14 research outputs found

    Ebelik ve hemşirelik son sınıf öğrencilerinin hasta güvenliği ve tıbbi hatalar konusundaki tutumu

    Get PDF
    Amaç: Bu betimleyici çalışma, ebelik ve hemşirelik son sınıf öğrencilerinin hasta güvenliği ve tıbbi hatalar hakkındaki bilgi ve tutumlarının değerlendirilmesi amacıyla yapıldı. Yöntem: Araştırma, 2009 yılında Konya’da ebelik ve hemşirelik lisans son sınıf öğrencilerinde uygulandı. Veri toplama sürecinde okulda bulunan 45 ebelik, 50 hemşirelik öğrencisi örnekleme alındı. Veriler 24 soruluk anket formu kullanılarak toplandı. Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 22±1 idi. Ebe ve hemşire adaylarınca, kendileriyle ilgili olarak, % 37’sinin stajları sırasında tıbbi hata yaptıkları, hataların yarıdan çoğunun % 59 ilaç hataları olduğu, yapılan hataların % 12’sinde hastaların zarar gördüğü, ancak çoğunlukla % 71 hataları rapor etmedikleri ifade edildi. Staj arkadaşları için ise bu oranları daha yüksek olarak bildirdiler. Tıbbi hataları en sık hekimlerin yaptığı % 38 belirtildi. Sonuç: Ebe ve hemşire adaylarının tıbbi hata yapma oranı yüksek, hata bildirimi ise düşüktür. Tıbbi hataları önlemede müfredatta hasta güvenliği eğitiminin daha fazla yer alması, hasta güvenliğine katkı sağlayabili

    Role of dopaminergic system in oxytocin analgesia: The missing part in a puzzle

    Get PDF
    Purpose: To investigate the analgesic effects of oxytocin (OT) and elucidate the role of dopaminergic system in its mechanisms.Methods: In this study, 72 male (n=6 for each group) 230-250 gr Wistar Albino rats were used. Firstly, dose studies were performed with 100 μg/kg, 200 μg/kg and 400 μg/kg to determine the optimal analgesic effect of oxytocin. Optimal dose was found at 200 μg/kg, and then animals were divided into nine groups: Saline, D1 agonist (SKF 38393; 0.1 mg/kg), D1 antagonist (SCH-23390; 0.1 mg/kg), D1 agonist + oxytocin, D1 antagonist + oxytocin, D2 agonist (Cabergoline; 0,5 mg/kg), D2 antagonist (Sulpride; 10 mg/kg), D2 agonist + oxytocin and D2 antagonist + oxytocin. Serum physiologic saline was given to the saline group and other drugs were administered intraperitoneally at the indicated doses. Tail-flick and hot-plate tests were used to measure analgesic effects. Analgesic tests were measured in 30 min-intervals (at 30th, 60th, 90th, and 120th min) and recorded in seconds. To evaluate maximum antinociceptive effect (% MPE), the tail-flick and hot-plate latencies were converted to the antinociceptive effectivenessResults: The results show that D1 antagonist SCH-23390 (0.1 mg/kg) and D2 agonist cabergoline (0.5 mg/kg) created strong analgesia while the D1 agonist SKF 38393 (0.1 mg/kg) and D2 antagonist sulpiride (10 mg/kg) did not have any analgesic effect. However, only D2 antagonist sulpiride blocked the analgesic effect produced by OTConclusion: OT may be one of the primary agents participating in spinal analgesia, and the dopaminergic system is one of the central mechanisms of action for this important molecule. The dopaminergic system may also be one of the targets for ‘descending’ analgesic system. Keywords: Oxytocin, Tail flick, Hot plate, Dopaminergic, Analgesic, Antagonist, Agonis

    Gel formation on drawn high density polyethylene and mechanical properties of composite materials under gamma radiation.

    No full text
    Ph.D. - Doctoral Progra

    Attitude of final year students of midwifery and nursing school on patient safety and medical errors

