base length that play an important role in gene expression cycle. After transcription, they bind to target mRNAs and cause mRNA cleavage or translation inhibition. Rapid and efficient determination of the binding sites of miRNAs is a major problem in molecular biology. In this thesis study, Long Short Term Memory (LSTM) network which is based on deep learning, has been developed with the help of an existing duplex sequence model. The study provides a comparative approach based on different data sets and configurations.
In addition, a web tool has been developed to effectively and quickly identify human microRNA target sites and provide a visual interface to the end-user. Compared to the six classical machine learning methods, the proposed LSTM model gives better results in terms of some evaluation criteria.
Günümüzde, biyolojik bilgideki artışla birlikte, biyoenformatik ve hesaplamalı biyolojide derin öğrenme kullanımı artmıştır. Derin öğrenme biyolojik dizileri sınıflandırmak ve analiz etmek için yaygın olarak kullanılmaktadır.
Son yıllarda klasik makine öğrenme algoritmalarına kıyasla daha başarılı sonuçlar elde etmek için Konvolüsyonel ve Tekrarlayan Sinir Ağları gibi derin sinir ağ mimarileri geliştirilmiştir. Bu tezde tartışılan problem bir biyoenformatik problemidir. Bu sebeple, verilen mikro RNA molekülünün mRNA molekülüne bağlanıp bağlanmadığı tartışılmaktadır.
MikroRNA'lar (miRNA'lar) gen ekspresyonunda önemli bir rol oynayan ~ 21-23 baz uzunluğundaki kodlayıcı olmayan RNA molekülleridir. Transkripsiyondan sonra, mRNA'ları hedef alırlar ve mRNA yıkımına veya translasyon inhibisyonuna neden olurlar. miRNA'ların bağlanma bölgelerinin hızlı ve etkili bir şekilde belirlenmesi moleküler biyolojide büyük bir sorundur. Bu tezde, mevcut bir dubleks sekans modeli yardımıyla Uzun Kısa Süreli Belleğe (LSTM) dayanan derin bir öğrenme yaklaşımı geliştirilmiştir. Çalışma, farklı veri kümeleri ve yapılandırmalarına dayanan karşılaştırmalı bir yaklaşım sunmaktadır.
Ek olarak, insan miRNA hedef bölgelerini etkili ve hızlı bir şekilde tanımlamak ve son kullanıcıya görsel bir arayüz sağlamak için bir web arayüzü geliştirilmiştir. Altı klasik makine öğrenme yöntemiyle karşılaştırıldığında, önerilen LSTM modeli bazı değerlendirme kriterleri açısından daha iyi sonuçlar verir
Türkiye'de ve Dünya'da yaşanan muhasebe skandalları, yapılan düzenlemeler, usulsüzlük yapan şirket ve bankaların incelenmesi
Amerika‟da yaşanan, dünyanın önemli şirketlerinden olan ve Amerikan borsasında işlem gören Enron (2001) ve Worldcom (2002) skandalları, finansal raporlara, şirket yönetimine, bağımsız denetimini üstlenmiş kuruluşlara ve sermaye piyasalarına karşı güvenin sarsılmasına neden olmuştur. Yaşanan bu gelişmeler Amerikan ekonomisini etkilemekle birlikte aynı zamanda gelişmekte ve ilerlemekte olan birçok ekonomiyi olumsuz etkilemiştir. 2002 tarihinde daha çok Enron skandalına karşı olarak yürürlüğe giren SarbanesOxley (SOX) Yasası, ABD‟deki borsalarda işlem gören halka açık şirketlerin çoğunu etkileyecek, kurumsal yönetimi desteklemeyi, bağımsız dış denetimin düzenini değiştirmeyi ve firmaların finansal raporlamaları üzerindeki kontrolleri düzeltmeyi hedeflemiştir.
Bu tezin amacı, Türkiye‟de ve Dünya‟da meydana gelen hile ve usulsüzlükleri ortaya koymak ve hile denetim teknikleri ve düzenlemeleri ile alınan önlemleri belirtmektir. Tezin son bölümünde Türkiye‟deki firmalar ve iflas eden bankalar araştırılmıştır.
Birinci bölümde, muhasebe ve denetim hakkında kısa bilgi verilerek mesleğin öneminden bahsedilmiştir. TMS/TFRS ve BOBİ FRS karşılaştırılması yapılmıştır. İkinci bölümde Dünyada meydana gelen önemli skandallar (Enron, Worldcom, Parmalat, Ahold, Kanebo, Tyco vb.) ele alınmıştır. Bağımsız Denetim Yönetmeliğine Göre Kurulca Yapılacak İdari Yaptırımlar incelenmiştir. Üçüncü bölümde,Türkiye ve Avrupa Birliği Ülkelerinde, İngiltere‟de ve Fransa‟da hile denetim teknikleri belirtilmiş, ABD ve AB‟de hile denetimi ile ilgili düzenlemeler ele alınmıştır. Dördüncü bölümde ise, iflas eden şirketler ve iflas eden bankalar incelenmiştir.
