44 research outputs found

    Gerçekliğin Toplumsal İnşasında Bilgi ve Bilgi Merkezi

    Get PDF
    Reality, that exists independently from human beings and can be constituted socially, contains a world of objects in itself and is changeable according to the changes in the acquired knowledge. In that sense, if our knowledge providing us with an explanation about the reality does not exist, nor does the reality itself. Social reality being defined as “the achievement of knowledge process” exists to the extent as much as we are aware of it. Therefore, reality is a phenomenon, which can be constructed, interpreted and conveyed through the existence of knowledge about it. In the present study, the functions of information centres (ie. eg. libraries, archives, documentation centres etc.) as the reality itself, and also as the conveyor of reality in developing the social reality has been investigated. The social function of the information centre in developing the reality depends upon the assumption that, “the reality cannot be beyond my knowledge; the reality I am not aware of is not a reality”. In this study, the role of knowledge and the information centre as a means of knowledge in ‘causing the existence of knowledge and explaining it’ is to evaluate in terms of the structure underlying information management domain. Thereby, the hypothesis “information centre is important for that very reason” has also been assessed

    Hümanist Bir Yaklaşımla Sanat Eğitiminde Sanat Tarihi Öğretimi

    Get PDF
    This article stresses the importance of a consciousness of history in acquiring a sense of cultural identity. It goes on to stress the place of the history of art in the history of civilisation and the importance of the Art History teacher, within a humanist context, in the way culture and history are dealt with in our country. For there is a humanist aspect to every human creation reflecting the value in itself. Art education provides an opporunity for free expression of this aspect and teaching the history art as part of this education brings with it a number of problems. In looking at how to achieve the aims of art history education properly these issues are considered at length from a variety of angles. In conclusion, in the same way as history of art teachers in today’s conditions should continually develop themselves, modernise and prepare appropriate teaching situations, they should also espouse a humanist approach to education in order to establish the conditions in a sound manner.Bu makalede, kültürel kimlik kazanmada tarih bilincinin önemi vurgulanmış, daha sonra sanat tarihinin, uygarlık tarihi içindeki yol gösterici yeri belirtilirken, ülkemiz kültür ve tarihinin anlatımında sanat eğitimi içinde, sanat tarihi öğretiminin ne denli önemli olduğu hümanizmin sınırları çerçevesinde belirtilmiştir. Çünkü insanın ortaya koyduğu her yapıtta kendinden bir değer dolayısıyla hümanist bir tavır vardır.Bu tavrın özgürce anlatımına olanak sağlayan sanat eğitiminde, sanat tarihi öğretimi ise günümüzde pek çok sorunu da beraberinde getirmektedir. Sanat tarihi öğretiminin doğru biçimde gerçekleşebilmesi amacıyla bu konular, makalemizde pek çok yönü ile irdelenmiştir. Sonuç olarak, günümüz koşullarındaki sanat tarihi öğretiminde, eğitici sürekli kendini yenileme, çağı yakalama ve uygun öğretim ortamlarını hazırlamak zorunluluğunda olduğu gibi, bu koşulların sağlıklı biçimde oluşturulabilmesi için hümanist bir eğitim anlayışını da benimsemelidir

    TELEVİZYON EKRANINDAN İNTERNET'E: MELEZ BİR TÜR OLARAK “SINIF 2010”

    Get PDF
    Televizyon yayıncılığı 2000'li yıllara gelindiğinde, gerek teknolojik altyapısı gerekse organizasyon yapısı ve yayınladığı içerikle, 1980'ler ve 1990'lardaki tek hakim kitle iletişim aracı olduğu dönemden gözlemlenebilen büyük farklılıklar sergilemektedir. Bu farklılığı görebileceğimiz yerlerden biri de yayın içerikleridir. Özellikle televizyon program türlerindeki, dolayısıyla televizyon programlarındaki dönüşümü incelemek ve televizyonun yeni medyayla olan ilişkisini ortaya koymak daha anlamlı hale gelmiştir. Bu çalışmada televizyon program türlerindeki dönüşüm 2010 ve 2011  yılında TRT ekranlarında yayınlanan Sınıf 2010 adlı programın türsel analiziyle ortaya konmaya çalışılmıştır. Analizde 'Sınıf 2010' programında hangi türlerin geleneklerinin bulunduğu, melez bir tür olan eğit-lence türüyle olan ortak paydaları ve yeni medyanın program türüne etkileri saptanmaya çalışılmıştır. Çalışmada araştırma modeli olarak nitel durum çalışması seçilmiştir