    No full text
    Amaç: Bu betimleyici çalışma, ebelik ve hemşirelik son sınıf öğrencilerinin hasta güvenliği ve tıbbi hatalar hakkındaki bilgi ve tutumlarının değerlendirilmesi amacıyla yapıldı. Yöntem: Araştırma, 2009 yılında Konya'da ebelik ve hemşirelik lisans son sınıf öğrencilerinde uygulandı. Veri toplama sürecinde okulda bulunan 45 ebelik, 50 hemşirelik öğrencisi örnekleme alındı. Veriler 24 soruluk anket formu kullanılarak toplandı. Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalaması 221 idi. Ebe ve hemşire adaylarınca, kendileriyle ilgili olarak, % 37'sinin stajları sırasında tıbbi hata yaptıkları, hataların yarıdan çoğunun (% 59) ilaç hataları olduğu, yapılan hataların % 12'sinde hastaların zarar gördüğü, ancak çoğunlukla (% 71) hataları rapor etmedikleri ifade edildi. Staj arkadaşları için ise bu oranları daha yüksek olarak bildirdiler. Tıbbi hataları en sık hekimlerin yaptığı (% 38) belirtildi. Sonuç: Ebe ve hemşire adaylarının tıbbi hata yapma oranı yüksek, hata bildirimi ise düşüktür. Tıbbi hataları önlemede müfredatta hasta güvenliği eğitiminin daha fazla yer alması, hasta güvenliğine katkı sağlayabilir.Objective: The purpose of this descriptive study was to evaluate the attitude of final-year students of midwifery and nursing school on patient safety and medical errors. Methods: The research was conducted on final-year midwifery and nursing students in 2009 in Konya. On the day when the data were collected, 45 midwifery and 50 nursing students were included for the research. A 24 item questionnaire form was used to collect data. Results: Average age of the students who participated in the study was 22±1. Thirty seven percent of the students said that they made medical errors during their clinical training and that 59% of the errors were pharmaceutical errors. They also reported that 12% of the errors fatal errors and that they didn't report the errors they made (71%). Students also reported higher rates for their fellows. It was also found that most frequent medical errors are made by doctors (38%). Conclusion: It was found that the error making rate of midwifery and nursing students were high. To prevent medical errors, it is necessary that education on patient safety is introduced into the midwifery and nursing school curriculum

    Evaluation of quantiferon-TB gold and tuberculin skin test in patients with tuberculosis, close contact of patients, health care workers and tuberculosis laboratory personnel

    No full text
    Birengel, Serhat/0000-0002-5599-6488; Annakkaya, Ali Nihat N/0000-0002-7661-8830WOS: 000284385400003PubMed: 21063967Tüberkülin cilt testi (TCT), uzun bir süredir duyarlılık ve özgüllük değerlerindeki sınırlamalara rağmen etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Aktif tüberkülozu olmaksızın TCT pozitif olan hastalar, latent tüberküloz enfeksiyonu (LTBE) olarak tanımlanır. LTBE olan hastaların TCT ile tanımlanması, hastalığın kontrolünde önemli bir aşamadır. Plazma interferon gamma (IFN-γ) düzeyini belirleyen Quantiferon-TB Gold Testi (QTG, Cellestis, Austuralya) latent tüberküloz (TB) enfeksiyonu tanısında TCT’ye göre avantajları olan in vitro tanısal bir testtir. Bu test Mycobacterium tuberculosis’e özgül ESAT-6 ve CFP-10 antijenlerini içerir. Bu çalışmanın amacı, TB’li hastalar, yakın temaslıları, sağlık çalışanları ve TB laboratuvarı personelinde QTG ve TCT testi sonuçlarının karşılaştırılmasıdır. Çalışmaya, 26 aktif akciğer TB’li hasta, 6 hasta yakını, 11 hasta teması olan sağlık çalışanı ve 8 TB laboratuvarı personeli dahil edilmiştir. TCT uygulanmadan önce QTG testi için kan örnekleri alınmıştır. Tüm bireyler BCG aşılaması yönünden sorgulanmış ve BCG skarı yönünden incelenmiştir. Çalışmaya katılanların tümünde BCG aşılaması öyküsü ve muayenede BCG skarı tespit edilmiştir. QTG testi plazma örneklerinde üretici firmanın önerileri doğrultusunda çalışılmıştır. TCT ile QTG testi arasındaki uyum kappa istatistiği ile ölçülmüştür. Aktif TB’li hastalarda (gerçek enfekte bireyler) TCT (PPD) pozitifliği %34.6 (9/26), QTG pozitifliği %65.3 (17/26) olarak belirlenmiş; pozitiflik oranı QTG testinde daha yüksek tespit edilmiş olmasına rağmen aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p> 0.001). Diğer çalışma gruplarına bakıldığında; sağlık çalışanları, TB’li hastanın yakın temaslıları ve TB laboratuvarı çalışanlarında TCT ve QTG pozitiflik oranları sırasıyla; %36 (4/11) ve %27 (3/11); %16.6 (1/6) ve %83 (5/6); %37.5 (3/8) ve %75 (6/8) olarak tespit edilmiştir. PPD testi sonucu, QTG negatif grupta ortalama 11 mm iken, QTG pozitif grupta ortalama 14 mm olarak saptanmış ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p 0.001). TST and QTG positivity rates for health care workers, close house contact of TB patients and TB laboratory staff were as follows, respectively; 36% (4/11) and 27% (3/11); 16.6% (1/6) and 83% (5/6); 37.5% (3/8) and 75% (6/8). The mean PPD diameter was 11 mm in QTG negative group and 14 mm in QTG positive group with a statistically significant difference (p= 0.05) and gender (p< 0.001). In conclusion, QTG assay was superior to TST in its ability to detect LTBI and active TB infection, not to be affected with BCG vaccination, to discriminate responses due to non-tuberculous mycobacteria, and to avoid variability and subjectivity associated with application and reading the TST. Besides, QTG assay needs only one visit to the test unit. However, its being expensive than TST and requirement for special equipments and skilled laboratory personnel, are among the disadvantages of QTG assay

