Determining the field performances and different germination techniques on the seeds of some plant genus named as thyme

Bu çalışma, 2007-2008 yılları arasında Beydere Tohum Sertifikasyon Test Müdürlüğü'ne ait laboratuvar, sera ve deneme tarlasında yürütülmüştür. Çalışmada farklı cinslere dahil 5 farklı kekik türü (Origanum onites L., Satureja cuneifolia Ten., Thymbra spicata L. var. spicata, Thymus kotschyanus Boiss. et Hohen var. kotschyanus ve Coridothymus capitatus (L.) Reichb. fil.) tohumlarında 3 farklı sıcaklık (15oC, 20oC, 20-30oC) etkisi altında kontrol, değişik süre ve sıcaklıklarda soğuk ve sıcak ön işlem, değişik dozlarda KNO3, NaCl ve GA3 uygulamaları, soğuk katlama, soğuk bekletme ve sıcak su uygulaması olmak üzere 16 farklı ön işlem uygulanmıştır. Çimlenen tohumlarda ilk sayım 7. günde, son sayım 21. günde yapılmıştır. Origanum onites L. tohumlarında en yüksek çimlenme oranı, %70,66'lık bir değerle 20 oC sıcaklıkta 1. uygulamadan (kontrol) elde edilmiştir. Satureja cuneifolia Ten. tohumlarında en yüksek çimlenme oranı, %78,66'lık bir değerle 20-30oC sıcaklıkta 14. uygulamadan (soğuk katlama; 4 hafta +1oC) elde edilmiştir. Thymbra spicata L. var. spicata tohumlarında en yüksek çimlenme oranı, %36'lık bir değerle 15oC sıcaklıkta 1. uygulamadan (kontrol) elde edilmiştir. Thymus kotschyanus Boiss. et Hohen var. kotschyanus tohumlarında en yüksek çimlenme oranı, %58,35'lik bir değerle 20oC sıcaklıkta 3. uygulamadan (soğuk ön işlem; 5 dakika süreli -20oC) elde edilmiştir. Coridothymus capitatus (L.) Reichb. fil. tohumlarında en yüksek çimlenme oranı, %80'lik bir değerle 20oC sıcaklıkta 4. uygulamadan (Sıcak ön işlem; 5 dakika süreli +90oC) elde edilmiştir. Farklı cinslere dahil 5 farklı kekik türünün tohumlarında 24 saatlik 50 ppm GA3 uygulaması, 24 saatlik 100 ppm GA3 uygulaması, 24 saatlik 500 ppm GA3 uygulaması, 24 saatlik 1000 ppm GA3 uygulaması ve sıcak su (65 oC'lik suda 24 saat bekletme) uygulamalarında 3 farklı sıcaklık ortamında da çimlenme olmamıştır. Tarla performanslarını belirlemek amacıyla fide haline getirilip deneme tarlasına dikilen farklı cinslere dahil 5 kekik türü, 15., 30. ve 45. günlerde köklü olarak sökülerek fide boyu, kök boyu, fide yaş ağırlığı, fide kuru ağırlığı, kök yaş ağırlığı ve kök kuru ağırlıkları hesaplanmıştır. Kekiklerin 45. gündeki fide boyları ve fide kuru ağırlıkları karşılaştırıldığında, en uzun fide boyunun 20,46 cm ile Thymbra spicata L. var. spicata fidelerinden elde edildiği, en yüksek fide kuru ağırlığının ise 1,33 g ile Coridothymus capitatus (L.) Reichb. fil. fidelerinden elde edildiği belirlenmiştir.This study is handled between 2007 ' 2008 at the laboratary, greenhouse and trial fields of Beydere Seed Certification and Test Center. In this study, seeds of five different thyme genus belong to different varieties (Origanum onites L., Satureja cuneifolia Ten., Thymbra spicata L. var. spicata, Thymus kotschyanus Boiss. et Hohen var. kotschyanus ve Coridothymus capitatus (L.) Reichb. fil. have been tested with 16 different pre-processing methods such as; control under 3 different temperatures (15 oC, 20 oC, 20-30 oC), cold and warm pre-processing with various temperatures and durations, KNO3, NaCl and GA3 applications with different dosage, cold stratification, cold waiting and warm water application. The first count on the germinated seeds has been taken on the 7th day and the last count has been taken on the 21st day. The highest germination rate of Origanum onites L.seeds is 70,66 % and was obtained from the first application (control) under 20oC temperature. The highest germination rate of Satureja cuneifolia Ten. is 78,66 % and was obtained from the 14th application (cold stratification; 4 weeks, +1oC) under 20 ' 30oC temperature. The highest germination rates of Thymbra spicata L. var. spicata is 36 % and was obtained from the first application (control) under 15oC temperature.The highest germination rates of Thymus kotschyanus Boiss. et Hohen var. kotschyanus is 58,35 % and was obtained from the 3rd application (cold pre-processing; 5-minute duration, -20oC) under 20oC. The germination rate of Coridothymus capitatus (L.) Reichb. fil. is 80 % nd was obtained from application (warm pre-processing; 5-minute duration, +90oC) under 20oC. There has been no germination of the seeds of five different genus in different varieties under the following applications with all 3 different temperatures: 50 ppm GA3 for 24 hours, 100 ppm GA3 for 24 hours, 500 ppm GA3 for 24 hours, 1000 ppm GA3 for 24 hours and warm water (keeping in 65 oC water for 24 hours). To determine the performances of different thyme genus in different varieties which were grown and planted to the trial field, the height of seedlings and roots, fresh and dry weight of seedlings and roots were measured in the 15th, 30th, and 45th days while as they were uprooted with their roots. When the height and dry weight of of seedlings were compared in the 45th day of the thymes, it was seen that the highest seedling height was of Thymbra spicata L. var. spicata with 20,46 cm and the heaviest seedling weight was of Coridothymus capitatus (L.) Reichb. fil. with 1,33 g

