44 research outputs found
Clarithromycin-Induced Long QT Syndrome: A Case Report
Long QT syndrome develops for a number of reasons. The number of non-antiarrhythmic drugs reported to induce QT interval prolongation with or without torsade de pointes continues to increase. Clarithromycin is a macrolide antibiotic being increasingly used for the treatment of atypical pneumonia. In this paper, we describe a patient who developed long QT prolongation syndrome after receiving clarithromycin for the treatment of atypical pneumonia
The effect of cord clamping time on cord blood gas in term newborn babies delivered by cesarean section
Objective: Umbilical cord clamping time is a situation that should be planned before delivery. It is recommended that the umbilical cord be clamped for at least 30–60 seconds after birth in healthy preterm and term newborns. There are few studies investigating the effect of umbilical cord clamping time on cord blood gas. If the umbilical cord is clamped before 30 seconds after birth, it is considered early clamping, and if it is clamped after 30 seconds, it is considered late clamping. In this study, we aimed to compare the early or late clamping time of the umbilical cord with the acid-base parameters and lactate values of babies. Methods: A total of 217 term newborn infants who were delivered by cesarean section between December 2020 and December 2021 in our hospital, whose umbilical cord clamping times were recorded and who had cord blood samples, were included in our study retrospectively. pH, pCO2, pO2, HCO3, BE, lactate, Hb and bilirubin values in cord blood gas samples were compared between the two groups. Results: Two hundred seventeen term newborn babies were included in the study. Cord clamping time of infants was delayed in 125 (57.6%) and early in 92 (42.4%) infants. The mean pH in cord blood gas was 7.37±0.07 (7.16–7.57), pCO2 was 39.73 ±8.97 (20.3–65.4) mmHg, pO2 was 53.42±41.95 (14.8–198) mmHg, BE was -2.18±2.90 (-11.9–13.6) mmol/L, lactate was 2.12±0.88 (0.50–5.90) mmol/L, Hb was 14.57± 2.54 (10–23.7) g/dl, and bilirubin was 1.71±1.33 (0–3.7) mg/dl. Conclusion: There was no significant relationship between early and late clamping of the umbilical cord and acid-base parameters, and hemoglobin values in cord blood gas in term newborn babies delivered by cesarean section
X-Linked Lymphoproliferative Syndrome and Common Variable Immunodeficiency May Not Be Differentiated by SH2D1A and XIAP/BIRC4 Genes Sequence Analysis
The X-linked lymphoproliferative syndrome (XLP) is a rare, inherited immunodeficiency characterized by recurrent episodes of hemophagocytic lymphohistiocytosis, hypogammaglobulinemia, and/or lymphomas. Recently, X-linked inhibitor of apoptosis (XIAP/BIRC4) gene defects, in families with XLP but without SH2D1A gene defects, has been defined. The distinction from primary immunodeficiencies with a defined genetic cause is mandatory. A six-year-old male patient was admitted with the complaints of persistent general lymphadenopathy, for two years had fever, bilateral cervical multiple microlymphadenopathy, hepatic/splenic enlargement with laboratory findings as decreased serum immunoglobulins, negative EBV VCA IgM (viral capsid antigen) and anti-EBV EA (antibody to early D antigen), positive EBV VCA IgG (viral capsid antigen) and EBV EBNA (antibody to nuclear antigen). SH2D1A gene analysis was negative. XIAP/BIRC4 sequencing revealed two novel single nucleotide variants (exon 7, 1978G > A, and 1996T > A) in the 3′UTR of the gene in both patient and mother which were not disease causing. XIAP protein expression was found to be normal. The clinical and laboratory resemblance, no gene mutations, and normal XIAP protein expression led us to think that there may be another responsible gene for XLP. The patient will to be followed up as CVID until he presents new diagnostic signs or until the identification of a new gene
Balance performance in patients with heart failure