    Serum Neopterin Level In Patients With Lung Cancer And Case Of Pneumoniae

    No full text
    Amaç: Neopterin, hücre aracılıklı immün yanıtı gösteren duyarlı bir belirteçtir. Bu nedenle T hücreleri ve makrofaj- ların rol oynadığı çeşitli infeksiyon hastalıklarında vücut sıvılarında neopterin düzeylerinin belirlenmesi hücre aracı- lıklı immün yanıt hakkında bilgi sağlar. Kanser ve pnömoni hastalarında serum neopterin düzeylerinin yüksek oldu- ğu bildirilmiştir. Bu çalışmanın amacı, akciğer kanseri olan hastalar ve pnömonili hastalarda serum neopterin düzey- lerinin tanısal değerinin araştırılmasıydı. Yöntem ve Gereçler: Bu çalışmada, 24 pnömonili hasta (10 K, 14 E) , 20 akciğer kanserli hasta (20 E) ve 16 sağ- lıklı gönüllüde (5 K, 11 E) serum neopterin düzeyleri istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Neopterin düzeyleri üretici firmanın önerilerine göre ELISA yöntemiyle belirlendi. İstatistiksel değerlendirmede SPSS 11.5 programı kullanıldı. İstatistiksel analizlerde, univarite varyans analizi, kovaryans analizi ve Student T testler kullanıldı. p ? 0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Serum neopterin düzeyleri ortalaması sırasıyla; akciğer kanserli hastalarda 22.21 ± 8.60 nmol/l, pnömonili hastalarda 21.18 ± 8.76 nmol/l, kontrol grubunda ise 9.03 ± 4.15 nmol/l olarak belirlendi. Serum neopterin düzey- leri akciğer kanseri ve pnömoni hastalarında kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksek saptandı. Serum neopterin düzeyleri kanserli hastalar ve pnömonili hastalar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gös- termedi. Sonuç: Serum neopterin düzeylerinin akciğer kanseri ve pnömonili hastalarda tanıda yardımcı test olarak kullanıla- bileceği, ancak; bu iki hastalığın birbirinden ayrımında kullanılamayacağı sonucuna varıldı.Aim:Neopterin is a sensitive marker for cell-mediated immune response. Because of this, the neopterin levels of body fluids show cell-mediated immune response in different infectious diseases which involve T cells and macrophages. It is reported that serum neopterin levels were found to be higher in patients with pneumoniae and patients with can- cer. The aim of this study was to investigate that the diagnostic value of neopterin in patients with lung cancer and pneumoniae. Material And Methods:In the present study, serum neopterin levels were compared between , 24 patients with pneu- moniae (10 female, 14 male) , 20 patients with lung cancer (20 male) and 16 healthy volunteers (5 female, 11 male). Neopterin concentrations were measured by ELISA method according to the protocol of manufacturer. In statistical evaluation, SPSS 11.5 programme was used.Univariate analysis of variance, covariance analysis and Student t tests were used in statistical analysis. p value &#8804;0.05 and p &#8804;0.001 was accepted as statistical significant. Results:Serum neopterin levels were found to be 22.21 ± 8.60 nmol/l, 21.18 ± 8.76 nmol/l, and 9.03 ± 4.15 nmol/l in patients with lung cancer, pneumoniae and control groups, respectively. Serum neopterin levels were established to be significantly higher in patients with lung cancer and patients with pneumoniae than in control groups. Serum neopterin levels were not significantly different between patients with lung cancer and patients with pneumoniae. Conclusion:It is our suggestion that serum neopterin levels may be used as a supplementtary test in diagnosis in pa- tients with lung cancer and patients with pneumoniae but it can not be used in in differential diagnosis of these two diseases

