99 research outputs found
Uygur “Kök Meşrebi” Üzerine Bir Değerlendirme
Uygur Türklerinin sosyal hayatında önemli yer tutan kültürel unsurlardan biri meşreplerdir. Uygur meşrepleri sözlü kültür ürünlerinden halk türküleri, bilmece, fıkra ve maninin yanı sıra müzik, dans, giyim-kuşam, yeme-içme, köy seyirlik oyunları ve el sanatları gibi kültürel unsurları içinde barındırır. Eğlenmenin yanı sıra eğitim ve bireyin sosyalleşmesini de içine alan bu törenler, Uygur Türklerinin vazgeçilmez sosyal birlikteliklerinden birini oluşturmaktadır.
Makalede, ilk olarak “meşrep” kavramı ve Uygur meşreplerinin genel özellikleri hakkında bilgi verilecek, daha sonra da “Kök Meşrebi”nin hangi coğrafyada, kimler tarafından, nasıl icra edildiği; bu meşrebin yapı, içerik ve işlevi üzerinde durulacaktır
Rules and regulatıons of Turkısh-Islamıc guılds and the culture of Turkısh-Islamıc guıld ın the Uyghur Turks and theır effects on the ahi communıty
Uygur Türkleri, yerleşik hayata erken geçmeleri dolayısıyla sanat, edebiyat, mesleki
örgütlenme gibi konularda diğer Türk boylarına örnek olmuş, ayrıca yaşadıkları
coğrafyanın İpek Yolu kavşağında ve merkezî bir konumda olması nedeniyle hem
ticaret hem de kültürel üretim ve aktarımda önemli bir rol oynamıştır. Eski Türk
dini, Budizm ve Maniheizmin ardından İslamiyet’i kabul eden Uygur Türkleri, kabul
ettikleri dinin vecibelerini sosyokültürel hayatın merkezine yerleştirmişler. 10.
yüzyılda İslamiyet’in devlet dini olarak kabulünden sonra hem sosyal yaşamda hem
de geleneksel mesleklerin icrasında ve uygulamalarında dini unsurlar ağır
basmaya başlamıştır. 12. yüzyıldan sonra ise tasavvuf düşüncesi bu coğrafyada
yayılmış, geleneksel yaşamda belirginleşen ve sözlü kültüre dayalı dini mahiyetteki
kural ve kaideler yazıya geçirilmeye başlanmıştır. Nitekim 13. yüzyıldan 20. yüzyıl
başlarına kadar bu coğrafyada sayısız fütüvvet-nâme yazılmıştır. Uygur Türkleri
arasında geleneksel meslekleri konu alan ve “risale” adıyla anılan bu eserler,
genellikle 13 cm uzunluğunda, 9 cm genişliğinde ve daha çok cepte taşınabilecek
nitelikteki el yazmalarıdır. Bunlar çiftçilik, tüccarlık, ağaç oymacılığı, çobanlık,
sepetçilik, çömlekçilik, dericilik, aşçılık gibi mesleklerin ortaya çıkışını, mesleğin
pirlerini, mesleği icra edenlerin uyması gereken kuralları ve icra esnasında
okunması gereken ayet ve duaları içeren eserlerdir.
Makalede, Uygur Türkleri arasında 9. yüzyıldan itibaren geleneksel mesleklerin
nasıl şekillendiği, fütüvvet ehlinin zaman içerisinde ihtisaslaşması ve değişik
müesseseler teşkiline gitmesi, ihtisaslaşmaya paralel olarak genelden çıkıp hususi
bir gruba hitap eden “risale”lerin ortaya çıkışı ve risalelerden hareketle din-meslek
ilişkisi ele alınacaktır. Ayrıca Uygur Türklerindeki geleneksel meslek ve mesleki
örgütlenme ile “risale” adı verilen fütüvvet-nâmelerin Ahilik teşkilatına olan tesiri
üzerinde durulacaktır.Uyghur Turks have set an example for other Turkish tribes in matters such as art,
literature, professional organization because of the early passing of the settled life.
