290 research outputs found
Medical Management of the Paranasal Sinus Infections
Rhinosinusitis is a common disease among all the sinus diseases, and unsuccessful attempts to these infections may result not only in economic burdens but also in increasing the numbers of untreated patients in the community. Medical management of the rhinosinusitis includes antibiotics, antihistamines, nasal decongestants, corticosteroids, mucolytics, leukotriene antagonists, and nasal irrigations. Each treatment option must be selected for appropriate patient and prescriptions must be tailored according to the patient’s need. These needs must depend on the endoscopic examination, symptoms, and sinus cultures and computed tomography. It is also a matter of debate whether these investigations lead to treatment or not, but it would be wrong to expect that a single examination method and physical examination alone should direct treatment in the first place. As a result, managing the process with the most appropriate examination methods for the patient’s complaints will be the most beneficial approach
The effects of Euro/TL volatility on the performance of Turkey - European Union trade: empirical evidence
Bu çalışmada; 1996-2011 döneminde, Euro/TL kurundaki dalgalanmaların Türkiye-AB ticaretini nasıl etkilediği araştırılmıştır. Bu bağlamda, öncelikle Philips-Perron ve KPSS birim kök testleri ve daha sonra da, Zivot-Andrews ve Lee- Strazicich yapısal kırılma testleri gerçekleştirilmiştir. Son olarak ise, değişkenler arasındaki ilişkinin yönünü belirlemek amacıyla Dolado-Lütkepohl Granger nedensellik testi uygulanmış ve Türkiye-AB ticaretinde çift yönlü nedensellik tespit edilmiştir.In this study the effect of Euro/TL exchange rate fluctuations on Turkey-EU trade is analyzed for 1996-2011 period. In this context, the Philips-Perron and KPSS unit root tests are carried out first. In addition, the Zivot-Andrews and Lee-Strazicich structural break tests were also performed. Finally, Dolado-Lutkepohl Granger causality test was applied in order to determine the direction of the relationship between the variables. The tests revealed a bi-directional causality in Turkey-EU trade
Ekonomik büyüme ve borsa getirisi arasındaki ilişki: Türkiye örneği
Financial development is one of the most important determinants of the economic development. Financial developments in Turkey began in the early 1980s and still have continued. During this period, it has survived a severe interaction between financial development and economic growth. In this study, the causality relationship between stock returns and economic growth in Turkey it was analysed over the period 1998Q2-2014Q2. In this context; firstly, Bootstrapped Toda-Yamamoto and Frequency Domain causality tests were applied in order to understand the causality relationship between the two variables. As a result of the Bootstrapped Toda-Yamamoto causality test results, there is no relation of causality between the variables, but according to Frequency Domain causality test stock returns cause the economic growth in short term and economic growth cause stock returns in medium term.Finansal gelişme ekonomik kalkınmanın en önemli belirleyicilerinden birisidir. Türkiye’de finansal gelişme 1980’li yılların başında başlamış ve halen de devam etmektedir. Geçen süre içerisinde finansal gelişme ile ekonomik kalkınma arasında ciddi bir etkileşim yaşanagelmiştir. Bu çalışmada, Türkiye’de 1998Q2-2014Q2 döneminde borsa getirisi ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki incelenmiştir. Bu bağlamda, iki değişken arasındaki nedensellik ilişkisini tespit etmek amacıyla Bootstrap tabanlı Toda-Yamamoto ve frekans dağılımı nedensellik testleri uygulanmıştır. Bootstrap tabanlı Toda-Yamamoto nedensellik testi sonuçlarına göre değişkenler arasında nedensellik ilişkisi bulunmamaktadır. Fakat, frekans dağılımı nedensellik testi göstermektedir ki; borsa getirisi kısa dönemde ekonomik büyümenin ve ekonomik büyüme de orta dönemde borsa getirisinin nedenidir
Euro/TL Volatilitesinin Türkiye - Avrupa Birliği Ticaret Performansı Üzerindeki Etkileri: Ampirik Bulgular
In this study the effect of Euro/TL exchange rate fluctuations on Turkey-EU trade is analyzed for 1996-2011 period. In this context, the Philips-Perron and KPSS unit root tests are carried out first. In addition, the Zivot-Andrews and Lee-Strazicich structural break tests were also performed. Finally, Dolado-Lutkepohl Granger causality test was applied in order to determine the direction of the relationship between the variables. The tests revealed a bi-directional causality in Turkey-EU trade.Bu çalışmada; 1996-2011 döneminde, Euro/TL kurundaki dalgalanmaların Türkiye-AB ticaretini nasıl etkilediği araştırılmıştır. Bu bağlamda, öncelikle Philips-Perron ve KPSS birim kök testleri ve daha sonra da, Zivot-Andrews ve Lee- Strazicich yapısal kırılma testleri gerçekleştirilmiştir. Son olarak ise, değişkenler arasındaki ilişkinin yönünü belirlemek amacıyla Dolado-Lütkepohl Granger nedensellik testi uygulanmış ve Türkiye-AB ticaretinde çift yönlü nedensellik tespit edilmiştir
Gömülü kaninlerin transmigrasyon insidansının belirlenmesi
Amaç: Bu
çalışmanı amacı gömülü kanin dişler arsında transmigrant kanin insidansının
belirlenmesi ve transmigrant kanin dişlerinin değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada Ankara
Üniversitesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalında 2012 yılında
tarafımızdan gömülü kanin diş sebebiyle muayene ve tedavi edilmiş 121 hastaya
ait (36 erkek, 85 kadın) klinik ve panoramik radyografi görüntüleri
retrospektif olarak analiz edilmiş ve transmigrant kanin içeren vakalar yaş,
cinsiyet, pozisyon, lokalizasyon,tedavi protokolleri ve sınıflama açısından istatistiksel
olarak değerlendirilmiş ve görülme sıklığı belirlenmiştir. Bulgular: 4 hasta veri eksikliği nedeniyle çalışma dışı
bırakılmıştır. 117
hastada 146 kanin dişinin içerisinde 3 ü üst çene (1 erkek, 2 kadın) 10’u alt
çene(2 erkek, 8 kadın) de olmak üzere 13 (3 erkek,10 kadın) tek taraflı
transmigrant kanin bulunmuştur. Ortalama yaş 32.38 olarak tespit edilmiştir.
