285 research outputs found

    The Importance of Water use under Climate Change effects in Semi-Arid Agricultural Areas

    Full text link
    Irresponsible use of water resources, hunger, drought, extinction of species, vegetation and soil destruction, pollution, global warming and climate change, the thinning of the ozone layer, the negative effects of greenhouse gases was the beginning of the process of global warming. Almost 90 percent of the irrigated agricultural production in our country is carried out by so-called wild irrigation flood irrigation method. To obtain abundant and high-quality forage from pastures, irrigation of this area is to solve the drainage problems, fertilization, weed the war and the various maintenance jobs are dependent on properly.With surface irrigation practices, fertile agricultural land becomes barren in the Southeastern Anatolian region. These lands are becoming agricultural production cannot be done in the future. Therefore, soil and agricultural production to continue in a healthy manner and informed water management practices must be done to protect the soil. The use of wastewater for this purpose irrigation, directing the arid areas of runoff, evaluating and storing rainwater farmers to promote modern irrigation methods, practices that save water and farmer training with consideration should be given to applications involving studies as to ensure its dissemination. We have to use irrigation water in our region with low rainfall. We must look for ways to benefit from rainwater. In this study, in order to ensure sustainable water management in our country under the influence of climate change on agricultural production, land and water use and it has consciously exploredin agriculture

    The Efficacy of Turkish Metropolitan Municipalities on Combatting Violence against Women within the International and National Legal Framework

    Get PDF
    Gender equality policies make women’s subordination visible in both private and public spaces in local governments. Local governments have important roles and policies, such as gender awareness-raising public meetings, promoting women’s participation in the labour force, and advocating for women’s empowerment. These seek to build gender-inclusive and democratic urban centres and municipalities. Failure to achieve these objectives lead to deepened inequalities between women and men during times of crisis. The effects of measures taken to contain the Covid-19 pandemic, including stay-at-home orders, lockdowns, temporary school closures, along with increasing unemployment rates, have made women\u27s private space open to male violence. Measures taken by the central government to combat rising cases of violence against women (VAW), in particular domestic violence, have not been sufficient. The aim of this study is to evaluate the policies of metropolitan municipalities to combat VAW within the international and national legal framework during the Covid-19 pandemic. This study shows to what extent thirty metropolitan municipalities in Turkey have taken measures for combatting VAW during Covid-19. The data is gathered by using the official websites of metropolitan municipalities, municipal council meeting records, activity reports, and strategic plans. This paper concludes that metropolitan municipalities’ efforts to combat VAW are not satisfactory, and the cooperation between these municipalities and central government should be strengthened to reduce VAW in Turkey

    30 Ekim 1983 Horasan- Narman Depremi (Ms=6.8) kırılma özelliklerinin telesismik sonlu-fay modellemesi yoluyla incelenmesi