Moreover, Uyghur Turks played an important role in both cultural production,
transfer and trade because Uyghur Turks are located on the Silk Road junction and
in a central location. Uyghur Turks, who accepted the old Turkish religion,
Buddhism, Maniheism and the latest Islam have placed the requirements of their
religion at the center of socio-cultural life. In the 10th century, Islam was accepted
as a state religion. Later, religious elements began to be effective in the practice oftraditional professions and social life. After the 12th century, Sufi thought was
spread throughout this geography. The rules and bases of religious nature based on
verbal culture that have become evident in traditional life have begun to be
written. Especially, numerous rules and regulations of Turkish-Islamic guild
(fütüvvet-nâme) are written in this geography from the 13th century until the
beginning of the 20th century. These works are called “booklet” and are generally
13 cm long, 9 cm wide and can be handled more heavily. These are works
containing verses and duals during application, the rules, experts, emergence of
professions such as farming, merchandising, tree carving, shepherding, basketry,
pottery, leather, cooking.
In our notice, the shaping of traditional traditions, expertise of Turkish-Islamic
guild (Fütüvvet) members over time and shaping of their different institutions will
be examined and these have begun to develop since the 9th century among Uyghur
Turks. In parallel with this specialization, the emergence of “booklets” appealing to
the general public and religion-occupation relationship will be discussed with the
motions from the booklets. Also, traditional occupational and professional
organization in Uygur Turks and influence of füüvvet-nameler called “booklet” on
Ahi Community will be discussed in this work
On a dream book written in Chagatai
Rüya, insanlık tarihi boyunca kutsal kitaplardan çeşitli dinlere, inanışlardan ritüellere
sosyal yaşamın içinde yer alan önemli bir olgu olmuştur. Özellikle geleceğe ilişkin çıkarımlarda, rüyanın hayati bir işlev üstlendiği görülmektedir. Türk kültüründe de mitik inanç ve düşünce sisteminden Şamanizm'e, destanlardan âşık Şiirine, devlet yönetiminden sağaltma ocaklarına
kadar sosyal yaşamın ve kurumların önemli unsurlarından birini rüya oluşturur. Türklerin gerek
İslamiyet öncesi dönemde gerekse İslamiyet'in kabulünden sonra günlük yaşamını belirleyecek
kadar önem arz eden rüya, sözlü geleneğin yanı sıra yazılı kültürde de varlığını devam
ettirmiştir. Türk kültüründe günlük yaşamı düzenleme ve belirlemede büyük etkisi olan rüya ve
ona ilişkin yorumlar, yüzyıllar boyunca sözlü gelenekte aktarılmış ve rüyaya ilişkin oluşan
geleneksel tecrübe ve birikimler tarihi dönemler içinde yazılı hale getirilmiştir. Bu bağlamda,
Çağatayca yazılmış eserler içerisinde “rüya tabiri” şeklinde adlandırılan ve rüyanın yorumuna
ilişkin sözlü gelenekten yazıya geçirilen eserler mevcuttur. Bu çalışmaya konu olan rüya tabiri
de H. 1347 (M. 1928-1929) yılında yazılmış ve İsveçli misyoner Gunnar Hermansson tarafından
Doğu Türkistan‟ın Yarkend şehrinden alınarak 1982 yılında İsveç Lund Üniversitesi
kütüphanesine bağışlanmıştır. Günümüzde aynı kütüphanede “Jarring Prov. 24” numarada
kayıtlıdır. Makalede, söz konusu rüya tabiri içerik ve işlev açısından incelenmiş, metinden
hareketle rüya yorumları ve günlere ilişkin unsurlar değerlendirilmiş, ayrıca çalışmanın sonuna
da transkripsiyonlu metin ve orijinal metin eklenmiştir.Throughout history, the dream has been an important phenomenon within the social life