Plant regeneration from leaf-derived callus cultures of Primrose (Primula vulgaris)

Efficient micropropagation of Primula species is important both for fundamental scientific studies and commercial applications. Primula vulgaris, along with other Primulaceae species, exhibits floral heteromorphy with two distinct forms of hermaphroditic flower. Studies to identify genes that control heteromorphic flower development require propagation of floral mutants, and efficient regeneration is a key requirement for plant transformation. Several species, including P. vulgaris (Huds.) cultivars and P. x polyantha hybrids are important horticultural crops in Europe, USA and Japan and semi-double/double Primula varieties offer a high-end product. Vegetative propagation of sterile double forms, and as a means to increase numbers of inbred parent plants for F1 seed production, is however, slow. Micropropagation offers the most efficient way of increasing these varieties quickly and efficiently. To date most Primula micropropagation protocols require explant material derived from in vitro grown seedlings or use floral parts as donor material with seasonal limitations. Therefore, an effective and efficient protocol was developed for in vitro regeneration of P. vulgaris via indirect organogenesis from adult leaf derived explants. Exposure of leaf explants of P. vulgaris to media containing synthetic cytokinin, thidiazuron (TDZ) and Auxin (NAA or 2,4-D) resulted in undifferentiated cell proliferation and followed by differentiated growth as shoot organogenesis. Silver nitrate improved in vitro callus growth and increased shoot regeneration further, with up to 72% of explants producing shoots. Regenerated plants developed normally and produced normal fertile flowers within 7 months. The system was also successfully applied for the micropropagation of sterile double-flowered P. vulgaris 'Sue Jervis'. The protocol reported here enables propagation of P. vulgaris without seasonal limitation or destruction of valuable parent donor material. The protocol, with further development, has the potential to underpin development of a transformation system for Primula, which would be of value in studies on flower development and disease resistance in laboratory grown plants

Medya ve Din İlişkisi Bağlamında ‘Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu ile Dosta Doğru’ Programının İncelenmesi