    Get PDF
    06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.30 Ekim 1983 Horasan-Narman depremi (MS=6.8) Doğu Türkiye'de Kuzeydoğu Anadolu Fay Zonu üzerinde meydana gelmiştir. Birkaç sismoloji kurumu ve araştırmacılarca yapılan önceki nokta-kaynak dalga şekli analizleri faylanmanın KD-GB uzanımlı bir fay boyunca sol-yanal doğrultu atımlı olduğunu göstermiştir. Bu çalışma odaktan 28ove 92o arasında episantral uzaklıklarda yer alan 17 WWSSN (World Wide Standardised Seismograf Network) istasyonları tarafından kayıt edilmiş sayısallaştırılmış telesismik uzun-periyod P dalga şekillerini ve Kikuchi ve diğ. (2003) tarafından geliştirilmiş bir sonlu-fay ters çözüm yöntemi kullanarak sonlu-fay kayma dağılım modelinin bulunmasını amaçlamaktadır. Veri 1 sn aralıklarla örneklenmiş 0,01 ve 0,50 Hz köşe frekanslarında bant geçişli filtrelenmiştir. Depremin büyüklüğü ve sonlu-fay model parametrizasyonu dikkate alınarak 50 sn kayıt uzunluğu ters çözüm için seçilmiştir. Yöntem deprem kaynağının, doğrultu ve eğim boyunca eşit aralıklarla dağıtılmış ve kaynak parametreleri ve sonuçların uzaysal yorumu için referans grid noktasının (odak lokasyonu) önceki çalışmalardan alınarak tayin edildiği bir nokta-kaynak gridi ile temsil edilmesini gerektirmektedir. 45 km uzunluğunda ve 20 km genişliğinde bir model fay düzlemi doğrultu ve eğim boyunca sırasıyla 10 ve 5 nokta-kaynak kullanılarak tanımlanmıştır. Böylelikle nokta-kaynak aralıkları eşit ve 5 km'dir. Odak derinliği 16 km alınmasına rağmen hem AFAD hem de ISC tarafından hesaplanmış episantr lokasyonları kırılmanın hangi yöne yayılmasının verice öncellendiğini araştırmak için ters çözümlerde denenmiştir. AFAD lokasyonunun (KD'ya tek taraflı kırılma yayılımının) veriyi daha iyi açıkladığı görülmüş ve kırılma başlangıç ve nokta-kaynak gridi üzerinde referans noktası olarak kullanılmıştır. Pınar (1995) tarafından verilen kaynak parametreleri model fay düzleminin başlangıç doğrultu (231o), eğim (80o) ve rake açısı (21o) değerleri olarak seçilmiştir. Ters çözüm sonuçları kırılmanın küçük bir ters faylanma bileşenli sol-yanal doğrultu atımlı faylanma ve çoğunlukla derinde olduğunu, doğrultu boyunca yan yana yerleşmiş iki pürüzün yenilmesi ile kontrol edildiğini ve 15 km GB'ya ve 30 km de KD'ya yayıldığını önermektedir. Büyük olan GB'daki ve 20 km x 10 km kırılma alanlı pürüz yaklaşık 3,5 m'lik en büyük kaymaya sahiptir ve kırılması esas olarak odağın GB'sında kalmaktadır. Odağın KD'daki pürüz 3 m'lik en büyük kayma ile 15 km x 10 km'lik bir kırılma alanını örtmektedir. Kırılma modeli tüm fay boyunca normal faylanma bileşenli 0,5-1,5 m'lik bir sığ kaymayı gerektirmektedir. Bu sonuç kırılma boyunca karşılaştırılabilir yer değiştirme genliğinde yüzey kırıkları gözlemi ile uyumlu olmasına rağmen normal kayma bileşeni beklenmedik olarak düşünülmüş ve uzun periyod verilerin düşük çözünürlülüğü ile ilişkilendirilmiştir. Kırılma modeli için hesaplanan sismik moment 4,4 x 1019 Nm'dir (Mw=7.0) ve nokta-kaynak modellemelerindeki önceki hesaplamalara göre küçük bir miktar daha büyüktür.The October 30, 1983 Horasan-Narman earthquake (MS=6.8) occurred along the Northeast Anatolian Fault Zone in Eastern Turkey. Previous point-source