from holy books to various religions, beliefs and rituals. It is seen that the dream has a vital function, especially in the inferences about the future. In Turkish culture, one of the important elements of social life and institutions is a dream from mythic belief and thought system to Shamanism, epic poetry of love, from government to heal institution. The dream, which is important enough to determine the daily life of the Turks both in the pre-Islamic period and after the adoption of Islam, has continued its existence in written culture as well as oral tradition. The dream and its interpretations which have a great effect on the regulation and determination of daily life in Turkish culture, have been transmitted in the oral tradition for centuries. Also, traditional experiences and accumulations related to the dream have been written in historical periods. In this context, the works written in Chagatai include works called “dream interpretation”. These were passed from the oral tradition to writing in relation to the dream interpretation. The dream interpretation was written in H. 1347 (1928-1929). This work was taken by Swedish missionary Gunnar Hermansson from Yarkend, East Turkestan. The work was donated to the Swedish Lund University library in 1982. Nowadays, it is recorded in thesame library as “Jarring Prov. 24” number. In this article, the dream term is examined in terms of content and function. In addition, from the text, dream interpretations and elements of the day were evaluated and transcribed text and typefaces were added at the end of the study
DOĞU TÜRKİSTAN ABDALLARI ÜZERİNE
Uighur Turks living in territories of Eastern Turkestan, which has witnessed to struggles of various tribes and nations throughout history, has brought different religions and cultures together, and which has showed the feature to be center of trade and art, had a rich cultural accumulation and productive territories due to their transition to the settled life in the early period. That geography where Uighur Turks were living was in a central location, enabled also different tribes and cultures to live here. This geography, which had contained Silk Road connecting cultures to each other through trade for centuries, hosted a great number of expeditions in 19th century and in the first half of 20th century. Many countries including Germany, England, France, Japan and Russia, organized expeditions for various purposes, by establishing scientific committees. Those are the leading names carrying out expeditions, such as Fernard Grenard, Paul Pelliot, August Albert von Le Coq, Carl Gustaf Emil Mannerheim, Kaarlo Hilden, Gustaf Raquette, Sir Marc Aurel Stein, Ella and Percy Sykes etc., who also gave a place to Abdals, living in Eastern Turkestan, in their reports and works. Information on the Abdals of Eastern Turkestan, given by these explorers, become source to names’ studies, such as Chinese Zhao Xiangru and Uighur Haxim Turdi, Xeripcan Kasım, Mutellip Sidiq, Ibrahim Muti’i, Ablet Abbas, Mirsultan Osmanov and Ali Ğopur etc. in the next period, as well. Purpose of this study is to introduce studies, carried out until now on the Abdals of Eastern Turkestan in the West and the East, and evaluate the present ones about the Abdals’ origins, identities, languages and cultures
Çağatayca Yazılmış Bir Kerbela Mersiyesi
Kerbela hadisesi, İslam tarihinin en önemli olaylarından biridir. Müslümanların dinî, siyasi ve sosyal yaşamlarında geniş çaplı ve derin tesirleri olan bu vak’a, bu bağlamda, İslam dünyasında vuku bulan birtakım olayların da kaynağı olmuştur. Kerbela olayının akisleri ve toplum üzerinde bıraktığı derin izler edebî eserlere de konu olmuştur. İçinde yaşadıkları toplumun tarihi ve yaşamı en önemli esin kaynakları olan sanatçılar, bu mühim hadiseyi eserlerinde işlemişlerdir.
