8 research outputs found
Hepatosteatoz olgularında elastografi bulguları
OBJECTIVE: This study evaluates whether dynamic elastography could better
characterize and differentiate the non-alcoholic fatty liver disease (NAFLD) and
patient pool for biopsy.
MATERIALS AND METHODS: 18 patients with NAFLD were examined by ultrasound
(US) and elastography at the Department of Radiology. The patients,
none of whom had any chronic liver disease, were 54±9.5 (35-71) years old (8
men; 10 women). Biochemical markers were evaluated. Patients with high liver
echogenicity were classified as Stage III NAFLD. B-mode US equipment includes
a Hitachi HI VISION Preirus system with an embedded elastography (EL) module
(Hitachi Medical Systems Europe) and 6.5 MHz linear probe.
RESULTS: Of the cases, 55.6% were female and 44.4% were male. All cases with
Stage I NAFLD were female (n:5). Only 33.3% of the cases with Stage III NAFLD
were female (n:2). According to the results of elastography, no intergroup difference
was differentiated when the stages of NAFLD were compared. When
biochemical and hepatomegaly values were considered, differences were only
detected in GGT and hepatomegaly values among the NAFLD groups (p:0.015).
CONCLUSION: In the study, the stages of hepatosteatosis could not be differentiated
with the EL examination. Therefore, it was thought to be of no benefit
to the selection.AMAÇ: Bu çalışma alkolik olmayan yağlı karaciğer (NAFLD) olgularının biopsi
öncesi değerlendiriminde elastografinin etkinliğini araştırmak için planlandı.
GEREÇ VE YÖNTEMLER: Radyoloji bölümünde 18 NAFLD hastası B mod ultrason
ile incelendikten sonra elastografi ile değerlendirildi . Olguların hiçbirinde
kronik karaciğer hastalığı yoktu. Yaşları 35 ila 71 arasında değişen 8 erkek hasta
ile 10 kadın hasta çalışmaya dahil edildi ( ortalama 54±9.5). Son 6 ay içerisindeki
biyokimyasal değerlendirmeleri de kayıt altına alındı. Karaciğer dalak ile karşılaştırılarak
ekojenite artışına göre I., II. ve III. derecelerde ile sınıflandıırldı. B mod ve
elastografi değerlendirilmesi Hitachi HI VISION Preirus sistemi ile 6.5 MHz lineer
prob ile yapıldı.
BULGULAR: Olguların %55,6’sı kadın, %44’ ü erkek idi. Evre I NAFLD olgularının
tümü kadın idi (n:5). Evre III olgularının sadece %33,3’ü kadın idi (n:2). Gruplar
arası hepatosteatoz evresi göz önüne alındığında elastografi sonuçları arasında
fark saptanmadı. Biyokimyasal değerler ve hepatomegali ölçüm değerleri göz
önüne alındığında GGT ve hepatomegali ölçümleri gruplar arası farklılık göstermekte
idi (p:0.015).
SONUÇ: Bu çalışmada, B mod ultrasonda sıklıkla kullanılan hepatosteatoz evreleme
sistemi elastografi tekniği ile doğrulanamadı. Böylelikle NAFLD tanısı ile
biyopsi gereken ile gerekmeyen takipteki olgular arasında ayrım yapılamadı. Bu
veri transient elastografi bulgularından oldukça farklı idi
A rare case report: a giant angiomyolipoma located in the small ıntestine
Anjiyomiyolipom değişen oranlarda yağ doku, düz kas dokusu ve kan damarlarından
oluşan, mezenkimal bir tümördür. Ekstrarenal anjiyomiyolipom çok nadir
olup, en sık karaciğerde saptanır. İnce bağırsak anjiyomiyolipomu oldukça nadirdir.
Bu olgu sunumunda halsizlik ve karın ağrısıyla başvuran ve ince bağırsak
mezenter yerleşimli anjiyomiyolipom tanısı alan 32 yaşındaki bir erkek hasta sunulmaktadır.
Hastanın çekilen alt abdomen bilgisayarlı tomografisinde batında
kitlesel lezyon saptanmış ve ince bağırsak segmental rezeksiyonu yapılmıştır.