Alt çenede görülenlerde Sınıf 1(%50) en sık rastlanılan pozisyon olmuştur. 8
dişin tedavisi çekim ile yapılırken 5 dişin tedavisinde takipyapılması uygun
görülmüştür.. Gömülü kaninler arasında transmigrasyon görülme insidansı %8.90
olup bu oran üst çenede %2.52 olarak bulunmuşken alt çenede %37.03 olarak
belirlenmiştir.Sonuçlar: Transmigrasyon
görülme insidansı alt çenede üst çeneye oranla istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksektir (p<0.05). Diş
hekimlerinin yalnızca klinik muayene ile tespit edilemeyecek transmigrasyon ile
karşılaşabileceklerinin farkında olmaları ve radyografik muayenelerini ihmal
etmemeleri gerekmektedir.Anahtar Kelimeler: transmigrasyon;
gömülü kanin; alt çene; üst çen
Predictive value of atrial electromechanical delay for atrial fibrillation recurrence
Background: We investigated the predictive value of atrial electromechanical delay (AEMD) for recurrence of atrial fibrillation (AF) at 1-month after cardioversion.Methods: Seventy-seven patients with persistent AF were evaluated and finally 50 patients (12 men, 38 women) were included. All patients underwent transthoracic electrical DC cardioversion under amiodarone treatment. AEMD was measured as the time interval from the onset of the P wave on electrogram (ECG) to the beginning of late diastolic wave (Am) from the ventricular annulus and atrial walls on tissue Doppler imaging, in the apical 4-chamber view 24 h after cardiversion. P wave maximum-duration (Pmax), P wave minimum-duration (Pmin) and P wave dispersion-duration (Pdis) were calculated on the 12-lead ECG at 24-h postcardioversion. We followed the heart rate and rhythm by 12-lead ECG at 24-h, 1-week and 1-month.Results: At 1-month follow-up after cardioversion, 28 (56%) patients were in sinus rhythm (SR), whereas 22 (44%) patients reverted to AF. The AEMD durations were longer in AF group than SR group (p < 0.001) and were signifi cantly correlated with Pmax and Pdis (p < 0.001 for both). For AF recurrence; duration of AF, left atrial (LA) diameter, maximum LA volume index, mitral A velocity and LA lateral AEMD were significant parameters in univariate-analysis, however LA lateral AEMD was the only significant parameter in multivariate-analysis (OR: 1.46; 95% CI 1.02–2.11; p = 0.03).Conclusions: Our results suggest that AEMD is associated with an increased risk of recurrence of AF within 1-month. These data may have implications for the identification of patients who are most likely to experience substantial benefit from cardiversion therapy for AF
The Effect of Different Zirconia Core Thicknesses and Veneer Types on Color Stability After Artificial Accelerated Aging
Objective: The aim of this study to evaluate the color stability of zirconia-based crown veneered with different materials after artificial aging procedures.
Methods: Sixty simple and 60 anatomical designs of cores were milled from yttria-stabilized pre-sintered zirconium oxide blocks for prepared typodont the first premolar. The simple and anatomical cores were divided into 5 subgroups (Layering technique, feldspathic cemented/fused and lithium disilicate cemented/fused). Color measurement was completed via a spectrophotometer with artificial aging procedures. ∆E values were calculated with CIEDE2000 formula. ANOVA was used to evaluate the ∆E values among the groups. Post hoc comparisons between examples were conducted using the Bonferroni test.
Results: The ∆E values of the simple core design (1.5±0.5) were significantly lower compared to the anatomical core group (2.89±1.03; P <.05). The layering group ∆E value (2.37±0.56) was significantly less than the other groups in the anatomical core design (P <.05). Additionally, no significant differences existed in the ∆E values between simple core design groups (P >.05).
Conclusion: All groups were affected by the artificial aging procedures. The simple core designs and layering technique showed the lowest ∆E values. Also, the cementation and fused techniques did not affect the color change of restorations.
