Molecular investigation of mechanisms considered to cause preterm premature membrane rupture

Purpose: The aim of this study was to investigate the mRNA expression level of p16, CDK4, CDK6, Cyclin D, RB1, and E2F genes in preterm premature rupture of membrane (PPROM) cases and their roles in etiopathogenesis of PPROM.Materials and Methods: Twenty-one pregnancies with PPROM before 34th gestational weeks (study group) were compared with twenty pregnancies with no complication, who gave birth after 37th gestational-week (control group). Both groups chorioamniotic membranes were compared for mRNA expression of p16, cyclin D, CDK4, CDK6, RB1 and E2F genes.Results: The mRNA expression levels of p16, cyclin D, CDK4, CDK6, RB1and E2F genes decreased in the PPROM group compared to control group at a statistically significant level.Conclusion: Our findings have shown that oxidative stress may not act on the p16 pathway in these cases. In order to understand the molecular mechanism of PPROM, biomarkers of oxidative stress and aging should be evaluated together with other pathways related to aging and oxidative stress in future studies.Amaç: Bu çalışmanın amacı, preterm erken membran rüptürü (PEMR) vakalarında, p16 ile CDK4, CDK6, siklin D, RB1, E2F genlerinin mRNA ekspresyon seviyelerini ve bu genlerin etiyopatogenezdeki rollerini saptamaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 34. gebelik haftasından önce membran rüptürü olan 21 gebe (çalışma grubu) ile herhangi bir durumla komplike olmamış ve 37. gebelik haftasından sonra doğum yapmış 20 gebenin (kontrol) doğum sonu koryoamniyotik membranları incelendi ve bu iki grubun koryoamniyotik membran örnekleri p16, siklin D, CDK4, CDK6, RB1 ve E2F genlerinin mRNA ekspresyon seviyeleri açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışmamızda, kontrol grubu ile kıyaslandığında p16, siklin D, CDK4, CDK6, RB1 ve E2F genlerinin ekspresyon seviyelerinin PEMR grubunda anlamlı derecede azaldığı saptandı. Sonuç: Bulgularımız bu vakalarda oksidatif stresin p16 yolağı üzerinden etki etmeyebileceğini göstermiştir. PEMR’nin moleküler mekanizmasını anlamak için, gelecekteki çalışmalarda oksidatif stres ve yaşlanma biyobelirteçleri ile yaşlanma ve oksidatif streste görevli diğer yolaklar birlikte değerlendirilmelidir.Cukurova Universit

A Rare Case of Primary Extra-osseous Ewing’s Sarcoma Presenting in the Posterior Neck

Ewing's sarcoma is a rare type of cancer that can occur in bone or soft tissues. In this case, a painless mass was found on the posterior neck, which was surgically removed and diagnosed as Ewing's sarcoma. The presence of a specific translocation (22q11) was detected. Extraosseous Ewing's sarcomas are uncommon, but imaging plays a crucial role in guiding surgery and determining the extent of the tumor. Complete surgical resection is associated with better survival rates. This case highlights the importance of careful evaluation and considering Ewing's sarcoma in the differential diagnosis of soft tissue masses, even if they initially appear benign.  It is important to consider Ewing's sarcoma in the differential diagnosis of soft tissue masses because early detection and accurate diagnosis can significantly impact treatment outcomes. Ewing's sarcoma is an aggressive cancer, and complete surgical resection is associated with better survival rates. Imaging plays a crucial role in guiding surgical interventions and determining the extent of the tumor, aiding in appropriate treatment planning. Therefore, careful evaluation and timely diagnosis are essential for optimal management and improved prognosis in patients with Ewing's sarcoma.  Ewing sarkomu, kemik veya yumuşak dokularda ortaya çıkabilen nadir bir kanser türüdür. Bu vakada, boynun arka tarafında ağrısız bir kitle bulunmuş, bu kitle cerrahi olarak çıkarılmış ve Ewing sarkomu tanısı konmuştur. Spesifik bir translokasyon (22q11) varlığı tespit edilmiştir. Ekstraosseöz Ewing sarkomları nadirdir, ancak görüntüleme cerrahiyi yönlendirmede ve tümörün boyutunu belirlemede çok önemli bir rol oynar. Tam cerrahi rezeksiyon daha iyi sağkalım oranları ile ilişkilidir. Bu vaka, başlangıçta iyi huylu görünseler bile yumuşak doku kitlelerinin ayırıcı tanısında dikkatli değerlendirmenin ve Ewing sarkomunu göz önünde bulundurmanın önemini vurgulamaktadır.  Yumuşak doku kitlelerinin ayırıcı tanısında Ewing sarkomunu göz önünde bulundurmak önemlidir çünkü erken teşhis ve doğru tanı tedavi sonuçlarını önemli ölçüde etkileyebilir. Ewing sarkomu agresif bir kanserdir ve tam cerrahi rezeksiyon daha iyi sağkalım oranları ile ilişkilidir. Görüntüleme, cerrahi müdahalelerin yönlendirilmesinde ve tümörün boyutunun belirlenmesinde önemli bir rol oynar ve uygun tedavi planlamasına yardımcı olur. Bu nedenle, Ewing sarkomlu hastalarda optimal yönetim ve daha iyi prognoz için dikkatli değerlendirme ve zamanında tanı esastır.</p

Clitoris metastasis from a retroperitoneal leiomyosarcoma A case report

Leiomyosarcoma is a rare form of cancer commonly found in the retroperitoneum, uterus, stomach, small intestine and vascular tissue. Surgery with a wide margin of resection is the most effective treatment. Nevertheless, metastasis is common and generally occurs within the first 3 years. The liver and lungs are the most common sites of metastasis in leiomyosarcoma. Other sites of metastasis include bone, spleen, soft tissues and brain. Metastatic tumours of the clitoris are extremely rare. As cited in the literature, the most common cancers that metastasize to the clitoris are breast, bladder, renal and gastric. Here, we report a case of a clitoral mass in a 64-year-old woman who received an operation for retroperitoneal leiomyosarcoma 4 years prior. Mass resection was performed. The pathological diagnosis was a leiomyosarcoma metastasis. The patient also presented with brain and lung metastases at the time of the clitoral metastasis. This is the first case of clitoral and brain metastases originating from a retroperitoneal leiomyosarcoma