11 research outputs found

    Uterin Serviksin Minimal Deviasyon Adenokarsinomu MDA

    Get PDF
    Minimal deviasyon adenokarsinom MDA servikal adenokarsinomların %1-3 oranında görülen bir varyantıdır.Nadir görülmesi nedeniyle standart tanısal metot ve tedavi protokolü yoktur. Uterin servikste 10-12 cm boyutunda kitlesi olan vakamızda tanı servikal biyopsi ile konamadı.Manyetik rezonans görüntülemede MRI MDA tanısı düşünüldü ve operasyon sonrası tanı kondu. Postoperatif olarak adjuvant kemoradyoterapi KRT uygulandı ve hasta 16 aylık bir süre rekürrens olmadan izlend

    Küçük Hücre Dışı Akciğer Karsinomlarında Biyolojik Davranışın Belirlenmesinde p53 ve Ki-67 Ekspresyonunun Değeri

    Get PDF
    Amaç: Akciğer karsinomlarında yapılan son çalışmalar, tümörü erken evrede tespit etme, nüks ve mortalite riskini belirleme ile hedef tedavide etkili olan klinikopatolojik faktörleri saptamak için yürütülmektedir. Bu çalışmamızda rezeke edilen küçük hücre dışı akciğer karsinom KHDAK olgularını 2015 Dünya Sağlık Örgütü DSÖ sınıflamasına göre yeniden değerlendirerek, p53 ve Ki-67'nin immünohistokimyasal ekspresyonunun klinikopatolojik parametreler ile ilişkisini ve prognostik önemini belirlemeyi amaçladık.Gereç ve Yöntem: Rezeksiyon materyallerinde KHDAK tanısı alan Evre I - III arasındaki 125 olguda retrospektif olarak klinikopatolojik özellikler cinsiyet, yaş, sigara kullanımı, tümör boyutu, plevra invazyonu, lenf nodu tutulumu, evre, sağkalım ile p53 ve Ki-67 immunhistokimyasal ekspresyonu değerlendirildi.Bulgular: p53 ekspresyonu 125 olgunun 61’inde>%10’du. Ki-67 ekspresyonunun ortalama değeri %32,9’du. Hem p53 hem de Ki-67 ekspresyonunun tümörün histolojik tipler ile ilişkisi incelendiğinde anlamlı sonuçlar bulundu p=0,036 ve p=0,000 . Ki-67’den farklı olarak p53 ekspresyonu adenokarsinom ADK alt tiplerinde derece yükseldikçe anlamlı yüksek bulundu p=0,036 . Yüksek Ki-67 ekspresyonu tümör boyutu ve evre artışı ile ilişkiliydi p=0,008 ve p=0,020 . Tek değişkenli ve çok değişkenli analizlerde prognozu etkileyen faktörler yaş ve tümörün evresi idi p=0,021 ve p=0,041 . Klinikopatolojik bulgular sağkalıma tek başına etkili değildi. Wald testi p53 ve Ki-67 ekspresyonu, sigara ve cinsiyet ile genel sağkalım arasında anlamlı bir ilişki olmadığını ortaya koymuştur.Sonuç: KHDAK’larında Ki-67 ekspresyonu büyük tümör boyutu ve ileri evre ile güçlü bir ilişkiyi göstermektedir. p53 mutasyonu skuamöz hücreli karsinomlarda ve özellikle ADK solid varyantta daha sık görülmektedir. Bununla birlikte, p53 ve Ki-67 proteinlerinin prognostik öneminin daha büyük hasta gruplarında ve uzun süreli takiplerle araştırılmasının daha anlamlı sonuçlar sunabileceği ön görülmektedi