Kitle iletişim araçlarının bireysel ve toplumsal alandaki kuşatıcı etkisinin her geçen gün arttığı görülmektedir. Bu durumla birlikte birey ve toplum hayatına dair her konu, kitle iletişim araçlarında bir içerik olarak kullanılmaya başlamıştır. Bir inanç ve yaşama biçimi olan din de kitle iletişim araçlarının etki alanına giren hassas konulardan biri olmaktadır. Bu bağlamda medya için din, hedef kitleye ulaşma noktasında garantili bir içerik unsuru olarak algılanmakta, dini kurum ve yapılar için ise medya, bir tebliğ aracı olarak görülmektedir. Televizyona uyarlanan her konuda olduğu gibi dini uygulamalar da popülerlik, kitlesellik ve ticari kaygılar gibi yeni sorunları ve tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Bu soru ve tartışmaların odak noktasında ise, medyanın diline uyarlanarak aktarılan dini program formatları olmaktadır. Bu çalışmada, Türkiye’de ve dünyada dini yayıncılık süreci üzerinden medya ve din ilişkisi anlatılarak, popüler bir dini program olan “Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu İle Dosta Doğru” programının format yapısı, metinsel analiz yöntemi ile incelenmiştir. Dinin medyadaki temsil şeklinin ve anlatım dilinin aktarıldığı çalışmada, bir dini programın da televizyondaki herhangi bir program formatına uyarlanarak aktarıldığı sonucuna ulaşılmıştır

Augmented reality in 9th grade history: Student opinions on the usefulness and effectiveness of the material

Research problem/aim; The aim of this study is to determine the opinions of the 9th grade students who use teaching materials designed with augmented reality technology on the usefulness and effectiveness of the material. For this purpose, 3 activities were designed using 9th grade topics and a total of 27 AR materials were applied to the students in these activities. Method; In this study, "developmental research" and "case study" were used. As data collection tools, "AR application course observation form", "student evaluation form" and "3 AR activities" were designed by the researchers. Findings; 30 codes were formed and the answers given by the students to the questions and grouped as positive and negative by combining them under the theme of effectiveness, usefulness and suggestions which is the main question of the research. Conclusions; According to the results of the research; In the "usefulness " theme, the most repeated positive code is "functionality / interactive ", while the negative code is "unrealistic", In the theme of "effectiveness", the most repeated positive code was "providing 3D detection", while the negative code was "not contributing". In the theme of suggestions, the code "animation and graphics should be developed" was repeated the most

İslam Yargılama Hukukunda İstinâbe

Courts have been performing their duties within the jurisdiction assigned to them for a long time. For this reason, the courts cannot deal with a case and decide exceeding the duty and authority. Otherwise, this decision will not be legally valid. However, it is likely that the cases that courts are dealing with are in some way outside the jurisdiction. What would the court do in this situation stands before us as a legal problem? This research seeks answers to the question mentioned, and is based on both doctrine and court decisions (judicial record). In cases such as the hearing of witnesses or questioning the defendant outside the jurisdiction, as well as viewing location outside the jurisdiction, legal and judicial assistance comes to the agenda. This issue is dealt with under the title kitâbu'l-kâdî ile’l-kâdî. In this topic, opinions about the legitimacy, formal conditions and arbitrariness were expressed. This institution, which is used only in civil cases, differs in some respects from the appointment of delegated judge and arbitrator. This institution can only be applied if the procedure to be carried out is outside the jurisdiction of the court, if it is impossible to bring what is outside the jurisdiction to the court, and if bringing the person or thing to the court is time consuming and causes economic loss. The process of a judge requesting a juridical demand from a judge of another place to do a job or an operation takes its place by the name of rogatory (istinābah) in the legislation of the Republic of Turkey as law or regulation and it is stated in many places that the judges might use this method.Mahkemeler, öteden beri kendileri için tayin edilmiş yargı çevresinde görevlerini icra ederler. Bu nedenle görev ve yetkisini aşarak bir davaya bakamaz ve karar veremezler. Aksi halde bu karar, hukuken geçerli olmayacaktır. Bununla birlikte mahkemelerin bakmakta olduğu davaların bir yönüyle yargı çevresinin dışında olması muhtemeldir. Bu durumda mahkemenin ne yapacağı, hukukî bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Bu araştırma, zikredilen soruya yanıt aramakta ve bunu yaparken hem öğretiye hem de mahkeme kararlarına (kadı sicili) dayanmaktadır. Yargı çevresi dışında ikamet eden şahitlerin dinlenmesi veya davalının isticvabı, keza yargı çevresi dışındaki bir mahallin keşfi vb. durumlarda mahkemeler arası hukukî ve adlî yardımlaşma gündeme gelir. Bu husus öğretide kitâbü’l-kādî ile’l-kādî başlığı altında ele alınmış ve burada kitâbü’l-kādînin meşruiyeti, şekil şartları ve keyfiyetine ilişkin görüşler dile getirilmiştir. Sadece hukuk davalarında kullanılan bu kurum, nâib ve hakem tayininden bazı açılardan farklıdır. Bu kuruma ancak yapılacak işlemin mahkemenin yargı çevresi dışında olması, yargı çevresi dışında bulunan şeyin mahkemeye getirilmesinde imkânsızlık olması, kişinin veya şeyin mahkemeye getirilmesinin zaman israfına ve ekonomik kayba neden olması durumunda başvurulabilir. Bir hâkimin başka yer hakiminden bir iş veya işlemin yapılması yönünde adlî talepte bulunması “istinâbe” adıyla, Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında da kanun ve yönetmelik düzeyinde kendine yer bulmuş ve birçok yerde hâkimlerin bu usule başvurabileceği dile getirilmiştir