waveform analysis by several seismological organisations and researchers have indicated that the faulting was left-lateral strike-slip along a fault striking NE-SW. The present study aims to obtain a finite-fault slip distribution model of the earthquake using the long period digiticised teleseismic P waveforms recorded at 17 WWSSN (World Wide Standardised Seismograf Network) stations with epicentral distances of between 28oand 92o from the focus by applying a finite-fault inversion methodology developed by Kikuchi et al. (2003). The data have been sampled at 1 s interval and band-pass filtered at corner frequencies of 0,01 and 0,50 Hz. A record length of 50 s has been selected for the inversion regarding the magnitude of the earthquake and the finite-fault model parametrisations. The methodology requires the source of the earthquake to be represented by a grid of point sources distributed evenly along both strike and dip direction with assigned source parameters taken from the previous point-source studies and a reference grid-point (the hypocentral location) for spatial interpretation of the results. A model fault plane, with 45 km in length and 20 km in width is defined using a point-source grid of 10 and 5 point-sources along the strike and dip, respectively. Thus the point source intervals are equal and 5 km. Though the hypocentral depth has been assigned as 16 km the epicentral locations estimated by both AFAD (Prime Ministry Disaster&Emergency Management Authority) and ISC (International Seismological Center) are tried in the inversion to investigate to which direction the rupture propagation is preferred by the data. It has been seen that the AFAD location (a unilateral rupture propagation toward northeast) better explains the data and used as the rupture initiation point and the reference point over the point-source grid. Several inversion runs also implemented for the initial source parameters of the point-source grid or model fault plane. The source parameters given by Pınar (1995) have been selected as initial strike (231o), dip (80o) and rake (21o) values of the model fault plane. The inversion results suggest that the rupture was left-lateral faulting with smaller thrusting component and mainly deep (deeper than 10 km), dominated by failure of two asperities located side by side along the strike and propagated 15 km to the southwest and 30 km to the northeast from the hypocenter. The larger asperity in the SW has a peak slip about 3,5 m and its rupture remains mainly southwest of the hypocentre with a rupture area of 20 km x 10 km. The asperity in northeast of the hypocenter covers a rupture area of 15 km x 10 km with a peak slip of about 3 m. The rupture model requires 0,5-1,5 m shallow slip with normal slip component all along the fault. Though this result is considered as consistent with the observation of the surface ruptures with comparable displacement amplitude along the rupture, normal slip component is unexpected and related to the low resolution of the long-period data. The total seismic moment calculated for the rupture model is 4,4 x 1019 Nm (Mw=7.0) which is slightly larger than the previous estimations of the point-source modelings