    Edebiyat Sosyolojisi ve Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi Sanat ve Bilimin Sınır Ötesi Etkileşimi

    Get PDF
    Toplum ve toplumsal normlar edebiyat sanatının ve sosyolojinin ortak kaynaklarıdır. Her ikisinin de amacıbir bakıma dünyanın sırrınıçözmektir. Edebiyat ve toplum böylelikle karşılıklıbir etkileşim içindedirler. Edebiyatın tarihsel sürecini inceleyen bir araştırmacımutlaka bu karşılıklıetkileşime yönelmesi gerekir. Edebiyatıve sosyolojiyi ortak bir noktada buluşturan husus insandır. Bu, edebiyat sosyolojisinin temelini oluşturur. Batı’da yapılan kuramsal çalışmalardan edebiyat sosyolojisinin merkezde edebiyat eseri olmak şartıyla edebiyat içi ve dışıtoplumsal unsurların tamamınıkapsadığıanlaşılmaktadır. İlk ortaya çıkışında estetik unsurlarıgözetmeme eğilimi zaman içinde aşılmıştır. Çünkü tarihsel koşullara bağlıolarak değişim gösteren, dili araç olarak kullanan edebiyatın yansıtma özelliği vardır ve toplumu estetik unsurlarıyla birlikte aktarır. Ancak Türkiye’deki araştırmalar göz önünde bulundurulduğunda, edebiyat sosyolojisinin daha çok edebiyat dışıyöntemle çalışan disipliner bir alan olarak algılandığıanlaşılmaktadır. Bu durum terminolojik bir kargaşa oluşturmaktadır. Karşılaştırmalıedebiyat biliminin literatürlerde kabul edilen üç ekolü vardır. Genellikle edebiyat sosyolojisiyle birlikte anılan fakat birçok farklılığıolan Marksist edebiyat kuramının özündeki edebiyatısosyal olayların ve ekonominin belirlediği düşüncesi ‘Marksist KarşılaştırmalıEdebiyat Ekolü’nde de görülmektedir. Fakat günümüzde karşılaştırmalıedebiyat bilimi daha çok Amerikan- ve Fransız ekolleri tarzında yürütülmektedir. Amerikan ekolü estetiği öne çıkarırken Fransız ekolü toplum ve ulusal edebiyat merkezlidir. Fakat yine de ulusal üstü çalışır. Her iki ekol de ulusal üstü bir metodu benimsemişlerdir. Fransız ekolü edebiyat dışına fazlaca çıkarak etnoloji, sosyoloji, sosyal psikoloji, politika ve tarih alanlarından oldukça fazla yararlanır. Bundan dolayıedebiyat sosyolojisine uygun bir çalışma alanıhazırlamaktadır. Toplum ve kültürü edebiyat merkezli çalışmalardan ayrıdüşünmek bilimsel bir tutum değildir. Karşılaştırmalıedebiyat biliminde çoklu bir kültürel düzlem vardır ve edebiyat ile kültür karşılaştırmalarıparalel yürütülmelidir. Bunun gerçekleşmesi için sosyoloji ve edebiyat sosyolojisinin verilerinden yararlanmak gerekir. Disiplinler arasıbir yöntemle edebiyat eserine yönelmek edebiyat sosyolojisi çalışmalarının olduğu gibi karşılaştırmalıedebiyat incelemelerinin de temel felsefesini oluşturmalıdır. Küreselleşen dünyamızda uluslar arasıedebiyat faaliyetlerinin, edebî çeviri etkinliklerinin, edebiyat-toplum ilişkisinin ülke sınırlarınıaşarak artmasıyla birlikte karşılaştırmalıedebiyat bilimi ve edebiyat sosyolojisi önemli bir konuma yerleşmiştir

