14 research outputs found
Tgf-ß3, 17-ß estradiol ve bisphenol a’nın osteoblastlar üzerinde osteoprotegerin üretimine etkileri
Bone metabolism is a complicated and challenging issue in both physiological and pathological states. The homeostasis of the tissue is majorly being managed by the competing activities of osteoblasts and osteoclasts. Osteoprotegerin (OPG) is a decoy receptor for RANKL and it inhibits osteoclast differentiation by binding RANKL and being produced primarily by osteoblasts. The decrease in OPG level causes excessive osteoclast activation which results in high bone resorption that overcomes new bone formation. Therefore, it is important to understand the mechanism of OPG production and identify its regulators. In this study, it was aimed to address the effects of TGF-ß3, 17-ß estradiol and bisphenol A (BPA), an endocrine disrupter, on OPG production from osteoblasts. For this purpose, hfOB cells were treated with TGF-ß3, 17-ß estradiol and BPA for 48 hours both alone and in combinations. The effects of these agents were evaluated by sandwich-ELISA. The analysis showed that TGF-ß3 and 17-ß estradiol treatment causes an increase in OPG levels when used in combination. It was also discovered that BPA exhibits antagonistic effect on OPG production when used along with TGF-ß3 and 17-ß estradiol.Kemik metabolizması hem fizyolojik hem de patolojik durumlarda karmaşık ve zorlu bir konudur. Dokunun homeostazisi büyük oranda osteoblastların ve osteoklastların karşılıklı aktiviteleri ile idare edilmektedir. Osteoprotegerin (OPG), başlıca osteoblastlar tarafından üretilen ve RANKL ile bağlanarak osteoklast farklılaşmasının inhibe edilmesini sağlayan bir tuzak reseptördür. OPG seviyesindeki düşüş yoğun osteoklast aktivasyonuna ve dolayısı ile yeni kemik yapımını aşan miktarda kemik yıkımına sebep olmaktadır. Bu nedenle OPG üretim mekanizmasını anlamak ve OPG’nin düzenleyicilerini identifiye etmek önem arz etmektedir. Bu çalışmada TGF-ß3, 17-ß estradiol ve bir endokrin bozucu olan bisfenol A’nın (BPA) osteoblastlardan OPG üretimine etkilerinin belirlenmesi amaçlandı. Bu amaçla hfOB hücrelerine TGF-ß3, 17-ß estradiol ve BPA 48 saat boyunca tek başlarına ve kombinasyon halinde uygulandı. Bu faktörlerin etkileri sandviç ELISA yöntemi ile değerlendirildi. Yapılan analizde TGF-ß3 ve 17-ß estradiolün kombinasyon halinde kullanımının OPG seviyelerinde artış sağladığı belirlendi. Ayrıca, çalışmada BPA’nın OPG üretimi üzerine antagonistik etkilerini TGF-ß3 ve 17-ß estradiol ile birlikte uygulandığında gösterdiği gözlendi
Sığır yağ dokusundan izole edilen mezenkimal kök hücrelerden farklılaştırılan nörosferlerde Sox2, ß-III tubulin ve nestin ekspresyonlarının immunfloresan boyama yöntemi ile incelenmesi
Stem cell therapy can be an advantageous tool for non treatable diseases and has become a theme research for a
better solution to many neurodegenerative cases. Despite of being very common in pet animals and equines in the
field of veterinary medicine; stem cell based practises in bovines yet remain very limited. In the following study,
Bovine adipose derived stem cells (BASCs) were isolated and differentiated into neurospheres. The potential
expressions of neuron-specific markers β-III Tubulin, Nestin and Sox2 were demonstrated by
immunofluorescence staining on these neurospheres. The outcomes of the study may provide a better
understanding to the neurogenic potential of BASCs and can be a footstep for developing new therapeutical
approaches for neurodegenerative diseases and syndroms in bovines.Kök hücre tedavisi, pek çok tedavisi olmayan hastalıkta olduğu gibi çoğu nörodejeneratif hastalık ve sendromda
da daha iyi tedavi protokollerinin geliştirilmesi için önemli bir çalışma alanı haline gelmiştir. Kök hücrelerin klinik
kullanımı pet hayvanları ve atlarda her ne kadar yaygınlaşmaya başlasa da sığırlarda kök hücre kullanımı hala
oldukça sınırlıdır. Bu çalışmada sığır yağ dokusu kaynaklı mezenkimal kök hücreler izole edilmiş ve bu hücrelerden