The scandals of Enron (2001) and Worldcom (2002), two of the most important companies in the world and traded in the US stock market, have resulted in the loss of confidence in financial reports, company management, independent auditors and capital markets. These developments affected the American economy, as well as many developing economies. The Sarbanes Oxley (SOX) Act, which was enacted in 2002 mostly against the Enron scandal, was intended to affect most publicly traded companies in the US, to support corporate governance, to change the order of independent external auditing and to revise controls on companies' financial reporting.
The aim of this thesis is to put forth cheating and irregularities occurring in Turkey and in the world and to specify fraud auditing techniques and regulations and the measures taken against them. In the last part of the thesis, sinking firms and banks in Turkey are investigated.
In the first chapter, the importance of the accounting and auditing profession is explained by giving brief information about them. TMS/TFRS and BOB FRS were compared. In the second chapter, important scandals (Enron, Worldcom, Parmalat, Ahold, Kanebo, Tyco etc.) that happened in the world are discussed. According to the Independent Audit Regulation, Administrative Sanctions to be made by the Board are examined. In the third chapter, fraud auditing techniques are specified in Turkey and the European Union Countries, England and France; the US and EU regulations regarding fraud auditing are discussed. In the fourth section, bankrupt companies and sinking banks are examined
Erken dönem uyumsuz şemalar ile yeme tutumu arasındaki ilişkide yakın ilişkilerin, vücut algısının ve benlik saygısının aracı rolü
Bu araştırmanın temel amacı, erken dönem uyumsuz şemalar ile yeme tutumu arasındaki ilişkide yakın
ilişkilerin, vücut algısının ve benlik saygısının aracı rolünü incelemektir. Ayrıca, erken dönem
uyumsuz şemalar ile yeme tutumu arasındaki ilişkide yakın ilişkilerin, vücut algısının ve benlik
saygısının aracı rolünün cinsiyete göre değerlendirilmesi de amaçlanmıştır.
Çalışmanın örneklemini 18 – 38 yaş arası kişiler oluşturmaktadır. Araştırmaya 401 katılımcı dahil
edilmiştir. Araştırma örnekleminin 233 (%58,1)’ü kadın katılımcılardan, 168 (%41,9)’i erkek
katılımcılardan oluşmaktadır. Öncelikle katılımcıların demografik özelliklerini öğrenmeye yönelik
Demografik Bilgi Formu verilmiştir. Ardından araştırma soruları çerçevesinde, katılımcıların yeme
tutumu hakkında bilgi edinebilmek için Yeme Tutum Testi, erken dönem uyumsuz şemalarını
değerlendirebilmek için Young Şema Ölçeği Kısa Formu, yakın ilişkileri hakkında bilgi toplayabilmek
için İlişki Değerlendirme Ölçeği, vücut algıları hakkında bilgi toplayabilmek için Vücut Algısı Ölçeği
ve son olarak benlik saygılarını değerlendirebilmek için Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği
uygulanmıştır.
Çalışmada ilk olarak, genel örneklemde erken dönem uyumsuz şemalar ile yeme tutumu arasındaki
ilişkide yakın ilişkilerin, vücut algısının ve benlik saygısının aracı değişken (mediator) rolünü
incelemek amacıyla yapılan Aracı Değişken (Mediator) Analizi sonuçlarına yer verilmiştir. Ardından
cinsiyete göre farklılaşmayı görebilmek için analizler kadın katılımcılar ve erkek katılımcılar için ayrı
ayrı yapılmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre ilk olarak; genel örneklemde erken dönem uyumsuz şemalar ile yeme
tutumu arasındaki ilişkide ilişkisel depresyon ve vücut algısının aracı rolü olduğu ancak ilişkisel benlik
saygısı, ilişkisel saplantılı düşünme ve benlik saygısının aracı rolü olmadığı görülmüştür. İkinci olarak
cinsiyete göre yapılan ayrı analizler sonucunda; kadın katılımcılar için vücut algısının ve ilişkisel
depresyonun erken dönem uyumsuz şema alanları ile yeme tutumu arasında aracı rolünün olduğu
ancak ilişkisel benlik saygısı, ilişkisel saplantılı düşünme ve benlik saygısının aracı rolünün olmadığı
gözlemlenmiştir. Erkek katılımcılar için ise sadece ilişkisel depresyonun erken dönem uyumsuz şema
alanları ile yeme tutumu arasındaki ilişkide aracı rolünün olduğu ancak ilişkisel benlik saygısı, ilişkisel saplantılı düşünme, vücut algısı ve benlik saygısının aracı rolünün olmadığı görülmüştür.
