72 research outputs found

    Uterin Serviksin Minimal Deviasyon Adenokarsinomu MDA

    Get PDF
    Minimal deviasyon adenokarsinom MDA servikal adenokarsinomların %1-3 oranında görülen bir varyantıdır.Nadir görülmesi nedeniyle standart tanısal metot ve tedavi protokolü yoktur. Uterin servikste 10-12 cm boyutunda kitlesi olan vakamızda tanı servikal biyopsi ile konamadı.Manyetik rezonans görüntülemede MRI MDA tanısı düşünüldü ve operasyon sonrası tanı kondu. Postoperatif olarak adjuvant kemoradyoterapi KRT uygulandı ve hasta 16 aylık bir süre rekürrens olmadan izlend

    Evaluation of quality of life and physical activity in patients with type 1 diabetes mellitus during the COVID-19 pandemic

    Get PDF
    Abstract Objective: The aim of the study is to compare the quality of life, physical activity, anxiety, depression, fear of hypoglycemia, loneliness perception in patients with type 1 diabetes mellitus and controls. Subjects and methods: Forty-four patients and 63 controls were included in this cross-sectional study. Quality of life (Short Form 36-SF-36), physical activity level (International Physical Activity Questionnaire-short form), anxiety and depression (Hospital Anxiety and Depression Scale), fear of hypoglycemia (Hypoglycemia Fear Survey), loneliness perception (UCLA Loneliness Scale) were evaluated. Results: Physical role limitations and general health perception subscale scores of SF-36 questionnaire in patients were significantly lower than the controls (p < 0.05). Conclusion: Role limitations due to physical problems and fear of hypoglycemia are increased, and general health perception is impaired in patients with type 1 diabetes mellitus. Physical inactivity is an important symptom in individuals in the pandemic period. In this regard, telerehabilitation approaches will be beneficial for all individuals in increasing physical activity, improving quality of life, and decreasing anxiety, depression and loneliness perception during the pandemic period for all individuals. The importance of a multidisciplinary approach in diabetes management and dealing with problems should be considered in pandemic

    Küçük Hücre Dışı Akciğer Karsinomlarında Biyolojik Davranışın Belirlenmesinde p53 ve Ki-67 Ekspresyonunun Değeri

    Get PDF
    Amaç: Akciğer karsinomlarında yapılan son çalışmalar, tümörü erken evrede tespit etme, nüks ve mortalite riskini belirleme ile hedef tedavide etkili olan klinikopatolojik faktörleri saptamak için yürütülmektedir. Bu çalışmamızda rezeke edilen küçük hücre dışı akciğer karsinom KHDAK olgularını 2015 Dünya Sağlık Örgütü DSÖ sınıflamasına göre yeniden değerlendirerek, p53 ve Ki-67'nin immünohistokimyasal ekspresyonunun klinikopatolojik parametreler ile ilişkisini ve prognostik önemini belirlemeyi amaçladık.Gereç ve Yöntem: Rezeksiyon materyallerinde KHDAK tanısı alan Evre I - III arasındaki 125 olguda retrospektif olarak klinikopatolojik özellikler cinsiyet, yaş, sigara kullanımı, tümör boyutu, plevra invazyonu, lenf nodu tutulumu, evre, sağkalım ile p53 ve Ki-67 immunhistokimyasal ekspresyonu değerlendirildi.Bulgular: p53 ekspresyonu 125 olgunun 61’inde>%10’du. Ki-67 ekspresyonunun ortalama değeri %32,9’du. Hem p53 hem de Ki-67 ekspresyonunun tümörün histolojik tipler ile ilişkisi incelendiğinde anlamlı sonuçlar bulundu p=0,036 ve p=0,000 . Ki-67’den farklı olarak p53 ekspresyonu adenokarsinom ADK alt tiplerinde derece yükseldikçe anlamlı yüksek bulundu p=0,036 . Yüksek Ki-67 ekspresyonu tümör boyutu ve evre artışı ile ilişkiliydi p=0,008 ve p=0,020 . Tek değişkenli ve çok değişkenli analizlerde prognozu etkileyen faktörler yaş ve tümörün evresi idi p=0,021 ve p=0,041 . Klinikopatolojik bulgular sağkalıma tek başına etkili değildi. Wald testi p53 ve Ki-67 ekspresyonu, sigara ve cinsiyet ile genel sağkalım arasında anlamlı bir ilişki olmadığını ortaya koymuştur.Sonuç: KHDAK’larında Ki-67 ekspresyonu büyük tümör boyutu ve ileri evre ile güçlü bir ilişkiyi göstermektedir. p53 mutasyonu skuamöz hücreli karsinomlarda ve özellikle ADK solid varyantta daha sık görülmektedir. Bununla birlikte, p53 ve Ki-67 proteinlerinin prognostik öneminin daha büyük hasta gruplarında ve uzun süreli takiplerle araştırılmasının daha anlamlı sonuçlar sunabileceği ön görülmektedi