Solo de São Tomé e Príncipe para construção de Blocos de Terra Compactada

Desde os tempos primórdios, que o solo é um dos materiais de construção mais usado. Contudo, constatou-se que ao longo dos tempos foram surgindo novos materiais de construção, nomeadamente o betão, o aço e o tijolo cerâmico. A partir do século XX os países mais desenvolvidos aderiram em grande escala os novos materiais o que consequentemente provocou uma desvalorização e desuso do solo enquanto principal material construtivo. Com o sucesso alcançado através da implantação desses novos materiais de construção desenvolveu-se várias pesquisas em torno dos mesmos, com o intuito de sua melhor compreensão, caracterização e individualização. O crescimento sustentável foi uma das preocupações sufragadas, o que de facto veio dar mais ênfase na utilização do solo nas construções, tendo em conta as particularidades que o material oferece. Desse modo, surgiram Blocos de Terra Compactados, desenvolvidos como uma inovadora técnica de construção em terra, angariando assim, uma grande aceitação na atualidade, dado que a sua tecnologia permite a estandardização dos blocos e um maior controlo de qualidade no seu processo de produção. O objeto de estudo da presente dissertação incide, sobre a caracterização de quatro amostras de solo provenientes de São Tomé e Príncipe, a fim de avaliar se os mesmos contêm componentes e propriedades para serem utilizados enquanto material construtivo. Os parâmetros avaliados na caracterização das amostras foram a granulometria, a sedimentação, o limite de consistência, a matéria orgânica, a densidade das partículas e a análise química. As amostras estudadas foram recolhidas em localidades diferentes, sendo, Riboque (amostra A), Bobo Forro (amostra B), Mesquita (amostra C) e Correia (amostra D). Os resultados obtidos na análise granulométricas para as amostras A, B, C, e D foram: 18,0; 9,00; 3,00 e 4,00% no conjunto argilas e siltes, 82,0; e 91,0; 97 e 96,0% em areia, respetivamente. Após a análise de sedimentação, as amostras A, B, C e D apresentaram 0,200;0,110;1,430 e 0,990% em argila e 17,800; 9,570; 0,070 e 0,980% em silte, respetivamente. Todas as amostras estudadas, apresentaram um comportamento arenoso, por possuem percentagens de areia superiores a 50%, na sua composição. Quanto ao limite de consistência, as amostras A, B, C e D, apresentaram os seguintes resultados para o índice de plasticidade: 13,50; 10,6; 9,37 e 13,4%, respetivamente. As percentagens da matéria orgânica encontradas nas amostras foram: 12,6% na amostra A, 5,58% na amostra B, 11,7% na amostra C e 15,32% na amostra D. Os valores encontrados para as densidades das partículas foram: 2,04% na amostra A, 2,93% na amostra B, 2,96 % na amostra C e 3,02% na amostra D. Por fim, constatou- se que o elemento químico predominante nas amostras, foi o ferro, e por consequente o óxido de ferro. Assim, a amostra A apresentou 26,30%, amostra B 6,63%, amostra C 33,40% e a amostra D 23,14%, em óxido de ferro. Os BTC produzidos foram submetidos aos ensaios de resistência à compressão, a massa volúmica e a absorção de água por absorção. Para a mistura com 10% em cimento, as amostras A, B, C, e D apresentaram as seguintes percentagens para a absorção de água: 27,9; 22,1; 31,3 e 27,5%. Para a mistura com 15% em cimento, as amostras A, B, C, e D apresentaram as seguintes percentagens para a absorção de água: 25,7; 19,0; 30,4 e 26,4%. Por fim, para a mistura com 10% em cimento e 20% em areia, as amostras A, B e C apresentaram as seguintes percentagens para a absorção de água: 26,1; 17,4 e 25,2%, respetivamente. Quanto a resistência à compressão os blocos produzidos com os solos C e D, com 15% de cimento, apresentaram melhores resultado. Para essas formulações a resistência