Patolojik değerlendirmeye gönderilen materyalin mikroskopik incelemesinde
serozal yüzden başlayarak mukozaya dek uzanan kistik dilate damar yapıları,
yağ doku ve kas doku içeren tümör gözlendi. Uygulanan immünhistokimyasal
boyamada, Aktin, Desmin, Vimentin, CD31, CD34 ve D2-40 ile tümörün çeşitli
alanlarında boyanma izlendi. Bu histopatolojik bulgular ile olguya ince bağırsak
mezenter yerleşimli anjiomiyolipom tanısı konuldu.An angiomyolipoma is a mesenchymal neoplasm of the tumor and is composed
of a varying heterogeneous mixture of blood vessels, smooth muscles, and adipose
cells. Extra-renal angiomyolipomas are rarely seen and are most commonly
found in the liver. Angiomyolipomas of the small intestine are extremely rare. We
report the case of a 32-year-old man who had an ileal angiomyolipoma and who
clinically presented with weakness and abdominal pain. A computed tomography
scan of the abdomen showed a massive lesion, and segmental resection of
the small intestine was performed. In the microscopic examination of the material
that was sent for pathological evaluation, a tumor that included a cystic
dilated vascular structure, adipose tissue, and muscular tissue extending from
the serosa to the mucosa was seen. On immunohistochemical staining, various
regions of the tumor were stained positive by actin, desmin, vimentin, CD31,
CD34, and D2-40. With these histopathological findings, the patient was diagnosed
with angiomyolipoma of the small intestinal mesentery
Ratlarda arginin ile zenginleştirilmiş diyetin megestrol asetat ile birlikte ve tek başına kullanımının, karaciğer fonksiyonları ve ince barsak morfometrisi üzerine etkisi
Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.ÖZET Enteral beslenme ürünleri kullanıma girdiğinden bu yana, özellikle genel durumu bozuk hastaların destek tedavisinde önemli aşamalar kaydedilmiştir. Çalışmamızda amaç, ratlarda ince barsak morfometrisine ve immün sisteme olumlu etkileri olduğu gösterilmiş olan arginin ile zenginleştirilmiş diyetin tek başına ve iştah regülasyonunda kullanılan megestrol asetat ile birlikte kullanımının, ratlarda kilo alımını, karaciğer fonksiyonlarını, karaciğer histolojisini ve ince barsak morfometrisini ne ölçüde etkilendiğinin incelenmesidir. Çalışmada 3 grupta, toplam 30 rat kullanıldı. Grup I e standart fare yemi, grup II ' ye arginin ile zenginleştirilmiş diyet, grup III' e arginin ile zenginleştirilmiş diyet beraberinde megestrol asetat 15 gün süreyle verildi ve denekler sakrifiye edildi. Kan, ince barsak örnekleri alındı, hepatektomi yapıldı. Grupların ağırlık artışlarında belirgin farklılık saptandı. Ağırlık artışı en fazla megestrol asetat kullanılan gruptaydı. Arginin ile zenginleştirilmiş diyet verilen grupta da anlamlı ağırlık artışı mevcuttu. Megestrol asetat verilen grubun karaciğer fonksiyon testlerindeki yükselmeler ve histolojisindeki patolojik değişiklikler anlamlıydı ve birbiriyle ilişkiliydi. Arginin ile zenginleştirilmiş diyetle beslenmenin ratlarda ağırlık artışına ve ince barsak morfometrisine olumlu etkileri olduğu görüldü. Megestrol asetat' m bu diyetle birlikte kullanımı diğer iki grupla kıyaslandığında ağırlıkta belirgin artıma yol açmaktadır, ancak karaciğer histolojisi ve fonksiyonları olumsuz yönde etkilenmekteydi 37KAYNAKLAR 1 - Adjei AA, Yamauchi K, Nakasone Y, et al: Arginine supplemented diets inhibit endotoxin induced bacterial translocation in mice. Nutrition 11: 371, 1995. 2 - Alverdy JC, Aoy SE, Moss GS : Total parenteral nutrition promotes bacterial translocation from the gut. Surgery 104:185, 1988. 3- Arora S, Kassarjian Z, Krasinski S et al: Effects of age on tests of intestinal and hepatic function in healthy humans. Gastroenterology 96:1560, 1989. 4 - Barbul A, M.D : Arginine : biochemistry, physiology and therapeutic implications: J Parent Ent Nutr 10:227, 1986. 5 - Barbul A, Rettura G, Leevenson SM, et al : Thymotrophic effects of arginine, ornithine, and growth hormone. Fed Proc 37: 264, 1978. 6- Cerrahi' de beslenme: Türkiye Klinikleri Cerrahi Dergisi 3, 75, 1998. 7 - Daly JM, Lieberman M, Goldfine J, et al : Enteral nutrition with supplemental arginine, RNA, and omega-3 fatty acids in patients after operation: Immunologic, metabolic, and clinical outcome. Surgery 112: 56-67, 1992. 8 - Daly JM, Reynolds J, Arleen T, et al: Immune and Metabolic effects of Arginine in the Surgical Patient. Ann. Surg. Oct 88: 512, 1988. 9 - Deitch EA, Beerg R: Bacterial translocation from the gut: A mechanism of infection. J Burn Care Rehabil 8:475, 198
Pathological rupture of the normal spleen: Review with the literature
Introduction: Atraumatic spontaneous rupture of the spleen is an uncommon but fatal condition that may coexist with other disease. Our case was presented with obvious CT findings of a spontaneous rupture of the spleen.