Bu çerçevede, Müslüman coğrafyalarında yaşayan milletlerin edebiyatlarında Kerbela vak’ası ile ilgili manzum, mensur, manzum-mensur karışık maktel-i Hüseyin adını taşıyan müstakil eserler, mersiyeler, manzumeler kaleme alınmış, bu olay, edebî eserlerin önemli bir esin kaynağı olmuştur. Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilişi Çağatay sahasında vücuda getirilen eserlerde de işlenmiştir. Bu eserlerden biri de makalenin konusunu teşkil eden ve “Maktel-nâme” adını taşıyan manzumedir. Maktel-nâmenin şairi belli değildir. Manzume, Lund Üniversitesi Gunnar Jarring koleksiyonunda Prov. 358 numara ile kayıtlı bir risalede bulunmaktadır. Maktel-nâme bu risalenin 2a-31b varakları arasında yer almaktadır. Şekil yönünden kusurlarla dolu olan Maktel-nâme, dört manzumeden oluşmaktadır. Birinci manzume, vezni olmayan ve kimi mısraları eksik 34 dörtlükten oluşan mütekerrir bir murabbadır. İkinci manzume, kaside nazım şekline benzeyen ve aruzun Fâilâtün/Fâilâtün/Fâilâtün/Fâilün kalıbını andıran ancak pek çok kusurlarla dolu 152 beyitten müteşekkil bir mersiyedir. Üçüncü metin, 28 beyitten oluşup kaside nazım şekliyle ve genel itibariyle aruzun Fâilâtün/Fâilâtün/Fâilâtün/Fâilün kalıbıyla yazılmış bir manzumedir. Dördüncü metin, muhammes nazım şekliyle ve yine aruzun Fâilâtün/Fâilâtün/Fâilâtün/Fâilün kalıbıyla yazılmış 12 bentten oluşan bir mersiyedir. Muhammesten sonra ise 71 beyitten oluşan başka bir manzume gelmektedir. Beyitlerde tekrar eden redifler, bu manzumenin murabbadan sonra gelen kasidenin devamı olduğunu düşündürmektedir. Maktel-nâmenin biçim bakımından kusurlarla dolu olması metnin, edebî bilgisi ve donanımı olmayan birisi tarafından sonradan sözlü gelenekten yazıya geçirildiği hissini uyandırmaktadır
Urfa sıra geceleri ve Uygur otuz oğul meşrebi
Türk kültürünün önemli yapı taşlarından birini “geleneksel sohbet toplantıları” adı verilen uygulama oluşturmaktadır. Orta Asya’dan Anadolu’ya taşınan ve her iki coğrafyada da günümüzde varlığını sürdüren “geleneksel sohbet toplantıları”nın özelliklerini şu şekilde açıklamak mümkündür: “Sayıları farklı yörelerde, farklı sembollerle oluşan erkek gruplarının yılın özellikle kış aylarında ve haftada bir gün olarak rutinleşen bir periyotta, belli kurallar çerçevesinde bir araya gelerek sanal akrabalıklar kurdukları sosyal dayanışma işlevli mevsimsel ve geleneksel toplantılardır.”
Geçmişten günümüze kadar hem geleneksel sözlü kültürün taşıyıcısı hem de bir eğlence biçimi olarak gelen sohbet toplantıları, özellikle uzun kış gecelerinde insanların bir araya gelerek belirli kurallar çerçevesinde hoşça vakit geçirmesini ve toplumsal dayanışmayı sağlayan sosyal bir organizasyondur. Köklü bir geçmişe sahip olan “geleneksel sohbet toplantıları”, UNESCO tarafından 2010 yılında Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Hükümetler arası V. Olağan Komite Toplantısı’nda ‘İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne kaydedilmiştir. Bugün yurdumuzun çeşitli yörelerinde, yapısal olarak “hareket” ve “sohbeti” esas alan ancak daha değişik ad, form ve içerikte yapılan sazlı sözlü, yemekli geleneksel sohbet toplantıları bulunmaktadır. “Yaren geleneği”, “kürsübaşı sohbeti”, “sıra gecesi”, “barana sohbeti”, “gezek”, “cümbüş”, “kef ya da keyif” ve “erfene/arifane/arfene” bu toplantılardan birkaçı olup “sıra geceleri” geleneksel sohbet toplantıları içerisinde önemli bir yer teşkil etmektedir
Mesnevî-i Harâbâtî
Karahanlı ve Harezm edebi dillerinin devamı olan Çağatay edebi dili, güçlü temsilcileri ile XV. yüzyıldan XX. yüzyılın başlarına kadar varlığını sürdürmüştür. XV.