88 research outputs found

    Görsel Destek ile Öğretilen Eşzamanlı İpucuyla Öğretimin Annelerin Otizmli Çocuklarına Beceri Öğretmelerindeki Etkililiği

    Get PDF
    Only teaching in schools is not enough for individuals with developmental disabilities for them to be independent in the society. For this reason, the present study has four purposes(a) Can the mothers implement simultaneous prompting reliably which was taught to them via visual supports?, (b)Can children with developmental disabilities acquire the target skills which were taught by their mothers?, (c) Can mothers and children with developmental disabilities maintain and generalize the acquired skills during the study?, and (d) What are the opinions of mothers regarding the teaching method and the study? In order to reach these purposes, a multiple probe design across participants was used in the study with four children and their mothers. After conducting the study at the homes of the participants, it was seen that mothers reliably implemented simultaneous prompting which was taught via a training CD, besides, children with developmental disabilities acquired the target skills which were taught by their mothers in the study.Gelişimsel yetersizliği olan bireylerin toplum içinde bağımsız yaşantılar sürdürebilmeleri için sadece okulda yapılan eğitim-öğretim yeterli olmamaktadır. Bu nedenle bu çalışmanın dört amacı bulunmaktadır: (a) Kendilerine CD aracılığıyla eşzamanlı ipucuyla öğretim yöntemi öğretilen anneler yöntemi güvenilir olarak kullanabilecekler mi?, (b) Gelişimsel yetersizliği olan çocuklar kendilerine öğretilen becerileri öğrenebilecekler mi?, (c) Çalışmaya katılan anneler ve çocukları öğrendikleri becerileri öğretim tamamlandıktan sonra da sürdürebilecekler ve genelleyebilecekler mi? ve (d) Çalışmaya katılan annelerin yönteme ve çalışmaya ilişkin görüşleri nedir? Bu amaçları gerçekleştirebilmek üzere deneklerarası yoklama evreli çoklu yoklama modeli kullanılarak dört anne ve çocuğuyla çalışılmıştır. Katılımcıların evlerinde gerçekleştirilen uygulamalar sonucunda annelerin kendilerine CD aracılığıyla öğretilen eşzamanlı ipucuyla öğretim yöntemini güvenilir bir biçimde uygulayabildikleri ve gelişimsel yetersizliği olan çocuklarının da annelerinin öğrettiği hedef becerileri öğrendikleri görülmüştür

    Antisosyal Davranışları Önlemeye Yönelik “Başarıya İlk Adım Programı” Türkçe Versiyonu’nun Etkililiği

    Get PDF
    The purpose of this study was to examine the effectiveness of the Turkish version of the First Step to Success (TFSS) early intervention program on problem behaviors, social skills, and academic competence of at-risk students for antisocial behaviors in Turkey. Participants consisted of a total number of 102 students (53 students in experimental and 49 students in control group) and experimental group students’ teachers and mothers. Experimental group students were subjected to implementation of TFSS while control group students were not. Results revealed significant differences between the scores of two groups on problem behaviors and social skills. Moreover, significant decreases in experimental group students’ problem behavior scores and significant increases in their social skills and academic competence scores were observed. High levels of satisfaction were reported by experimental group students’ teachers and mothers. Results are being discussed.Bu çalışmanın amacı, Başarıya İlk Adım Programı Türkçe Versiyonu’nun (BİA-TV) antisosyal davranışlar açısından riskli olan öğrencilerin problem davranışları, sosyal becerileri ve akademik yeterlilikleri üzerindeki etkililiğini incelemektir. Çalışma 53’ü deney ve 49’u kontrol grubunda olmak üzere 31’i anasınıfından 37 birinci sınıf ve 34’ü ikinci sınıftan 102 öğrenciyle gerçekleştirilmiştir. Deney grubu öğrencileri ile BİA-AV programı uygulanırken, kontrol grubu ile herhangi bir uygulama gerçekleştirilmemiştir. Bulgular iki grubun problem davranışları ve sosyal beceri puanları arasında anlamlı farklılıklar olduğunu göstermiştir. Programın deney grubu öğrencilerinin problem davranışlarında anlamlı düşüşe, sosyal beceri ve akademik yeterlilik puanlarında anlamlı artışa yol açtığı gözlenmiştir. Katılımcıların öğretmenleri ve annelerinin memnuniyet düzeyleri yüksek bulunmuştur. Bulgular tartışılmıştır

    Does Al2O3 airborne particle abrasion improve repair bond strength of universal adhesives to aged and non-aged nanocomposites?