nörosfereldesi gerçekleştirilmiştir. Elde edilen nörosferlerin nöronspresifik belirteçler olan ß-III Tubulin, Nestin
ve Sox2 ekspresyonları immunfloresan boyama tekniği ile değerlendirilmiştir. Çalışmadan elde edilecek sonuçlar
sığır yağ dokusu kaynaklı mezenkimal kök hücrelerin nörojenik potansiyelinin daha iyi anlaşılması açısından
önemli olmakla birlikte bu sonuçlar sığırlarda nörojenik defektlerde kullanılabilecek potansiyel tedavi
yaklaşımlarının geliştirilmesi hususunda da yol gösterici olacaktır
Effect of mixing water types on the timedependent zeta potential of Portland cement paste
The measurement of zeta potential (ZP) has
important applications in a wide range of industries
including ceramics, pharmaceuticals, medicine, mineral
processing, electronics, cement industry and water treatment.
It
provides
new information on cement
hydration,
gel
structure
formation and the effects of chemical and
mineral
admixtures.
In this study,
ZP and pH measurements
of Portland
cement
suspension prepared
at wt %
1
cement/water
ratio
in the presence
of four different
types
of
waters,
i.e.,
pure
water,
tap
water,
and salted
(NaCl and
CaCl
) water, were carried out depending on the time.
Also, vicat tests of Portland cement pastes prepared at a
water-to-cement ratio of 0.34 were performed. After the
vicat tests, X-ray diffraction analysis and scanning electron
microscopy
investigations
were
performed on the
samples.
The most important result
obtained from
this
study
is that setting
time and time-dependent
ZP values
of
Portland
cement
paste
have
different
values
depending
on
the used mixing
water
type. Among
the water
types,
water
with CaCl
2
gives the lowest ZP as absolute value, so
this leads to minimum initial and final setting times for
the cement paste prepared with this type of water.
At yağ dokusu kaynaklı mezenkimal kök hücrelerin izolasyonu ve çoklu farklılaştırması
Mesenchymal stem cells (MSCs) have become a potent source for cell therapy due their inherent properties of
self-renewal and ability to undergo unlimited divisions in the field of regenerative medicine. In this study, equine
adipose tissue stem cells (EASCs) have been evaluated on the basis of their morphology, proliferation potential
and multilineage differentiation capabilities for their future usage in cell therapy. The cells were further
differentiated into osteogenic and adipogenic cell lineages as well as into adipose derived neurospheres to ensure
the stemness of propagated cells. In our study, we further successfully cultured the neurosphere derived cells
which were cultured from neurospheres after enzymatic dissociation. The study exhibits that EASCs offer a
suitable choice for cellular regenerative therapy in equines. Nonetheless, there is a still need to molecular
characterization of EASCs in order to establish a standard practice in equine medicine.Mezenkimal kök hücreler kendilerini yenileyebilme ve sınırsız bölünebilme kabiliyetlerinin vasıtasıyla rejeneratif
tıp alanında etkili bir kaynak haline gelmiştir. Bu çalışmada at yağ dokusu kaynaklı mezenkimal kök hücreler
(EASCs) gelecekte hücresel tedavilerde kullanılabilirliği adına, morfolojileri ve çoklu farklılaşma kabiliyetleri
bakımından değerlendirmeye alınmıştır. Elde edilen hücrelerin kök hücre özelliğini kesinleştirmek için hücreler
osteojenik ve adipojenik farklılaştırmaya tabii tutulmuş ve nörosfer farklılaştırması yapılmıştır. Bunun yanı sıra,
çalışmada elde edilen nörosferlerin enzimatik olarak çözülümünden sonra elde edilen nörosfer kaynaklı hücreler
kültüre edilmiştir. Çalışma at yağ dokusu kaynaklı kök hücrelerin atlarda rejeneratif tıp için uygun bir seçim
olabileceğini öne sürmektedir. Fakat at hekimliğinde pratik uygulama için bir standardın oluşturulmasından önce
daha detaylı moleküler karakterizasyon çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır
Potential canditates on optimization of osteogenic differentiation of amniotic fluid derived stem cells: TGF-ß3, 17ß-estradiol and
Kemik doku, organik ve inorganik maddelerden oluĢan kompleks bir dokudur.