-XVII. yüzyıllar arasında üstün bir seviyeye çıkan Çağatay edebiyatı XIX. yüzyılın sonları ve XX. yüzyılın başlarından itibaren yerini modern Özbek ve Uygur Türkçesine bırakmıştır. Bu çalışmada, Uygur klasik edebiyatının Gül Devri'nde Kaşgar'da yaşamış ve eser vermiş, aynı zamanda kendisini Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin manevî evladı ilan etmiş, Uygur şair ve bilgesi (Murodi 2014) Muhammed Binni Abdullah Harâbâtî'nin Çağatay Türkçesi ile yazılmış "Mesnevî-i Harâbâtî" adlı eseri ele alınmıştır. Eser, 1982 yılında Gunnar Jarring tarafından, Doğu Türkistan'da bulunduğu dönemlerde toplanan ve Lund Üniversitesine bağışlanan eserler arasında olup Lund Üniversitesi Jarring Koleksiyonu'na Prov. 90 olarak kayıtlıdır. El yazması eserde 205x140 mm boyutunda Hoten kâğıdı kullanılmıştır. Çağatayca yazılan eser toplamda 211 varaktan ve beyitlerden oluşan bir mesnevidir. Gunnar Jarring Koleksiyonu'nda eser ile ilgili verilen bilgilerde eserin "210b" olarak numaralandırılan sayfasında 1145/1732-1733; "207b" de ise 1146/1733-1734 yılında Molla Muhammed Said Han tarafından tasnif edildiği bildirilmiştir. Çalışmada, eserin uzun olması ve okunmasının zorluğundan dolayı eser, 158. varağın ilk sayfasına (158a) kadar incelenmiştir. Çalışmamız Giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölüm'de Türk Edebiyatı'nda mesnevinin oluşumu ve özellikleri başlangıçtan günümüze kadar devirlere ayırılarak açıklanmıştır. İkinci Bölüm'de Muhammed Binni Abdullah Harâbâtî'nin hayatı ve Mesnevî-i Harâbâtî'nin iç-dış yapı özellikleri ele alınmıştır. Üçüncü Bölüm'de ise Mesnevî-i Harâbâtî'nin çeviriyazılı metni ve bu metinde geçen Arapça, Farsça, Çağatay Türkçesine ait ve günümüz Türkçesinde kullanılmayan sözcüklerin dipnotta belirtilmesinin yanı sıra metinde zikredilen özel adlar ve yer adlarına değinilmiştir. Çalışmanın soununa da nüshanın orijinal metninden örnekler konulmuştur. Metinin çeviriyazısında beyitlerin beşerli olarak numaralandırılması tarafımızdan yapılmıştır. Anahtar kelimeler: Çağatay Türkçesi, Mesnevi, Mesnevi-i Harâbâtî, Muhammet Binni Abdullah.Chagatai literary language which is the continuation of karahanli and khwerzm litrary languages, with the strong representatives XV. century XX. Century until the beginning of the existence XV-XVII. The Chagatai literature, which rose to a superior level between the centuries XIX. Century and the XX. Century has been replaced modern Uzbek and Uighur Turkish. In this work, he lived and produced Uyghur classical literature in Kashgar during the Rose age, and at the same time declared himself the spiritual son of Mevlana Jelaleddin-I Rumi , the Uyghur poet and sage {MURADI2014} written in Chaghtai Turkish by Muhammed Binni Abdullah Harâbâtî "Mesnevî-i Harâbâtî" is discussed. The work was collected by Gunnar Jarring in 1982 during his stay in East Turkistan and donated to Lund University 90 is registered. The manuscript contains 205x140 mm Hoten paper.The work written in Chagatay is a mesnevi consisting of 211 leafs and couplets in total. The information about The work in Gunnar Jarring collection is given on page 1145/1732-1733 "207b" 11 was reported to be written by Mullah Muhammad Said Han in "210b" 1146 /1733-1734 in the study because of the length of the work and the difficulty of reading it. The work has been examined up to the first page of the 158 th consignment (158a). Our study consists of an introduction and three parts .in the first chapter the formation and characteristics of mesnevi and the Turkish literature are explained by separating them from the beginning to the present. And the second chapter, the life of Muhammed Binni Abdullah Harâbâtî and the inner –outer structure of Mesnevî-i Harâbâtî are discussed. in the third part the translated text of verse Mesnevî-i Harâbâtî and the words in Arabic, Persion, Chagatay, Turkish and not used today, Turkish are given in the footnote and special names are given on the translated text. In the end, the copy was taken from the printing pages just like the sample. In the translation of the text. The numbering of the couplets as 5 is made us. Keywords: Chagatay Turkish, Mesnevi, Mesnevî-i Harâbâtî, Muhammed Binni Abdullah
Çağdaş Uygur Edebiyatı Yazarlarından Ehtem Ömer ve Hikâyeleri