    Metastatik Kemik Tümörlü 129 Olgunun Retrospektif Olarak İncelenmesi

    Get PDF
    Amaç: Kemiğin metastatik tümörleri, primer kemik malignitelerinden daha sık görülmektedir. Bu çalışmada kemiğin metastatik tümörlerinin sıklığı, yaş, cinsiyet ve lokalizasyona göre dağılımı ve semptomlarının gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ocak 2009 - Aralık 2017 tarihleri arasında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı’nda biyopsi alınan ya da opere edilen ve Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı’nda tanısı konulan 129 hasta dahil edilmiştir.Bulgular ve Sonuç: Çalışmamızda hastaların yaş ortalaması 64.8 dir. Hastaların 112’si %87 50 yaş ve üzerindedir. 50 yaş altı hastaların % 42 sinin tanısının meme karsinomu metastazı olduğu tespit edilmiştir. Kadınlarda kemik metastazı yapan en sık 4 tümör sırasıyla meme %43 , primeri bilinmeyen tümörler %16 , akciğer %14 ve böbrek %9 tir. Erkeklerde kemik metastazı yapan en sık 4 tümör sırasıyla akciğer %35 , prostat %15 , böbrek %11 ve primeri bilinmeyen tümörler %9 dir. Tümörlerin en sık üç metastaz bölgesi sırasıyla femur %33 , vertebra %25 ve humerus %18 tur. Olguların %84’ünde başvuru şikayeti olan ağrı, lokalizasyona bakılmaksızın en sık semptom iken, humerus, femur ve tibia gibi uzun kemiklerde kırık sıklıkla eşlik etmektedir. Vakaların 37’si %29 kırıkla prezente olmuştur ve bunların 11’i %30 akciğer, 9’u %24 meme, 4’ü %10 böbrek, 2’si %5 prostat karsinomlarından kaynaklanmaktadır. Çalışmamızda primeri bilinmeyen tümörlerin oranı literatürden yüksekti

    Endometrium Kanserli Hastalarda Preoperatif Tam Kan Sayımının Prognostik Parametreler ve Sağkalımla İlişkisi

    Get PDF
    Amaç: Çalışmamızda endometriyum adenokarsinomu tanılı hastalarda preoperatif tam kan sayımı parametrelerinin çeşitli klinikopatolojik prognostik parametrelerle ve sağkalım ile ilişkisi olup olmadığını değerlendirmeyi amaçladık.Gereç ve Yöntem: Ocak 2011-Aralık 2014 tarihleri arasında fakültemizde opere edilen ve endometrial adenokarsinom tanısı alan 144 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Hemogram parametrelerinden absolü beyaz küre sayısı BK , absolü platelet sayısı Plt hematokrit Hct , hemoglobin Hb değerleri yanı sıra absolü nötrofil sayısının absolü lenfosit sayısına bölümü olan NLR, absolü platelet sayısının absolü lenfosit sayısına bölümü olan PLR ve absolü monosit sayısının absolü lenfosit sayısına bölümü olan MLR oranlarının; tümör çapı, tümör derecesi, FIGO evresi, serviks invazyonu, pozitif lenf nodu sayısı, lenf nodunda ekstrakapsüler yayılım, lenfovasküler invazyon LVİ , myometrial invazyon derinliği gibi prognostik parametreler ve hastalıksız ve genel sağkalım süreleri ile olan ilişkisi istatistiksel metodlarla araştırılmıştır.Bulgular: Derece 3 tümöre sahip hastalarda BK sayısının derece 1 tümörlü hastalara göre anlamlı derecede düşük olduğu görüldü p=0.04 . LVİ olan olgularda PLR p=0.018 ve MLR p=0.028 LVİ olmayan hastalara göre daha düşük idi. Düşük evre olgularda evre I-II PLR, yüksek evreli olgulara göre evre II-III daha düşük tespit edildi p=0.03 . Tedavi öncesi bakılan tam kan parametreleri ile tümör çapı, serviks invazyonu, pozitif lenf nodu sayısı, lenf nodunda ekstrakapsüler yayılım, myometrial invazyon derinliği, hastalıksız sağkalım ve genel sağkalım arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı p>0.05 .Sonuç: Endometriyum kanserinde tedavi öncesi tam kan sayımı parametrelerinin bir arada kullanılması, hastalığın prognozu ile ilgili fikir verebilir. Çalışmamızın sonuçlarının daha uzun takip süresine ve daha geniş olgu sayısına sahip çalışmalarla desteklenmesi gereklidi