    Neo-liberal küreselleşmenin zaferi

    Get PDF
    This article is about the general historical dynamics and social phenomenon of neo-liberalism and economic globalization. The question/problem pursued is; is globalization a new process as a replacement for modernity as claimed or a different phase of modernity and capitalism in reality? Because, our world is going through a rapid change and transformation like no other period in history; on one hand space and time concepts are being lost and on the other hand differences and localizations are being homogenized. To understand these processes, first we need to analyze the economy-politics of the `order of the new world` that we are living in and to find an answer to the question of what globalization really is. The impression that we acquired within this quest for an answer and at the same time the conclusion that provides the basis for this article is that globalization is a field/period of struggle between labor and capital, that competitive capitalism lies in the heart of this struggle period, that it includes an ideology against social structure and organized society and that this ideology is being represented by neo-liberalism.Bu makalede, genel olarak neo-liberalizm ile iktisadi küreselleşmenin tarihsel dinamikleri ve toplumsal görüngüleri üzerinde durulmuştur. Ardına düşülen temel soru(n); küreselleşmenin gerçekte iddia edildiği gibi modernliğin yerine ikame olunan yeni bir süreç midir? Yoksa modernitenin ve kapitalizmin farklı bir evresi midir? Çünkü günümüz dünyası tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar hızlı bir değişim ve dönüşümden geçmekte; bir yandan zamansal ve mekânsal mefhumlar kaybolurken diğer yandan farklılıklar ve yerellikler türdeşleşmektedir. Bu süreçleri anlamak için öncelikle içinde bulunduğumuz ‘yenidünya düzeni’nin ekonomi-politiğini iyi çözümlememiz ve küreselleşmenin gerçekte ne olduğu sorusuna cevap bulmamız gerekiyor. Bu cevap arayışında edindiğimiz izlenim ve aynı zamanda bu makalenin de temel tezini oluşturan sonuç, küreselleşmenin; özünde sermaye ve emek arasında gerçekleşen bir mücadele alanı/süreci olduğu, bu mücadele sürecinin kökeninde rekabetçi kapitalizmin yattığı, sosyal devlete, sınıfsal yapıya ve örgütlü topluma karşı bir ideoloji içerdiği ve bu ideolojinin de neo-liberalizm tarafından temsil edildiğidir

    NORMLARA HAYAT VEREN GERÇEKLİK VE REALİTEYİ DÖNÜŞTÜREN NORMLAR

    Get PDF
    Geleneksel olarak, hukuk biliminin normatif bir bilim dalı olduğu kabul edilir. Çağımızın bilimsel yargılarına göre ise, doğru bilgi ancak deney ve gözlem yoluyla elde edilebilir. Bu farklı yaklaşımlar, birbiriyle sadece çelişmezler, aynı zamanda dünyayı farklı açılardan görmeyi ifade ederler. İşte bu çalışma, anılan paradokstan yola çıkılarak yapılan araştırmayı içermektedir. Öncelikle, genel olarak bilgi ve gerçeklik arsındaki ilişkiler felsefi olarak irdelenmektedir. Burada bilginin soyut metafizik bir alandan değil, somut maddi dünyadan edinildiği tespit edilmektedir. Aynı yöntemle hukuk bilimine yaklaşıldığında, hukuk biliminin de esasında ampirik bir zeminde geliştiği ortaya çıkarılmaktadır. Bu bağlamda farklı hukuk teorileri vasıtasıyla, onların normatif gözüken çehrelerinin arkasında, çok karmaşık nedensellik bağlarının hüküm sürdüğü ve bu bağların hukuk kurallarının oluşumunu tayin ettiği izah edilmektedir. Çalışmada ayrıca normların pozitif hukukta düzenlendikten sonra, hukuk dogmatiği anlamında normatif karakter kazandığı açıklığa kavuşturulmaktadır. Araştırmalar sonucu varılan yargıya göre, çifte yönlü bir etki söz konusudur. Soyut, felsefi ve normatif ön-kabuller gerçek yaşam düzenini etkilemektedir ve gerçek maddi dünyadan gelen ampirik veriler de, metafizik sanılan normatif alana tesir etmektedi