    Full text link
    This study investigated the effect of universal adhesives on the resin composite–composite adhesion for immediate and aged repair with and without air-borne particle abrasion. Composite resin specimens were fabricated by placing multiple increments of resin composite (Clearfil Majesty Posterior) into cylindrical cavities (diameter: 4 mm, height: 2 mm) and photo-polymerized. Specimens (N = 720) were randomly assigned to 4 groups (fresh dry specimens, 24 h and 6 months water storage and thermocycled). These four main groups (n = 180) were further assigned to 2 groups (n = 90) according to the surface conditioning procedures; (a) Al2O3 air-abrasion and (b) No air-abrasion. Then, all subgroups were divided into six subgroups due to the adhesive procedures (a) All Bond Universal: AB (Bisco Inc.), (b) Monobond Plus: MP (Ivoclar Vivadent), (c) G-Premio Bond: GP (GC), Gluma Bond Universal: GB (Heraus Kulzer), Clearfil Universal Bond: CU (Kuraray), Clearfil Universal Bond Quick: SK (Kuraray). All bonding systems were applied according to the manufacturer’s instructions and new composite blocks were bonded to the specimens for shear bond strength testing at the Universal Testing Machine (0.5 mm/min). Al2O3 air-abraded groups showed significantly higher bond strength values compared to non-treated groups (p < 0.0001). CU and SK groups showed higher bond strength values and the worst values were observed for the groups of MP. Conditioning with Al2O3 air-abrasion and silane in universal adhesives improves the bond strength of universal adhesives in composite repair

    Capability of an ultrasonic system to detect very early caries lesions on human enamel

    Get PDF
    The purpose of this investigation was to determine if changes in dental enamel with 20 micron depth incipient carious lesion could be detected by an ultrasonic system (US). Natural (unground, unpolished) lesions were produced on human enamel by using a microbial caries model. Specimens with lesions were analyzed using Ultrasonic system (US) as test method, Quantitative-Light Induced Fluorescence (QLF) and Confocal Laser Scanning Microscopy (CLSM) as gold standards. It was found that both ultrasound and QLF could not detect these very early lesions (mean lesion depth: 18.89 μm) created in vitro in the microbial caries model

    Proširenost virusa virusnog proljeva u tkivima spolnog sustava goveda.

    Get PDF
    In this study, the cellular localisation and distribution of BVD viral antigens in genital system tissues were investigated in 65 non-pregnant dairy cows and in 65 bulls. For this study genital system tissue samples, taken from slaughtered bulls with no pathological lesions and from females having reproductive problems, were marked using the immunoperoxidase method on their paraffin sections. BVD viral antigens were determined in 15 of the 65 non-pregnant dairy cows (consistent with cell culture results) using the indirect immunoperoxidase method. BVD viral antigens were present in macrophage-like cells in the stroma of the ovaries and uterus. No BVD viral antigens were observed in the samples of testicles, epididymis, vesicula seminalis, or prostate in the male animals. In all animals, including BVDV-positive ones, no pathologic lesions were observed, except periodically non-specific subepithelial or stromal mononuclear cell infiltrations. Most of these cells were seen to be formed by lymphocytes and macrophages.Istražena je lokalizacija i proširenost antigena virusa virusnog proljeva goveda u tkivima spolnog sustava 65 negravidnih mliječnih krava i 65 bikova. U tu svrhu rabljen je imunoperoksidazni test na histološkim rezovima tkiva. Tom metodom pretraženi su uzorci tkiva spolnih organa uzeti od zdravih zaklanih bikova te krava s reprodukcijskim poremećajima. Virusni antigeni dokazani su u 15 od 65 krava (sukladno s uzgojem virusa na staničnoj kulturi). Antigeni su bili prisutni u makrofagima sličnim stanicama unutar strome jajnika i maternice. Virusni antigeni nisu dokazani u uzorcima tkiva testisa, epididimisa, sjemene vrećice i prostate bikova. U pretraženih životinja, uključujući i one pozitivne na virus, nisu zabilježene patološke promjene, osim povremenih nespecifičnih subepitelijalnih ili stromalnih mononuklearnih infiltracija limfocitima i makrofagima