    Metastatik Kemik Tümörlü 129 Olgunun Retrospektif Olarak İncelenmesi

    Get PDF
    Amaç: Kemiğin metastatik tümörleri, primer kemik malignitelerinden daha sık görülmektedir. Bu çalışmada kemiğin metastatik tümörlerinin sıklığı, yaş, cinsiyet ve lokalizasyona göre dağılımı ve semptomlarının gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ocak 2009 - Aralık 2017 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı’nda biyopsi alınan ya da opere edilen ve Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı’nda tanısı konulan 129 hasta dahil edilmiştir.Bulgular ve Sonuç: Çalışmamızda hastaların yaş ortalaması 64.8 dir. Hastaların 112’si %87 50 yaş ve üzerindedir. 50 yaş altı hastaların % 42 sinin tanısının meme karsinomu metastazı olduğu tespit edilmiştir. Kadınlarda kemik metastazı yapan en sık 4 tümör sırasıyla meme %43 , primeri bilinmeyen tümörler %16 , akciğer %14 ve böbrek %9 tir. Erkeklerde kemik metastazı yapan en sık 4 tümör sırasıyla akciğer %35 , prostat %15 , böbrek %11 ve primeri bilinmeyen tümörler %9 dir. Tümörlerin en sık üç metastaz bölgesi sırasıyla femur %33 , vertebra %25 ve humerus %18 tur. Olguların %84’ünde başvuru şikayeti olan ağrı, lokalizasyona bakılmaksızın en sık semptom iken, humerus, femur ve tibia gibi uzun kemiklerde kırık sıklıkla eşlik etmektedir. Vakaların 37’si %29 kırıkla prezente olmuştur ve bunların 11’i %30 akciğer, 9’u %24 meme, 4’ü %10 böbrek, 2’si %5 prostat karsinomlarından kaynaklanmaktadır. Çalışmamızda primeri bilinmeyen tümörlerin oranı literatürden yüksekti

    Endometrium Kanserli Hastalarda Preoperatif Tam Kan Sayımının Prognostik Parametreler ve Sağkalımla İlişkisi

    Get PDF
    Amaç: Çalışmamızda endometriyum adenokarsinomu tanılı hastalarda preoperatif tam kan sayımı parametrelerinin çeşitli klinikopatolojik prognostik parametrelerle ve sağkalım ile ilişkisi olup olmadığını değerlendirmeyi amaçladık.Gereç ve Yöntem: Ocak 2011-Aralık 2014 tarihleri arasında fakültemizde opere edilen ve endometrial adenokarsinom tanısı alan 144 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Hemogram parametrelerinden absolü beyaz küre sayısı BK , absolü platelet sayısı Plt hematokrit Hct , hemoglobin Hb değerleri yanı sıra absolü nötrofil sayısının absolü lenfosit sayısına bölümü olan NLR, absolü platelet sayısının absolü lenfosit sayısına bölümü olan PLR ve absolü monosit sayısının absolü lenfosit sayısına bölümü olan MLR oranlarının; tümör çapı, tümör derecesi, FIGO evresi, serviks invazyonu, pozitif lenf nodu sayısı, lenf nodunda ekstrakapsüler yayılım, lenfovasküler invazyon LVİ , myometrial invazyon derinliği gibi prognostik parametreler ve hastalıksız ve genel sağkalım süreleri ile olan ilişkisi istatistiksel metodlarla araştırılmıştır.Bulgular: Derece 3 tümöre sahip hastalarda BK sayısının derece 1 tümörlü hastalara göre anlamlı derecede düşük olduğu görüldü p=0.04 . LVİ olan olgularda PLR p=0.018 ve MLR p=0.028 LVİ olmayan hastalara göre daha düşük idi. Düşük evre olgularda evre I-II PLR, yüksek evreli olgulara göre evre II-III daha düşük tespit edildi p=0.03 . Tedavi öncesi bakılan tam kan parametreleri ile tümör çapı, serviks invazyonu, pozitif lenf nodu sayısı, lenf nodunda ekstrakapsüler yayılım, myometrial invazyon derinliği, hastalıksız sağkalım ve genel sağkalım arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı p>0.05 .Sonuç: Endometriyum kanserinde tedavi öncesi tam kan sayımı parametrelerinin bir arada kullanılması, hastalığın prognozu ile ilgili fikir verebilir. Çalışmamızın sonuçlarının daha uzun takip süresine ve daha geniş olgu sayısına sahip çalışmalarla desteklenmesi gereklidi

    Evaluation of macroscopic, microscopic, morphometric and immunohistochemical prognostic indicators in renal cell carcinomas by using image analysing system

