16 research outputs found

    The Benign Renal Masses that Were Exposed after Nephron-Sparing Surgery: “Postsurgical Fatty Tumor.” Is It Related to the Surgical Technique?

    Get PDF
    After nephron-sparing surgery (NSS), postsurgical fatty tumor could be mistakenly reported as angiomyolipoma during radiologic imaging of some patients. In the present paper, we studied the postsurgical fatty tumor detected after NSS but not covered before in the literature. In addition, we also evaluated whether the postsurgical fatty tumor was related to the surgical technique employed. Patients admitted to the urology department of our university hospital from 2014 to 2019 and operated with open NSS were evaluated retrospectively. We detected those 156 patients were operated with NSS. Nine patients with angiomyolipoma as primary pathology and four patients with surgical border positivity were excluded from the study. The patients were divided into two groups based on the repair of tumor extraction region. In Group 1, fatty tissue was used for repair, and Group 2 is the primary repair group. In all, 143 patients (Group 1 = 79, and Group 2 = 64) were included in the study. No demographic and radiologic differences, such as number of patients, age, gender, positioning of tumor, mass localization, tumor diameter, and RENAL nephrometry scoring system, were detected between the two groups. Postsurgical fatty tumors were detected in 28 patients in Group 1 and in two patients in Group 2 (P < 0.001). In patients with negative surgical margins after partial nephrectomy, lesions that were radiologically detected mimicking as angiomyolipoma were defined as “postsurgical fatty tumor.” This mass containing adipose tissue only neither depicted vascularization and enhancement nor increase in size for at least 1 year. We assumed that these lesions must be followed as benign lesions not requiring additional treatment

    Comparison of efficacy and outcomes of adult and pediatric patients with undergoing retrograde intrarenal surgery