à compressão atingiu valores que se aproximam dos 7, 0 MPa. No caso dos BTC produzidos pelos solos A e B já não foi tão claro o efeito positivo de aumentar a percentagem de cimento de 10 para 15%.Since the earliest times, that soil is one of the most used building materials. However, it is necessary that the long term of the new construction buildings, namely concrete, steel and ceramic brick. From the twentieth century, the best results are the scale of new materials that, consequently, provoke devaluation and disuse of the soil as main constructive material. With the success achieved through the collection of new paint materials, the various researches were carried out around them, with the purpose of their comprehension, characterization and individualization. Sustainable growth was one of the strategies to be funded, which in fact became more important in the use of soil in buildings, taking into account the particularities that the material offers. In this way, Compact Earth Blocks were created, created as a technical ground-based construction technology, allowing greater acceptance in today's world, allowing its technology to standardize blocks and greater quality control in its production process. The object of study of the present dissertation focuses on the characterization of four soil samples from São Tomé and Príncipe, in order to evaluate if they contain components and properties to be used as a constructive material. The parameters evaluated in the characterization of the samples were granulometry, sedimentation, limit of consistency, organic matter, particle density and chemical analysis. The samples studied were collected at different locations, Riboque (sample A), Bobo Liner (sample B), Mesquita (sample C) and Correia (sample D). The results obtained in the granulometric analysis for samples A, B, C, and D were: 18.0; 9,00; 3.00 and 4.00% in total clays and silts, 82.0; and 91.0; 97.0 and 96.0% in sand, respectively. After the sedimentation analysis, samples A, B, C and D presented 0.200, 0.110, 1.400 and 0.990% in clay and 17.800, 9.570, 0.070 and 0.980 % silently, respectively. All the studied samples presented a sandy behavior, as they have sand percentages above 50%, in their composition. As for the limit of consistency, samples A, B, C and D, presented the following results for the plasticity index: 13.5; 10.6; 9.37 and 13.4%, respectively. The percentages of organic matter found in the samples were: 12.6% in sample A, 5.58% in sample B, 11.7% in sample C and 15.3% in sample D. The values found for the densities of the particles were: 2.04% in sample A, 2.93% in sample B, 2.96% in sample C and 3.02% in sample D. Finally, it was found that the predominant chemical element in the samples was iron, and consequently the iron oxide. Thus, sample A presented 26.3%, sample B 6.63%, sample C 33.4% and sample D 23.1%, in iron oxide. The produced BTC were subjected to the tests of compressive strength, density and absorption of water by absorption. For the 10% cement blend, samples A, B, C, and D showed the following percentages for water absorption: 27.9; 22.1; 31.3 and 27.5%. For the 15% cement blend, samples A, B, C, and D showed the following percentages for water uptake: 25.7; 19.0; 30.4 and 26.4%. Finally, for the mixture with 10% cement and 20% sand, samples A, B and C had the following percentages for water absorption: 26.1; 17.4 and 25.2%, respectively. About the compressive strength, the blocks produced with the C and D soils, with 15% cement, presented better results. For these formulations the compressive strength reached values approaching 7 MPa. In the case of BTCs produced by soils A and B, the positive effect of increasing the percentage of cement from 10 to 15% has not been so clear