    PISA 2018 Okuma Becerileri Testinde Yer Alan Maddelerde Değişen Madde Fonksiyonunun İncelenmesi

    Get PDF
    This study aimed to conduct Differential Item Functioning (DIF) determination studies using different methods on items in the Program for International Student Assessment (PISA) 2018 reading test in Turkey and compare the performance of the methods used. In the analyses, considering the individualized test design, item packages in the same test(s) in the core, first-stage, and second-stage sections were used. The second package (Core RC2), second package (Stage 1-R12H), and third package (Stage 2-R23H) were selected for the core, first, and second stages, respectively. Three partially scored items in this package were excluded from the analysis, and 33 common items with score of 1-0 were included in the analysis. This study included 147 Turkish students who responded to package of items. The variables of gender (ST004D01T), school location (SC001Q01TA) and index of economic, cultural and social status (ESCS) were drawn from student- and school-scale data and combined with the items of the cognitive test. Prior to data analysis, the dataset was organized, missing data and outliers were examined, and the assumptions of the theories were tested. Within the scope of the study, the Mantel-Haenszel (MH), Logistic Regression (LR), SIBTEST, and Raju’s Area Measures methods were employed for two categorical variables, and the Generalized MH, Generalized LR, and Generalized Lord’s χ2 methods were used for three categorical variables. According to gender variables, two, four, and three items were found to show DIF in the MH, SIBTEST, and LR methods, respectively, whereas 17 items were found to display DIF according to the unsigned area test, and seven items were found to display DIF according to the signed area test in Raju’s Area Measures. According to the ESCS variable, two and one items manifested DIF in MH and LR, respectively, while 15 items were found to manifest DIF according to the unsigned area test and eight items manifested DIF according to the signed area test in Raju’s Area Measures. None of the items showed DIF when using the SIBTEST method. According to the school location variable, one, two and 28 item were found to show DIF in Generalized MH, Generalized LR and Generalized Lord’s χ2 method, respectively. The results of the study indicate that although the Classical Test Theory (CTT) -based- and Item Response Theory (IRT)- based DIF methods are compatible, they differ in the level of DIF. IRT- based methods detect more DIF items than CTT- based methods. Additionally, similar results were obtained using the Generalized MH and LR methods.Bu çalışmada, Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 2018 uygulaması Türkiye örneklemi okuma becerileri alt testindeki maddeler üzerinde farklı yöntemler kullanılarak Değişen Madde Fonksiyonu (DMF) çalışmalarının yürütülmesi ve kullanılan yöntemlerin performanslarının karşılaştırılması amaçlanmaktadır. Yapılan analizlerde, bireyselleştirilmiş test deseni göz önünde bulundurularak temel bölüm, birinci aşama ve ikinci aşama bölümlerinde aynı demette yer alan madde paketleri ele alınmıştır. Temel Bölüm, birinci aşama ve ikinci aşama için sırasıyla ikinci paket (Core RC2), ikinci paket (Stage1 - R12H) ve üçüncü paket (Stage 2 - R23H) seçilmiştir. Bu pakette kısmi puanlanan 3 madde analiz dışı bırakılmış ve 1-0 şeklinde puanlanan 33 ortak madde analize dahil edilmiştir. Çalışmaya Türkiye’de bu madde paketini yanıtlayan 147 öğrenci alınmıştır. Öğrenci ve okul ölçekleri verilerinden alt problemlerde çalışılacak olan cinsiyet (ST004D01T), okulun bulunduğu yerleşim bölgesi (SC001Q01TA) değişkenleri ve ekonomik, sosyal ve kültürel düzey indeksi (ESCS) alınarak bilişsel testin maddeleri ile birleştirilmiştir. Verilerin analizine başlamadan önce veri seti düzenlenmiştir, kayıp veri ve uç değerler incelemesinin ardından kuramların varsayımları test edilmiştir. Çalışma kapsamında iki kategorili değişkenler için Mantel Haenszel (MH), Lojistik Regresyon (LR), SIBTEST ve Raju’nun Alan Ölçüleri yöntemleri; üç kategorili değişkenler için ise Genelleştirilmiş MH, Genelleştirilmiş LR ve Genelleştirilmiş Lord’un χ2 yöntemleri kullanılmıştır. Cinsiyet değişkenine göre, MH, SIBTEST ve LR yönteminde sırasıyla iki, dört ve üç maddenin DMF içerdiğine ulaşılırken, Raju’nun Alan Ölçüleri yönteminde, işaretsiz alan testi sonucunda 17 ve işaretli alan testi sonucunda yedi maddenin DMF içerdiği tespit edilmiştir. ESCS değişkenine göre, MH ve LR yöntemlerinde sırasıyla iki ve bir maddenin DMF içerdiği tespit edilirken; Raju’nun Alan Ölçüleri yönteminde işaretsiz alan testi sonucunda 15 ve işaretli alan testi sonucunda sekiz maddenin DMF içerdiği belirlenmiştir. SIBTEST yönteminde ise DMF içeren madde tespit edilmemiştir. Okulun bulunduğu yerleşim bölgesi değişkenine göre, Genelleştirilmiş MH, Genelleştirilmiş LR ve Genelleştirilmiş Lord’un χ2 yönteminde sırasıyla bir, iki ve 28 maddenin DMF içerdiği belirlenmiştir. Araştırma sonucunda KTK ve MTK’ya dayalı yöntemler kendi içerisinde tutarlık gösterse de DMF düzeylerinde farklılık görülmüştür. MTK’ya dayalı yöntemlerde KTK’ya dayalı yöntemlere göre daha fazla madde DMF’li olarak tespit edilmiştir. Ek olarak Genelleştirilmiş MH ve Genelleştirilmiş LR yöntemlerinde ise benzer sonuçlar elde edilmiştir

    Bireyselleştirilmiş Öğretim Modeli Temelli Uzaktan Eğitimin Akademik Öğrenme Zamanı Üzerine Etkisi