    No full text
    Yetişkinlerdeki tümörlerin %3'ünü oluşturan renal hücreli karsinomun (RHK) prognozunu etkileyen klinik ve patolojik özellikler pek çok çalışmada bildirilmektedir. Biz de çalışmamızda RHK larda histopatolojik ve diğer prognostik parametrelerin önemini, bunların immunohistokimyasal belirteçler ve histomorfometrik veriler yanısıra birbirleri ile olan ilişkilerini gözden geçirmeyi amaçladık.Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 90 adet RHK olgusu ilk aşamada, yaş, cinsiyet, makroskopik tümör çapı, çekirdek derecesi, histolojik alt tip, kapsül invazyonu, perirenal yağlı doku invazyonu, sürrenal dokusu invazyonu, üreter, renal arter, renal ven invazyonu yönünden incelenmiştir. Daha sonra ise her olguya immunohistokimyasal olarak cyclin D1, ki67, p27, p53, CAIX monoklonal antikorları uygulanmıştır. Tespit edilen ekspresyonlar dijital olarak fotoğraflanıp PC ortamında NEO görüntü analiz programı V.2.0 yardımı ile birim alandaki pozitif boyanan hücreler açısından değerlendirilmiştir. Ayrıca PC ortamına aktarılan dijital fotoğraflar aynı görüntü analiz programı ile tümör hücresi düzeyinde histomorfometrik olarak da incelenmiştir. Elde edilen tüm sonuçlar birbiri ile karşılaştırılıp immünohistokimyasal ve histomorfometrik verilerin prognostik verilerle arasındaki ilişki istatistiksel olarak araştırılmıştır.Bulgular: Çalışmamızda; makroskopik tümör çapı ile histolojik alt tip, perirenal yağ doku invazyonu, böbrek kapsül invazyonu arasında anlamlı ilişki olduğunu izledik. Ayrıca Fuhrman çekirdek derecesi arttıkça perirenal yağ dokusu invazyonu görülme sıklığının, ortalama çekirdek çapının, makroskopik tümör çapının arttığını ancak CAIX ekspresyonunun azaldığını tespit ettik. Cyclin D1 ekspresyonunun şeffaf hücreli tümörlerde kromofob ve papiller tip tümörlerden daha yüksek olduğunu, yine şeffaf hücreli tip tümörlerde ki67 ve CAIX ekspresyonlarının kromofob tip tümörlerden daha yüksek olduğunu gördük. Papiller tip tümörlerde ise p53 ekspresyonunun kromofob tip tümörlerden daha yüksek olduğunu izledik. Artmış cyclin D1 ve p27 ekspresyonlarının iyi prognozla korele olduğunu tespit ettik. Ortalama tümör hücre çekirdek çapları ile cyclin D1, ki67, p27, p53, CAIX ekspresyonları arasında anlamlı ilişki saptamadık. Ancak tümör hücre çekirdeklerinin çaplarının ortalamasının; böbrek kapsül invazyonu, perirenal yağ dokusu invazyonu olan olgularda invazyonu olmayan olgulardan daha yüksek olduğunu bulduk.Sonuç: Çalışmamızda RHK larda prognostik önemi olan klinikopatolojik parametreler, immunohistokimyasal belirteçler ve daha önce benzer yöntemle ele alınmamış histomorfometrik veriler geniş kapsamlı bir biçimde incelenmiş, birbirleriyle olan ilişkileri gözden geçirilmiştir. Elde ettiğimiz sonuçların büyük bir kısmı literatürle uyumludur. Bazı sonuçların ise daha geniş kapsamlı çalışmalarla desteklenebileceği görüşündeyiz.Renal cell carcinoma (RCC) constitute 3% of all malignancies in adults. In many studies, several clinical and pathological features releated to prognosis have been reported. The aim of our study is to determine significance of histopathological and others prognostic parameters in RCC and their relationship between each other, also with immunohistochemical and histomorphometric datas.Material and method: In this study, 90 cases diagnosed as RCC previously have been examined in terms of age, sex, macroscopic tumor size, nuclear grade, histological subtype, renal capsular invasion, perinephric fat invasion, renal vein, renal artery, ureter invasion and adrenal invasion. Then, immunohistochemical cyclin D1, ki67, p27, p53, CAIX monoclonal antibodies applied to slides of each case. Photograps have been taken digitally from expressions determined and positive staining cells in unit area have been counted by NEO image analysing program V.2.0 on PC. Furthermore, these photos are examined in terms of histomorphometric features of tumor cells by using the same image analysing program on PC. All results have been compared with each other and relationship between immunohistochemical and histomorphometric datas with prognostic parameters are evaluated statistically.Results: We have found close relationship between histological subtype, renal capsular invasion, perinephric fat invasion with macroscopic tumor size. Fuhrman nuclear grade was positively correleated with perinephric fat invasion, increased macroscopic tumor size, increased mean nuclear diameter, but negatively correleated with CAIX expression. High cyclin D1 expressions have been found in clear cell tumors than chromophobe and papillary type tumors. Ki67 and CAIX expressions have been higher in clear cell tumors than chromophobe tumors. In papillary type tumors, p53 expression has been found to be higher than chromophobe tumors. Increased cyclin D1 and p27 expressions were releated to better prognosis. No relationship has been determined between mean nuclear diameter and cyclin D1, ki67, p27, p53, CAIX expressions. On the contrary, mean nuclear diameter has increased with renal capsular invasion and perinephric fat invasion.Conclusion: The prognostic factors have significance in RCC including clinical and pathological parameters, immunohistochemical markers and histomorphometric datas have been evaluated. Most of our results were compatible with the recent literature. Further studies are needed to support other results