    No full text
    Taş hastalığı yüzyıllardan beri biliniyor olmasına rağmen günümüzde yaygınlığı çocuk ve erişkinlerde gittikçe artmaktadır. Teknolojik gelişmeler, endoskopik aletlerin minyatürizasyonu böbrek taşlarının tedavisinde retrograt intrarenal cerrahinin etkin şekilde kullanımına olanak sağlamıştır. Çocuk hastalarda bu konuda kısıtlı sayıda çalışma vardır. Çalışmamızda, retrograt intrarenal cerrahi ile tedavi edilen çocuk ve erişkin hastalardaki tam taşsızlık oranları ile komplikasyon oranlarını karşılaştırarak retrograt intrarenal cerrahinin çocuk hastalardaki etkinliğini ve güvenirliğini değerlendirmeyi amaçladık. MATERYAL-METOD: Çalışmamızda 01.01.2010 ile 01.03.2018 tarihleri arasında böbrek taşı tanısı konulup retrograt intrarenal cerrahi ile tedavi edilen hastaların dosyaları incelendi. Hastalar çocuk (18 yaş altı) (grup 1) ve erişkin (18 yaş ve üzeri) (grup2) yaş gruplarına ayrıldı. Gruplar; taş yükü, taş boyutu, taş lokalizasyonu, operasyon süresi, üreteral erişim kılıf kullanımı, intraoperatif komplikasyon oranları, tam taşsızlık oranları, postoperatif komplikasyon oranları, hastane yatış süreleri, DJ katater kullanımı açısından karşılaştırıldı. BULGULAR: Grup 1 içerisinde 55 hasta ve grup 2 içerisinde 220 hasta olmak üzere toplam 275 hasta değerlendirilmeye alındı. Hastaların ortalama yaşı 36,5 ± 20,1 (8 ay- 89 yıl) yıl olarak izlendi. Ortalama taş boyutu 14,6 ± 6,7 mm (5-47 mm) idi. Ortalama operasyon süresinin 62,9 ± 24,4 (25-170 dk) dakika (dk) olduğu görüldü. Hastanede yatış süresi 1,9 ± 2,4 (1-15 gün) gün olarak tespit edildi. Her iki grupta taş yükü, taş sayısı (tek-multipl), taş opasitesi, taraf, işlem öncesi hidroüreteronefroz derecesi ve operasyon sürelerinin benzer olduğu tespit edildi. Gruplar arasında ilk seans cerrahi sonrası tam taşsızlık oranları (grup 1 %81,8, grup 2 78,2, p: 0,554) benzer olarak bulundu. Toplam komplikasyon oranı %13,8 (grup 1 %16,4, grup 2 13,2) olup iki grup arasında fark izlenmedi. SONUÇ: Çalışmamızda böbrek taşı olan çocuk hastalarda RIRS'ın etkin ve güvenle kullanılabilecek minimal invazif cerrahi prosedür olduğunu tespit ettik. Alt pol taşı varlığının, artan taş yükünün ve birden fazla taş mevcudiyetinin hem çocuk hem de erişkin hastalar için cerrahi sonrası başarıyı etkileyen en önemli faktörler olduğunu gördük.Stone disease has been known for centruies, in recent decads its prevalence is increasing in children and adults. Technological developments, miniaturization of endoscopic instruments have enabled the effective use of retrograde intrarenal surgery in the treatment of kidney stones. There are limited number of studies in pediatric patients. In our study, we aimed to evaluate the efficacy and safety of retrograde intrarenal surgery in pediatric patients by comparing the exact stone-free rates and complication rates in children and adults treated with retrograde intrarenal surgery. METHODS: In our study, the files of patients who were diagnosed with kidney stones and treated with retrograde intrarenal surgery between 01.01.2010 and 01.03.2018 were retrospectively reviewed. The patients were divided into children (under 18 years) (group 1) and adult (18 years of age and older) (group 2) age groups. The stone load, stone size, stone localization, operation time, use of ureteral access sheath, intraoperative complication rates, complete stone-free rates, postoperative complication rates, hospitalization duration, preoperatve and postoperative stenting were compared between in both groups. RESULTS: A total of 275 patients (55 patients in group 1 and 220 patients in group 2) were included in the study. The mean age of the patients was 36.5 ± 20.1 (8 months-89 years) years. The mean stone size was 14.6 ± 6.7 mm (5-47 mm). The mean operation time was 62.9 ± 24.4 (25-170 min) minutes (min). The hospitalization period was 1.9 ± 2.4 (1-15 days) days. In both groups, stone load, number of stones (single-multiple), stone opacity, side, degree of hydroureteronephrosis and duration of operation were similar. The exact stone-free rate between the groups (group 1 81.8%, group 2 78.2%, p: 0.554) was similar after the first session. Total complication rate was 13.8% (group 1 16.4%, group 2 13.2%) and no difference was observed between the two groups. CONCLUSION: In our study, we found that RIRS is a minimally invasive surgical procedure that can be used effective and safely in pediatric patients with kidney stones. We found that the presence of lower pole stone, increased stone burden and presence of more than one stone were the most important factors affecting postoperative success for both child and adult patients