    Türkiye'de halk danslarının ticarileştirilmesi

    No full text
    Günümüzde popüler kültürün etkisini her alanda görmekteyiz. Kitle iletişim araçlarının artmasıyla birlikte paralellik gösteren bu etki halk danslarının ticarileştirilmesinde de başrol oynamıştır. Kültür endüstrisinde pazar payı oluşturmaya çalışan halk dansları camiası, kendi seyirci kitlesini oluşturmuş, pazarlama stratejileri üretmiş ve halk danslarını popüler kültürün bir ürünü haline getirmiştir. Bu konuda milli repertuar oluşturmaya yönelik çalışmalara yönelik korumacı söylemler zamanla etkisini yitirmiş, uygulamadaki çeşitlilik ve denetimsizlik Türkiye’de halk danslarının dönüşümüne neden olmuştur. Ülkemizdeki yerel dans kültürlerini temsil eden toplulukların anlık performanslarının değerlendirildiği yarışmalar bir dönem büyük izleyici kitlesinin ilgisini çekerken, pek çok popüler kültür ürününde görüldüğü gibi hızlıca tüketilmiş ve günümüzde yalnızca çok dar bir kesimi ilgilendirir hale gelmiştir. Bu kesim, yarışmacılar, yakınları, müzisyenler, kostümcüler ve eğitmenlerden oluşur. Bu ortamda icra edilen danslar değerlendirme kriterleri yoluyla bir denetime tabidir. Ancak bunun dışında kalan alanlar, yani örgün eğitimdeki halk oyunları faaliyetleri, turistik gösteriler, dernek faaliyetleri ve profesyonel topluluklar denetimin olmadığı ve dolayısıyla dönüşümün hızla gerçekleştiği yerler olmuştur. Bu denetimsizliğin yanı sıra popüler kültür araçlarının çoğalması ve sosyal medya olanaklarının artması halk danslarını meslek olarak seçenlere büyük kolaylıklar sağlamıştır. Ancak bu meslek dalı bir meslek odası birliği bulunmayan, diploma gerektirmeyen, kimi zaman sigortasız çalışılan, muğlak bir pazar payı bulunan, tam bir tanımı olmayan bir iştir. Başka bir meslek dalının yanı sıra kısmi zamanlı olarak icra edilebilir. Bir dönem sıklıkla millilik vurgusu yapılan halk dansları dağarından para kazanmaya çalışan bir kesim böyle denetimsiz bir ortam içerisinde dansları metalaştırmıştır. Danslar artık tecimseldir, alınıp satıldığı oranda değerlidir. Türk halk danslarının ticarileştirilme süreci tez çalışmamızda üç kırılma noktası ile özetlenmiştir. İlk olarak 1950’li yıllarda Yapı ve Kredi Bankası’nın girişimiyle derleme çalışmaları başlatıldı ve bunların sonucu olarak İstanbul’da halk oyunları yarışmaları düzenlendi (bir amacı da bankanın reklamını yapmaktı.) 1975 yılında Devlet Halk Dansları Topluluğu kuruldu (böylelikle halk dansları diğer sanat dalları karşısında profesyonel bir değer kazandı.) 1999 yılında özel bir sektör girişimi olarak Sultans Of The Dance profesyonel topluluğu ile birlikte halk dansları bir meslek dalı olarak yaygın bir şekilde kabul edildi. Kültür endüstrisi içinde dans sanatının dünyadaki değişimi New York City Ballet Topluluğu, Azerbaycan Devlet Halk Dansları Topluluğu ve Moisiyev Dans Topluluğu (Rusya) üzerinden değerlendirilirken, Türkiye’de halk danslarındaki dönüşüm Sultans of the Dance Topluluğu (ilerleyen süreçte Anadolu Ateşi Topluluğu) özelinde incelenmiştir. Dünyada var olan profesyonel toplulukları takip ve taklit ederek yola çıkan ülkemizdeki profesyonel topluluklar kültür endüstrisinin pazar payında dahi kendine çok az yer bulmaktadır.Nowadays, we can see the effect of popular culture in every field. This effect, which shows parallelism with the increase in mass media tools, has played the main role in the commercialism of public dances. The community of folk dances, which tries to form the market share in the industry of culture, has created its own audience, has come up with marketing strategies and has made folk dance a product of popular culture. Conservative discourses on the efforts to create a national repertoire have lost their influence over time. Diversity in implementation and lack of have led the transformation of folk dances in Turkey. Competitions in which instant performances of groups representing local dance cultures in our country were evaluated once attracted the attention of a large audience. However, as seen in many popular culture products, it was quickly consumed and today, is of interest to only a very narrow segment. This section consists of contestants, relatives, musicians, costumers and instructors. The dances performed in this environment are subject to an audit through evaluation criteria. However, the remaining areas, that is, the activities of folk dances in the formal education, touristic demonstrations, association activities and professional societies were the places where there was no control and thus the transformation took place rapidly. In addition to this unrestraint, increase of popular cultural tools and social media opportunities, has provided great convenience to those who choose folk dances as professions. However, this branch of profession is an unequaled job, which does not require a union or a diploma, is sometimes employed without insurance, and has a vague market share. It can be practiced part time as well as in another profession. For a certain period, a section that tried to make money from folk dances, which were emphasized nationally, commodified dances in such an unsupervised environment. The dances are now commercial, they are worth as much as they are bought and sold. The process of commercialization of Turkish folk dances is summarized in our thesis study with three breaking points. These breakpoints were initiated in the 1950s with the initiative of Yapı ve Kredi Bank and as a result, folk dance competitions were organized in Istanbul. (one purpose was to advertise the bank) In 1975, the State Folk Dance Society was founded (thus, folk dances gained a professional value in the face of other branches of art.) In 1999, as a private sector initiative with the professional community of Sultans of Dance, folk dance was widely accepted as a profession. The change of dance art in the world within the cultural industry has been evaluated through the New York City Ballet Society, the Azerbaijan State Folk Dance Ensemble and the Moisiyev Dance Company (Russia). Transformation of folk dances in Turkey was examined in context of Sultans of the Dance Community (Fire of Anatolia community in advancing process) Professional communities in our country, which set out to follow and imitate the professional communities in the world, find very little space even in the market share of the culture industry