    Evaluatıon Of Exercıse Capacıty, Physıcal Actıvıty Levels And Qualıty Of Lıfe In Patıents Wıth Newly Dıagnosed Hematologıc Malıgnancıes

    No full text
    Hematolojik malinitelerin ve tedavi yöntemlerinin vücut sistemleri üzerinde olumsuz etkileri vardır. Literatürde, tedavilerin yan etkileri araştırılmıştır, ancak yeni tanılanan hematolojik malinite (YTHM) li hastalarda egzersiz kapasitesi, solunum fonksiyonları, fiziksel aktivite seviyesi, yaşam kalitesi, periferik ve solunum kas kuvveti, solunum kas enduransı, dispne, yorgunluk, anksiyete ve depresyonu değerlendiren çalışma yoktur. Bu çalışmanın amacı YTHM li hasta ve sağlıklı kontrollerde bu parametreleri karşılaştırmaktır. Yirmi üç hasta ve 20 sağlıklı birey dahil edildi. Egzersiz kapasitesi (6-DYT), solunum fonksiyonları (spirometre), fiziksel aktivite seviyesi (metabolik holter), yaşam kalitesi (EORTC QLQ-C30), solunum kas kuvveti (ağız basınç ölçüm cihazı) ve enduransı (artan eşik yükleme testi), periferik kas kuvveti (dinamometre), dispne (MMRC dispne ölçeği), yorgunluk (Yorgunluk Şiddet ölçeği), anksiyete ve depresyon (HAD ölçeği) değerlendirildi. Hastaların ölçülen ve beklenenin yüzdesi 6-DYT, PEF, MİP ve MEP; solunum kas enduransı, toplam ve aktif enerji harcaması, fiziksel aktivite süresi, ortalama MET, adım sayısı, EORTC QLQ-C30 ölçeğinin fonksiyonel, sosyal fonksiyon, genel sağlık durumu puanları sağlıklı kontrollerden anlamlı olarak düşüktü (p0,05). YTHM li hastaların pulmoner fonksiyonlar ve periferik kas kuvveti korunurken, egzersiz kapasitesi, solunum kas kuvvet ve enduransı, fiziksel aktivite seviyesi ve yaşam kalitesi bozulmuştu. Dispne, yorgunluk ve depresyon yaygındı. Hastalar en erken dönemde pulmoner rehabilitasyon programlarına dahil edilmelidir.Hematological malignancies and treatment methods have negative effects on body systems. In literature, side effects of treatments were investigated, but no study evaluated exercise capacity, pulmonary function, physical activity, quality of life, peripheral and respiratory muscle strength, respiratory muscle endurance, dyspnea, fatigue, anxiety and depression in patients with newly diagnosed hematologic malignancies (NDHM). The aim of this study was to compare aforementioned outcomes in patients with NDHM and healthy controls. Twenty-three patients and 20 healthy individuals were included. Exercise capacity (6-MWT), pulmonary function (spirometry), physical activity (metabolic holter), quality of life (EORTC QLQ-C30), respiratory muscle strength (mouth pressure device) and endurance (incremental threshold loading test), peripheral muscle strength (dynamometer), dyspnea (MMRC dyspnea scale), fatigue (Fatigue Severity scale), anxiety and depression (HAD scale) were evaluated. Patients measured and percent predicted 6-MWT, PEF, MIP and MEP; respiratory muscle endurance, total and active energy expenditure, physical activity duration, mean MET s, number of steps, functional, social function, general health status scores of EORTC QLQ-C30 scale were significantly lower compared with controls (p0,05). Altough pulmonary functions and peripheral muscle strength are preserved, exercise capacity, respiratory muscle strength and endurance, physical activity and quality of life are impaired in patients with NDHM. Dyspnea, fatigue and depression are also prevelant. Patients should be included to pulmonary rehabilitation at the earliest stage