    Radikülopati Kliniği ile Başvuran Adenokarsinom Metastazı: Olgu Sunumu

    No full text
    İleri yaştaki hasta grubunda bel ve bacak ağrısının en sık sebebi dejeneratif omurga hastalıkları olarak bilinmekle birlikte günümüzde bu yaş grubunda metastatik omurga tümörlerine de sık rastlanılmaktadır. Sistemik kanserlerde omurga metastazı, nadir bir hadise olmayıp özellikle görüntüleme tekniklerindeki gelişmelere ve bunların yaygınlaşmasına bağlı olarak daha sık tanı almaktadır. Omurga metastazlarında yaklaşık %10 ila 15 oranında omurilik kompresyonu görülmekte ve bu hastalar patoloji seviyesine göre değişen klinik şikâyet ve bulgularla başvurmaktadırlar. Bu yazıda bel ve bacak ağrısı şikâyetleri ile başvuran ve metastatik omurga tümörü tanısı konulan ileri yaştaki bir erkek hasta sunulacaktır

    Nicotinamide N-methyltransferase expression in squamous cell carcinoma of the vulva

    No full text
    The molecular pathways involved in the development of vulvar squamous cell carcinoma (SCC) cancer are not completely known. Nicotinamide N-methyltransferase (NNMT) is a cytosolic enzyme associated with tumorigenesis and metastasis in a variety of cancers. Its role in vulvar cancer has not been studied, previously. Vulvar SCC, high and low grade squamous intraepithelial lesions (SILs) and benign squamous hyperplasia were analysed immunohistochemically. The mean staining score for vulvar SCC was significantly higher than the score for vulvar squamous hyperplasia (p<.001). The mean relapse-free survival for patients with low and high NNMT expression was 41.4 months (95% CI: 25.6–57.2) and 19.8 months (95% CI: 3.0–36.6), respectively (p=.035). The mean disease-specific survival for patients with low and high NNMT expression was 75.8 months (95% CI: 57.5–94.2) and 27.8 months (95% CI 12.2–43.4), respectively (p=.015). Although quite preliminary, this study showed that NNMT expression was elevated in vulvar SCC compared to benign and premalignant lesions. Additionally, elevated NNMT expression was associated with poor survival. Impact Statement What is already known on this subject? Nicotinamide N-methyltransferase (NNMT) is a methyltransferase, associated with tumour progression, spread and poor prognosis in a variety of cancers. Its upregulation can lead to DNA hypomethylation, which can in turn result in the activation of proto-oncogenes and deactivation of tumour suppressor genes. What do the results of this study add? Although quite preliminary, this study showed that NNMT expression was elevated in vulvar SCC compared to benign and premalignant lesions. Additionally, elevated NNMT expression was associated with poor survival. What are the implications of these findings for clinical practice and/or further research? NNMT has been regarded as a potential target of cancer therapy and its role in vulvar cancer has not been studied, previously. This is the first study to investigate the expression of NNMT in vulvar cancer and associate NNMT elevation with poor survival. NNMT can further be investigated as a possible target of vulvar cancer therapy