    89 YAŞINDA BIR HASTADA NADIR İZLENEN PARATESTIKÜLER KITLE: YÜKSEK DERECELI DEDIFERANSIYE LIPOSARKOM

    No full text
    AMAÇ: Paratestiküler liposarkomlar nadir görülen tümörlerdir. Hastalar genellikle skrotumda ele gelen ağrısız bir şişlik şikâyeti ile hastaneye başvururlar. Fizik muayene ve radyolojik değerlendirme sonrası cerrahi eksizyon gereklidir. Paratestiküler bölgenin bu nadir tümörleri çeşitli patolojik özellikler gösterebilir. Sadece klinik olarak değil patolojik olarak da teşhis etmek zor olabilir. Bu nedenle immünohistokimya bu tümörlerin tanımlanmasında önemli bir rol oynar. Bu olgu sunumunun amacı, bu nadir varlığın geriatrik bir hastada bulunabileceğini hatırlatmaktır. GEREÇ-YÖNTEM: 89 yaşında erkek hasta 2 aydır devam eden testis şişliği ve ağrısı ile üroloji kliniğimize başvurdu. Fizik muayenede ağrılı bir paratestiküler kitle mevcuttu. Hastanın komorbiditesi yoktu ve laboratuvar bulguları normal sınırlardaydı. Skrotal ultrasonografide, testis apsesinin birincil tanısına işaret eden 10x8 cm yoğun hipoekoik lezyon görüldü. Ardından 7 gün boyunca seftriakson (2x1g, IM) reçete edildi ve hastaya antibiyotik tedavisi bitiminde skrotal eksplorasyon uygulandı. Skrotal eksplorasyon sırasında, spermatik kordu çevreleyen sağ testise yapışık paratestiküler bir kitle izlendi. İntraoperatif karar, diseksiyon güçlüğü nedeniyle kitle ile birlikte en-blok orşiektomi yapılmasıydı. Daha sonra spermatik kord kitlenin 3 cm yukarısından bağlanarak eksize edildi. Postoperatif dönemde seftriakson tedavisine devam edildi. Hasta postoperatif 2. günde taburcu edildi. İlk ameliyattan 1 ay sonra istenen kontrastlı abdominopelvik ve göğüs bilgisayarlı tomografisinde retroperitoneal veya inguinal lenfadenopati bulgusu yoktu. Hasta bölgesel radyoterapiyi kabul etmedi ve aktif izlemi seçti. BULGULAR: Numunenin total incelemesi sonucunda 15,5x7,5x4,5 cm' lik radikal orşiektomi materyali mevcuttu. Orşiektomi materyali seri kesitler ile incelendiğinde 4x3.5x3 cm boyutlarında testis, paratestiküler alanda ise 8x6.5x6 cm boyutlarında düz gri-beyaz renkli bir tümöral alan görüldü. Lezyon etrafında yağ dokusu belirgin şekilde fibrotikti. Her iki örnekte de nekroz alanı görülmedi. Mikroskobik inceleme, solid lezyonun fasiküler paternde nükleer atipi içeren pleomorfik ve iğsi hücrelerden oluştuğunu gösterdi. Solid lezyonun yanında iyi diferansiye liposarkom alanları not edildi. SONUÇ: Paratestiküler tümörler tüm intraskrotal tümörlerin % 2-3'ünü oluşturur ve bunların yaklaşık 1/3' ü maligndir. Paratestiküler liposarkom, 50 yaşın üzerindeki erkeklerde en sık görülen malign paratestiküler tümör türüdür. Patolojik olarak, paratestiküler liposarkomların birçoğu iyi farklılaşırken, sadece küçük bir kısmı farklılaşmıştır. Dediferansiye liposarkomlar düşük dereceli ve yüksek dereceli olarak 2 gruba ayrılır. Bu olgu sunumunda, yüksek dereceli dediferansiye paratestiküler liposarkomu olan en yaşlı (89 yaşındaki) erkeği sunuyoruz. Sonuç olarak, bir paratestiküler kitle, görüntüleme sonucu aksini gösterse de, malignite açısından uyarıcı olmalıdır. Dediferansiye liposarkom bu hastalarda ayırıcı tanıda akılda tutulması gereken bir patoloji olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca böyle kitlelerde, inguinal yaklaşımın onkolojik sonuç riskini azaltmanın daha güvenli bir yolu olabileceğini düşünmekteyiz

    Evaluation of the readability of informed consent forms used in urology: Is there a difference between open, endoscopic, and laparoscopic surgery?

    No full text
    WOS: 000456525700009PubMed: 30216178Objective: The aim of this study is to evaluate the readability levels of informed consent forms used in Turkey before urological surgery and to compare the readability levels of open, endoscopic, and laparoscopic surgical informed consent forms. Material and Methods: A total of 529 informed consent forms used for urological open, endoscopic, and laparoscopic surgical procedures were collected from different hospitals in Turkey. Evaluating informed consent forms that have exactly the same text only once, a total of 69 consent forms were evaluated. The Gunning Fog Index and Flesch-Kincaid test measuring the general readability level were used to calculate the readability level of informed consent forms m addition to the Atesman and Beziro-Yilmaz formulas defined to determine the readability level of Turkish texts. Informed consent forms were evaluated and divided into three groups as open, endoscopic, and laparoscopic surgery forms, depending on their content. Results: Among 69 informed consent forms evaluated, 35 were open, 19 were endoscopic, and 15 were laparoscopic surgery consent forms. The readability level of all informed consent forms was detected as average according to the Atesman formula, very difficult according to the Flesch-Kincaid test. difficult according to the Gunning Fog Index, and at the high school education level according to the Bezirci-Yilmaz formula. A statistical evaluation of the three groups did not show a significant difference in the readability level. Conclusion: In this study, it was detected that the informed consent form readability levels used for urological surgical procedures in our country were rather low. We think that the cooperation of the concerned institutions is required for the revision of the consent information texts available and the improvement of the texts according to the strategies recommended