    Mikrobiyal modelle hazırlanan mine çürük lezyonunun erken safhada teşhis edilmesinde ve remineralizasyonun belirlenmesinde çeşitli metotların etkinliklerinin değerlendirilmesi

    No full text
    Diş çürükleri, dişin sert dokularının enfeksiyöz hastalığıdır. Gelişmiş ülkelerde çürük görülme sıklığı ve yaygınlığındaki düşüş, erken tesbit metotları ve cihazların geliştirilmesine sebep olmuştur. Bu çalışmanın amacı in vitro mikrobiyal çürük modeli ile çürük lezyonu oluşturulan mine örneklerinde Kompüterize Tomografi (CT), Quantitative Light-Induced Fluorescence (QLF) ve Confocal Lazer Taramalı Mikroskop (CLSM) yöntemlerini, çok erken çürüklerin ve remineralizasyonlarının tespitinde değerlendirmektir. Bu amaçla 3 mm çapında hazırlanmış 64 adet mine örneği poliakrilik çubuklara monte edilmiştir. CT ve CLSM analizleri için 8 adet örnek baseline olarak saklanırken 56 örnekten baseline QLF görüntüsü elde edilmiştir. Daha sonra in vitro mikrobiyal çürük modeli kullanılarak erken safhada çürük lezyonları oluşturulmuştur. Oluşan çürük lezyon derinliğini kontrol amacıyla 2 adet örnek CLSM ile incelenmiş ve ortalama lezyon derinliği 38 µm olarak belirlenmiştir. Kalan 54 örneğin demineralizasyon CT ve QLF verileri elde edildikten sonra örnek yüzeylerinin yarısı aside dayanıklı cila ile örtülmüştür. Her grupda 18 adet örnek, rastgele olmak üzere 0, 300 ve 1100 ppm florür gruplarına dağıtılmış ve remineralizasyon uygulanmıştır. Remineralizasyon CT ve QLF verileri elde edildikten sonra örnekler ikiye ayrılmış ve CLSM ile lezyon derinliği, alanı ve toplam floresens kaybı açılarından analiz edilmiştir. CT baseline ve demineralizasyon arası fark bulunamazken, remineralizasyonda 0 ile 300 ve 0 ile 1100 grupları arasında fark tespit edilmiştir. QLF demineralizasyon ve baseline farkını belirleyemezken, demineralizasyon ve remineralizasyonda farkını belirlemiştir. CLSM demineralizasyon ve baseline arasındaki farkı belirlemiştir ancak demineralizasyon ve remineralizasyon arası farkı belirleyememiştir. Çalışmamız şartları altında, çok erken çürük lezyonların tesbitinde CT'nin üzerinde yoğun çalışmalar gerektiren bir metot olduğu sonucuna varılmıştır. SUMMARY Caries is an infectious disease of dental hard tissues. Decline of caries prevalence and incidence lead development of early detection methods and devices. Aim of study was to evaluate Computed Tomography (CT), Quantitative Light-Induced Fluorescence (QLF) and Confocal Laser Scanning Microscope (CLSM) on detection of early caries formed by in vitro microbial caries model and their remineralization. 64 enamel specimens, 3 mm in diameter, were prepared and mounted on polyacrylic rods. 8 specimens were kept as baseline for CT and CLSM analyses and QLF baseline data was obtained on 56 specimen. In vitro microbial caries model was processed to produce carious lesions on remained 56 specimens. In order to determine carious lesion depth, 2 specimens were dissected and evaluated on CLSM and mean lesion depth were 38 µm. Following demineralization datas obtained for CT and QLF analyses on remained 54 specimens, half of surfaces of specimens were sealed with acid resistant varnish. Specimens were randomly distributed into remineralization groups; 0, 300, 1100 ppm fluoride, each 18 specimens. Following remineralization datas for CT and QLF, specimens were dissected, analyzed for lesion depth, area and total fluorescence loss by CLSM. There wasn't significant difference between CT baseline and demineralization, whereas between remineralization groups 0-300 and 0-1100 had significant differences. QLF couldn't find difference between demineralization and baseline but difference between demineralization and remineralization. CLSM could differentiate difference between demineralization and baseline but difference between demineralization and remineralization. Under the conditions of this study CT method needs to work more to be used on detection of early carious lesions
    corecore