19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında başlayan Çağdaş Uygur edebiyatı, kısa zamanda büyük gelişme göstererek önemli temsilciler yetiştirmiştir. Bu temsilcilerden biri de kaleme aldığı çok sayıda hikâyesi ile tanınan Ehtem Ömer’dir. Bu makalede, ilk olarak çağdaş Uygur hikâye yazarı Ehtem Ömer’in hayatı ve edebî kişiliği hakkında bilgi verilmiş, daha sonra da onun hikâyeleri vaka, zaman, mekân, şahıs kadrosu, anlatıcı tipleri, aktarma yöntemleri ve tema bakımından incelenmiştir. Makalenin amacı ise Çağdaş Uygur edebiyatının araştırılmasında, temel konuların belirlenmesinde, öykü tekniğinin incelenmesinde, özellikle Ehtem Ömer’in eserlerinden hareket ederek Uygur hikâyeciliğinin gelişme yollarının tespit ve tahliline katkıda bulunmaktır
COEXISTENCE OF TYPE 1 DIABETES MELLITUS AND CELIAC DISEASE: CASE REPORT
Tip 1 Diabetes Mellituslu (DM) hastalarda Çölyak hastalığı sık saptanır. Bu birliktelik, her iki hastalığın patogenezinin genetik-otoimmün temellere dayanmasından kaynaklanabilir. Sunulan olgu, iki haftadır süren poliüri, polidipsi yakınmalarına son günlerde kusma ve sık nefes almanın eklenmesi üzerine başvurdu. Kan şekeri 617 mg/dl saptandı. Arteriyel kan gazının metabolik asidoz lehine bulunması üzerine diabetik ketoasidoz tanısı ile hastaneye yatırıldı. Eşlik edebilecek otoimmün hastalıklara yönelik tarama sırasında Anti-gliadin IgA, IgG ve Anti-endomisyum antikorları pozitif bulundu. Çölyak hastalığı tanısı endoskopik duodenal biyopside villöz atrofinin ve lenfositik infiltrasyonun saptanması ile kesinleştirildi. İzleminde hipoglisemi atakları saptanması üzerine subkutan insülin dozunu düşürerek ve glutensiz diyetle müdahale edildi. Birlikteliği sık görülen Tip 1 DM ve Çölyak hastalığı aynı dönemde ortaya çıkabilir. Bu durumda, glutensiz diyet kan şekeri regülasyonunda önemli rol oynamaktadır. Celiac disease is commonly encountered in type 1 DM patients. It is thought to be due to the similar genetic- autoimmune basis of pathogenesis of both diseases. The presented case had complaints of polyuria and polydipsia for 2 weeks. Vomiting and increased respiratory rate were added to her symptoms for the last four days. Blood glucose was measured to be 617 mg/dl, and arterial blood gas analysis revealed metabolic acidosis. She was hospitalized with the diagnosis of diabetic ketoacidosis. Screening for accompanying autoimmune disorders revealed positive anti-gliadin IgA, IgG, anti-endomysial antibodies. Diagnosis of Celiac disease was confirmed with endoscopic duodenal biopsy that displayed villous atrophy and lymphocytic infiltration. Attacks of hypoglycemia were encountered frequently during follow up and were managed both by decreasing the dose of subcutaneous insulin and by a diet without gluten. These two diseases which are frequently encountered to accompany each other may also present at the same time. Satisfactory regulation of blood glucose in these patients necessitates a diet without gluten
A work written in Karaman language: historical geography of continent “Micra Asia
Karamanlılar, bazı değişikliklerle Yunan alfabesini kullanmış ve Grek
harfleriyle Türkçe olarak eserler vücuda getirmişlerdir. 18. yüzyıldan
başlayarak Türkiye ve Avrupa’da bazı kitaplar yayınlamışlardır. Grek
harfleriyle yazılan Karamanlıca metinler, 1850’ye kadar genel olarak dini içerikli metinlerdir. XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Karamanlıca metinler giderek çeşitlenir. Aralarında gazete, dergi, tarih,
coğrafya, gramer, sözlük ve çeviri romanlar gibi din dışı eserler de
ortaya konulmaya başlamıştır. Bu din dışı eserlerden biri olan Mikra
Asya Coğrafyası, İ. N. Kalfoglos tarafından hazırlanmış ve 23 Şubat
1314 (1899) yılında İstanbul’da basılmıştır. Bildirimizde, bu eser tanıtılacak ve Karamanlıların gözüyle Mikra Asya Coğrafyası ortaya
konulmaya çalışılacaktı
- …