Alanyazındaki araştırmalar göz önünde bulundurularak araştırmadan elde edilen bulgular tartışılmıştır
ve araştırmanın katkıları belirtilmiştir
The main purpose of this study is to examine the mediating role of close relationships, body image and
self respect on the relationship between early maladaptive schemas and eating attitude. In addition, it
was aimed to evaluate the mediator role of close relationships, body image and self respect on the
relationship between early maladaptive schemas and eating attitude in terms of the gender.
The sample of the study consists of people aged between 18 and 38 years. There were 401 participants
in the study. Of the study sample, 233 (58.1%) were female participants and 168 (41.9%) were male
participants. Firstly, Demographic Information Form was given to learn the demographic
characteristics of the participants. Then, within the framework of the research questions, several tests
and scales are applied to the participants with corresponding targets as follows: Eating Attitude Test is
applied in order to obtain information about eating attitude, the Young Schema Scale Short
Form to evaluate early maladaptive schemas, the Relationship Assessment Scale to collect information
about close relationships, Body Perception Scale to collect information about body perceptions and
finally in order to evaluate self-esteem, Rosenberg Self-Esteem Scale is applied.
In this study, firstly, mediator variable (mediator) analysis were conducted to investigate the mediator
role of close relationships, body images and self respect on the relationship between early maladaptive
schemas and eating attitude. Then, in order to see the differentiation according to gender, the analyzes
were performed separately for female and male participants.
According to the results of the research; in the general sample, it can be seen that the relational
depression and body image are the mediator roles for relationship between early maladaptive schema
domains and eating attitude while the relational self respect, relational obsessive thinking and self
respect do not play a role for the relationship stated. Secondly, as a result of the analysis according to
gender; for the female participants, the relational depression and body image plays the mediator roles,
whereas the relational self respect, relational obsessive thinking and self respect are
not, for the relationship between early maladaptive schema domains and eating attitude. In the other
hand, for the male participants, the relational depression is the mediator for relationship between early maladaptive schema domains and eating attitude; however, relational self respect, relational obsessive
thinking, body image and self respect are not. Considering the researches in the literature, the results of
the research are discussed and the contributions of the research to the literature are stated
Su tünellerinde model hareket kontrolü ve senkron aerodinamik kuvvet ölçüm sistemi tasarımı
Akışa maruz kalacak modelin veya yapının üretimine başlanmadan önce, aerodinamik kuvvet analizinin yapılması kritik önem arz etmektedir. Günümüzde bu ihtiyacı gidermek adına tasarlanan birçok aerodinamik test donanımı kullanılmaktadır.
Bu çalışmada; su tüneli içerisinde akışkan analizinin yapılması istenen modele robotik olarak eksenel hareket, yunuslama hareketi ve yalpa hareketi kazandırabilen aerodinamik kuvvet ölçüm ve analiz sisteminin AR-GE ve tasarım süreci ele alınmıştır. Sürecin robotik hareket düzeneğine bağlı altı eksenli, dış, denge düzeneği ile statik, dinamik ve adım tarama deneylerinin aerodinamik kuvvet ölçümü ve uçuş benzetimi başlıkları altında gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir.
Önceden belirlenmiş otomatik hareket ve kuvvet ölçüm senaryoları, model hareket kontrolü ve aerodinamik kuvvet ölçümü bütünleşik Labview® arayüzü üzerinden sağlanmıştır.
Sonuç olarak, tez çalışması kapsamında yazılım ve donanım tasarımı tamamlanan bu laboratuvar düzeneği Turbotek Turbomakina Teknolojileri Ltd. ġti. bünyesinde üretilerek Çukurova Üniversitesi Makine Mühendisliği bölüm laboratuvarlarının kullanımına sunulmuştur.
It is crutial to test aerodynamic forces of a model or structure which will be exposed to flow before production. For this reason, there are many kinds of aerodynamic test equipments designed and still being used.
In this study, which focuses on the R&D and design processes of aerodynamic force measurement system is designed to provide axial, pitching and rolling movements of the various models that are required to perform fluid analysis within the water tunnel.
It is aimed to perform static, dynamic and step scanning experiments under the titles of aerodynamic force measurement and flight simulation with the help of six-axis external force balance system which is connected to robotic motion control system.
Predetermined automatic motion control and force measurement scenarios, model motion control and aerodynamic force measurement are provided with integrated Labview® interface.
As a result, this laboratuary equipment is designed in the scope of thesis, produced in-site of Turbotek Turbomakina Teknolojileri Ltd. ġti. and it is currently being used by the department of machine engineering in Cukurova University