    Evaluation of macroscopic, microscopic, morphometric and immunohistochemical prognostic indicators in renal cell carcinomas by using image analysing system

    No full text
    Yetişkinlerdeki tümörlerin %3'ünü oluşturan renal hücreli karsinomun (RHK) prognozunu etkileyen klinik ve patolojik özellikler pek çok çalışmada bildirilmektedir. Biz de çalışmamızda RHK larda histopatolojik ve diğer prognostik parametrelerin önemini, bunların immunohistokimyasal belirteçler ve histomorfometrik veriler yanısıra birbirleri ile olan ilişkilerini gözden geçirmeyi amaçladık.Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 90 adet RHK olgusu ilk aşamada, yaş, cinsiyet, makroskopik tümör çapı, çekirdek derecesi, histolojik alt tip, kapsül invazyonu, perirenal yağlı doku invazyonu, sürrenal dokusu invazyonu, üreter, renal arter, renal ven invazyonu yönünden incelenmiştir. Daha sonra ise her olguya immunohistokimyasal olarak cyclin D1, ki67, p27, p53, CAIX monoklonal antikorları uygulanmıştır. Tespit edilen ekspresyonlar dijital olarak fotoğraflanıp PC ortamında NEO görüntü analiz programı V.2.0 yardımı ile birim alandaki pozitif boyanan hücreler açısından değerlendirilmiştir. Ayrıca PC ortamına aktarılan dijital fotoğraflar aynı görüntü analiz programı ile tümör hücresi düzeyinde histomorfometrik olarak da incelenmiştir. Elde edilen tüm sonuçlar birbiri ile karşılaştırılıp immünohistokimyasal ve histomorfometrik verilerin prognostik verilerle arasındaki ilişki istatistiksel olarak araştırılmıştır.Bulgular: Çalışmamızda; makroskopik tümör çapı ile histolojik alt tip, perirenal yağ doku invazyonu, böbrek kapsül invazyonu arasında anlamlı ilişki olduğunu izledik. Ayrıca Fuhrman çekirdek derecesi arttıkça perirenal yağ dokusu invazyonu görülme sıklığının, ortalama çekirdek çapının, makroskopik tümör çapının arttığını ancak CAIX ekspresyonunun azaldığını tespit ettik. Cyclin D1 ekspresyonunun şeffaf hücreli tümörlerde kromofob ve papiller tip tümörlerden daha yüksek olduğunu, yine şeffaf hücreli tip tümörlerde ki67 ve CAIX ekspresyonlarının kromofob tip tümörlerden daha yüksek olduğunu gördük. Papiller tip tümörlerde ise p53 ekspresyonunun kromofob tip tümörlerden daha yüksek olduğunu izledik. Artmış cyclin D1 ve p27 ekspresyonlarının iyi prognozla korele olduğunu tespit ettik. Ortalama tümör hücre çekirdek çapları ile cyclin D1, ki67, p27, p53, CAIX ekspresyonları arasında anlamlı ilişki saptamadık. Ancak tümör hücre çekirdeklerinin çaplarının ortalamasının; böbrek kapsül invazyonu, perirenal yağ dokusu invazyonu olan olgularda invazyonu olmayan olgulardan daha yüksek olduğunu bulduk.Sonuç: Çalışmamızda RHK larda prognostik önemi olan klinikopatolojik parametreler, immunohistokimyasal belirteçler ve daha önce benzer yöntemle ele alınmamış histomorfometrik veriler geniş kapsamlı bir biçimde incelenmiş, birbirleriyle olan ilişkileri gözden geçirilmiştir. Elde ettiğimiz sonuçların büyük bir kısmı literatürle uyumludur. Bazı sonuçların ise daha geniş kapsamlı çalışmalarla desteklenebileceği görüşündeyiz.Renal cell carcinoma (RCC) constitute 3% of all malignancies in adults. In many studies, several clinical and pathological features releated to prognosis have been reported. The aim of our study is to determine significance of histopathological and others prognostic parameters in RCC and their relationship between each other, also with immunohistochemical and histomorphometric datas.Material and method: In this study, 90 cases diagnosed as RCC previously have been examined in terms of age, sex, macroscopic tumor size, nuclear grade, histological subtype, renal capsular invasion, perinephric fat invasion, renal vein, renal artery, ureter invasion and adrenal invasion. Then, immunohistochemical cyclin D1, ki67, p27, p53, CAIX monoclonal antibodies applied to slides of each case. Photograps have been taken digitally from expressions determined and positive staining cells in unit area have been counted by NEO image analysing program V.2.0 on PC. Furthermore, these photos are examined in terms of histomorphometric features of tumor cells by using the same image analysing program on PC. All results have been compared with each other and relationship between immunohistochemical and histomorphometric datas with prognostic parameters are evaluated statistically.Results: We have found close relationship between histological subtype, renal capsular invasion, perinephric fat invasion with macroscopic tumor size. Fuhrman nuclear grade was positively correleated with perinephric fat invasion, increased macroscopic tumor size, increased mean nuclear diameter, but negatively correleated with CAIX expression. High cyclin D1 expressions have been found in clear cell tumors than chromophobe and papillary type tumors. Ki67 and CAIX expressions have been higher in clear cell tumors than chromophobe tumors. In papillary type tumors, p53 expression has been found to be higher than chromophobe tumors. Increased cyclin D1 and p27 expressions were releated to better prognosis. No relationship has been determined between mean nuclear diameter and cyclin D1, ki67, p27, p53, CAIX expressions. On the contrary, mean nuclear diameter has increased with renal capsular invasion and perinephric fat invasion.Conclusion: The prognostic factors have significance in RCC including clinical and pathological parameters, immunohistochemical markers and histomorphometric datas have been evaluated. Most of our results were compatible with the recent literature. Further studies are needed to support other results