    Clinical importance of serum neopterin level in patients with pulmonary tuberculosis

    Get PDF
    Objective: Neopterin is a sensitive marker for cell-mediated immune response. Because of this, the neopterin levels of body fluids show cell-mediated immune response in different infectious diseases which involve T cells and macrophages. The aim of this study was to determine the clinical importance of neopterin levels in patients with tuberculosis and compare with those levels of healthy subjects. Methods: Seventy patients with tuberculosis (46 newly diagnosed cases, 15 relapse cases, and 9 multidrug-resistant tuberculosis cases) and 18 healthy adult individuals were included in the study. Neopterin concentrations were measured by the ELISA method according to the protocol of the manufacturer. Chi-square test was used in statistical analysis; p≤0.05 was considered statistically significant. Results: Serum mean neopterin levels were 23.74±21.8nmol/L (median: 18.3) in newly diagnosed patients with pulmonary tuberculosis; 28.69±21.2nmol/L (median: 21.2) in relapse patients and 31.28±14nmol/L (median: 25.4) in multidrug-resistant tuberculosis cases, respectively. Serum mean neopterin levels were 4.03±5.12nmol/L (median: 5.1) in healthy subjects. The serum neopterin levels were found to be significantly higher in patients with tuberculosis than the control group. There was a statistically significant correlation between neopterin positivity (neopterin level ≥10nmol/L was accepted to be positive) and clinical symptoms of hemoptysis and weight loss. Besides statistically significant correlations between neopterin positivity and hemoglobin level, sedimentation rate, mean leukocyte count and radiological involvement (localized or diffuse) were determined. Conclusion: Serum neopterin levels can be used as a helper laboratory finding for the diagnosis of patients with tuberculosis. For this aim, further controlled studies are needed

    Comparing Physical Therapy Accompanying Exercise with Only Exercise Treatments in Patients with Chronic Mechanical Low Back Pain

    No full text
    Objective: Investigating and comparing the effects of exercise and physical therapy accompanying exercise treatments in patients with chronic low back pain. Materials and Methods: Twenty three patients with mechanical type low back existing more than 3 months were included one of the exercise or the physical therapy+exercise groups according to their application sequence. Both of the groups performed lumbar flexion and extension exercises, strengthening of the lumbar and abdominal muscle exercises and iliopsoas, hamstring and quadriceps stretching exercises two times a day for 14 days. The physical therapy group was given hot pack+therapeutic ultrasound+ interferential current for 10 days additionally. Degree of the low back pain was evaluated with visual analog scale (VAS), range of joint motion was evaluated with hand finger floor distance (HFFD) and Modified Schober test, functional status was evaluated with Modified Oswestry Low Back Pain Scale and quality of life was evaluated with Short form-36 (SF-36) before and a month after the treatments. Results: In both groups (exercise group: average age 59 years, 21 females, 2 males; physical therapy group: average age 60 years, 20 females, 3 males) pain intensity and HFFD decreased and Modified Schober increased, functionality recovered, pain and physical functions of SF-36 improved after the treatments. SF-36-physical role difficulty also improved in the exercise group. Decrease in pain, increase in HFFD andimproving of the functional status were all significantly more in the physical therapy group. There were no difference between the groups in terms of Modified Schober measurement and changes of the quality of life. Conclusions: Exercises and exercise+physical therapy are both effective in chronic low back pain. Successful results can be taken by addition of the physical therapy in patients who do not benefit sufficiently from exercise therapy. (Turkish Journal of Osteoporosis 2015;21: 73-8

    The viewpoint to nursing of male students attending health college and three-year student in the high school in Zonguldak centre