Keywords: Dental CAD-CAM, Zirconia-based restorations, Color stability, Artificial aging, Spectrophotometer
ÖZ
Amaç: Bu çalışmanın amacı; farklı malzemelerle kaplanmış zirkonya esaslı kron restorasyonların yapay yaşlandırma işlemleri sonrasındaki renk stabilitelerini değerlendirmektir.
Yöntemler: Prepare edilen standart fabrikasyon tipodont birinci premolar diş için, yttriya ile stabilize edilmiş ve önceden sinterlenmiş zirkonyum oksit bloklardan 60 standart ve 60 anatomik kore tasarımı elde edilmiştir. Sabit ve anatomik kor örnekler karşılaştırılmak üzere 5 alt gruba (Tabakalama tekniği, feldspatik korun simantasyonu / seramik kaynaşması ile bağlantısı ve lityum disilikat korun simantasyonu / seramik kaynaşması ile bağlantısı) ayrılmıştır. Renk ölçümü; yapay yaşlandırma prosedürleri uygulanarak sonrasında bir spektrofotometre ile tamamlanmıştır. ∆E değerleri CIEDE2000 formülü ile hesaplanmıştır. Gruplar arası ∆E değerlerini değerlendirmek için ANOVA, örnekler arasında post hoc karşılaştırmalar için de Bonferroni testi kullanılmıştır.
Bulgular: Standart sabit kor tasarımının ∆E değerleri (1.5 ± 0.5), anatomik kor grubuna göre anlamlı derecede düşük (2.89 ± 1.03; P <.05) bulunmuştur. Anatomik kor tasarımında tabakalama grubu ∆E değeri (2.37 ± 0.56) de diğer gruplara göre anlamlı derecede düşük sonuç vermiştir (P <.05). Ayrıca sabit kor tasarım grupları arasında ∆E değerlerinde anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (P > .05).
Sonuç: Tüm test grupları yapay yaşlandırma işlemlerinden etkilenmiştir. Standart kor tasarımları ve tabakalama tekniği en düşük ∆E değerlerini göstermiştir. Ayrıca simantasyon ve kaynaştırma (fuse) teknikleri restorasyonların renk değişimini etkilememiştir
Evaluation of the Prognostic Importance of c-Myc and Bcl-2 Expressions and the Presence of Epstein-Barr Virus in Classical Hodgkin Lymphoma
Objective: Although classical Hodgkin lymphoma (cHL) has a relatively good prognosis, it also entails different treatment responses and involves patients who have different clinical courses. Our aim was to investigate c-Myc, Bcl-2 and EBV biomarkers in cHL and their relationship with the IPS score.
Material and Method: c-Myc and Bcl-2 immunohistochemical staining with EBER in situ hybridization (EBER-ISH) was applied to the paraffin sections of 94 cases diagnosed as cHL. These cases were classified into two groups as low and high clinical symptoms according to the International Prognostic Scores (IPS).
Results: Positive results were obtained in 83 (88.3%) cases with c-Myc and 39 (43.5%) cases with Bcl-2 while EBER-ISH was found positive in 42 (44.7%) cases. No difference was found between the groups of low/high IP scores with respect to the positive or negative results of EBER-ISH, Bcl-2 and c-Myc. When Bcl-2 and c-Myc positive cases were grouped together and compared to the IP scores of the remaining cHL cases, again no difference was seen. Extranodal involvement and bone marrow involvement was observed in 25 (26.5%) and 9 (9.5%) cases, respectively. Similarly, no statistically significant differences was found between these groups according to their positivity with EBER-ISH, Bcl-2 and c-Myc.
Conclusion: We could not find any relationship between Bcl-2, c-Myc and EBER-ISH positivity and the low/high IPS groups in cHL. New studies with larger series are needed in which more precise cut-off values are used and clinically and biologically heterogeneous groups of cHL patients are determined more clearly
Asymptomatic lung ınvolvement ın eosinophilic granuloma ( case report )
Eozinofilik granulom nadir görülen Langerhans hücreli histiositozdur. Akciğer, lenf bezleri, kemik, göz, deri ve
hipotalamus etkilenebilir. Akciğer tutulumu olan hastaların %20 'si asemptomatiktir. Bu yazıda başağrısı ile
başvuran eozinofilik granulomlu bir hastada asemptomatik akciğer tutulumu sunulmaktadır.Eosinophilic granuloma is rarely seen form of Langerhans cell histicytosis. Lungs, lymph nodes, bones, eyes and hypothalamus may be involved. 20% of the patients with lung involvement are asymptomatic. In this article, asymptomatic lung involvement in a patient with eosinophilic granuloma who was admitted with headache is presented
A Case of Cranial Meningioma with Symptoms Similar to Nasopharyngeal Mass
Meningiomas are generally slow-growing benign tumors associated with the dura. They form lumps that mostly grow extra-axially, by repulsing, rather than infiltrating the surrounding neural parenchyma. Majority of meningiomas are intracranial. However, although rare, meningioma formation has been reported in almost all other organs. We report the case of a patient with an extra- neuraxial meningioma presenting as a nasopharyngeal mas
- …