    Heavy metal (co, cr, cu, fe, ni, pb, zn) content of some plant grown ın areas contaınıng serpentıne ın dıstrıct Yahyalı of Kayserı

    Get PDF
    In this study, heavy metal (Co, Cr, Cu, Pb, Ni, Pb, Zn) content of some plant that grown in areas containing serpentine and soil samples in district Yayhalı of Kayseri was determined using Varian ICP-OES. Identified from 129 samples, 16 taxa of nickel (Ni) hyperaccumulator, 20 taxa of iron (Fe) hyperaccumulator, both nickel and iron in 3 taxa (Thurya capitata, Salvia hypargeia and Gagea fibrosa) can hyperacumulation was observed. Ni and Fe concentrations have been found as 1088.9- 28558.86 ppm for Thurya capitata, 1280.3- 27756.28 ppm for Salvia hypargeia, 1575.55- 10497.61 ppm for Gagea fibrosa, respectivly. Ni concentrations have been determined as 17031.95 ppm for Arabis sagitatta, 1088.9 ppm for Thurya capitata, 4941.46 ppm for Bupleurum croceum, 1280.3 ppm for Salvia hypargeia and 1575.55 pmm for Gagea fibrosa. Pearson’s correlation analysis was applied in order to understand relation ship of heavy metals in the samples. This study determined the plant hyperaccumulators, with phytoremediation (plant treatment) contaminated soil for cleaning, model organisms can be concluded.Bu çalışmada, Kayseri’nin Yahyalı ilçesinde serpantin içeren alanlarda yetişen bazı bitkiler ve bunların yetiştiği toprak örneklerinin ağır metal (Co, Cr, Cu, Fe, Ni, Pb, Zn) içerikleri Varian ICP-OES cihazı kullanılarak belirlenmiştir. Teşhis edilen 129 örnekten 16 taksonun Ni hiperakümülatörü, 20 taksonun Fe hiperakümülatörü, 3 taksonun (Thurya capitata, Salvia hypargeia ve Gagea fibrosa) ise hem Ni hem de Fe hiperakümülasyonu yapabildiği görülmüştür. Ni ve Fe konsantrasyonlarının sırasıyla Thurya capitata için 1088.9- 28558.86 ppm, Salvia hypargeia için 1280.3- 27756.28 ppm ve Gagea fibrosa için 1575.55- 10497.61 olduğu tespit edilmiştir. Nikel konsantrasyonlarının sırasıyla Arabis sagitatta için 17031.95 ppm, Thurya capitata için 1088.9 ppm, Bupleurum croceum için 4941.46 ppm, Salvia hypargeia için 1280.3 ppm ve Gagea fibrosa için 1575.55 pmm olduğu belirlenmiştir. Örneklerdeki ağır metallerin birbirleriyle olan ilişkilerini anlayabilmek için Pearson Korelasyon Analizi uygulanmıştır. Bu çalışma sonucunda tespit edilen hiperakümülatör bitkilerin, kirlenmiş toprakların fitoremediasyonla (bitkisel arıtım) temizlenmesinde, model organizmalar olabileceği sonucuna varılmıştır