    Elektronik Sözcük: Sözcüğün Teknolojikleşmesine Bilgi İletişimsel Yaklaşım

    Get PDF
    In this study, technologization of the word is considered in the context of information communicative approach. The content of the research is to reveal the transformation stages of the word and impact of each stage on information and communication in the transforming World. The study aims to determine the electronic word in terms of information and communication and to emphasize its importance. Perspective of the study is the electronic word and its methodology is based on the examination of living spaces of the word through a descriptive method. In the concept of this study, the findings were examined in an analytical manner after searching the literature on electronic word. According to the findings of the study results, the electronic word appears as a result of the processes and technologies that were supplied by each other. In essence, the word has emerged the phenomenon of information transmission and information retrieval. Furthermore, the electronic word improves in the parallel of these phenomena. It is estimated that the electronic word brings a new dynamism to information communication. As a result; transforming of the electronic word means that the interactive information flows. Through the electronic word, information communication life has already become a structure that functions static force balance between memory and personality; besides it operates the quantity and quality of information. Resolved with this study; the electronic word is an organic tool and activity of information-communication in a new World where the word gets effectiveness via technologization, where the interactive information flow is experienced. In the new nature of the electronization, human with changing literacy skills is reshaping himself/herself as an information collector-user. Bu çalışmada, sözcüğün teknolojikleşmesi bilgi iletişimsel yaklaşım kapsamında değerlendirilmektedir. Araştırmanın içeriği; sürekli dönüşen dünyada, sözcüğün de dönüşüm evrelerini ortaya çıkarmak ve dönüşümün her bir evresinin bilgi ve iletişim üzerindeki etkisini belirlemekten oluşmaktadır. Çalışmanın amacı; elektronik sözcüğün, bilgi ve iletişim açısından yerini tanımlamak ve önemini vurgulamaktır. Çalışmanın perspektifi elektronik sözcük olup, metodolojisi sözcüğün yaşam alanlarının betimleyici bir yöntemle incelenmesine dayanmaktadır. Çalışma kapsamında geniş bir literatür taraması yapılarak, elektronik sözcük konusundaki bulgular analitik bir biçimde incelenmektedir. Çalışma sonunda edinilen bulgulara göre elektronik sözcük; birbiriyle beslenen süreçlerin ve teknolojilerin bir sonucu olarak belirmektedir. Özde, sözcük; bilgi iletim ve bilgiye erişim olgusuyla ortaya çıkmış bulunmaktadır. Elektronik sözcük ise yine bu olgular paralelinde gelişim göstermektedir. Ayrıca elektronik sözcüğün; bilgi iletişimine yeni bir dinamizm kazandırdığı öngörülmektedir. Sonuç olarak; sözcüğün elektronik dönüşümü, aslında bilginin etkileşimli akışı anlamına gelmektedir. Elektronik sözcük sayesinde bilgi iletişimsel yaşam; belleğin ve benliğin statik kuvvet dengelerini işleyen ve bununla birlikte bilginin nicelik ve niteliklerini işleten bir yapıya dönüşmüştür. Yapılan çalışmayla çözümlenen; sözcüğün teknolojikleşerek etkinlik kazandığı ve bilginin etkileşimli akışının yaşandığı yeni bir dünyada; elektronik sözcüğün bilginin- iletişimin organik aracı ve eylemi olduğudur. Elektronikleşmenin yeni doğasında, değişen okuryazarlık yetisiyle insan, bilgi toplayıcısı-kullanıcısı olarak yeniden biçimlenmektedir.