    No full text
    AMAÇ: Yeni Hemşirelik Kanunu Tasarısı’ndan hareketle, Zonguldak İl Merkezi’nde genel lise son sınıfta ve sağlık yüksekokulunda okuyan erkek öğrencilerin hemşireliğe bakışaçılarını değerlendirmektir. YÖNTEM: Zonguldak İl Merkezi'nde genel liselerin sayısal bölümlerindeki son sınıf (76 kişi) ve sağlık yüksekokulunda sağlık memurluğu bölümündeki (105 kişi) erkek öğrenciler ile yapıldı. Veriler; sağlık memurları ve lise öğrencileri için hazırlanan iki anket formu ile toplandı. Katılım oranı sağlık memurluğunda %90.1, liselerde % 95 idi. Veriler sayı, yüzdelik, ortalama ve ki-kare testleri ile değerlendirildi. BULGULAR: Sağlık memurluğu öğrencilerinin %78.1’inin ailesinde hemşire olmadığıgörüldü. %71.4’ünün okul öncesinde hemşirelik bölümü öğrencileri ile birlikte ders aldıklarını bilmedikleri, dersleri birlikte görmenin %86.7’sinde hemşirelik mesleği hakkındaki düşüncelerini değiştirmediği belirlendi. Tekrar üniversiteye girme olanaklarıolsa büyük çoğunluğun (%70.5) hemşireliği tercih etmeyecekleri, %54.3’ünün mezuniyet sonrası hemşire olarak çalışmak istemedikleri, %72.9’unun yine sağlık memuru olarak anılmak istedikleri saptandı. Lise öğrencilerinin de tercih kılavuzunda hemşireliği işaretlemeyecekleri, puanı sadece bu bölümlere yeterli olsa bile % 22.4’ünün tercih edebileceği saptandı. SONUÇ: Erkeklerin hemşireliği kadın mesleği olarak gördükleri ve mesleğin içerisinde yer almada çekingen kaldıkları kanısındayız.AIM: With the new nursing bill, the viewpoint to nursing of male students attending Health College and three-year students in the high school is being assessed. METHOD: The research was carried out both on the students in science departments of general high school and a health official department student. Data were collected with two survey forms both of the school. The participation rate was 90.1% in health official department and 95%in with high school students. Data were examined with number, percentage, mean and chi-square tests. RESULTS: 71.4 % of them hadn’t previously known that they had had courses with nursing students in preschool period and that 96.7 % hadn’t changed their opinions about nursing. If they had had the chance, 70.5 % of them wouldn’t have chosen the nursing. 54.9 % of them didn’t want to work as nurses after graduation. About of 72.9 % of them would be called as health officials. High school students wouldn’t choose the nursing, 22.4 % of them would choose it if they had that average point. CONCLUSION: We believe that male’s consider nursing as a female stuff. They are reserved to take part in this profession

    Kültürel Bellek 2016

    No full text
    Hacettepe Üniversitesi Tarihi ve Kültürel Mirası Araştırma Merkezi HÜTKAM olarak kültürel bellek çalışmalarına katkıda bulunmayı görevimiz kabul ediyoruz. 2016 yılında, yönetim kurulu olarak bu serüvene başlamaya karar verdik. Güvendiğimiz dostlarımız, arkadaşlarımız ve elbette hocalarımız çağrımızı yanıtsız bırakmadı. Birbirinden değerli araştırmalarla zenginleştik ve tarihe not düşmek adına kültürel bellek çalışmalarına biz de katıldık. Kültürel mirasın evrensel olduğu, oralı/buralı, sizden/bizden, uzak/yakın ayırmadan, hepimizin olduğu fikrinden yola çıktık. Bizi biz yapan, toplumları oluşturan, birleştiren kültürel belleğimizdir. Kimi zaman insan eliyle, cehaletle, yıkıcılıkla bazen adamsendecilikle, bilinçsizlikle tahrip edilen, yok edilen tarihi ve kültürel miras, belleğimizin önemli, çok önemli bir parçasıdır. Her zaman önünden geçtiğimiz bir yapı bir gecede yıkıldıysa, çocukluk anılarımızı biriktirdiğimiz mahallemiz yok olduysa, sokağımızın, meydanımızın adı değiştiyse eksiliriz. Bizi büyüten oyunlar kaybolduysa, bir tekerleme artık hatırlanmıyorsa, çocukluğumuzun sanatçıları göçmüşse, eski şarkılar plaklarda bile yoksa eksiliriz. Hafızamızı tetikleyen imgeler, kokular, sesler, tatlar değişirse bireysel belleğimiz, yaşadığımız kentin ve toplumun belleği zarar görür, eksiliriz. Bireysel tarihimizde, belleğimizdeki insanları yitirdikçe nasıl azalıyorsak tarihi ve kültürel mirası, ortak belleği yitirdikçe de öyle zayıflar ve giderek yok oluruz. İşte bu nedenle biz hatırlamayı, öğrenmeyi, görmeyi, araştırmayı seçiyoruz. Unutmamak için, unutulduysa hatırlamak ve hatırlatmak için, bilmeyenlere göstermek, anlatmak ve belleğimize sahip çıkmak için başladığımız bu serüvende çağrımızı kırmayan değerli araştırmacılara şükranlarımızı sunuyoruz. Unutmayalım ki kültürel bellek, hepimizi birleştiren güçtür
    corecore