Background: It has been suggested that patients with heart failure (HF) have an increased fall rate. Although balance is one of the most important risk factors for fall, there is not sufficient information about balance in HF. Objective: To compare static, dynamic and functional balance between patients with HF and healthy controls. Methods: Twenty-seven patients with HF and 22 healthy controls were recruited in this study. The Unilateral Stance (US) and Limits of Stability (LOS) tests were used to measure static and dynamic balance, respectively. Functional balance was assessed with Berg Balance Scale. Results: There was no significant difference in age, gender and body mass index between the groups (p > 0.05). There was a significant difference in US with open eyes between the groups (p < 0.05). Reaction time (backward and left), endpoint excursion (backward), maximum excursion (forward and backward) and directional control (forward and right) variables of LOS were significantly different between the groups (p < 0.05). Conclusions: Patients with HF have impaired static, dynamic and functional balance. Considering the balance impairment, a comprehensive balance assessment performed and balance training should be included in the management of HF as a part of the cardiac rehabilitation program. © 2020 Elsevier Inc
Çocuklarda gastroözofageal reflü semptom skorlaması ve Menderes Bölgesi 0-6 yaş grubu çocuklarda gastroözofageal reflü sıklığının belirlenmesi
Giriş ve Amaç Gastroözofageal reflü (GÖR), mide içeriğinin özofagusa geçişi olarak tanımlanır. Çocukluk çağında fizyolojik olan ve sık rastlanan bir durumdur. Gastroözofageal reflü hastalığı (GÖRH), GÖR’nin fizyolojik sınırını aşarak komplikasyonlar yaratması haline verilen isimdir ve daha az sıklıkla rastlanır. Hiçbir sekele yol açmadan iyileşen fizyolojik GÖR’ün tam tersine GÖRH ise patolojiktir. Reflü tanısında klasik (pH monitorizasyonu, özofageal manometri, sintigrafi, Ba’lu özofagus grafisi, endoskopihistoloji gibi) ve modern (impedans, bilitec gibi) tanı yöntemlerinden bir çoğu kullanılmaktadır. Bunların hiçbiri GÖRH tanısında altın standart tanı yöntemi değildir. Genellikle tipik GÖRH’nin gösterilmesi için başlangıçta öykü ve fizik muayene bulguları yeterli olmaktadır. Öykü, anketler ile kolaylaştırılıp standartize edilebilir. Bu çalışmada Türk çocuklarına ve yaşa uygun reflü semptomlarını içeren 0-2 ve 3-6 yaş reflü soru formu oluşturduk. Ülkemizde ilk defa geliştirilen bu reflü soru formu ile sağlıklı çocuklar ile reflü hastalarının semptom sıklığını belirleyip, semptomlar açısından fark olup olmadığı araştırdık. Semptomlara verilen puanlara göre reflü skoru geliştirdik. 2005 yılında Menderes ilçesinde erişkin reflü sıklığı belirlendiği için bizde geliştirilen reflü skorlamasını Menderes ilçesinde 0-6 yaş çocuklara uyguladık ve ankete dayalı reflü sıklığını belirledik. Gereç ve Yöntem Haziran 2007-Ekim 2009 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Sağlıklı Çocuk (n=200) polikliniğinde ve reflü tanısı ile Gastroenteroloji, Hepatoloji ve Beslenme Bilim Dalı polikliniğinde (n=90) izlenen olguların reflü soru formu ile semptomları değerlendirildi. Reflü sıklığını belirlemek için reflü soru formu Menderes ilçesindeki 0-6 yaş 482 çocuğa uygulandı. Bulgular GÖRH olan 0-2 yaş çocuklarda en sık görülen semptomun kusma (% 75.6) olduğu, en az görülen semptomun beslenme ile ilişkili siyanoz (% 15.6) olduğu görüldü. GÖRH olan 3-6 yaş çocuklarda ise en sık görülen semptom kusma (% 68.9) ve alt solunum yolu enfeksiyonu geçirme (% 68.9), en az görülen semptom göğüs ağrısı (% 6.7) bulundu. 0-2 yaş reflü skoru ≥ 5 için pozitif prediktif değer % 78.8, negatif prediktif değer % 95.7 olarak bulundu. 0-2 yaş grubu için reflü skoru ≥ 5 kabul edildi. Buna göre Menderes ilçesinde 0-2 yaş grubu reflü sıklığı % 14 bulundu. 3-6 yaş reflü skoru ≥ 6 için pozitif prediktif değer % 75.6 negatif prediktif değer % 95.6 bulundu. 3-6 yaş grubu için reflü skoru ≥ 6 kabul edildi. Buna göre Menderes ilçesi 3-6 yaş grubu reflü sıklığı % 18.9 bulundu. Sonuç Reflü soru formu ve reflü skorlaması, reflüden şüphelenilen 0-6 yaş grubu çocuklara kolaylıkla uygulanabilen invaziv olmayan basit bir tanı yöntemidir. GÖR tanısı koymada, komplikasyonları tanımlamada, başlangıç tedavisinde, tedaviye yanıtın değerlendirilmesinde kullanılabilir
Prevalence of Gastroesophageal Reflux Disease in Turkish Children Aged 3-6 Years Old; Development of Gastroesophageal Reflux Disease Questionnaire to Use for Turkish Children (Sm-2 Reflux Questionnaire)
Amaç: Yaş aralığı üç-altı yıl olan Türk çocuklarında gastroözofageal reflü hastalığı tanısı için pratikte kullanılabilir bir anket formu oluşturmak ve bu anket formu ile üç-altı yaş arası çocuklarda gastroözofageal reflü hastalığı sıklığını araştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya üç grup alınmıştır. Grup 1; gastroözofageal reflü hastalığı tanısı olan 45 hasta, grup 2 sağlıklı 100 çocuk, grup 3 ise Menderes ilçesinde yaşayan, yaş aralığı üç-altı yıl olan 283 çocuktan oluşmaktadır. Daha önce oluşturulmuş anket formları Türkçeye çevrilerek ve yeni sorular eklenerek modifiye edildi. Anket formu oluşturulduktan sonra grup 1 ve grup 2’deki çocuklara uygulandı. İki grup arasındaki semptomların odds oranı dikkate alınarak her bir soru için puanlar