    Simülasyon kavramı çerçevesinde Wolfgang Hilbig’in “Ich” adlı romanı

    Get PDF
    06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Simülasyon 20. yüzyıl modernizminin bir sonucu olarak günümüze kadar gelen ve çeşitli alanlarda gelişimi devam eden bir olgudur. Simülasyon bilgisayar bilimlerinde çok sık kullanılan bir kavramdır ve yapay olarak oluşturulmuş gerçeklik anlamına gelir. Simülasyon ekonomi alanında, matematiksel hesaplamalarda, bilgisayar bilimlerinde, fizik, kimya, biyoloji ve meteoroloji alanlarında da sıkça kullanılan bir kavramdır. Bütün bu alanlardan sonra da simülasyon edebiyat bilimi içerisinde kullanılmaya başlanmıştır.Bu bağlamda öncelikle simülasyon ile ilgili kuramlar ve bu kuramların öncüleri çalışmamızda önemli bir yer teşkil eder. Buna bağlı olarak da simülasyon kavramının edebiyat bilimi alanındaki yeri incelenmiştir. Böyle bir inceleme sırasında simülasyon kavramı mimesis, kurgu, ironi ve tiyatro kavramları ile ilişkilendirilmiştir. Bu bağlamda hem antik çağda hem de günümüzde ortaya atılan bazı görüşler de ayrıntıyla incelenmiştir. Daha sonra Wolfgang Hilbig'in ?Ich? adlı romanında simüle bir gerçekliğin izleri sürüleceğinden yazarın içinde yaşamış olduğu Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nin edebiyata ve yazarlara karşı tutumu ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Ayrıca bu devlette geçerli olan resmi ve gayri resmi edebiyat çevresine de değinilmiştir. Wolfgang Hilbig'in hem yaşamında hem de inceleme fırsatı bulduğumuz ?Ich? adlı romanında önemli bir rol oynayan ve simüle bir gerçekliğin hüküm sürdüğü istihbarat teşkilatı da ele alınmıştır. Çalışmamızın son kısmında Demokratik Almanya Cumhuriyeti yazarlarından Wolfgang Hilbig'in hayatı ve ?Ich? adlı romanı ele alınıp, ardından da simülasyon olgusunun algılanış biçimine yer verilmektedir.Sonuç olarak postmodern akımın özelliklerini taşıyan bir toplum içerisinde yaşayan birey gerçekliğin bir türü olan simüle bir gerçeklik içerisinde yaşamaya başlar, bu gerçekliğe göre kendini yeniden kurgular, bu kurguya göre kendine yeni bir kimlik edinir, sahip olduğu bu kimlikler de farklı rolleri ortaya çıkarır, yanılsamanın hüküm sürdüğü bir evrene girer, zaman algılamasını yitirir, tek bir kimlik oluşturmaktan mahrum edilir ve `mış gibi' davrandığı bir dünyaya adım atar. Böyle bir durum Wolfgang Hilbig'in ?Ich? adlı romanında nesnel bir biçimde ortaya konulmak istenmektedir.Anahtar Kelimeler: Simülasyon, Demokratik Almanya Cumhuriyeti Edebiyatı, İstihbarat Teşkilatı, Wolfgang Hilbig, IchSimulation is a phenomenon, which came out as a result of modernism in 20. century, comes until today and is developing in the various areas. Simulation is a concept frequently used in the science of computer and means artificially created reality. Simulation is a concept frequently used in the fields of meteorology, economics, mathematical calculations, computer science, physics, chemistry and biology. After all of these areas began simulation to be used in the science of literature.In this context, theory of simulation and antecedents of this theory are an important place in our study. Accordingly, the concept of simulation was explored in the science of literature. During this examination, the concept of simulation was associated with the concepts such a mimesis, fiction, irony and drama. On this context, some of the opinions that were come up with both in ancient times and today, were put forward thoroughly. Then, German Democratic Republic, where this author lived, and the attitudes towards literature of this country, were examined in detail to drive traces of simulated reality in the novel ?Ich? of Wolfgang Hilbig. In addition, the formal and informal groups of literature, which was valid in this country, were mentioned. And we found the opportunity to examine the life of Wolfgang Hilbig and his novel ?Ich? because the simulated reality plays an important role both in his life and novel. In addition, this simulated reality dominates in this intelligence agency. In the last part of this study, the life of Wolfgang Hilbig, co-author of German Democratic Republic and his novel ?Ich? are taken up and then the perception of the phenomenon of simulation is given a place.As a result, the individual, who is living in the postmodern society, starts to live in the simulated reality which is a type of reality, this individual reconstructs himself/herself to this reality, acquires according to this fiction a new identity for himself/herself, these identities that reveal, have different roles, this individual enters a by illusion dominated universe, loses detection of time, shall be deprived of creating a single identity and step into a world that behaves as if. Such a situation is required to be introduced the novel ?Ich? of Wolfgang Hilbig objective manner.Keywords: Simulation, Literature of the German Democratic Republic, The National Intelligence Organization, Wolfgang Hilbig, Ic