Hormonlar, büyüme faktörleri, sitokinler, iz elementler gibi birçok unsurun etki
gösterdiği kemik dokuda 100‟ün üzerinde hastalık ve sendrom tanımlanmıĢtır. Her
biri karmaĢık ve farklı yaklaĢımlar gerektiren bu hastalıklar, kemik rejenerasyonu ile
ilgili giriĢimlere ihtiyaç duyan bireylerde yenilikçi hücresel tedavi yaklaĢımlarında
problemlere sebep olabilecek potansiyeldedir. ÇalıĢmada osteoblast hücre hattı olan
hfOB hücreleri üzerinde TGF-ß3 ve 17ß-estradiol kullanarak kemik
metabolizmasında önemli role sahip olan osteoprotegerin (OPG) proteinin üretimi
arttırılarak yüksek seviyede OPG içeren koĢullandırılmıĢ medyum (KM) elde edildi.
Elde edilen yüksek seviyede OPG içeren KM‟nin yanı sıra TGF-ß3, 17ß-estradiol ve
standart hfOB KM kullanılarak amniyotik sıvı kaynaklı kök hücrelerde (ASKKH)
osteojenik farklılaĢtırma çalıĢmaları yapıldı. On dört ve yirmi bir günlük
farklılaĢtırma çalıĢmalarının ardından hücreler real-time PCR yöntemi ile osteojenik
belirteçler olan SPP1, RUNX2, COL1 ve DCN gen ifadeleri bakımından incelendi.
Hücrelerde ayrıca Alizarin Red S boyamasının sayısal değerlendirmesi yapılarak
kalsiyum birikimi seviyeleri belirlendi. Elde edilen veriler 17ß-estradiolün
ASKKH‟leri hızla osteojenik farklılaĢmanın ileri safhalarına taĢıdığını ve
mineralizasyonu arttırdığını gösterdi. Öte yandan TGF-ß3 ve OPG‟nin ise hücrelerin
daha uzun süre erken osteoblastogenezis safhasında kalmasına yardımcı olduğu ve
hücrelerde mineralizasyon miktarını düĢük seviyelerde tuttuğu görüldü. Daha hızlı
kemikleĢme ve yüksek oranda mineralizasyonun amaçlandığı durumlarda 17ßestradiol daha baĢarılı sonuçlar vaat ederken hücrelerin erken osteoblastogenezis
safhasında tutulmasının fayda sağlayacağı veya ekstansif mineralizasyonun sorun
yaratacağı durumlarda ise TGF-ß3 ve OPG‟nin daha yararlı olabileceği
düĢünülmektedir. ÇalıĢmadan elde edilen veriler diğer erken ve geç osteogenezis
belirteçlerinden elde edilecek veriler ile zenginleĢtirilmeli; belirlenecek farklı zaman
aralıkları ile hücrelerin osteogenezisin hangi aĢamasında ne kadar süre ile kaldığı
belirlenmeli ve elde edilecek sonuçlar in vivo çalıĢmalar ile test edilmelidir.Bone is a complex tissue which comprises of both organic and inorganic substances.