Presentation of the case: A 75-year-old woman admitted to the emergency service with abdominal pain. Although there was no evident splenomegaly in the abdominal CT examination, the patient was diagnosed with diffuse large B-cell lymphoma, and densities in harmony with the free air were detected in the spleen and the abdomen.
Discussion: It is clear that a healthy spleen does not rupture without marked trauma; hence, a doctor must carefully investigate the underlying pathology. Splenomegaly, the infiltration of the spleen and the capsule and consequently a splenic infarct and hemorrhage were set forth as the causes of the rupture of the spleen in lymphomas. However, our case had no splenomegaly or splenic involvement of lymphoma in the pathological examination. Even in the absence of splenomegaly, rupture may develop for such reasons as inflammation and embolism. Splenic infarcts are also in the developmental mechanism.
Conclusion: Although atraumatic rupture of the spleen is not prevalent, it is a case which must be considered in an acute abdominal pain as it has highly fatal outcomes without CT exam
Pankreas ve duodenum yaralanmalarında pankreatikoduodenektomi
Background: Patients who have undergone pancreaticoduodenectomy because of duodenopancreatic injury are retrospectively ' evaluated. Methods: Eight patients have undergone pancreaticoduodenectomy because of trauma in Ege University School of Medicine Department of Surgery. Six of the injuries were penetrating, and two of them were blunt. Six patients were male and two of them were female with a mean age of 29,2 (between 17 and 63). Results: All patients had complicated duodenopancreatic, and associated grade I and grade II liver injuries. Major vessels were injured in three patients. There were also two colonic one gastric, and one jejunal injury as a coexisting pathology. Two patients were died because of sepsis. One patient had pancreatic, and one had biliary fistula, both healed spontaneously. Conclusion: Pancreaticoduodenectomy should be practiced as a life-saving procedure in the management of severe duodenopancreatic trauma. Qualified centers with adequate experience have a higher success rate.Amaç: Pankreas ve duodenum yaralanması nedeni ile pankreatikoduodenektomi uygulanan olguların geriye dönük olarak incelenmesi. Gereç ve Yöntem: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniği'nde travma sonrası pankreatikoduodenektomi uygulanan 8 olgu geriye dönük olarak incelendi. Yaralanmaların 6'sı penetran, 2'si künt karakterdeydi. Yaş ortalamaları 29,2 (17-63 arasında) olan olguların 6'sı erkek, 2'si kadındı. Bulgular: Tüm olgularda komplike pankreatikoduodenal yaralanma ve buna eşlik eden l. veya II. Derece karaciğer yaralanması vardı. Büyük damar yaralanması 3 olguda, kolon yaralanması iki olguda, ince barsak ve mide yaralanması da birer olguda yandaş patolojilerdi. Hastaların 2'si sepsis nedeni ile kaybedildi. Birer olguda spontan olarak iyileşen safra ve pankreas fistülü gelişti. Sonuçlar: Pankreatikoduodenektomi pankreas ve duodenumun şiddetli yaralanmalarında yaşam kurtarıcı bir prosedür olarak uygulanabilir. Yeterli cerrahi deneyimi olan merkezlerde gerçekleştirildiğinde başarı oranı daha yüksektir
Immunohistochemical p53 positivity has no correlation with proliferating cell nuclear antigen (PCNA) indices and histologic grade in hepatocellular carcinoma
Immunohistochemical expression of p53 protein and its correlation with histologic grade and proliferative activity as assessed by proliferating cell nuclear antigen (PCNA) expression was investigated in 21 cases of hepatocellular carcinoma (HCC) , Conventionally processed tissue sections from all cases were stained for p53 protein and PCNA using the monoclonal antibodies Pab1801 and PC-1O, respectively. Ten of the 21 cases (47,61%), were found to have detectable evidence of p53 mutation by virtue of the immunohistochemical detection of mutant p53 protein, p53 Grades did not show correlation either with the PCNA indices or with histological grades, There was a positive correlation between the PCNA scores and histologic grades (p<O,O1). Our results indicate that p53-positive hepatocellular carcinoma is not rare m Turkey and p53 mutations 00 not seem to contribute to the histologic differentiation and proliferative activity of the tumour