    Yönetim uygulamalarından doğan kontrol etkilerine dair eleştirel bir araştırma

    Get PDF
    06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Bu tezin odağındaki konu, bir başka deyişle ana sorunsalı örgütlerde kontroldür. Tezin amacı ?örgütlerde kontrolün doğrudan ve dolaylı yeniden üretim biçimlerine ilişkin eleştirel bir sorgulama yapmak?tır. Tezin ana iddiası ise ?örgütlerde doğrudan ve dolaylı kontrolün örgütsel aktörlerce (burada yöneticiler) yeniden üretim biçiminin, kontrolün etkileri/sonuçları açısından belirleyici olduğu?dur. Sorunsalın bağlamını son yıllarda ülkemizde de ortaya çıkmış olan denetim ve yönetimcilik akımları oluşturmaktadır. Tezin birinci bölümünde, örgütsel analizde farklılaşan yaklaşımlar analiz düzeyleri ve perspektif temelli tartışmalar üzerinden ortaya koyulmuştur. Bu bölümün tez için önemi, tezin konumunu bir başka deyişle epistemolojik pozisyonunu, ortaya koymasından kaynaklanmaktadır. Analiz düzeyleri tartışmaları dikkate alındığında tez makro, meso ve mikro boyutlardan makroyu bağlam olarak almakta ve özellikle meso ile mikro analiz düzeylerine odaklanmaktadır. Ancak asıl araştırma sorusu mikro düzeyde konumlanmaktadır. Perspektif tartışmaları temelinde ise tez, eleştirel bakış açısını yansıtmaktadır. Analiz düzeyi olarak mikro seviyeye tez için, yöneticilerin kontrolü yeniden üretme biçimlerine odaklanılacak olması nedeniyle; eleştirel bakış açısı ise örtük güç ilişkilerine odaklanıyor olması nedeniyle tercih edilmiş, böylelikle tez mikro-eleştirel bir konuma yerleştirilmiştir. Tezin ikinci bölümü, birinci bölümde yapılan tartışmalar temelinde örgütlerde kontrol meselesine odaklanmaktadır. Buna göre öncelikle örgütlerin içerisinde bulunduğu makro bağlam ile örgütler arasında oluşan kontrol ilişkisinden söz edilebilir. Bu alan kontrol tartışması için bir giriş niteliğine haizdir. İkinci olarak örgütlerin yapısal özelliklerinde ortaya çıkan kontrolden söz edilmiştir. Bu alan meso düzeye denk gelmektedir ve doğrudan kontrolün alanı olarak kabul edilmiştir. Son olarak örgütlerde bireylerin yönetim pratiklerini yeniden üretiminde ortaya çıkan kontrol etkisinden söz edilmiştir. Bu alan mikro düzeye denk gelmektedir ve dolaylı kontrolün alanı olarak kabul edilmiştir. Özetle, örgüt sınırları içerisinde kontrolün iki boyutu ele alınmıştır. Örgütlerde doğrudan kontrolün araçları olarak stratejik planlama ile performans izleme-değerlendirme uygulamalarına odaklanılmıştır. Örgütlerde dolaylı kontrol araçları olarak toplam kalite yönetimi uygulamalarına odaklanılmıştır.Tezin üçüncü bölümü saha araştırmasından oluşmaktadır. Bu araştırmada eğitim, sağlık ve yerel yönetim sektörlerinden birer örgütte gerçekleştirilen stratejik planlama, performans izleme-değerleme ve kalite süreci uygulamalarının kontrol etkilerine odaklanılmıştır. Araştırma için kritik aktörler olarak orta kademe yöneticiler seçilmiştir. Örgütlerde kontrolün bağlamsal ve yapısal özelliklerini ortaya koyabilmek için daha çok ikincil verilerden (vizyon-misyon ifadeleri, stratejik planlar, performans programları, örgütsel politika ve değer ifadeleri, tepe yöneticilerin konuşma ve yazıları), dolaylı olarak ortaya çıkan özelliklerini ortaya koyabilmek için birincil verilerden (yöneticiler ile yüz yüze görüşme) yararlanılmıştır. Saha araştırması nitel araştırma tasarımına uygun olarak gerçekleştirilmiş, analiz perspektifi olarak örnek olay yöntemi kullanılmıştır. Araştırmaya konu edilen her bir örgüt ayrı birer örnek olay olarak alınmıştır. Verilerin çözümlenmesi için MAXQDA nitel veri analiz yazılımından yararlanılmıştır. Araştırma sonucunda her üç sektörde farklı kontrol özelliklerinin (doğrudan- dolaylı olarak) öne çıktığı/ağırlık kazandığı ancak özellikle yöneticilerin yönetim uygulamalarını yeniden üretim biçimlerinde bazı ortaklıkların da bulunduğu görülmüştür. Anahtar kelimeler: Örgütlerde kontrol, yönetim uygulamaları, doğrudan kontrol, dolaylı kontrol, eleştirel araştırma yaklaşımı, örnek olay.The problematic of the thesis is the control based contradictions in organizations. The