There are numerous factors known to effect the tissue like hormones, growth factors,
cytokins, trace elements, etc. and over 100 diseases and syndroms had been
identified related with the the tissue. These pathological states which require comlex
and unique treatments, have the potential to stimuate severe adverse effects in
innovative cellular therapy approaches. In the study, production of osteoprotegerin
(OPG), a very important protein for bone metabolism, is promoted in osteoblast cell
line hfOB cells under the influence of TGF-ß3 and 17ß-estradiol and the condition
mediums (CM) were collected as OPG rich CM. Amniotic fluid derived stem cells
(AFSCs) were differentiated into osteogenic lineage using OPG rich CM, TGF-ß3,
17ß-estradiol and standart hfOB CM. The cells were analysed with real-time PCR
after 14 and 21 day differentiations for gene expressions of osteogenic markers
SPP1, RUNX2, COL1 and DCN. Furthermore, Alizarin Red S quantification were
performed on differentiated cells to determine their calcium deposition levels. The
data suggested that, 17ß-estradiol hastens the osteogenic differentiation progress and
helps cells to reach late osteogenesis rather quickly while also augmenting the
mineralisation of cells. In other respects, TGF-ß3 and OPG assists cells to stay in
early osteoblastogenesis stage for a longer period and keeps mineralisation in low
levels. In circumstances that enhanced bone formation and greater mineralisation is
intended, 17ß-estradiol offers promising results while TGF-ß3 and OPG seems to be
more prefferable in situations which extensive mineralisation is undesirable and use
of early osteoblastogenic cells would be beneficiary. Data from the study should be
further expanded with other early and late osteogenic markers and it also should be
determined how long the cells remain in which stage of osteogenesis by setting
different time intervals. Finally, the results of those studies should be tested with in
vivo studies
A=18 Çekirdekleri için Nükleer Enerji Seviyelerinin Hesaplanması
Bu çalısmada, nükleer kabuk modeli kullanılarak kütle numarası A=18 olan çekirdekler için nükleer enerji seviye durumları ve bunlara karsılık gelen enerji degerleri hesaplanmıstır. A=18 kütle numaralı çekirdekler olarak 18O ve 18F izobarları seçilmistir. Seçilen bu çekirdekler için nükleer kabuk modeli hesaplamaları hem m-scheme hem de JT-scheme yöntemleriyle yapılmıstır. Hesaplamalarda iki farklı iki-cisim etkilesmesi kullanılmıstır: Delta ve Wildenthal etkilesmeleri. Yapılan teorik hesaplama sonuçları deneysel verilerle karsılastırılmıs ve iyi bir uyum gösterdigi bulunmustur
Easy Isolation, Propagation, Characterization and Multilineage Differentiation of Equine Amniotic Fluid Derived Stem Cells
Easy harvesting and handy application of stem cells therapy want convenient and alternative source. Equine amniotic fluid derived mesenchymal stem cells make hope for scientists as of no ethical concern and of higher proliferation and differentiation potency. Equine AFSCs were isolated, cultured and propagated for characterization of potency of growth and multilineage differentiation study. Successful harvesting and optimum differentiation of equine AFSCs into osteogenic, adipogenic and neurospheres through this study could make a ground for their clinical application for various purposes. Further extensive and comprehensive molecular studies are important to conclude the precious procedures for clinical approach of amniotic fluid derived stem cells.İzolasyon ve uygulama kolaylığı açısından kök hücre tedavisi alanında uygun bir alternatif hücre kaynağı gerekmektedir. At amniyotik sıvı kaynaklı kök hücreler (AASKH) proliferasyon kabiliyetleri, yüksek farklılaşma kabiliyetleri ve izolasyonunda etik sorunların olmaması bakımından bilim insanları için ön plana çıkmaktadır. Çalışmada at amniyotik sıvı kaynaklı kök hücreler izole edilmiş, kültüre edilmiş ve karakterizasyonu, çoğalma kabiliyetleri ve çoklu farklılaşma potansiyelleri incelenmiştir. AASKH’lerin başarılı izolasyonunun ardından bu hücrelerin osteojenik, adipojenik farklılaştırma ve nörosfer oluşturma bakımından optimal özellikler göstermesi bu hücre tipini birçok amaç için yapılacak klinik uygulamalarda uygun bir aday haline getirmektedir. AASKH’lerin klinik uygulamalarda kullanılabilirliğini görebilmek adına bu hücre tipi hakkında yapılacak daha detaylı moleküler çalışmalar yol gösterici olacaktır