Effect of Bulgarian Split Squat Exercise on 20 Meters Sprint Performance

Introduction and Aim: The results of the research show that the results of squat exercise affect the sprint performance and the results are different. For this reason, our aim in the study is to investigate the effect of Bulgarian split squat exercise, which is a squat type, on the sprint performance of 20 meters.Method: 10 sedanters who had a mean age of 20 ± 198 years, a mean height of 175,4 ± 5,35, a mean weight of 66,42 ± 7,68 and a BMI of 21,52 ± 1,37, from Manisa Celal Bayar University Faculty of Sports Sciences voluntarily participated in the study. Given the exercise protocol, participants were warmed up by low tempo jogging for 5 minutes. After the rests, participants participated in Bulgarian squat exercises in the form of 5-8 repetitions at 60-80 % of 1 RM. After each Bulgarian split squat, a 4-minute rest was given and then two 20-meter sprint tests were performed (STAE). After each sprint was given a 3-minute rest. The same group performed two 20-meter sprint tests 72 hours later without Bulgarian split squat exercise (STWE). The best score was taken from two sprint tests. The sprint performance after exercise was compared with the sprint performance without exercise. The data were analysed using the repeated measures method in the SPSS program.Findings and Conclusion: No significant difference was found (p>0.05) between the exercise types when the data obtained were compared. The reason for this is thought to be the fact that the subjects participating in the study were sedentary and in addition, the exercise caused fatigue on the subjects

Determining different germination techniques on the seeds of some plant genus named as thyme

Bu çalışma, 2007-2008 yılları arasında Beydere Tohum Sertifikasyon Test Müdürlüğü'ne ait laboratuarda yürütülmüştür. Çalışmada farklı cinslere dahil 5 farklı kekik türü ( L., Ten., Thymbra spicata L. var. , Boiss. et Hohen ve (L.) Reichb. fil.) tohumlarında 3 farklısıcaklık (15 C, 20 C, 20-30 C) etkisi altında kontrol, değişik süre ve sıcaklıklarda soğuk ve sıcak ön işlem, değişik dozlarda KNO , NaCl ve GA uygulamaları, soğuk katlama, soğukta bekletme ve sıcak su uygulaması olmak üzere 16 farklı ön işlem uygulanmıştır. Farklı kekik türlerinin tohumlarında en yüksek çimlenme oranı; L. tohumlarında %70,66'lık bir değerle 20 C sıcaklıkta 1. uygulamadan (kontrol), Ten. tohumlarında %78,66'lık bir değerle 20-30 C sıcaklıkta 14. uygulamadan (soğuk katlama; 4 hafta +1 C), L. var. tohumlarında %36'lık bir değerle 15 C sıcaklıkta 1. uygulamadan (kontrol), Boiss. et Hohen tohumlarında %58,35'lik bir değerle 20 C sıcaklıkta 3. uygulamadan (soğuk ön işlem; 5 dakika süreli -20 C) ve (L.) Reichb. fil. tohumlarında %80'lik bir değerle 20 C sıcaklıkta 4. uygulamadan (Sıcak ön işlem; 5 dakika süreli +90 C) elde edilmiştir. Kekik türlerinin tohumlarında GA uygulaması (24 saatlik 50 ppm, 100 ppm, 500 ppm ve 1000 ppm) ve sıcak su (65 C'lik suda 24 saat bekletme) uygulamalarında 3 farklı sıcaklık ortamında da çimlenme olmamıştır.This study is conducted between 2007-2008 at the laboratory of Beydere Seed Certification and Test Center. In this study, seeds of five different thyme genus belong to different varieties ( L., Ten., L. var. , Boiss. et Hohen and (L.) Reichb. fil. have been tested with 16 different pre-processing methods such as; control under 3 different temperatures (15 C, 20 C, 20-30 C), cold and warm pre-processing with various temperatures and durations, KNO , NaCl and GA applications with different dosage, cold stratification, cold waiting and warm water application. The highest germination rate of L.seeds is 70,66 % and obtained from the first application (control) under 20 C temperature. The highest germination rate of Ten. is 78,66 % and obtained from the 14 application (cold stratification; 4 weeks, +1 C) under 20- 30 C temperature. The highest germination rates of L. var. is 36 % and obtained from the first application (control) under 15 C temperature. The highest germination rates of Boiss. et Hohen is 58,35 % and obtained from the 3 application (cold pre-processing; 5-minute duration, -20 C) under 20 C. The germination rate of (L.) Reichb. fil. is 80 % obtained from application (warm pre-processing; 5-minute duration, +90 C) under 20 C. The seeds of five different genus in different varieties did not germinate under the following applications with all 3 different temperatures: 50 ppm GA for 24 hours, 100 ppm GA for 24 hours, 500 ppm GA for 24 hours, 1000 ppm GA for 24 hours and warm water (keeping in 65 C water for 24 hours)