    Radikülopati Kliniği ile Başvuran Adenokarsinom Metastazı: Olgu Sunumu

    No full text
    İleri yaştaki hasta grubunda bel ve bacak ağrısının en sık sebebi dejeneratif omurga hastalıkları olarak bilinmekle birlikte günümüzde bu yaş grubunda metastatik omurga tümörlerine de sık rastlanılmaktadır. Sistemik kanserlerde omurga metastazı, nadir bir hadise olmayıp özellikle görüntüleme tekniklerindeki gelişmelere ve bunların yaygınlaşmasına bağlı olarak daha sık tanı almaktadır. Omurga metastazlarında yaklaşık %10 ila 15 oranında omurilik kompresyonu görülmekte ve bu hastalar patoloji seviyesine göre değişen klinik şikâyet ve bulgularla başvurmaktadırlar. Bu yazıda bel ve bacak ağrısı şikâyetleri ile başvuran ve metastatik omurga tümörü tanısı konulan ileri yaştaki bir erkek hasta sunulacaktır

    POTATO PROTEINS

    No full text
    Taze patates yumrusu yaklaşık % 1,5-4,0 oranında protein içermektedir. Patates proteinleri özellikle aspartik asit ve glutamik asitçe zengin olup lösin, valin, alanin, lizin ve arjinin aminoasitlerini de önemli miktarlarda bulundururlar. Bitkisel kaynaklı proteinler arasında lizin bakımından en zengin proteinlerden birisi olan patates proteinleri, yaklaşık % 30-60 oranında patatinler, % 20-50 oranında proteaz inhibitörleri ve % 10-30 oranında diğer proteinler olmak üzere üç grupta incelenmektedir. Patates proteinlerinin izole edilmesinde ısı ile çöktürme, izoelektrik çöktürme, tuzlarla çöktürme, organik çözücülerle çöktürme, ultrafiltrasyon ve kromatografi ile ayrıma gibi birçok yöntem denenmiştir. Patates proteinlerinin köpük oluşturma emülsifiye etme ve jelleşme gibi işlevsel özelliklere sahip oldukları gösterilmiştir. Bu makalede patates proteinlerinin bileşimi, izolasyonu, işlevsel özellikleri ve besin değeri hakkında bilgiler verilecektir.Fresh potato tubers contain approximately 1.5-4.0% protein. Potato proteins are particularly rich in aspartic acid and glutamic acids; also contain significant levels of leucine, valine, alanine, lysine and arginine. Potato protein is one of the best plant proteins as a source of lysine. Potato proteins are divided into three groups: patatins (30–60%), protease inhibitors (20–50%) and other proteins (10–30%). Many extraction techniques were applied for the recovery of proteins from potato tubers including thermal coagulation, salt, acid and organic solvent precipitations, ultrafiltration and chromatographic techniques. It was shown that potato proteins have functional properties like foaming, gelling and emulsifying. This paper will give information on the proteins present in potato tuber, their compositions, extraction and functional properties
    corecore