    Get PDF
    The aim of this study was to examine the effect of personalized system of instruction used in the physical fitness unit of online secondary school physical education and sports lesson on academic learning time. The sample of the study was composed of a total of 31 6th graders who attended physical education lesson (experiment group: 15, control group: 16). In the study, data regarding academic learning time were retrieved by using “Academic Learning Time-Physical Education Systematic Observation Tool” which was developed by Parker (1989). Academic learning time was examined over two basic domains including context level and learner involvement level. Lessons were carried out online simultaneously by using personalized system of instruction in the experiment group and direct instruction in the control group. The study findings have shown that personalized system of instruction increases academic learning time significantly compared to direct instruction. While academic learning time was found as 41.99% in the lessons carried out by personalized system of instruction, it was found as 23.93% in the lessons taught by direct instruction. In conclusion, it can be stated that students show appropriate physical activity behavior in 41.99% of their total academic time throughout personalized system of instruction and in 23.93% of their total academic time with direct instruction.Bu araştırmanın amacı uzaktan eğitimle yürütülen ortaokul beden eğitimi ve spor dersi fiziksel uygunluk ünitesinde kullanılan bireyselleştirilmiş öğretim modelinin akademik öğrenme zamanına etkisini incelenmektir. Araştırmanın çalışma gurubunu 6. sınıfta beden eğitimi dersine katılan toplam 31 öğrenci (deney:15, kontrol:16) oluşturmaktadır. Araştırmada akademik öğrenme zamanına ilişkin bilgiler Parker (1989) tarafından geliştirilen “Beden Eğitiminde Akademik Öğrenme Zamanı Sistematik Gözlem Aracı” kullanılarak elde edilmiştir. Akademik öğrenme zamanı; ders ortamı-içeriği ve öğrenci katılımı olmak üzere iki temel alan üzerinden incelenmiştir. Deney grubunda dersler bireyselleştirilmiş öğretim modeli kullanılarak, kontrol grubunda ise doğrudan öğretim modeli kullanılarak uzaktan eş zamanlı yürütülmüştür. Araştırma bulguları bireyselleştirilmiş öğretim modelinin doğrudan öğretim modeline göre akademik öğrenme zamanını anlamlı düzeyde artırdığını göstermektedir. Bireyselleştirilmiş öğretim modeliyle yürütülen derslerde akademik öğrenme zamanı %41.99 iken, doğrudan öğretim modeliyle işlenen derslerde ise %23.93 bulunmuştur. Sonuç olarak bireyselleştirilmiş öğretim modeli ile eğitim alan öğrencilerin toplam ders zamanlarının %41.99’unda, doğrudan öğretim modeli ile eğitim alan öğrencilerin ise toplam ders zamanlarının %23.93’ünde uygun fiziksel aktivite davranışı içinde oldukları söylenebilir

    Comparison between magnesium sulfate and dexmedetomidine in controlled hypotension during functional endoscopic sinus surgery

    Get PDF
    AbstractBackground and objectivesIt is crucial to decrease bleeding during functional endoscopic sinus surgery. Our primary goal was to investigate the effects of magnesium sulfate and dexmedetomidine used for controlled hypotension on the visibility of the surgical site.Methods60 patients aged between 18 and 65 years were enrolled. In the magnesium sulfate group (Group M), patients were administered 40mg/kg magnesium sulfate in 100mL saline solution over 10min as the intravenous loading dose 10min before induction, with a subsequent 10–15μg/kg/h infusion during surgery. In the dexmedetomidine group (Group D), patients were administered 1μg/kg dexmedetomidine in 100mL saline solution as the loading dose 10min before surgery and 0.5–1μg/kg/h dexmedetomidine during surgery. Deliberate hypotension was defined as a mean arterial pressure of 60–70mmHg.ResultsBleeding score was significantly decreased in Group D (p=0.002). Mean arterial pressure values were significantly decreased in Group D compared to that in Group M, except for the initial stage, after induction and 5min after intubation (p<0.05). The number of patients who required nitroglycerine was significantly lower in Group D (p=0.01) and surgeon satisfaction was significantly increased in the same group (p=0.001). Aldrete recovery score ≥9 duration was significantly shorter in Group D (p=0.001). There was no difference between the two groups in terms of recovery room verbal numerical rating scale.ConclusionsDexmedetomidine can provide more effective controlled hypotension and thus contribute to improved visibility of the surgical site