context of the problematic is formed by the audit and managerialism movements which have come out also in Turkey. The subject matter of the thesis is then, the structural and processual reflections of control in organizations. The central question of the thesis is ?how do the managers reproduce the control in organizations, through management practices??. In the first chapter of the thesis, the differentiation of positions in organizational analysis field is put forth, through the debates on level of analysis and perspectives. The significance of this chapter stems from its clarifying of the epistemological position of the thesis. Concerning the theoretical debates on levels of analysis in organizational research, the thesis takes the macro level as the context and focuses on the meso and micro levels of analysis. The main question of the thesis is positioned in the micro level of analysis. In case of the debates on perspectives, the thesis reflects the critical position. Micro level of analysis is chosen regarding the focus of the thesis on the managers? reproduction of the control, through management practices; whereas the critical position is chosen regarding the focus on the hidden relations of power. Thus the thesis is positioned in a micro-critical position. In the second chapter of the thesis we focused on the issue of the control in organizations, on the base of the discussions in the first chapter. In this chapter we firstly focus on the control relations between the macro context and the organizations. This part is an introduction to the control debate. Secondly we focused on the control which emerges in the structural features of the organizations. This part corresponds to the meso level of analysis and is taken as the domain of direct control. We finally focused on the control which emerges in the reproduction of management practices by the individuals in organizations. This part corresponds to the micro level of analysis and is taken as the domain of normative control. Briefly putting, two faces of control in the borders of the organization are discussed in this chapter. In other words the structural and processual control in organizations is discussed in a critical manner. We focused on strategic planning and performance appraisal practices as the instruments of structural control and on quality process practices as the tools of processual and indirect control.The third chapter of the thesis is composed of the field research. In this research we focused on the control effects of strategic planning, performance appraisal and quality process practices in three organizations from the public sector (health, higher education, local government). Middle level managers are chosen as the critical actors for this research. For the investigation of the contextual and structural properties of control, secondary data (vision, mission statements, strategic plans, performance programs, organizational politics and value statements, speeches and writing of top managers) were utilized. For the investigation of the processual/indirect properties of control, primary data (interview with managers) were utilized. The field research was conducted according to the qualitative research design. Case study method is used as the analysis perspective. We took every organization we focused as single cases. For the analysis of the data, we utilized the qualitative data analysis software, MAQDA. According to the findings of the field research we can say that, different dimensions of control (structural-processual) are prominent in every organization. Whereas there are some affinities especially in the manner of the managers? reproduction of the management practices. We made some critical discussions on these differences and affinities and, focused on contradictive points regarding both the hidden power relations and the central work being realized in these organizations. Keywords: Control in organizations, direct control, normative control, critical research perspective, case stud