    Influencing factors of acute kidney injury following retrograde intrarenal surgery

    No full text
    MakaleWOS:000922523300002PubMed ID: 36719465Purpose: To investigate the influencing factors of acute kidney injury (AKI) following retrograde intrarenal surgery (RIRS). Methods: The data of patients who underwent RIRS for kidney stones between January 2018 and June 2022 at two tertiary centers were retrospectively analyzed. Demographic data of patients were obtained. According to kidney disease: Improving Global Outcomes (KDIGO) criteria, those with and without AKI were divided into two groups. Preoperative, intraoperative, and postoperative predictive factors of patients were investigated between the groups. In addition, the influencing factors of AKI were examined by multivariate analysis. Results: This study included 295 (35.7%) women and 532 (64.3%) men. The mean age was 50.03 +/- 15.4 years (range 18-89), and mean stone size was 15.5 +/- 6.1 mm (range 6-47). Overall, 672 of patients (81.3%) were stone-free after the initial treatment. According to KDIGO, 110 of patients (13.3%) had AKI during the postoperative period. Univariate analysis showed that stone size (P=.003), previous stone surgery (P=.010), renal malformations (P=.017), high operative time (P=<.001), high preoperative creatinine value (P=.036), intraoperative complications (P=.018), and postoperative urinary tract infection (P=.003) had significant influence on the AKI after RIRS. Multivariate analysis excluded previous stone surgery, high preoperative creatinine value, renal malformations, and intraoperative complications from the logistic regression model, whereas other factors maintained their statistically significant effect on AKI, indicating that they were independent predictors. Conclusions: Stone size, operative time, postoperative urinary tract infection, and diabetes mellitus are significant predictors of AKI. During RIRS, urologists should consider the factors that increase the risk of AKI and evaluate the treatment outcomes based on these factors

    Bilober multiple hepatolitiaziste ürolojik enstrümanlarla uygulanan yeni cerrahi teknik: Ultra-mini perkütan hepatolitotomi

    No full text
    WOS:000410005000026PubMed ID: 28861314Intrahepatic bile duct stones may emerge with manifestations as chronic stomach ache, cholestasis, cholangitis,abscess, post-obstructive atrophy and liver cirrhosis presentation may occur. Thus the treatment ofsymptomatic hepatolithiasis patients should be provided. Different methods such as biliary decompression,endoscopic, percutaneous or open surgery are recommended for the treatment of patients with intrahepaticgallstones. The aim of the treatment is to extract the stones and regain biliary drainage. But the treatmentregimen to be applied should be determined after examining the age, performance condition, general conditionof the patient and location of the stone carefully. In this case, we presented a young female patient whohad many unsuccessful surgical interventions due to coledochal cyst and congenital malformation in bileducts, had large stones in right and left intrahepatic bile ducts and in whom we provided complete stonefreecondition through Ultra-Mini Percutaneous Hepatolithotomy (UM-PHL) using urological instrumentsİntrahepatik safra kanalı taşları, kronik karın ağrısı, kolestaz, kolanjit, apse, postobstrüktif atrofi ve karaciğersirozu tablosu oluşturabilir. Bu nedenle semptomatik olan hepatolitiyazisli hastaların tedavisi sağlanmalıdır.Tedavide intrahepatik safra taşları olan hastalar için biliyer dekompresyon, endoskopik, perkütan veya açıkcerrahi gibi farklı yöntemler önerilmektedir. Tedavinin amacı, taşların temizlenmesi ve safra drenajını gerikazandırmaktır. Fakat uygulanacak tedavi rejimi hastanın yaş, performans durumu, genel durumu ve taş yeridikkatlice incelendikten sonra kararlaştırılmalıdır. Bu olguda, doğuştan safra kanallarında malformasyon vekoledok kisti nedeniyle birçok kez başarısız cerrahi girişim geçiren, sağ ve sol intrahepatik safra kanalarındabüyük boyutta taşları olan ve ürolojik enstrümanlarla yaptığımız Ultra-Mini Perkütan Hepatolitotomi (UMPHL)ile tam taşsızlık sağladığımız genç bayan hastamızı sunduk
    corecore