    Isometric quadriceps exercises for patients with knee osteoarthritis: A randomized controlled trial comparing knee joint position flexion versus extension

    Get PDF
    Objective. To compare the effect of quadriceps isometric exercises performed in two different positions in addition to the combined physical therapy program on pain, stiffness, and physical function in patients with knee osteoarthritis (OA). Methods. A total of 30 patients with OA (age range 45 to 70 years) who were admitted to Istanbul Private Ekotom Medical Center, Department of Physical Medicine and Rehabilitation Outpatient Clinic, were included. The patients were randomly divided into two groups according to the type of performing the quadriceps isometric exercises as group 1 (performing in knee extension, n=14) and group 2 (performing in knee flexion, n=15). All patients also received a combined physical therapy program. Exercise protocols were applied six days a week for four weeks. The pain was evaluated using a 10 cm visual analog scale for pain (VAS) in rest and activity; pain, joint stiffness, and physical function were assessed using the Western Ontario and McMaster Universities Osteoarthritis Index (WOMAC). Results. A significant difference was found in the VAS and WOMAC scores of both groups in group comparisons (p < 0.05). When the groups were compared in terms of change values, a significant difference was found in the WOMAC stiffness score in favor of group I (p < 0.05). Discussion. It is possible to obtain positive results with quadriceps isometric exercises to reduce pain and joint stiffness and increase physical function in patients with knee OA. However, exercises performed in knee extension were found to be more effective in reducing joint stiffness

    Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmelerinde Sözleşme Risk Analizi Yaklaşımları

    Get PDF
    Kat karşılığı inşaat yapımı günümüz inşaat sektöründe oldukça yaygındır. Müteahhit ve arsa sahibi arasında imzalanan kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile tarafların yükümlülükleri ve hakları belirtilir. Bu çalışmada üç adet kat karşılığı inşaat sözleşmesinin; sözleşme sorumluluklarında risklerin dağılımı, risk grupları ve önem derecelerinin belirlenmesi ve İngiliz Local Government Task Force-Standart İnşaat Sözleşmeleri Klavuzu: Sözleşme Anahtar Özellikleri ve Bileşenleri Tabloları kullanılarak risk analizleri yapılmıştır. Tarafların sorumluluğunda olan işler ile bunları gerçekleştirememeleri durumunda ortaya çıkacak riskler tespit edilmiştir. Yapılan risk analizleri sonucunda müteahhitin arsa sahibine nazaran daha çok sorumluluğu olduğu ve sorumluluklarını yerine getirememesi durumunda daha çok risk altında olduğu saptanmıştır. Bundan dolayı müteahhitlik yapacak olan firmanın bir projenin sorumluluğunu yüklenmeden önce işin sözleşmesinin risk analizlerini yaparak ortaya çıkan sonuçlara göre karar vermesi daha doğru olacaktır

    Geçici Hiperglisemi anında Sevofluran ve Desfluranın Eritrosit Deformabilitesi Üzerine Etkilerinin Araştırılması