    Subjective approaches to image in plastic arts

    Get PDF
    "Plastik Sanatlarda mgeye Öznel Yaklaımlar" adlı tez çalımasında imgenin büründüü farklı haller, farklı dönemlere ait olan bazı sanatçıların kendilerine özgü ifadesel yaklaımları dorultusunda incelenmeye çalıılmıtır. Tezin ‘Göstergelerin Oluumu' adlı ilk bölümünde; dilin göstergeyle balantısı, göstergelerin insan yaamındaki yeri, farklı dilsel yapılarda üstlendikleri ilevleri ve görsel göstergebilim kapsamı altındaki ‘sanatsal gösterge' kavramı ele alınmıtır. ‘Sanatsal Yaratımda mgesel Yapılanmaya Sanatçı ve Yapıtları açısından Yaklaımlar' adlı ikinci bölümünde ise; imgeyi yapıtlarında farklı materyaller ve yaklaımlarla sunan sanatçılardan örnekler verilmitir. Göstergelerin günlük yaamdaki ortak uzlaımsal ilevlerinden farklı olarak, sanatsal göstergelerin sanatçının tavrına ve dolayısıyla yapıtına özgü olan kod sistemleri, biricikliklerinden ötürü farklı bir algılama ve deerlendirme biçimine ihtiyaç duyarlar. Görsel düzlemde, "sanatsal gösterge" kapsamı altına girebilecek öeler (iaret, sembol, simge, imge…), yapıtın iç bütünlüünü kuran ve böylelikle de yaamsal hale gelen özel ilevlere sahiptir. Denebilir ki, sanatçının içinde bulunduu sosyo-kültürel yapıya ve yapıtın üretildii özel artlara göre anlam kazanan her bir görsel imge, dier imge çeitleri gibi güçlü bir ifadeyi temsil etmektedir; böylelikle özgün dilsel yapıları toplumsal düzlemde iletiimsel ilevleriyle öne çıkaran önemli bir belge haline gelmektedir. Bunun yanı sıra yapıttaki imgesel yapıyı sanatın kendi kıstasları dorultusunda algılamak doru olacaktır. Sanatsal yaratım esnasında duyumların, ifadesel özellikler taıyan imgeler olarak yapıta yansıması, aslında iaret ve göstergelerin yeniden dönüümünün bir sonucudur. iir, masal, resim heykel, müzik gibi ifadeler, belirli dilsel yapılara dönümü iaretler bütünü ve nihayetinde duyusal algılarımızdır. In this thesis named "Subjective Approaches to Image in Plastic Arts", the different attitudes wrapped up by image itself have been investigated in the direction of expressive approaches peculiar to certain artists from different epochs . The first chapter of the thesis titled ‘The Formation of Signs' deals with the connection between language and sign, the place of the signs in human life, their functions in different linguistic structures and the concept of ‘artistic sign' under the scope of visual semiology. Apart from the common conventional functions of the signs in daily life, the code systems of the artistic signs special to artist's attitude and his work claim a mode of dissimilar perception and evaluation due to their uniquenesses. On the visual plane, such elements as mark, symbol, emblem and image which can be counted as ‘artistic sign' have some specific functions that establish the inner entirety of the work, and in this way become vital to it. It may be said that each visual image which gets a meaning according to the socio-cultural structure in which the artist lives and to special circumstances in which his work is created represents a persuasive expression like the other kinds of image. Thus, it becomes a significant document which brings forward the communicative functions of original linguistic structures on the social plane. It will also be suitable to perceive the imaginary structure of the work in the direction of the art's own criteria. In the course of the artistic creation, the reflection of the emotions on the work as images bearing expressive features is actually a result of the re-transformation of marks and signs. Such expressions as poem, fair tale, painting, sculpture and music are the complex of the signs transformed certain linguistic structure and finally are our sensorial perceptions
    corecore