    Rektal Adenokarsinomlarda Aldehid Dehidrogenaz 1 ALDH1 ve Gamma Synuclein Ekspresyonunun Prognostik Değeri

    No full text
    Amaç: Kolorektal kanserler arasında her evrede sağkalımın en olumsuz olduğu tümörler rektum kanserleridir. Bununla birlikte cerrahi tekniğin optimizasyonu ve neo-adjuvan tedavi yaklaşımı, son yıllarda rektum kanserlerinde 5 yıllık sağ kalım sürelerinin kolon kanserinden daha iyi olmasına neden olmuştur. Erken evre rektum tümörlü hastaların tedavisinde küratif tedavinin köşe taşı cerrahidir. Ancak transmural invazyon ve/veya pozitif perirektal lenf nodu olan hastalarda, hastalığın lokal kontrolü ve kürü açısından olumlu sonuçlar elde edebilmek için cerrahi tedaviye radyoterapi ve kemoterapinin eklenmesi gerekir. Kanser kök hücre belirteci olan ALDH1 ekspresyonunun kemoterapiye rezistansta, tümör progresyonunda ve metastazında anlamlı olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Ayrıca metastatik ve ileri evre meme over, karaciğer, prostat ve kolon kanserlerinde normal dokudan farklı olarak anormal gamma synuclein ekspresyonu varlığı da gösterilmiştir. Gamma synuclein ekspresyonu meme kanser hücrelerinin proliferasyonu, invazyonu ve metastazıyla ilişkili bulunmuştur. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda rektum rezeksiyon materyallerinden rektal adenokarsinom tanısı alan 55 olguya ait tümöral ve normal mukoza örnekleri incelendi. Prognostik parametreler ile ALDH 1 ve Gamma synuclein antikorlarının ekspresyonları arasındaki ilişki araştırıldı. Bu şekilde çalışmamızda rektum kanserinde gamma- synuclein ve ALDH1 ekspresyonu ile tümör agresivitesi ve prognozu üzerine etkilerini belirlemeyi amaçladık.Bulgular: İmmunohistokimyasal olarak Gamma synucleinin rektum kanseri ve normal mukozasında boyanmadığı görüldü. ALDH 1 ile farklı boyanma paternleri saptanarak bulgular literatür eşliğinde yorumlandı. Sonuç: Çalışmamızda rektum kanseri ve normal mukozal dokuda derece, evre, lenf nodu metastazı, Lenfovasküler invazyon ve Perinöral invazyon ile ALDH1 ekspresyonu arasında istatiksel olarak anlamlı olmayan, boyanma kuvveti açısından ters orantılı bir ilişki saptandı. Gamma synucleinin ise rektum kanserlerinde eksprese olmadığı görülmüştü

    Lafora Disease: A Case Report

    No full text
    Lafora disease (LD) is a progressive myoclonus epilepsy with autosomal recessive inheritance. Clinical course is progressive and includes myoclonic, cerebellar, and extrapyramidal signs, generalized tonic-clonic seizures, and cognitive decline. Valproic acid, zonisamide, levetiracetam, clonazepam, and piracetam are among the treatment options. Carbamazepine (CBZ), oxcarbazepine, phenytoin, and lamotrigine (LM) should be avoided to prevent worsening of symptoms. Though evidence is limited, perampanel is the only drug to achieve sustained improvement in frequency of seizures, and effective control of neurological and cognitive decline in patients with LD. Described in the present report is a case of typical LD with clinical worsening on CBZ and LM treatment. Electroencephalographic and pathologic findings are reported
    corecore