Nazilli-143 Pamuk (Gossypium hirsutum L.) Genotipinde Farklı Bitki Büyüme Düzenleyicilerinin Hipokotil Eksplantlarından Kallus İndüksiyonu Üzerine Etkisi ve Somatik Embriyo Aracılığıyla Bitkicik Rejenerasyonu

A simple and reliable protocol has been developed for plantlet regeneration through somatic embryogenesis from suspension cultures of Gossypium hirsutum L. cv. Nazilli-143. Embryogenic callus was initiated from hypocotyl tissues of 7-day-old seedlings. High induction frequencies of the embryogenic callus were obtained on medium containing Murashige and Skoog (MS) salts, Gamborg’s B5 medium (B5) vitamins, 30 g L-1 glucose, 0.75 g L-1 MgCl2, 0.1 mg L-1 Kinetin and 0.1 mg L-1 2,4-Dichlorophenoxyacetic acid (2,4-D) and the medium was solidified using 0.7% (w/v) agar (pH 5.8). Embryogenic calli were placed on plant growth regulator (PGR)-free liquid MS medium in order to establish suspension cultures for somatic embryo induction. Suspensions were sieved and the globular somatic embryos were collected and plated onto various types of semi-solid media. Embryo proliferation and maturation processes were best observed on medium containing 2/3 MS plus 1.3 g L-1 KNO3 free from PGR. Plantlets were recovered from 36 % of the matured embryos. Plantlets with a root system and true leaves were removed from the sterile culture and were transferred into a plant growth chamber.Gossypium hirsutum L. cv. Nazilli-143’ün hücre süspansiyon kültürlerinden somatik embriyo yolu ile bitkicik rejenerasyonu için basit ve güvenilir bir protokol geliştirilmiştir. Embriyogenik kallus 7 günlük fideciklerin hipokotil dokularından başlatılmıştır. En yüksek embriyogenik kallus oranı Murashige ve Skoog (MS) besin ortamının makro ve mikro elementleri, Gamborg (B5) besin ortamının vitaminleri ile 30 g L-1 glukoz, 0,75 g L-1 MgCl2, 0,1 mg L-1 Kinetin ve 0,1 mg L-1 2,4 Diklorofenoksi asetik asit (2,4-D) içeren ve % 0,7 (w/v) agar ile yarı katı hale getirilmiş besin ortamında (pH 5.8) elde edilmiştir. Somatik embriyo indüksiyonu için süspansiyon kültürlerini kurmak amacıyla, embriyogenik kalluslar bitki büyüme düzenleyicisi içermeyen sıvı MS besin ortamında kültüre alınmıştır. Süspansiyon kültürleri süzülmüş ve globular yapıdaki somatik embriyolar toplanarak çeşitli yarı katı besin ortamlarına aktarılmışlardır. Embriyo çoğaltımı ve olgunlaşması en iyi, 1,3 g L-1 KNO3 eklenmiş, bitki büyüme düzenleyicisi içermeyen 2/3 MS besin ortamında gözlenmiştir. Olgunlaşmış embriyoların % 36’sından bitkiciğe dönüşüm gerçekleşmiştir. Köklü ve gerçek yapraklara sahip bitkicikler steril kültürden uzaklaştırılmış ve bitki büyüme kabinine transfer edilmişlerdir