oluşturuldu. Elde edilen puanlarla alıcı işlem karakteristiği eğrisi oluşturuldu ve duyarlılık ve özgüllük dikkate alınarak gastroözofageal reflü hastalığı tanısı için eşik değer saptandı. Oluşturulan anket formu, daha sonra Menderes ilçesindeki, yaş aralığı üç-altı yıl olan çocuğa (grup 3) uygulanarak gastroözofageal reflü hastalığı sıklığı araştırıldı. Bulgular: Grup 1 ve grup 2’ye uygulanan modifiye edilmiş anket formunda sırasıyla alınan reflü puanı ortalama±SD 16±8,24 ve 2±3,52 olarak hesaplandı. Üç-altı yaş arası reflü skoru ?6 için duyarlılık ve özgüllük değerleri sırasıyla %92 ve %88,9 olup, gastroözofageal reflü hastalığı tanısı için skor?6 kabul edildi. Menderes bölgesinde, üç-altı yaş arası çocuklarda (grup 3) gastroözofageal reflü hastalığı sıklığı %18,7 bulundu. Gastroözofageal reflü hastalığı olan grupta anne sütü alma süresi daha kısa ve doktor tanılı gastroözofageal reflü hastalığı olan ebeveyn sayısı daha fazla idi. Sonuç: Üç-altı yaş çocuklar için hazırladığımız bu anket formunun gastroözofageal reflü hastalığı tanı ve izleminde güvenilebilir şekilde kullanılabileceği düşünülmektedir.Objective: We aimed to develop a questionnaire form for the diagnosis of gastroesophageal reflux disease in Turkish children aged 3-6 years old, and to analyze the frequency of gastroesophageal reflux disease in children aged 3-6 years old. Material and Methods: the study included the 3 groups of patients. Group 1 included 45 patients with gastroesophageal reflux disease, group 2 included 100 healthy children and group 3 included 283 children aged 3-6 years old in Menderes district. Previous questionnaire forms translated to Turkish and then modified with novel questions. the novel questionnaire form performed to children in group 1 and group 2. Each item was given a score according to odds ratio of symptoms between two groups. Reflux score was calculated according to sensitivity and specificity. Then, frequency of gastroesophageal reflux disease was analyzed in children aged 3-6 years old in Menderes district (group 3). Results: Reflux scores in children in group 1 and 2 (mean±SD) were 16±8.24 and 2±3.52, respectively. Sensitivity and specificity of reflux score ?6 was 92% and 88.9%, respectively and reflux score ?6 was diagnostic for gastroesophageal reflux disease. the frequency of gastroesophageal reflux disease in children aged 3-6 years old in Menderes district (group 3) was 18.7%. the duration of breastfeeding was short, and the frequency of doctor diagnosed gastroesophageal reflux disease was high in children with gastroesophageal reflux disease. Conclusion: Our questionnaire form may be used reliably in diagnosis and follow-up of the gastroesophageal reflux disease in children aged 3-6 years old
The effects of ghrelin against tunicamycin-triggered endoplasmic reticulum stress in C6 glioma cells
Determinants of respiratory muscle strength in adult bronchiectasis
AbstractBackground: Respiratory muscle strength is widely used as an outcome measure in pulmonary rehabilitation programs. It is known that bronchiectasis affects respiratory muscle strength which has a crucial role in the growth of symptoms and functional limitation. Therefore, it is important to identify the determinants of respiratory muscle strength in patients with non-cystic fibrosis (non-CF) bronchiectasis.Aim: To identify the determinants of respiratory muscle strength in patients with non-CF bronchiectasis.Methods: Forty-one patients with non-CF bronchiectasis were recruited in this cross-sectional study. Demographic and spirometric values were recorded. Maximal inspiratory pressure [MIP] and maximal expiratory pressure [MIP] were evaluated using an electronic mouth pressure device. Fat-free mass, exercise capacity, quadriceps strength, and physical activity were assessed.Results: The mean age of patients was 58.8 y. MIP and MEP were correlated with fat-free mass (MIP: r=0.507, p=0.001; MEP: r=0.669, p<0.001), ISWT distance (MIP: r=0.374, p=0.01; MEP: r=0.396, p=0.01), quadriceps strength (MIP: r =0.511, p=0.001; MEP: r =0.508, p=0.001) and total energy expenditure (MIP: r=0.392, p=0.01; MEP: r=0.476, p=0.002). The multiple regression analysis revealed that fat-free mass and quadriceps strength were independent predictors of MIP, accounted for 32% of the variance. Fat-free mass was independent predictors of MEP, accounted for 45.9% of the variance.Conclusions: Fat-free mass and quadriceps strength were found as determinants of respiratory muscle strength in patients. Respiratory muscle strength may be increased by improving fat-free mass and quadriceps strength in adult non-CF bronchiectasis.</p