Composite clinoptilolite/PCL-PEG-PCL scaffolds for bone regeneration: In vitro and in vivo evaluation
In this study, clinoptilolite (CLN) was employed as a reinforcement in a polymer-based composite scaffold in bone tissue engineering and evaluated in vivo for the first time. Highly porous, mechanically stable, and osteogenic CLN/PCL-PEG-PCL (CLN/PCEC) scaffolds were fabricated with modified particulate leaching/compression molding technique with varying CLN contents. We hypothesized that CLN reinforcement in a composite scaffold will improve bone regeneration and promote repair. Therefore, the scaffolds were analyzed for compressive strength, biodegradation, biocompatibility, and induction of osteogenic differentiation in vitro. CLN inclusion in PC-10 (10% w/w) and PC-20 (20% w/w) scaffolds revealed 54.7% and 53.4% porosity, higher dry (0.62 and 0.76 MPa), and wet (0.37 and 0.45 MPa) compressive strength, greater cellular adhesion, alkaline phosphatase activity (2.20 and 2.82 mg/g(DNA)/min), and intracellular calcium concentration (122.44 and 243.24 g Ca/mg(DNA)). The scaffolds were evaluated in a unicortical bone defect at anterior aspect of proximal tibia of adult rabbits 4 and 8 weeks postimplantation. Similar to in vitro results, CLN-containing scaffolds led to efficient regeneration of bone in a dose-dependent manner. PC-20 demonstrated highest quality of bone union, cortex development, and bone-scaffold interaction at the defect site. Therefore, higher CLN content in PC-20 permitted robust remodeling whereas pure PCEC (PC-0) scaffolds displayed fibrous tissue formation. Consequently, CLN was proven to be a potent reinforcement in terms of promoting mechanical, physical, and biological properties of polymer-based scaffolds in a more economical, easy-to-handle, and reproducible approach
Sex specific knee joint soft tissue mineralization with Fibrillin-1 mutation in male Tight Skin mice.
Articular soft tissue mineralization and ossification are clear pathological signs of osteoarthritis joints. However their molecular and cellular aetiologies remain largely unknown. TGF-β family members are known contributors to both pathological ossification and osteoarthritis development. In this study, we used a Fibrillin-1 mutant mouse, the Tight Skin mouse (TSK), to define the detrimental effects of abnormal Fbn1 in TSK mice and known high TGF-β activity in joint pathology such as articular soft tissue mineralization and ossification. Knee joints of male and Female TSK and Wild-type (WT) littermates were analysed my micro-CT imaging and histology for articular soft tissue pathologies, as well as OA severity. Both aged (10, 26, 35 and 52wks) and following in vivo non-invasive repetitive joint overloading were used. We find that male TSK mice develop spontaneous soft tissue ossification from 26wks of age, followed by increased osteoarthritis at 1 year-old. In addition, knee joint overloading induced ligament and meniscal mineralisation and ossification in both WT and TSK male mice, but were significantly more severe in TSK knees, including ossification of the patella ligament and synovial lining. In contrast, female TSK knees did not develop more severe soft tissue mineralisation compared to littermate WT mice in neither aged nor overloaded knees. We conclude that Fbn1 mutation, and possibly overactive TGF-β activity in TSK mice, induce articular soft tissue ossification and osteoarthritis in a sex-specific manner. Further studies are needed to confirm the specific signalling involved and the relative protection from female mice from such pathologies