Estudio del impacto del COVID-19 en la situación laboral de los egresados de la promoción 2018 de la Escuela Profesional de Turismo y Hotelería de la Universidad Nacional de San Agustín de Arequipa, en el 2020

Este trabajo de investigación se realizó principalmente en la ciudad de Arequipa, se consideró a los egresados de la promoción 2018 de la Escuela Profesional de Turismo y Hotelería de la Universidad Nacional San Agustín de Arequipa. El diseño de la presente investigación es no experimental y transversal, ya que la obtención de datos se realiza en un momento dado. El enfoque de esta investigación es cuantitativa, por tal razón se usó la técnica de la encuesta y el instrumento fue un cuestionario el cual fue aplicado virtualmente a toda la población de egresados del año 2018. Según la lista de egresados del año 2018 proveída por la Dirección Universitaria de Formación Académica (DUFA) de la U.N.S.A. son un total de 95 egresados, de los cuales se logró encuestar a la población total, sin embargo, tras la revisión y procesamiento de las encuestas se tuvo que descartar 2, debido a que no cumplían con la información necesaria para poder ser procesadas junto a las otras encuestas, quedando finalmente un total de 93 encuestas válidas. El objetivo general de esta investigación es Determinar el impacto del COVID-19 en la situación laboral de los egresados de la promoción 2018 de la Escuela Profesional de Turismo y Hotelería de la Universidad Nacional de San Agustín de Arequipa. Como primer objetivo específico es: Identificar las principales características y etapas del COVID-19 y su incidencia en el sector turístico. Como segundo objetivo es: Determinar el porcentaje de inserción laboral de los egresados de la promoción 2018 de la Escuela Profesional de Turismo y Hotelería de la Universidad Nacional de San Agustín de Arequipa según las etapas del COVID-19. Como tercer objetivo específico es: Conocer el tipo de mercado laboral de los egresados de la promoción 2018 de la Escuela Profesional de Turismo y Hotelería de la Universidad Nacional de San Agustín de Arequipa según las etapas del COVID-19. Y como cuarto objetivo específico es: Identificar las condiciones de trabajo de los egresados de la promoción 2018 de la Escuela Profesional de Turismo y Hotelería de la Universidad Nacional de San Agustín de Arequipa según las etapas del COVID-19. El alcance de la investigación es descriptivo y de enfoque cuantitativo, para el procesamiento de datos se usó el programa estadístico SPSS el cual generó tablas y figuras de las que se hicieron las interpretaciones correspondientes, cabe mencionar que en las tablas de frecuencia se consideran datos exactos y detallados en porcentajes con decimales, y en las figuras de dichas tablas, el porcentaje se redondea, esto con el objetivo de que la información sea mucho más clara y entendible para el lector. Después del proceso de análisis se llegó a la conclusión de los resultados los cuales muestran que antes de la pandemia, la inserción laboral de los egresados del año 2018 era un 94%, mientras que el 6% no tuvo experiencia laboral. El impacto que causo esta pandemia fue que del 94% que venían trabajando el 81% perdió su trabajo, mientras que el 13% continúo conservando su trabajo. Durante la pandemia la inserción laboral de los egresados del año 2018 fue que del 100% solo el 70% logro reinsertarse gradualmente al mercado laboral, mientras que el 30% continuaba desempleado hasta el momento de la encuesta. Así mismo, antes de la pandemia el 72% de los egresados trabajaban en empresas particulares principalmente en hoteles y con contrato a plazo fijo o determinado, ahora esta cifra durante la pandemia bajo al 41% los que se encuentran trabajando como empleados de empresa particular, pero en otros sectores que son ajenos al turismo y no tiene un contrato, es decir que trabajan en condiciones de informalidad sin beneficios laborales. Esto afecta al nivel de satisfacción del egresado sobre las condiciones de trabajo en su centro laboral, según el análisis realizado muestra que antes del COVID-19 los egresados se encontraban en un nivel satisfecho teniendo como promedio un 37%, y durante la pandemia este nivel se mantiene, pero el promedio desciende a un 29%, habiendo disminuido en 8 puntos porcentuales