    Get PDF
    Aim: Micro and macrovascular complications due to long-term hyperglycemia are associated with increased mortality and morbidity. Erythrocytes exposed to hyperglycemia for a long time may cause morphological changes in erythrocytes such as decreased deformability and development of aggregation. As a result, complications such as shortening life span of erythrocytes, impairment of oxygen carrying capacity, tissue hypoxia may occur. In our study, we would like to investigate the effects of Sevoflurane and Desflurane on erythrocyte deformability during transient hyperglycemia. Materials and Methods: In this study, 30 male Wistar albino rats were used. The animals were randomly divided into five groups, each contained 6 rats: Diabetic control (group DC), diabetic hyperglycemia group (group DH), diabetic hyperglycemia group with desflurane (group DH-D), and diabetic hyperglycemia group with sevoflurane (group DH-S) groups. Another 6 rats without diabetes were assigned as control group (group C). Streptozotocin- induced diabetic rats were kept 6 weeks, then transient hyperglycemia was created, and the administration of sevoflurane and desflurane were performed. After 24 hours blood samples were obtained and deformability measurements were performed in erythrocyte suspensions containing Htc 5% in a PBS buffer. Results: Diabetes mellitus was found to increase relative resistance in the control group (p <0.0001). Acute hyperglycemia increased relative resistance in diabetes control, relatively. Group DH, Group DH-D and Group DH-S deformability index were significantly different when compared to Group DC (p=0.007, p=0.025, p=0.016, respectively). It was found that administration of desflurane or sevoflurane did not alter erythrocyte deformability during acute hyperglycemia (p = 0.591, p = 0.739). Conclusion: As a consequence, we think that we can safely use inhalation anesthetics such as Desflurane and Sevoflurane during acute hyperglycemia attacks. But, it needs further investigation as both experimental and clinicalAmaç: Uzun süreli hipergliseminin oluşturduğu mikro ve makrovasküler komplikasyonlar mortalite ve morbidite artışı ile birliktedir. Eritrositlerin ise yaşam süreleri boyunca uzun süre hiperglisemiye maruz kalmaları morfolojik olarak eritrositlerde deformabilitede azalma ve agregasyon gelişmesi gibi bir takım değişikliklere neden olmaktadır. Bunun sonucunda eritrositlerin yaşam sürelerinde kısalma, oksijen taşıma kapasitesinde bozukluk, doku hipoksisi gibi komplikasyonlar meydana gelmektedir. Sevofluran ve desfluranın ise eritrosit deformabilitesi üzerine etkileri ile ilgili çeşitli çalışmalar mevcuttur. Biz de bu çalışmamızda geçici olarak oluşturulan hiperglisemi sırasında sevofluran ve desfluranın eritrosit deformabilitesi üzerine etkilerini araştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışma Gazi Üniversitesi Deneysel ve Klinik Araştırma Merkezi'nde Gazi Üniversitesi Deney Hayvanları Etik Kurulu onayı ile yapıldı. Çalışmaya 30 rat dahil edildi. Ratlar; kontrol grubu, diyabetik-kontrol, diyabetik hiperglisemi, diyabetik–hiperglisemi-sevofluran, diyabetik-hiperglisemi- desfluran olmak üzere 5 gruba ayrıldı. Streptozosin ile diyabet oluşturulan ratlar 6 hafta yaşatıldıktan sonra geçici hipergilisemi oluşturuldu ve sevofluran ve desfluran anestezisi uygulandı. 24 saat sonra kan örnekleri alındı ve santrifüj edildi. Eritrosit deformabilitesi sabit akım filtrometre sistemleri kullanılarak ölçüldü. Rölatif rezistansının artması eritrosit deformabilitesinin azalması olarak yorumlandı. Bulgular: Diyabet oluşturulmasının kontrol grubuna göre rölatif rezistansı arttırdığı bulundu (p<0.0001). Akut hiperglisemi, diyabet kontrol grubuna göre rölatif rezistansı arttırdı. Grup DH, Grup DH-D ve Grup DH-S deformabilite indeksi Grup DK ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak farklı bulundu (p=0.007, p=0.025, p=0.016). Akut hiperglisemi sırasında Desfluran veya Sevofluran uygulanmasının ise eritrosit deformabilitesini değiştirmediği tespit edildi (p=0.591, p=0.739). Sonuç: Sevofluran ve Desfluran gibi inhalasyon ajanların akut hiperglisemi sırasında güvenle kullanılabileceğini düşünmekteyiz. Ancak bu bulguların daha detaylı ve geniş serilerde yapılacak klinik ve deneysel çalışmalarla desteklenmesi gerekmektedir
    corecore